• bazı doktorların paranoyasıdır..

    kendilerinden nefret edildiğini düşünenler, bademcik ameliyatından çıkmış minicik kız çocuğundan kendisi için yapılmış bi resim hediye almamış, kendisine köyden gelmiş tedavisini olup memleketine dönmüş karadenizli teyze tarafından bi torba fındık yollanmamış, gözünün içine bakarak hayır duaları okunmamıştır hastaları tarafından..

    türk halkı doktorları çok sever oysa..

    kızını doktora verir.. doktordan akıl alır.. trafik polisi bile doktora ceza kesmekten imtina eder (çok tanık oldum buna) hele nöbetten acilden çıktım diyene..

    her meslek erbabı, emekle, özveriyle geçiyor işinin başına, çoğu senelerce okuyor.. hem 50 yıllık bi meslek hayatında 6 yıl okumakla 5 yıl okumak arasında çok ta ciddi fark yoktur.. 12 yaşında tezgahın başına geçmiş tüm eğitimini o tezgahın başında almış bi marangoz da doktordan daha az saygı hak etmez ayrıca..

    her meslek çeşitli eleştirilere maruz kalır.. haklı ya da haksız eleştirilir.. ama bu durum toplumun geneline karşı negatif bi tutum geliştirmenin sebebi olamaz..

    hepimiz saygı bekleriz mesleğimize ama minnettarlık değil..
  • 23 senelik hayatımın büyük kısmı hastanelerde geçti.

    doğum sırasında gerzek ebe kolumu çıkardığı için, büyüme çağım boyunca doktora ortopediste gittim. her iki ayağımı da kırdım mesela. kaç kere burktuğumu ben hatırlamıyorum. neredeyse sağır oluyordum, sağolsun doktorlar kurtardı. böbreklerimden yaşadığım problemleri başka hiçbir şeyden yaşamadım. yakınlarımı kanserden kaybettim, astımdan bronşitten, fıtıktan vs çoğu yakınım hastanede yattı.

    profesöründen pratisyenine, jinekoloğundan estetik cerrahına kadar her türlü doktoru gördüm ben. hepsiyle bir şekilde iletişim kurdum. muhabbet ettim.

    şunu açık yüreklilikle beyan edebilirim ki, türk halkının doktorlardan nefret etmesi diye bir şey yoktur.

    ben babamı öldüren doktordan nefret ediyorum. yanlış iğne yapmasa babam hala hayattaydı. ama ben, yaptığı doğru bir müdahale ile beni ölümden döndüren o doktoru seviyorum. hem de çok seviyorum. varsa yoksa apo amcadır benim için. çok yakışıklı oğlu var diye değil hayır, cidden çok tatlı bir adam, çok iyi bir doktor olduğu için.

    insanlar topluca bir meslek grubundan nefret etmez. tek tek kişilerden nefret eder. işine saygı, insana saygı diye bir şey var mesela. doktor bilmiyor halka inmeyi bence. insana dokunmayı sevmiyor adam, fobisi var mesela, doktor olmuş. kan tutuyor, tıp fakültesine gitmiş. neden? çünkü doktor derken bile ağzını dolduruyor o ünvan. ben yapabilir miyim, bu çalışma koşulları benim götüme zor gelir mi diye düşünmüyor. okul bitsin herkes el pençe divan duracak sanıyor.

    hayır arkadaşım, sizin boyunuz değil 12, 22 sene okusanız uzamaz. okumakla adam da olunmaz. kazandığınız sosyal statü ve mesleki ünvan size insanlara pislikmiş gibi davranma hakkı vermez. eğer böyle yaparsanız, sizden nefret ederler. sonra da o büyük egonuzla "bizden nefret ediyürler" diye ağlarsınız. evet arkadaşım, sizden nefret ediyoruz. ama mesleğiniz yüzünden değil, hastalıklı kişilik yapınız yüzünden.

    o bilmemkaç küsür yıllık eğitimleri ben de aldım, alıyorum. sizin kazandığınız parada da değilim, sosyal statünüzde de değilim. herkes bunca hastalıktan sonra ve puanım da yeterken benim tıp yazacağımı düşündü. yazmadım. çünkü görmüştüm o hastanelerde insanların nasıl muamele gördüğünü. demiştim ki, ben doktor olsam böyle davranır mıyım? verdiğim cevaptan hoşnut olmadığım için vazgeçtim. hiç de pişman değilim. dünyada bana daha çok uyan ikinci bir meslek olamazdı heralde.

    doktorların böyle komplekse girmesi, kendi kişilik yapılarından eğitim sisteminin çarpıklığına, sağlık sisteminin bozukluğuna kadar çok ve çeşitli sebeplere dayanıyor olabilir. ancak insanların onlardan nefret etmesinin sebebi, gördükleri muameledir. insanlar insanları sever. kendilerine insanca davrananları sever çünkü.
  • doğan akın'ın yazısını okudum az önce. gerçi siz izin vermezsiniz vatandaş olmak size hak bana yasak ya, ben hasta da olamam " doktor hasta mı olurmuş?" ya, yine de size sormadan kendimi vatandaş ve hasta olarak düşündüm de bir an; nasıl da haklı dedim adam:

    " doktor...

    dün tıp bayramı'ydı. “kutlu olsun” diyesim yok. okuduk ki; biraz mutsuz, gelecekten biraz umutsuzsun.

    hepimiz eline doğduk doktor, ocağına düştük, hâlâ düşüyoruz, ömrümüz oldukça düşeceğiz.

    biliyorum sen o doktor değilsin.

    sen, bizim kardeşimizi, ömrünün son günlerinde bile yöneticisi olduğu üniversite hastanesi yerine anlaşmalı olduğu özel hastanelere sürükleyip oralarda ölüme yatıran tüccarlardan değilsin.

    kadro doldurup kürsü işgal ettiği üniversitede tek hastaya bile bakamayacak hale gelmiş piyasa doktoru sen değilsin.

    sen değilsin o, kamudaki işinden muayenehanesine hasta taşıyan.

    gizli, açık, yarı açık, örtülü, örtüsüz reklam yapan medya doktoru şarlatanlardan değilsin sen.

    tabipler birliği etik kurulu'nun o reklamcı, o gizli anlaşmalı, o tüccar doktorlara nedense göz yummasına kayıtsız kalan doktor sen değilsin.

    hastasından nakit dışında ödeme kabul etmeyen, makbuz kesmeyen, vergiden kaçan o kayıt dışı doktor, biliyorum sen değilsin o.

    hastasını hor gören, derdini pek dinlemeyen otokrat yemini etmiş o doktor sen değilsin.

    yıllarca anadolu'yu dolaşan hocan türkan saylan'ın “polis gidiyor, savcı gidiyor, öğretmen gidiyor ama hekim arkadaşım gitmiyor doğu'ya” dediği doktor, hayır sen değilsin.

    sen, bu ülkede milli güvenlik kurulu tutanaklarından bile daha iyi saklanan sağlık şûrası dosyalarındaki hekim hatalarının muhasebesini yapmayanlardan değilsin.

    siyaseti “sağlığı metalaştırmak”la suçlarken tüccar meslektaşına tek söz etmeyen de, hekim örgütünün bu konudaki kararlı sessizliğine katlanan da elbette sen değilsin.

    bazı çekimlerin, kimi tahlillerin bu ülkede neden tuhaf fiyatlarla yapıldığı, neden asgari tarifelerin bile maliyetlerden çok uzağa düştüğü sorusunu umursamayan sen değilsin.

    evet, o doktor sen değilsin.

    sen, devlet elinde işkence görmüş insanlara “sağlam” raporu verenlerden değilsin.

    cezaevlerinde, sorgularda insanlara yapılan işkencelere katılan “dr. mengele”lerden olmadın hiç.

    sen, tacize, tecavüze uğramış çocuklara “ruh sağlığı ve beden bütünlüğü bozulmamıştır” diyecek kadar insanlığa ihanet etmedin.

    sen, bir çocuk bahçesi gibi gördüğü anadolu'ya kendi isteğiyle giden doktor ceyhun atuf kansu'ları, karış karış bu memleketi dolaşıp yoksulları cüzam taramasından geçiren profesör türkan saylan'ları, halk sağlığında anıtlaşan profesör nusret fişek'leri unutanlardan olmadın.

    doktor, sen insan bedenine “bıçak parası”ndan tarifeler yazmadın. bedenine dokunduğun insanlığa borcunu, hayır, hiçbir zaman unutmadın.

    biliyorum, ne sınavlardan geçtin ve hayat seni kim bilir nerelerde sınadı.

    ama asıl sınav önünde doktor.

    halkın arkanda giderek azalıyor, neden?

    ve neden hakkını ararken sesin artık duyulmuyor?

    “kabahat senin, demeğe dilim varmıyor ama...”

    kabahatin çoğu, senin başını öne eğenlerde kardeşim! "

    ------------------------------------------------------

    sonra izniniz olmadan giyindiğim vatandaş ve hasta olma ceketimi çaktırmadan çıkarıp yerine koydum da, uzun zamandır giymediğim doktor önlüğümü geçirdim üzerime:

    doktorlardan nefret eden türk halkı...

    dün tıp bayramı'ydı. biz sağlık çalışanları olarak körlerle sağırlar birbirini ağırlar hesabı birbirimize buruk birer " kutlu olsun. " diyebildik. biraz değil, iliklerimize kadar mutsuz ve sadece kendimizin değil hepimizin geleceğinden umutsuzuz.

    hepiniz elimize doğdunuz, ocağımıza düştünüz, hala düşüyorsunuz, allah düşürmesin. ama keşke işi allah'a havale etmeden önce biraz kafa yorup sağlık sistemini doktorların insafına bırakmasaydınız.

    evet ben o doktor değilim.

    kardeşinizi ömrünün son günlerinde bile yöneticisi olduğu üniversite hastanesi yerine anlaşmalı olduğu özel hastaneye sürükleyip orada ölüme yatıran tüccarlardan değilim. her hastama dilimde tüy bitene kadar sağlık sosyal devletin görevidir. vatandaşına ücretsiz ve eşit olarak bu hizmeti vermek zorundadır. özel hastaneye giderek bu hakkınızı elinizden almalarına izin vermeyin. eforunuzu devlet hastanelerinin daha kaliteli hizmet vermesi için sesinizi çıkararak harcayın dedim. gülüp geçtiniz.

    kadro doldurup kürsü işgal ettiği üniversitede tek hastaya bile bakamayacak hale gelmiş piyasa doktoru da değilim. her gün yüzlercenize bakarken çişim geldiğinde, susadığımda, beynim sulandığında 5 dakika olsun
    mola vereyim diye düşünüp kapımı açtığımda " nereye gidiyor bu şimdi? " bakışlarına maruz kalan, yolu kesilen, laf sokulan bendim. size insanca davranmam gerektiğini söylerken benim de insan olduğumu unuttunuz.

    evet ben değilim o, kamudaki işinden muayenehanesine hasta taşıyan. hiç muayenehanem olmadı benim. aklımdan bile geçirmedim. sen hasta olarak " doktor hanım muayenehane açsana. " dediğinde ben " neden? burada yaptıklarımdan memnun değil misin? " demiş ve " yok memnunum da paraya para demezsin. " cevabını almıştım hep.

    gizli, açık, yarı açık, örtülü, örtüsüz reklam yapan medya doktoru şarlatanlardan değilim evet. beni yakınlarım ve hastalarımdan başkası tanımaz.

    hastasından nakit dışında ödeme kabul etmeyen, makbuz kesmeyen, vergiden kaçan o kayıt dışı doktor da değilim. hayatımda bir kez hastanın elinden nakit almışlığım var. o da hastası acil olmamasına rağmen sırf çevresine hava olsun diye, babasının ayağına kadar doktor getirtti desinler diye öncesinde " görüyorsunuz bu ilçede tek doktorum, sizinle onca yolu geldiğimde ya buraya gerçekten acil bir hasta gelirse? " deyip reddetmeme rağmen kaymakama şikayet edilip metazori gittiğim içindir. diğerleriniz de bunu adet haline getirmeyesiniz diye.

    yıllarca anadolu'yu dolaşan hocam türkan saylan'ın “polis gidiyor, savcı gidiyor, öğretmen gidiyor ama hekim arkadaşım gitmiyor doğu'ya” dediği doktor da ben değilim. mezun olur olmaz herkes gibi gittim ben de. adı üstündeydi mecburi hizmet' ti. gönüllülük esasına dayanmıyordu. gittiğim yerdeki sağlık ocağının değil hasta bakmaya, hayvan beslemeye dahi uygun olup olmadığı benim sorunumdu. senin değil. yine dağbaşında büyük ihtimalle tek başına olduğum için 7 gün 24 saat tetikte uyumak, tuvalete giderken, banyoya girerken personeli tembihlemek, dışarıda 1 metre kar ve dondurucu soğuk varken banyonun ortasında acil hastaya çağrıldığımda saçımdan sular damlar vaziyette hastaya gitmek de, benden önceki hemşireyi, doktoru acil hasta bahanesiyle daha kaldırıp tecavüz ettiğin, öldürdüğün için yanıma o telaşla bulabilirsem jandarma almak da, ya da bulamazsam kellemi koltuğuma almak da benim sorunumdu senin değil.

    hastasını hor gören, derdini pek dinlemeyen otokrat yemini etmiş o doktor da değilim. bilakis defalarca aynı antibiyotiği kullanmasına rağmen iyileşmeyen, yine yazdırmak için bu sefer bana denk geldiğinde " bu kadar çok kullanmışsınız, demek ki işe yaramamış, hem yan etkilerini karaciğerinizi, böbreğinizi düşünün. ben bunu size yazmam. " dediğimde hakaret ettiğiniz, yetmeyip üstüne şikayet ettiğiniz, büyüklerimin de " amca sen ne diyorsun? böyle şikayet mi olur? " demedikleri için soruşturma geçiren de benim.

    halk sağlığında anıtlaşan profesör nusret fişek'leri unutanlardan da olmadım. onun yetiştirdiği bir ağabeyim'den birinci basamak sağlık hizmetinin nasıl önemli olduğunu öğrenip yıllarca hastalarımla mutlu mesut yaşayan ve bir gün " buraları aile hekimliğine çeviriyoruz, kendine puanının yettiği bir yer seç. " denilen, gittiği yerde bir gecede dönüştürülen sistemi yoluna koymak için hastalarla yöneticiler arasında maymuna dönen, hastaların değil iş yerinin faturalarının, biten tıbbi malzemenin, kağıdın kalemin derdine düşen, hastaya artık müşteri denileceğini öğrenen, standardizasyon getiriyoruz dedikleri için bir hastayı kaç dakikada muayene edeceğini taahhüt eden, taahhüt ettiği dakikayı aşarsa dışarıda bekleyenin şikayet edebileceğini öğrenen yine benim.

    sen! evet sen, benden nefret eden türk halkı; ne sınavlardan geçtiğimi ve hayatın beni kim bilir nerelerde sınadığını bilmiyorsun.

    evet ben o çok iyi bildiğini sandığın doktor değilim.

    zaten artık doktor da değilim.

    bu şartlarda mesleğimi artık hakkını vererek yapamayacağımı düşündüğüm için istifa ettim.o çok iyi bildiğin medyatik doktorlardan olmadığımdan da bu süreçte ne arkamda ttb oldu, ne de yanımda diğer meslektaşlarım.

    peki ya sen?

    sen vatandaşlığının hakkını yeterince verdiğinden emin misin?
  • yazdıkları reçete karşılığında aldıkları teşvikleri (!) görünce bir de gözü ağrıyan kardeşime 80 liralık anti deprasanı dayayınca gel de nefret etme. ama yine de genellemiyorum. ettikleri yemine sadık olan bilim insanları olduguna inanıyorum.
  • daha çok tecrübesiz olabilirim ama beş aylık klinik tecrübelerime göre böyle bir genelleme yanlış. türk vatandaşı doktorundan nefret etmiyor, hatta benim vatandaşım doktoru karşısında olması gerekenden çok daha teslimiyetçi. dünyanın başka hiçbir yerinde doktoruna bu denli sorgusuz sualsiz teslim olan bir hasta grubu olduğunu sanmıyorum. tabi ki bu da yanlış bir durum. her hastanın bilinçli olması, sorgulaması, kendi sağlığı hakkında söz sahibi olması lazım. bu teslimiyetin sebebi ise türk halkının doktorlara duyduğu aşırı saygıdan başka bir şey olamaz. böyle bir durumda da ben kendimi hastalara karşı borçlu hissediyorum. ve bu borcu çok ta zor olmayan bir yöntemle ödüyorum. odasına girmeden önce dosyasına bakıp ismini öğreniyorum, isminle hitap edip halini hatırını soruyorum. ben bir hasta bile görmedim ki yüzünde bir memnuniyet tebessümü belirmesin. insanlığını unutmayan bir doktor için o tebessümün değerine paha biçilemez.
  • dün gece yaşanmış bir diyalog:

    doktor: valla 6 ay sonrasına gün veriyoruz, sizi istediğiniz tarihte yatıramam.. (uyku ünitesi)
    babam: doktor bey, ben ankara'da ikamet ediyorum, burada en fazla 1 ay kalıcam.. bu süre içinde uygun zaman yok mu?
    d: yok beyfendi..bekliyceksin
    b: sağlık! olsun.. iyi günler. (kapıya yönelir, çıkmak üzere)
    d: hemşerim.. sen nerelisin yaau (bilgisayar monitöründen doğum yerini görür)
    b:hoş
    d:beş
    vs..
    .
    .
    derken doktorcuum "bu akşam yatırayım seni" diyerek o günün akşamına randevuyu verir.

    türk halkının 'hepsi olmasa da pek çoğunun götüne koyayım' temennisine katılmamak elde değil.
  • doktorlardan mı yoksa sağlık sisteminden mi nefret ediliyor ona bakmak lazım. doktorlar içerde, içi onları yakıyor, biz dışardayız, dışı bizi yakıyor. recep akdağ da kabinede ve badem badem bıyıkları var.

    (hiç nefret ettiğim doktor var mı ? var, nefes almadan on isim sayarım, hiç nefret ettiğim avukat var mı ? var, nefes almadan 20 tane sayarım, hiç nefret ettiğim polis var mı ? var, ama genelde sicil numaralarını göremediğim için onları kolay sayamıyorum, arada nefes almam lazım.)
  • bu olayın sebebini, iddiayı ilk ortaya atan "doktor adayı" güzelce veriyor zaten. "bizden nefret edin! et! ediyorsun işte lan inkar etme, avam seni! 12 yıl okudum lan ben! para kazanacam para para" diyor. senin gibi doktorlara rastlarsak nefret etmeyelim de ne yapalım?

    bi de öyle bi konuşuyor ki sanki diğer tüm meslekler hak ettiği parayı alıyor. ulan mühendislik öğrencilerinin başı kel mi? 4-5 sene anasının amı gibi dersleri görüp kafayı sıyırdıktan sonra 1000 lira maaşla eşek gibi çalıştırıyorlar sabahtan akşama kadar? bi siz mağdursunuz zaten.

    doktor insan gibi davranırsa karşılığını da alır, bu kadar basit.
  • genel olarak 'okumuş' kesime karşı türk halkı'nda görülen halin doktor örneğine yansıması. ayrıca sözlüğün popüler konularından da birisi.
    yazılmış entry'leri okudukça ne diyeyim, nereden başlayayım bilemedim. en iyisi tane tane gidelim.
    birincisi, bu doktor denen zevatın nereden geldiğini zannediyorsunuz siz kuzum? yaltılmış özel bölgelerde klonlama ile üretildiğini falan mı düşünüyorsunuz, yoksa mars'tan falan geldiklerini mi? biraz hafızanızı zorlarsanız o beyaz önlüklülerden hiç olmazsa bir-iki tanesinin mahalleden oyun arkadaşınız, okulda sıra arkadaşınız olduğunu kolayca hatırlayabilirsiniz. yani siz nereden geldiyseniz onlar da oradan geldi. yani toplumun genel kalitesi neyse onlarınki de o kadar.
    ikincisi, evet, çok şaşıracaksınız biliyorum ama, doktorlar bu işi para için yapıyorlar. şaşırmayın, çünkü bu onların mesleği. hayatlarını idame etmek, çoluk çocuklarına bakmak için para kazanmak zorundalar ve bunu da bir mühendis, bir mimar, bir öğretmen nasıl yapıyorsa aynı şekilde yapıyorlar, yani bilgilerini satıyorlar. yani sebil çalışmıyorlar...
    üçüncüsü, sizin gibi onlar da 80 sonrasında, özal'ın neoliberal politikaları empoze edilerek büyüdüler, paranın en kutsal değer olduğu öğretildi onlara da. şimdi ise birileri çıkıyor ve diyor ki, herkes kapitalist olabilir, ama sen sosyalist olacaksın. vay be, ne güzel...
    dördüncüsü, doktorlar çok eğitim görüyorlarmış şeklinde dudak büken arkadaşlara gidiyor. eğer 70 civarında bir iq'nuz ve ilkokul birinci sınıf seviyesinde bir matematik bilginiz varsa basit bir hesapla (6-4=2) görebileceğiniz gibi onlar herkesten daha fazla üniversite okuyorlar. buna beş (sanırım çoğu dört yıla düştü) yıllık uzmanlık ve bir kısmı için üç yıllık yandal süresini de eklerseniz bu süre bazıları için on dört yıla kadar çıkıyor.
    beşincisi, bu da doktorlar çok zor şartlarda çalışıyormuşa dudak büzen arkadaşlara gitsin bari. bu arkadaşlardan - buraya dikkat - herhangi biri hayatunda hiç 33 (yazıyla otuzüç) saat aralıksız çalışmış mıdır acaba? bir denesinler, sonra da bunu ayda on kez yapmaya çalışsınlar. kolay değil mi? ya da ondan geçtim, çıksınlar yüksekova'nın bir köyünde 1.5 sene çalışsınlar, bakalım hoşlarına gidecek mi?
    altıncısı, doktorlar güler yüzlü değilmiş. bugün yoğun çalışan bir marketteki kasiyer bile size it gibi davranırken (diğer devlet dairelerinden bahsetmiyorum bile) iki gündür uyumamış ve akşama kadar 60-100 hastaya bakmak zorunda olan adamdan güler yüz bekliyorsunuz ha. çok beklersiniz.
    yedincisi, en eğlencelisi bu, sağlık sistemindeki aksaklıklardan doktorları sorumlu tutan arkadaşlar, alkışlar size. sağlık sisteminin oluşturulmasında değil doktorların, onların örgütü tabipler birliği'nin bile fikri sorulmaz. türkiye'de sağlık sistemi oy hesaplarına dayalıdır. akp iktidarı da bunun en somut örneğidir, oy uğruna yaptıkları ile bu ülkeyi her sene 50 milyar dolar zarara uğratıyorlar, farkında mısınız? tam gün yasası denilen komedinin tek amacının doktor işgücünü ucuzlatıp sağlıkta özelleştirme sürecini hızlandırmak olduğunu, bugün önünü arkasını düşünmeden bunları alkışlayan sizlerin birkaç yıl sonra yediğiniz kazığın acısını nasıl çekeceğinizi anlatırdım ama, boşverin.
    evet, türk halkı doktoru sevmez, ama tuhaftır, cebinden çekilip alınan paralarla yedi kuşak akrabasını zengin edenleri sırtında taşır.
hesabın var mı? giriş yap