• "(bkz: aniden bir kelime söyleyip bir şeyler anlatmak) son el bana 6-2 geldi. 6 kapısında iki pulum vardı. birini salladım. 6'dan bi tane alacaktım, unutmuşum. sıra alaattin'e geçti. bir kırığı vardı. 6 attı, oyuna girdi, tabii beni vurdu. ben o sıra hatırladım, 6'dan alacaktım almadım, dedim. senin o adalet timsali(!) alaattin abin var ya o alaattin abin, olmaz dedi abi, geçti artık. tamam dedim, sen öyle diyorsan tamam alaattin, oyna sen. sonra... tabii... o oyunu kaybettim ben keyfe."

    "en kötü yenilgimiz böyle olsun, boşver baba."*
  • insana ayağa kalkma şansı veren paha biçilmez netice..

    sızlayan bir vücudu titreyerek ayağa kaldırmak ve ağzın kenarından sızan kanla gülümsemek kadar etkileyici pek az şey gördüm dünya hayatında..

    evet, her yenilgimde kendimden etkileniyorum.. hafif bir sapıklık olabilir serde.. *
  • yenilgi, yenilgim, yalnızlığım ve kimsesizliğim;
    binlerce zaferden değerlisin benim için,
    ve dünyanın tüm şanından şöhretinden
    daha tatlısın yüreğime.

    yenilgi, yenilgim, kendime dair bilgim ve başkaldırım,
    senin sayende bilirim hâlâ genç ve çevik olduğumu
    ve solmuş defnelerin tuzağına düşmek zorunda olmadığımı.
    sende, buldum kimsesizliği
    ve kaçak ve horlanmış olmanın sevincini.

    yenilgi, yenilgim, kıvılcım saçan kılıcım
    ve kalkanım,
    gözlerinde, okudum taç giymenin kölelik olduğunu,
    ve anlaşılmanın alçalmak olduğunu,
    sahip olmanın, bütünlüğe ulaşmak
    ve olgun bir meyve gibi, düşmek
    ve tüketilmek olduğunu,
    okudum gözlerinde.

    yenilgi, yenilgim, benim yürekli eşim,
    duymalısın şarkılarımı, çığlığımı, sessizliğimi,
    senden başka hiç kimse söz edemeyecek
    kanat vuruşlarımdan,
    ve denizlerin gürlemesinden,
    geceleri yanıp tutuşan dağlardan,
    sarp ve kayalık ruhuma
    yalnız sen tırmanacaksın.

    yenilgi, yenilgim, benim ölmez cesaretim,
    sen ve ben beraber güleceğiz kasırgayla,
    ve ikimiz, mezarlar kazacağız içimizde ölenler için,
    şevkle tutunacağız güneşe,
    tehlikeli olacağız!

    halil cibran
  • (bkz: halil cibran)'ın rahatsız edici şiirlerinden*...
    "
    ......
    yenilgi, yenilgim, yalnızlığım ve ıssızlığım;
    sen bana binlerce yengiden daha değerlisin,
    ve gönlüme daha tatlısın dünyanın tüm şereflerinden.

    yenilgi, yenilgim, kendimi bilişim ve isyanim,
    seninle anlarım hala genç ve ayağı hızlı olduğumu
    ve solmuş definelerin tuzağına düşmeyeceğimi.
    ve sende yalnızlığımı buldum
    ve sakınılmanın ve hor görülmenin sevincini.

    yenilgi, yenilgim, parlayan kılıcım ve kalkanım,
    senin gözlerinde okudum
    taç giymenin kölelik,
    ve anlaşılmanın alçalmak,
    ve yakalanmanın tamamlanmak
    ve olgun bir meyve gibi düşmek ve tüketilmek olduğunu.

    yenilgi, yenilgim, benim gözüpek yoldaşım,
    sen benim şarkılarımı, haykırışımı ve sessizliğimi işiteceksin,
    ve senden başka hiç kimse kanatların vuruşunu konuşmayacak benimle,
    ve denizlerin,
    ve geceleyin yanan dağların kışkırtıcılığını;
    ve sen sarp ve kayalık ruhuma tek başına tırmanacaksın.

    yenilgi, yenilgim, ölümsüz yiğitliğim,
    sen ve ben fırtınaya beraber güleceğiz,
    ve içimizde ölen her şey için mezarlar kazacağız,
    ve güneşin altında istekle dikileceğiz,
    ve biz çok tehlikeli olacağız...
    ..."
  • "ölümden beterdir yenilgiler"

    adsız özlem
    murat yılmazyıldırım
  • bazen hesapsız kitapsız yengi'ye tercih edilendir. üstelik elden bir şey gelmiyorsa.. *
  • kaybediş değil ki her zaman.

    "sana yenilmeyi seviyorum ben," dedim.

    "irade çarpışmasına, ego muharebesine dönmeyen tartışmalarımızda,
    müstehzi bir gülümsemeyle
    beni 'mağlup' edişini,
    anlatmak için çırpınan aklının manevralarını izlemeyi,
    ellerim havada
    savunmasız kalmayı,
    teslim olmayı seviyorum."
  • bir bayrak gibi taşıdığımdır.
  • yanılgının neticesidir bazen.
  • vaktiyle en güzelini yaşamışlığın ardından söylenenler:

    "bizim ilişkimiz yaşlanmadan ölecek bir ilişkiymiş. bazıları yıllar sürer , su gibi akıp gider yanıbaşından, farkına bile varmazsın. bazısı haftalar sürer, ateş gibi yakıp gider içinden. ve herkes kendi yangınını o kadar büyük zanneder ki, karşısındakine verebileceği tahribatı umursamaz bile. ılişkilerin derinliğini belirleyen süreleri değil. sadece yoğunluğuna katabileceğin bir kaç anı daha verir birlikte geçireceğin zamanlar. bizim o kadar anıyı bekleyecek ömrümüz kalmamış demek ki. sevmeyi aşktan ayırıp alışkanlıktan sıyırabilmek miydi başarı? yoksa bizim yaptığımız gibi bütün ihtiraslarını bencilce fırlatmak mıydı karşındakinin yüzüne. kazanan sen olduktan sonra, gemini limana ulaştırdıktan sonra, geçtiğin yollar artık senin bile umrunda değil. onun hüznüyle kazanılmış bir zafer bile sarhoş edebilir seni.
    ve haklı olduğunu kanıtlamak için herşeyim dediğin, tek sermayem dediğin aşkını bile bile yok etmeye hazırsın. egonun yarattığı kalabalık o kadar büyük ki şu anda gözlerinde, bir zamanlar aşktan karardıklarını bile hatırlamıyorsun. aramızdaki uçurum büyüdükçe söylenecek sözler birikiyor, ama söyleyebilecek derman kalmıyor artık.

    aşk, acaba birlikte geçirdiğin saatler kadar, kavga etmeyi, çığlık çığlığa savaşmayı da sevdiğin adama duydukların mı oluyor? ya da artık hepsinin vazgeçilmez olduğunu kabullendiğin anda teslim oluyorsun sanırım. sanırım vazgeçilmez olan, göğsüne yasladığında başını duyacağın o tanıdık koku. tanıdık dokunuşlar, sevişmeler. ama keşfedilecek yeni bir sığınak kalmadığında karşındaki şehirde, eğlencesi kalmıyor işte. bu sefer yeni savaşlar yaratmaya çalışıyoruz. ama onlardan kaçmak için yine bildik limanları tercih ediyoruz. sanırım aşkı kolaycılıkla yaşamak mümkün değil. ya da kaçarak yaşanan aşk değil.
    seni bende bu kadar güzel ve erişilmez yapan şeylerin hepsini mahvetme imkanı tanıdım sana. ve bu sırada sendeki beni paramparça etmeyi de ihmal etmedim tabi. sadece ikimizden biri nefret etseydi, ya da sadece birimiz unutabilseydi , aşk yaşanmaya devam edecekti. kalanın içindeki hayallerde, ümitlerde sürdürecekti o kan emici varlığını. ve eğer o aşkı tercih edersen, onu sürdürmeyi seçersen içinde, geri kalan bütün umutlarından vazgeçmek zorunda kalırsın. kalırım. seni seviyorum, ve sana böyle büyük bir kötülük yapamazdım. aslına bakarsan deli gibi isterim , ömrünün sonuna kadar beni seven, benden başkasını düşünmeyen biri olsun bir yerlerde. ama benim egom seninki kadar şişkin değil sanırım, bu bencilliğimi bir süre giyindim, attım bir kenara.

    allah vergisi güzel bir huyum var işte, ben çabuk kazırım belleğime. bir o kadar da kısa sürede toprak örterim hayallerimin üzerine. belki kimse bu kadar derinlemesine yaşayamaz hiç bir duygusunu , ama en umursamazı bile benim kadar çabuk unutamaz. unuturum diyorum, inanıyorum. yine de seni anlatırken sesimin titremesine henüz engel olamıyorum.

    aramızdaki engelleri, yani beklentilerimizi , kaprislerimizi, bencilliklerimizi ve o sürekli şişirilmeyi bekleyen egolarımızı bir kenara bıraksaydık belki daha güzel anılar biriktirecektir, belki daha çok. ama biz su gibi akıp gidemezdik. ya da en azından dingin bir dere olabilmek için üzerinden aşmamız gereken çok dağ varmış. şimdilik geçtiğimiz yerleri yakmayı tercih ettik. ben senin gönlünü yaktım biliyorum. bir vakit, belki bir daha kimseye veremeyeceğin o en saf halinle sevdin beni. anladım ki,inancını yitirince insan, gerçekleri daha net görmeye başlıyor. ya da kendini kandırmaya çalışmaktan vazgeçiyor. ama sen, bende ulaşılamayan aşkın ateşi değildin, elde edilemeyene duyulan hırs değildin, canım sıkıldığında açıp oynayacağım eğlence değildin, gecelerimi doldursa da gündüzümde esamesi okunmayan sıkıntılardan değildin…. sen başlı başına apayrı bir ben yarattın kendi içimde. ve kimi zaman onu saklamak o kadar zor oldu ki. olur olmadık yerde karşıma çıkıyor, aklımı karıştırıyor,beynimi bulandırıyor. şikayetçi değildim bende, ta ki inancımı kaybedene kadar. ta ki, aramızdaki nehire atlayıp sana ulaşmak için kıçımı yırtana kadar. ama sen o nehirde çoktan boğulmuşsun. hatta belki artık yüzmeye çalışmaktan vazgeçip, atmışsın kendini en yakın adacığa. soluklanıyorsun. yani yine benden önce keşfetmişsin ilişkimizdeki her şeyde olduğu gibi.

    korkuyorum ben senden kopmaya. bu yüzden bunları çekiyoruz zaten. tamam diyemedim bir türlü. artık hazırım diyemedim ayrılmaya. hep bahaneler ürettim. ama daha şu vardı, bu kaldı deyip erteledim kendi kendimi. geleceğin belirsizliğinde bugünün en güzel rengini harcayamazsın dedim boşa. ama sanırım artık kaçınılmaz son geldi. hep kaçırdığım gözlerim artık gerçeklerle karşı karşıya. kaçabilecek neyimiz kaldı ki? ateş önce yüreğimizi yaktı, küller nefret oldu, yavaş yavaş her şey kapladı. şimdi ateşin içimizi ısıttığı zamanı hatırlamaktansa, acısına takılıp kalıyoruz.

    ıstediğin bu, biliyorum. seni sen söylemeden anlayabilecek kadar okuyorum. ama saygımdan bu süreyi kısaltmanı isteyemiyorum. çünkü hala içinde kalan son korları da küle döndürmeye çalışıyorsun. zaman geçsin, sönsün unutayım bitsin bu işkence diyorsun. adım gibi biliyorum ki sen benden daha çok acı çekiyorsun. ben senden bunu dindirmeyi bile talep edemiyorum…
    gidip de geri döndüğünde anlamak istediğin,heves miymiş bizim aşkımız? anlamaya çalışmak için , ve gerçek olduğuna karar vermek için beni bırakıp gitmeni gerektirecek o gerçek aşk mıymış? heves gelir geçerdi, aşk baki kalırdı öyle mi ?
    heves o kadar kötü değil, aşktan uzun sürer. aşk gelir geçer, nefreti baki kalır.
    sevilenler unutulur , niye sevdiğin unutulur, sevmekten niye vazgeçtiğin hep hatırlanır.
    böyle hatırlamamak ve böyle hatırlanmamak için savaştım. artık aşkımızın içinde savaş olmaması gerekiyor sanırım. hiç bir savaşta galip yokmuş, geç de olsa öğrendim. teslim oluyorum.
    ben bu aşka yenildim."
hesabın var mı? giriş yap