• 1971 yapımı bu orhan aksoy filminde, tarık akan ve hülya koçyiğit oynamıştır. ikilinin aynı yıla ait bir de beyoğlu güzeli diye filmi var. 1971 yılı pek bereketli olmuş.

    filmde, tarık akan kamyoncu. hülya koçyiğit de terzi. ama çok fakir olduklarından evlenemiyorlar. bir de kız var aynur diye, hülyanın arkadaşı bi kız var. tarık akan'a aşık. babası çok zengin ama pintinin önde gideni olan kızın memeleri de çokzel. ha bunu nerden biliyorum? babası rolündeki ali şen bunu döverken kızın hülyadan ödünç aldığı bluzu yırtıyor memeler ortaya çıkıyor. o yüzden biliyorum.

    sonra nedir? aynurun babası bir gece cartayı çeker. tüm malı mülkü, her şeyi kızına kalır. kız da babasının etiler'deki evlerinden birine taşınır. evlenmek için yardım istemeye giden tarık akan'a da ilanı aşk eder. benlen evlenirsen han vericem apartman vericem bilmemne diye vaadeder. ama tarık akan dürüsttür, gururludur. vazgeçmez aşkından, yani ilk başta.

    sonra ne olur? tarık akan kendisini birdenbire aynur'un yatağında buluverir! evde onu bekleyen hülya koçyiğit'e bir haber bile vermeden aynur ile evlenme hazırlıklarına başlar bile.

    peki ya hülya kızımız napar? alır tabancasını eline, basar düğünü, vurur aynur'u. helal sana be kızım! paşa paşa da girer yatar hapishanede. ama ölmez aynur orospusu. yaralandığı için 5 yıl verirler hülya ablama.

    hülya hapisteyken, tarıkla aynur gününü gün eder. hülya hapisten beş parasız çıkar. bi otele yerleşir. otelin patronu da hülyaya göz koyar. saz salonunda çalışmaya, konsa çıkmaya zorlar. sonra bir gece tecavüz eder. hülya ertesi sabah kendisini bir arabanın altına atar.

    tesadüfe bak ki, ona çarpan arabanın sahibi, hapishaneden arkadaşı altan karındaş'tır. altan ablanın lüks bir keranesi var. hülya da kafayı çizer, iyileşince orda çalışmaya başlar. onun bununla sevişir, zengin bi adam bulur bir de inşaatçı, aynurlara rakip olan. ona metres olur. pinas (para için namusunu arkadaşını satanlar) diye bir şirket kurup ortalığın amına koymaya, aynur ve tarığı iflasa sürüklemeye başlar.

    filmin en can alıcı sahnesi, tarık akan'ın pinas kuruluş yıldönümü kokteyline geldiği sahnedir. ki bu kokteyl de belediye düğün salonunda filan yapılıyor sanırım. öyle bi ambiyans var adfghfgdf ayrıca oynayan mor gömlekli abi de inanılmazdır. ajdar'ın akrabası olabilir.

    aslında senaryo olarak ah müjgan ah filmine benziyor. tarık akan eski evinden bir çöp bile almadan ayrılır. hülyaya koşar. hülya da onu eski buluştukları kahveye götürür. yüzük alırlar. "bigün böyle bi evde otururuz" diye hayal kurdukları villaya götürür. villada böyle dönmedolap gibi dönen tarık akan resimli bir şey vardır. tarık tüm saflığıyla "ah canııım demek beni bu kadar seviyordun" derken, hülya hepsinin arkasını çevirir, o güne kadar yattığı adamların fotoğrafı vardır arkasında. onların sayesinde seni satın aldım der. kahkahalar içinde evden çıkar ki ne görsün? aynur kapıda değil miymiş? çeker tabancayı. ama vuramaz.

    hülya ağlayarak yolda yürürken tarık peşinden gider, her şeye yeniden başlarlar ve mutlu son.

    filmin ana fikri:

    dünya kadar malın olacağına fındık kadar amın olsun. dünya kadar mal edinirsin.
    orospulukta iyi para var.
    paran varsa her boka sahip olursun.
  • bir soner arıca şarkısı , sözleri şu şekilde

    ne güzel başlamıştık biz seninle
    paylaşmıştık herşeyi
    hani sen hep benimdin ben de senin
    geride kaldı artık herşey
    gün olur anlarsın çok acı çektim
    ardına yaralı bir kalp bıraktın
    önce çocuksu gülmen apansız gitti benden
    sonra da inandığım herşey

    acılarla yüreğimi kanattın
    söz vermiştin ama sen beni aldattın
    tanrı hesap sorsun benim için sana
    beni yaktın, yıktın, gittin vefasız
  • bir dönem yakınlık kurulan, ama araya giren bir takım engellerden dolayı ırak kalınan; kendisi özlendiği ve arandığı halde bir fırsat yaratıp arama sorma zahmetine girmeyen, merak etmeyen insanları suçlamak için kullanılan sıfat. vefa sözcüğünün "sözünü tutma", "borcunu ödeme" ve "görevini yerine getirme" anlamlarına geldiği öğrenildiğinde mesele derinleşiyor, boyut kazanıyor (bkz: http://www.nisanyansozluk.com/…h.asp?w=vefa&x=0&y=0). zira artık insanlarla yakınlaşmak ve dostane ilişkiler kurmak bir nevi taksiye binmekle eşdeğer hale geliyor. araçta kalındığı sürece taksimetre çalışıyor ve ödenecek meblağ katlanarak artıyor.

    şimdi bunu, hayatlarından çekilmiş bir takım insanları sürekli olarak vefasız diye nitelemeye alışmış kişilere hatırlatalım. bu sıfatı kullandıkları her durumda, sıfatı kendisine yakıştırdıkları insanı bir anlamda borç alıp geri ödemeyen bir dolandırıcı olarak tanımlıyor olduklarını reddedeceklerdir. "peki yönelttiğin bu suçlamanın arkasında yatan gerekçe tam olarak nedir?" diye sormaya devam ederseniz, tatmin edici bir yanıt alamayacağınızdan adınızın bünyamin olduğu kadar emin olabilirsiniz. şu halde sözcüğün karşılık geldiği bir insani özellik* yoktur; bu başlık da yukarıda adı geçen birkaç şarkı için açılmıştır. ama bu sonucu çıkartmak bu denli kolay mıdır?

    "marul yaprağı yeşildir" demekle "bünyamin vefasız bir adamdır" demek arasında büyük bir fark vardır. birinci cümle bir tasvir, bir betimleme yapar; varolan şey durumunu* doğru bir biçimde dile getirmekle yetinir. ikinci cümlenin anlamı niteleyici işlev açısından ele alınamaz. burada "vefasız olma" daha çok "birine vefasızlık etme" anlamına gelecek biçimde kullanılmıştır. dolayısıyla "bünyamin vefasız bir adamdır" cümlesi, bünyamin'in vefasızlık gibi bir özelliği olduğunu açığa vuran, ortaya koyan bir önermeyi dile getirmekten ziyade; mevzubahis kişinin belli kriterleri karşıla(ya)madığını dillendirmesi açısından bir değer yargısı*, buradan kaynaklanan hayal kırıklığını açığa vurması bakımından ise bir duygu ifadesidir. insanın duygu üretimlerinin her daim nesnel bir temele dayanmadığı, dünyanın o denli rasyonel bir yer olmadığı göz önüne alındığında, yukarıdaki soruya verilmesi gereken yanıtın olumsuz olması gerektiği açıktır.

    linguistik incelemeyi bir kenara bırakıp vefasızı varoluşsal bir sorgulamanın konusu haline getirmeyi deneyelim. diğer bir deyişle, vefasızlığın insan-olmanın tanımında içerilip içerilmediğine göz atalım. kimdir vefasız? ilk cümlede dile getirmeye çalıştığımız özelliklerinden başka, dile getirilemeden kalmış bir niteliği haiz midir? ona bu denli vefa gösteriyor olmamızı gerçekten haketmekte midir? sanırım evet.

    vefasızlık fenomeni, dilsel olarak ifadesini bulabilmek için en az bir suçlayan ve bir de suçlanana ihtiyaç duyar. burada söylemin köprübaşını daha çingene olan taraf, yani suçlayan tutmuştur. bir başka deyişle söylem, suçlayanın kendini anlatmasına imkan verecek biçimde biçimlenmiş, suçlanana yer açmamıştır. suçlamanın sesletildiği durumların hiçbirinde suçlananın mırıldanmaktan öteye gidebildiğine şahitlik etmiş olanımız, öyle sanıyorum ki, yoktur.

    a: bünyamin hiç aramıyosun, çok vefasızsın!
    b: yaa, arayamadım, eşeğim ben. . .

    ya da

    b: e abi sen de aramıyosun, alla allaaaaa!

    gibi.

    örnekler çoğaltılabilir. ama inanın, sonsuz tane örnek versem de, b'nin yaptığı savunma asla ve asla anlamlı bir cümle haline getirilemeyecektir. zira dil, vefa konusunda suçlayanı kollayacak biçimde örgütlenmiştir. ama bu, vefasızın, konuşabilecek olsaydı söyleyecek bir şeyi olmadığı anlamına gelmez.

    bir defa vefalı olanların büyük bir çoğunluğu, durum öyle olmalarını gerektirdiğinden, anlamsız bir borç duygusuyla geri ödeme yaparlar; suçlanmayı göze alamamaktadırlar, hey gidi günler hey romantizmine ezberden onay çakmışlardır, vs. bu anlamda vefalı sığdır. hesabını veremeyeceği şeyler yapmaktan kaçınandır.** söylemin en sıcak ve en etli yerlerine yaslar kıçını, kendini anlatmak için şiir yazmak zorunda kalmaz.

    vefasız dilin varoşlarında yaşar. sevecenlik kisvesine bürünmüş acımasız sorgulamalar karşısında yapabileceği iki şeyden birincisi şehri terketmek*, ikincisi ise yeraltına inmektir*. yeraltından yukarıya şöyle seslenir:

    "insanlar, bir kere iyi bir ilişki kurdular mı, bunun sonsuza kadar devam etmesi gerektiği düşüncesine sıkı sıkıya yapışarak yaşarlar. yüzleri, bu anlamda o denli geleceğe dönüktür ki, şimdinin onlara bahşedilmiş bir lütuf, verilmiş bir hediye olduğunu göremezler. önlerine konan yemeği, o yemeğin iki saat sonra dönüşeceği hali aklında canlandırmadan yiyemeyen ve bu anlamda da açlığa mahkum olan zavallılardır bunlar.

    biz vefasızlar biliriz ki insan özünde yalnızdır. doğru soru 'niye arayıp sormuyorsun?' değil, 'niye arayıp soruyorsun?'dur. diğer bir deyişle bizler arayana minnettar olur, aramayana sitem etmeyiz. sitem tehdidi, ilişkinin 'şimdi'sini de zedeler. sitem tehdidinin bertaraf edilmesinin mevcut ilişkiyi yalansızlaştırıcı ve derinleştirici bir etkisi vardır. bir gün birbirlerinin hayatından silinip gidebileceklerinin bilincinde olanlar, buradan bir suçlama malzemesi devşirmeyeceklerinin garantisini dille değil, suskunlukla verirler. yüzeysel bir vefalı ilişkisi sözcüklerden artakalan yere sıkışmaya çalışırken biz vefasızların ilişkileri, suskunluğun açtığı sonsuz bir alana sereserpe yayılır ve huzur saçar."
  • ilkokul yıllarında öğretmenin son ders saatlerinde zorla yaptırdığı herkes sırayla bir şarkı söyleyecek seanslarında söylediğim soner arıca şarkısı.
  • soner arıca'nın söylediği olan; aklımın erdiği kadarıyla ezberlediğimi hatırladığım ilk şarkıdır.

    küçücük yaşımla hangi akla hizmet bunu ezberledim bilmiyorum tabi.

    acılarla yüreğimi kanattın
    söz vermiştin ama sen beni aldattın
    tanrı hesap sorsun benim için sana
    beni yaktın, yıktın, gittin vefasız!!11!!111*
  • filmin sonunda hülya koçyiğitin tarık akanı affetmesi hayal kırıklıgına ugratmıs bi yandan da sinirlendirmiştir.o kadar seyin ustune affedilir mi, çok yanlış..
  • türk filmlerinin ne kadar bumbastik olabileceğinin kanıtı. bu yazan senaristi merak ediyorum. hadi o adam pinas gibi bir fikirle geldi diyelim, film ekibinden biri de çıkıp "yav bırak allahaşkına, saçmalama" diyemedi mi yahu?!
  • fatih erkocun seslendirdigi bu sarkinin sozleri de ayrica soyledir:

    tadi yok
    tuzu yok
    bosa geciyor yillar
    bitmek bilmez oldu yollar
    vefasiz..

    aci cok
    huzun cok
    bosa geciyor omrum
    gulmek bilmez oldu yuzum
    sebebim vefasiz

    gel benim vefasizim
    sen bana doktor ben sana hastayim
    sensiz yastayim yine...
  • aynı zamanda bir de soner arıca şarkısı.
  • sirketinin kurulus balosunda, hulya kocyigit emekcilerine saygi gostermeyi ihmal etmemis, "bugun sizlere ellerimle hizmet edecegim" demis, elinde tepsiyle dugun salonunda servis yapmistir, ama tarik akanin gelisiyle elinden tepsiyi birakip, bir zamanlar fakir ama gururlu bir kocyigit vardi tadinda cumleler soylemis, tavrini ortaya koymustur.
hesabın var mı? giriş yap