• ateş düştüğü yeri yakar,

    ateşin düştüğü sadece bir ocaktan çıkan alevlerin yüze çarpanıdır bu cümle.

    allah kimseye yaşatmasın.
  • artık askerde şehit olanların hep fakir ailelerden olduğunu yavaş yavaş herkesin fark etmeye başladığının göstergesi. bu askere alınma mevzusunda adil davranılmadığı müddetçe daha da artması muhtemeldir. madem ortada bir vatan var ve korunması gerekiyor. herkes eşit derecede katkı sağlamalıdır.
  • sırf bu söylevi nedeniyle, askerlikten soğutma - devlete hakaret vb suçlardan hakkında dava açılacaktır bu ülkede.
  • daha önce de böyle aklı başında insanlar çıkmıştı bu ülkeden:

    (bkz: oğlu şehit oldu diye vatan sağolsun demeyen baba)
  • artık duymak istediğimiz sözlerdir.
  • kimisi bunu oğlunu toprağa verdiğinde söyler, kimisi oğluna çürük raporu alarak bunu direk sağlar.
  • aynı cümleyi aylar önce şehit haberlerine ağlayan annemden de duymuştum. bi şekilde eninde sonunda askere gitmek zorunda olan bir abim var ve haklı olarak annem endişeli. "benim oğlum sağ olmadıktan sonra vatan sağ olsa nolur" demişti, içim cız etti.

    her gün duyduğum, okuduğum şehit haberleriyle içim hala cız ediyor. uykularım kaçıyor. rüyalarımda teğmen olan kuzenim şehit oluyor ağlayarak uyanıyorum. abim askere gitmesin diye planlar yapıyorum kendimce. erkek arkadaşım aralıkta askere gidecek diye daha şimdiden bitirip döneceği günü sayıyorum ben. hani diyorlar ya işte biz yatağımızda huzurla uyuyalım diyeymiş işte bunlar, hangi huzurdan hangi uykudan bahsediyosunuz lan? huzur mu kaldı?
  • 8 aylık bir anne olarak her harfine canımla yüreğimle katıldığım bir yakarış. 8 aydır ben ben değilim artık. uyusun diye didindiğim oğlumun nefesini gecede 10 kere falan dinliyorum, uyuduktan 5 dakika sonra uyansa da koklasam diye bekliyorum. süt gibi kokuyor, mis gibi kokuyor. ilk kez gülümsediği gün oturdum ağladım ben. yüzüstünden sırtüstüne döndüğü gün -tam da 4 ay 15 günlüktü- bütün akrabaları aradım, "biz artık dönüyoruz" diye. haa, hep dalga geçilir ya, annenin çocuğunun yaptıklarını biz diye anlatmasıyla, öyle oluyormuş ama. misal bazen kabız oluyoruz, poposunun nöbetini tutuyorum, kabızımız geçsin diye. bazen gazımız oluyor, pat pat yapıyorum rahatlasın da uyusun güzelce diye. çünkü 8 ay önce ben benlikten çıktım, biz oldum.
    bak bir kere ateşi çıktı, sabahladım başında. ateş halsiz düşürdü, gülerken bile ağlamaklıydı diye karanlıkta oturdum ağladım. ah ilk doğdu, 10 gün yoğun bakımda kaldı oğlum, 10 gün öldüm ben, öldüm de toprağımı atan olmadı. hastaneden çıkardığımız gün düğün gibiydi.
    ben 8 aylık bir anneyim. anneliğimin 8. ayındayım. ve haberlerde bir anne ağlıyordu "24 yıl bunun için mi büyüttüm ben seni" diye. düşündüm, kimbilir kaç kez başında sabahladı ateşi düşsün diye, kaç kez nefesini dinledi. kaç kez kokusunu özledi de uyansın diye başında bekledi. kaç kez kendi dışında birisine gülümsedi diye içi cız etti. kimbilir kaç kez oğlunun, evladının ufacık bir başarısını dağlar kadar büyük gördü, dağları aştı gururuyla. kimbilir kaç gecedir uyumadı o anne, oğlu asker ocağında aç mı susuz mu diye düşünmekten. "dönsün de bir de hayırlı kısmet bulsak" diye düşündü.
    ve artık o 24 yıllık evlat yok. o ellerinden tutup yürüttüğü, yürütüyormuş gibi kandırdığı, tay tay yaptırdığı, babasına karşı koruyup kolladığı, ardından terlik fırlattığı, ah o canı, yüreği, aklı, kanı, evladı yok. uyansın da bir koklayım diye başında bekleyeceği bir evladı yok artık. hep düşünecek, nasıldı kokusu diye. gidip baksa şimdi, nefesini kontrol etse, "aahh, evet, göğsü inip kalkıyor" diyip de huzurla dönüverse yatağına, dönemez. huzur dediğin nedir ki? evlat kokusunu alamadıktan sonra? vatan sağ olsun ama anaların evladı da sağ olsun be gözüm.
  • acılı bir babanın, "vatanın kutsallığı" söyleminin sorgulanmasının geç bile kaldığını gösteren cümlesi.

    insanlar mutlaka bir toprak parçası üzerinde yaşar. bu toprak parçasına sahip çıkamayıp onu başka ülkelere, insanlara kaptırma korkusu, "vatan" savunması için en güçlü refleksi teşkil eder.

    anadolu'nun işgali başarılı olsaydı ne olacaktı? sanırım üç ihtimal vardı: ya türkler kırıma uğrayacaktı ve kalanlar asimile edilecekti ya anadolu'dan başka bir yere sürülecekti ya da işgalci devletin iş gücü olacaktı. buradan zorunlu olarak çıkacak sonuç: kendi devletine ait bir toprak parçası üzerinde yaşamak "yaşam", "özgürlük" ve "refah" amacını taşır; yani vatan bunlar için vardır.

    şimdi gelelim ay'ın karanlık yüzüne. bir ülke düşünün ki insanının insanca yaşayacağı bir ekonomi, "en şok edici" düşüncenin bile propagandasının yapılabileceği bir ortam ve insan hayatının saçma sapan nedenlerle sona ermediği bir kamu düzeni sağlayamıyor. aynı ülkede vatan, millet, bayrak edebiyatından da geçilmiyor!

    bu konunun ideoloğuna veya bu söylemlere yer veren her kimse kendisine sorulması gereken soru şu: vatan nedir, ne işe yarar?

    not: bu konunun akla getirdiği ve ufuk açıcı bir deneme: işgal altında/ahmet altan.
  • duyunca "oh be! sonunda biri söylemiş." dediğim cümledir.
hesabın var mı? giriş yap