• leonardo di caprio'nun düşünüldüğü gibi 'sadece yakışıklı bi adam' değil, ne kadar yetenekli bir oyuncu olduğunu anlamak için izlenmesi gereken iki filmden biri. diğeri için:

    (bkz: the basketball diaries)
  • leonardo di caprio o kadar iyi oynamış ki, sanki eskiden özürlüymüş de sonradan normale dönmüş gibi bir his uyandırıyor insanda.
  • sorumluluklara sırtını dönüp gidememek konusunda çok şey anlatan buruk film.
  • --- spoiler ---
    filmin sonunda "arnie sana ihtiyacımız var" dediklerinde arnie tekrar kuleye çıkacak ve insanları oraya toplayacak zannetmiştim, ne gerek vardı güzelim evi yakmaya.

    (bkz: düz adam)

    --- spoiler ---
  • leonardo di caprio' nun en iyi oyunculugunu sergiledigi, johnny depp' in bakislarinin inanilmaz etkili olduğu bir film.
    obez anne, sorunlu kucuk kız kardes, zihinsel engelli arnie ve caresiz gilbert aglatir insani. hele bir de engelli akrabaniz varsa ve bu caresizlige tahammul edilemeyen anlar gelirse akliniza uzun uzun aglatir sizi film.
    filmin en güzel ani da arnie' nin "say thank you gilbert, say thank you" dediği anidir. o masumdur, hayat zordur...
  • intihar eden bir baba. esini kaybetmenin verdigi depresyonla obez olan ve dis dunyayla iletisimini koparan bir anne. neredeyse evde kalmak uzere olan bir kizkardes, goruntusuyle kafayi bozmus, sorumsuz bir ergen kizkardes daha. zihinsel ozurlu 18.de bir erkek kardes. bu aile.

    sosyal hayatin kucuk bir pubta arkadaslarla birseyler icmekten ya da evli bir kadinla yatip kalkmaktan ibaret oldugu, karavanla seyahat eden gruplarin senede bir ziyaret ettikleri kucucuk bir kasaba. isyeri ise civardaki alisveris merkezine ragmen ayakta kalmaya calisan bir marketcik. bu mekan.

    tum bu hayat sartlarini kabullenip gikini cikarmadan var gucuyle ailesine kol kanat geren, bir yandan da icinde sikisip kaldigi bunaltici yerden kurtulmanin, yeniyi kesfetmenin hayallerini kuran genc, yakisikli, fedakar kisacasi ubermensch bir adam. bu da esas oglan.

    parcalanmis bir ailenin meyvesi, guzel, dogal, sevecen, mutevazi bir kiz. ustelik de gezmis, gormus gecirmis. e esas oglan yalniz mi kalacakti?

    tahmin edersiniz ki daha sonra olaylar gelisiyor. izleyin gorun. izlerken sunlar dikkatimi cekti:

    --- spoiler ---

    - kadinlara gayet kibar davranan gilbert, film boyunca onlar icin tam 3 kez kibrit cakiyor ama en anlamlisi en son olani.
    - kizkardes amy surekli parmagini yaliyor, nedendir bilemedim.
    - arnie' nin polis arabasina bindirilip goturuldugu sahne duygusallikta zirve yapiyor. hele zavallimin polislere ' pley di sayrins, flas di layts' diye bagirip cagirmasi yok mu...
    - becky'nin buyukannesinin arabayi dagda bayirda tamir edecegim tribi var bir de.
    - gilbert bilerek arabayi tamir etmeye yanasmiyor. o sahnedeki pis siritisi bir kac defa izlemek lazim.
    - arnie'e dogumgunu pastasi almak icin foodland'e giden gilbert, patronuna yakalaninca kuaforunu degistiren kadinin eski kuaforuyle karsilastigi andaki tarifsiz duyguyu tadiyor.
    - gilbert'in yattigi kadin sanirim pornoyu biraz fazla kacirmis.
    --- spoiler ---
  • leonardo di caprio'nun, johnny depp dehasına bile bir omuz darbesi atmak suretiyle öne geçip oyunculukta tavan yaptığı duygusal, güzel film.. filme dair küçük bir ayrıntı; di caprio aslında bu rol için fazla güzel yüzlü olduğundan ( bilindiği üzere, arnie grape karakteri zihinsel engellidir ve bu sebeple çok düzgün hatlara sahip biri tarafından canlandırılması pek de uygun değildir) suratının daha bozuk görünmesi için takma diş takmak zorunda kalmıştır. film boyunca öyle gerçekçi oynamıştır ki rolünü, hiç bilmeyen bir insan rahatlıkla gerçek hayatta da zihinsel engelli biri olduğunu iddia edebilir.

    filmin akılda kalan en etkileyici sahnelerinden biri de banyo sahnesidir. arnie artık koca bir oğlandır ve tek başına yıkanabileceği iddia edilir ağabeyi gilbert tarafından.

    --- spoiler ---
    gilbert: you know what? you're such a big boy.
    arnie: yeah!
    gilbert: you're such a big boy.
    arnie: i'm a big boy!
    gilbert: you know what? i bet you could do this all by yourself if you really wanted to. could you do this by yourself?
    arnie: i'm a big boy!
    gilbert: yeah, you're a big boy. now take this...
    arnie: take this.
    gilbert: wash everything, your towels are there.
    arnie: okay!
    gilbert: and your robe is there.
    arnie: okay! the big boy is gonna wash himself!
    --- spoiler ---

    sonrası hep gözyaşı zaten.
  • $ukela. lasse hallström'ün başyapıtı. bir film bu kadar mı dengeli olur? elalemin elinde olsa (zira lasse bizdendir) duygu sömürüsünden öte gidemeyecek olan bir konu bu kadar mı mütevazı işlenir? evet.
  • leonardo di caprionun cok basarılı bi performans gosterdigi*, übermensch johnny depp harikasının da aklı başında abiyi canlandırdığı film.

    --- spoiler ---
    evi yakma fikri ve sahnesi muhteşemdir.
    --- spoiler ---
  • elbette ki bu film hakkında bir şeyler söylemeliyim. 1993 yapımı bir film. johny depp ile leonardo di caprio'nun aynı filmde oynadığı başka bir eser var mı onu da bilmiyorum. bir de filmde juliette lewis'i görüyoruz, ki benim onu tek hatırladığım yer from dusk till dawn filmi. bir de john c. reilly filan var.

    böylesine oyuncularla dolu ve kesinlikle her biri üstüne düşeni fazlasıyla yerine getirmiş. ama birisi apayrı bir paragrafı hak ediyor, leonardo di caprio. karşılık olarak, bir deliye akıllı insan rolünü oynatılacaksa, bu filmdeki arnie'den başkasını tercih etmezsiniz. o kadar şahane.

    filme gelirsek, gerçekliğin soğuk hissini an be an yaşıyoruz. komik, trajik, duygusal, sevimli ve bıktırıcı yanlarıyla. amerikan sinemasında pek şahit olmadığımız bir şey aslında; bunalmaya rağmen korunan aile bağları ve vazgeçmezlik.

    sonra carver'lerin hikayesi, başlangıçta filmin odak noktası olacakken birden öylece yarı yerde bitiveriyor. gerçeklik derken bunu kastediyorum. gözünüzün önünde bir günah yeşeriyor, içinizi bir endişe kaplıyor. karakterlerin yaşadığı farklı duygularla birlikte olayın gidişatına müdahale etmek istemeleri ancak her şeyin çoktan kontrolden çıkmış olması... iki masum çocuğun istikbali, grape ailesinin dramındaki baş aktör gilbert'in babasının evi terkedişi... ard arda zihinde diziliyor. sonuç olarak şahit olduğumuz yine bir şekilde babasız büyüyecek iki çocuk ile öylece bitiveriyor bu hikaye. yeni bir aile dramı başlıyor aslında gözden uzakta. soğuk gerçeklik.

    işte bunca gerçeklik arasında seyredilen şey amerikan kültürü ve yaşamından bir kesitken, insan ister istemez kendi kültür ve çevresini nazara alıyor, kıyasta bulunuyor. istemsiz olarak yaptım bunu filmi izlerken. insanların kusurlarıyla ilgili bizim kültürümüzde yer etmiş davranışlardan ötürü sevinç ve gururla doldum diyebilirim. ailem ve çevremden gördüğüm kadarıyla bu böyle. hele ki henüz bir çocukken, birisinin kusuruyla küçükte olsa dalga geçeceksin! bırak dalga geçmeyi hor gözlerle bakacaksın! kesinlikle ebeveynlerimizin şiddetli uyarı ve cezalarıya müstehak bir disipline edilme girişimiyle karşı karşıya kalmak kaçınılmaz olurdu. yani benim kültürümde bu ayıba küçükten büyüğe yeltenilmez, hatta akıldan bile geçirilmez. filmde izlediğimiz kültürde ise, bırakın çocukların uyarılmasını ve engellenmesini bizzat ebeveynlerin, fiziksel kusurlu insanlara kem gözle bakışları aynen resmedilmiş. bu kültürün bir insanı öyle ya da böyle utanç içinde eve hapsedip bir şekilde yaşamaya terk edişini izliyoruz ayrıca. ne korkunç bir toplum düzeni ve ahlak anlayışı.

    onun dışında grape ailesinin birlikteliği, bağlılığı birbirlerine olan desteği ve ısrarla kutsal anne sevgileri göz yaşartıcı ve saygı duyulası.

    http://ia.media-imdb.com/…mw@@._v1_sx640_sy720_.jpg

    - spolier -

    bir de filmin karanlık yüzü var ki bu konuda herkesin hemfikir olması beklenemez. konu itibariyle çok ilginç bir alt mesaj sezimledim. filmin taşıdığı isimden içinde geçen sahnelerdeki bazı ayrıntılara kadar benim kanaat getirdiğim husus bu yönde. bu entrye kadar bu konudan bahseden başka bir entryde görmedim. nedir o alt mesaj; gilbert grape, gerçekten zannedildiği gibi iyi bir insan mı, yoksa bir katil mi.

    filmin isminden başlayarak bunu irdeleyelim. gilbert grape ne yiyior? buradaki eating kelimesinin bir mecaz olduğunu düşünüyorum. zira gerçek anlamıyla film örgüsünde hiç bir anlam ifade etmiyor. belli ki izleyicinin dikkati gilbert grape'nin üzerine çekilmek istenmiş.

    bodrum katında onarım yapılırken gilbert arnie'den j.c. reilly'e yardım etmesini söylüyor ama arnie oraya gitmeyeceğini söylüyor. ısrar üzerine "babam orada" diyor ve bunun üstüne gilbert panikle onu susturmaya çalışıyor. gilbert babasını mı öldürdü ?

    ve mr. carver. gilbert'i tehdit etmesinin ve işlerin sarpa sarmasının ardından kırk santimetrelik havuzda boğularak ölüyor. ellen'in mr. carver'in ölüm haberini verdiği an gilbert'in soğukkanlılığına dikkat lütfen. hatta bayan carver şehri terk ederken gilbert'e "herkes onu benim öldürdüğümü düşünüyor, sen de mi öyle düşünüyorsun" diye soruyor. yine gilbert'e dikkat, gayet kendinden emin ve gülümseyerek "elbette hayır"

    ve son olarak juliette lewis kırda uzanan gilbert'e sorular soruyor "ne istersin" cevaplar sıralanır; ailem için yeni bir ev, arnie için yeni bir beyin, annem için aerobik dersleri, ellen'in bir an önce büyümesi. juiliete "hep başkalarını düşünüyorsun" der. burada tüm izleyicilerin algıladığı şey sanrım aynı 'gilbert grape ne iyi bir insan' "hayır, kendin için ne istiyorsun" diye tekrar sorar. ve cevap "iyi bir insan olmak"

    neden acaba ?

    - spolier -
hesabın var mı? giriş yap