• internet cagi cocuklarinin anlayamayacagi film. ilk filmi izlememis, bu filmin sadece efektlerine ve muziklerine odaklanmis, bilgisayari msn ve facebook'tan ibaret goren yeni neslin, muhtemelen 83 sonrasi dogumlularin belli bir donemin filmlerine israrla bok atmasi dalgasina da kurban gitmis filmdir ayrica. (bkz: #16283008)

    simdi diyeceksiniz ki niye agresyon yaptin, sen kimsin aslanim? benim kim oldugum onemli degil ama, bu entry'yi zamanin otesine gondereceklerin kim oldugunu cok iyi biliyorum.

    --- spoiler ---

    8086 bilgisayarin monochrome ekraninda yanip sonen prompta bakip, sadece operating system ile basbasa kalmis bir neslin muthis hayal gucunun urunudur bu film. zaten bu filmde de baba ile ogul arasindaki nesiller arasi dialogda da bunu gorebiliyoruz, baba internetin gelismesine degil, wi-fi ye takiliyor. elektronik devre teknolojisindeki yukselmenin, gunumuz internet ve sosyal medyasindaki patlamasina paralel bir gelisme gosterdigi bir donemde geciyor ilk film. yeni filmde ise, mukemmeliyet gelebilecegi en son noktaya gelmis ve sistem cokmek uzere. film, yeni donemdeki internet patlamasinin dunyayi ele gecirecegi (bkz: matrix) , (bkz: skynet), (bkz: appleseed) fenomenine, finalde bize dogan yeni bir gun ve saclarimizi yalayan ruzgarla yanit veriyor.

    --- spoiler ---

    bize de sadece rengimizi secmek kaliyor. hangi taraftasiniz?
  • müzikler ala çekimler ve prodüksiyon ala tasarımları ağzımın suyu aka aka izledim desem yalan olmaz.

    pekala gençlik ne düşünüyor diye sözlüğe bakayım dedim. bakmaz olaydım. paint'de çizik çizemeyen, ikea koltuğu ve lamba bokunu tasarım harikası sanan arkadaşlar 3-d'sini çamurlamış.
    işte efendim konusu çok sıkıcıymışmış gora'da zaten bu efektleri ve ortamı yıllar önce kullanmışmış. ulan bu dediğini cem yılmaz duysa suratına tükürür. yüzlerce çizer ve bu işin ustası insanlar bu projeye emek vermiş çalışmış çabalamış ortaya görsel bir şölen çıkarmışla... pezevenkler sizi neyse daha fazla asabımızı bozmayalım.

    gidiniz izleyiniz efenim sevenin yanına kar kalan bir filmdir.
  • nedense sürekli matrix, star wars, dark knight falan izliyormuşum gibi bir hisse kapıldım. ilk film bir çok açıdan öncü olduğu için bu filmin tamamen ilk filme hakaret olduğunu düşünüyorum. bir arkadaşın yeğeni bizden önce gittiği bu filmle ilgili "ışıklı mışıklı böyle acayip bir şey" yorumunu yapmıştı ki altına şu anda imzamı atıyorum. ışıklı mışıklı acayip bir şey.
  • film olarak yorumlamaya kalkmayacağım ama tasarımla ilgilenen ve özellikle de modern çizgilerden hoşlanan herkesin en az bir kez izlemesinde fayda olduğunu düşünüyorum. bu yapımda kaç kişinin emeğinin yattığını anlatmak için film sonundaki jeneriğin yedi dakika sürdüğünü ve bu kısmın bile harika göründüğünü belirteyim. görseller çok temiz. avatar gibi "koy koy suyundan da koy. yaratıklar sekiz bacaklı olsun amk" denerek çorba edilmemiş ; (bkz: #18514427)
  • isitsel ve gorsel bir harika diyebiliriz bu film icin. bunu da izlerken cocuklugumda izledigim ilk filmdeki kadar zevk aldim. soylemeye gerek yok fakat yinede uyarmak istiyorum mutlaka imax'de izlemeye calisin. bu arada bu filmi yine konusu bakimindan elestiren konu manyagi olmus her filmde gereksizce derin olaylar dongusu gormek isteyen, oscarli bir aktorden her filmde yine mukemmel performans bekleyen, muziklerine anlamsiz bir sekilde bok atan, gorselligini begenmeyen ukala dumbeleklerinin yazilarina bakip gitmemezlik etmeyin lutfen. bu filme eglenceli vakit gecirmek icin gidin. bu ukalalarin inadina izleyin izlettirin.
  • bir silah olarak: o
    bir müzik olarak: daft punk
  • aylardır ağızımın suyu aka aka beklediğim anda, annem'e döndüm, anne: 3d film izledin mi? hayır? e o zaman gidiyoruz! ve eşimle annemi kaptığım gibi deparla 42nd st. imax sinemasına daldım, kapı görevlisi dedi ki: anneme bakarak, hanımefendi, bu film çok yüksek sese sahip baştan uyarayım, bu film için 39 (sanırım) hoperlör eklediler.. ona göre.. ağızımdan akan sıvı kovalara dolmuyordu artık. film sırasındaki gürültü ve patırdı sırasında oturduğumuz sandalyeler sallanıyordu. görsel ve müziksel bir şölen bu film. derin hikaye arayanlar gidip fransız filmi izlesinler. bu filme ışıksikletleri, bilgisayarsal muhabbetleri falan izlemeye gideceksiniz. eski filmi görmediyseniz 100% tatmin için gitmeden önce kesin izleyin!

    şöyle diyeceğim: - spoilersal -

    kahramanımız ışıksikletleri görünce, e ne var bunu ben de yaparım der ve koşmaya başlar, orda bir ağır çekim ve müzik giriyor, motor fırladığında içinden trooooooooooooooooooon diye bağırmak geliyor

    - spoilersal -

    şimdi bu film, star wars'un yenilerini çeken lucas'a kapak olmuştur. bariz bu film daha önceki izlemişler için yapılmış, ve çok isabetli bir karar alınmış.
  • öncelikle belirtmeliyim ki öpüşülmeyen bir hollywood filmiyle karşı karşıyayız ve kadın olsun erkek olsun kimse oliva wilde’a kayıtsız kalamaz!

    tron: legacy güzel bir bilimkurgu (sci-fi) ama ne en mükemmeli ne de en kötüsü ki, film zaten bu mükemmeli yakalama arzusunun saplantı haline gelmesi filmin temeli.

    filmin konusunu anlatmak yerine izlemenize bırakıyorum. bir yığın film izlemiş biri olarak; canı sıkılınca matrix ve star wars açan, arada bir avatar: the last airbender seyreden; yer yer benzetimler yapmadım değil. sanırım yönetmen de bir hayli bilimkurgu izlemiş. mesela sam flynn ile clu’nun oyunlar arenasında ışıksiklet (light cycle) ile kapşmalarında clu’nun bilge takılan uşağı sam’e kılıç sapına benzer bir şey verince sam direkt lightsaber moduna geçti ve cevabı aldı: “sandığın şey değil”

    filmin sonlarına doğru klişeler ve benzerlikler birbirini kovalarken:
    * baba-oğul flynn ve bir iso olan quorra, sam fylnn lightjet arkasına geçip peşlerindeki clu, tron ve rinzs’leri haklamak için silah kullanması matrix-variydi,
    * aynı şekilde kevin flynn’ın jedi master modunda gezinmeleri ve filmin sonunda adeta avatar roku misali dört elementi ben bükerim tavırları,
    * iso’ların sonuncusu; beşinci element’e selam olsun; quorra lightjet ile arkalarındaki kötüleri ekmek için göğe doğru yükselmesi ise matrix’de neo ve trinity’nin kaynağa doğru yolculuklarını anımsatmadı değil: yükselişleri ve düşüşleri
    * quorra’nın güneşi sam’e tarif ettirmesi bize onun sonuna dek yaşayacağını zaten söyledi: heves kaçması
    * tron gibi bir karakter yarat ve öylesine harca: ilk önce clu’ya nasıl teslim olduğunu anlatma öyle kuru kuru beynini yıka ve sonra da bir anda iyilerin tarafına geçirt! bir çizgifilm (anime de denilebilir pekala) olan avatar: last airbender’da zuko’nun dönüşümü bile daha iyi anlatılmıştı. kısaca tron’dan daha çok aksiyon ve verim beklerken, kendisi unutulmuş kod deryasında kayboldu gitti
    * lightcycle kapışmaları ve disk savaşları gerçekten etkileyici idi ama ikisini toplasanız 10 dakika etmez. bunun dışında fazlaca bir kapışma yok. hatta dağ gibi tron ile sam flynn kapışması da tırı-vırı oldu, iki saniye de yıktılar master tron’u. ümitle bekledik ki, clu’nun yarattığı programlarla bir kapışma olsun, hatta jedi master edasıyla dolanan kevin flynn kapışsın clu ile olmadı; sanırım yönetmen de bunu yapamayacağını anlayınca yaratılan tüm programlari portalın kara delik misali ışık demetinde yok ettirdi. kısaca ucuza kaçtı. şimdi gözlerinizi kapatın ve star wars* finalindeki darth maul, obi-wan kenobi ve qui-gon jinn kapışmasını aklınıza getirin; eminim hepimiz bu sahne olmazsa filmin de olmayacağı konusunda hemfikiriz.
    * temel unix ve gnu/linux komutlarını görmek hoştu,

    filmin açılışı ilk filmi izlememiş olanlar için temel bilgileri içermekteydi; ardından sam’in giriştiği aksiyon olayları ise yine aynı çizgide ilerleyen bilgilendirmeler içeriyordu. bu esnada izleyici olayları kavramaya başlarken sam flynn’in içeriye girmesi ile bizleri bir anda olayların içine sokması, bir anda başlayan oyunlar, disk savaşları, lightcycle mücadelesi derken kaçış ve bir anda baba ile tanışma, olayları anlama ve bu esnada izleyiciye geriye dönüşlerle olayları kavratma, bak bu yüzden oldu her bir şey, babayı ikna etme, kafa tutma, gelmezsen gelme, kal; ve sonunda kısaca kötüyü yenmek ve ışınlanmak filmin özeti. senaryo bu doğrultuda ilerledi: başladı, gelişmeye çalıştı, sağa sola girip çıkmadı fazlaca ve kötü yenildi iyiler kazandı ve bitti: esas kız öpülmedi!

    muallakta kalan ise tron’un yaşayıp yaşamadığı ve kodun ne olduğu?

    filmin görsel efektleri teknolojik imkanlar dahilinde ve parayı veren de disney olunca bir hayli iyi; 1982'de çekilen tron filmini bu filmden sonra inanın ki izlemek istemeyeceksiniz. senaryo ise ne yazık ki klişelerle örülü ve allahtan takılmadan gidiyor. oyunculuk ise jeff bridges güzel oynamış, oğlu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim ve diğer figüranlar ise (programlar ve rinzler) maskeli olunca ve bir çoğu da üst üste bindirilince ne rol yaptıklarını anlayamadık. zaten kameranın yakından çektiği oyuncu sayısı da taş çatlasa 10 kişi.

    müziklere gelirsek daft punk dinlereyerek film izlemek bambaşka ve hatta mükemmel. özellikle de giriş olsun, bitiş olsun ve de ilk gerçek kapışma esnasında (zuse'nin mekanı) çalan ve de ortamı kopartan derezzed parçası süper ötesiydi. yılın en iyi soundtrack albümü diyebiliriz. sanki filmi parçalar için yapmışlar gibi bir ters durum söz konusu.

    kim oynamış, onun adı ne idi, bu kimdi, o beyazlı karı da amma güzel idi gibi sorularınıza cevap olması açısından: daha fazla bilgi: tron: legacy

    edit: ustalara saygı: daft punk (inspectorjaviert uyarmadı değil)
  • filmden çıktığımda etrafı mavi görüyordum. şaka bir yana filmde gerçekten farklı bir dünyaya gittiğinizi hissediyorsunuz, özellikle motosikletli ve disk atmalı sahneler çok orijinal ve tam bir görsel şölen...

    ufak bir not: film imax'de izlenirse keyif katlanır zira tam bir imax filmi olmuş.
  • zaman ve mekanın ötesindeki kaf dağı ismiyle meşhur dağdaki kulübesinde yaşayan bilgenin yanındaydım geçen gün.. birer tabure çıkardık ve derme çatma kulübenin önünde, sırtımızı kulübenin ahşap duvarına dayayıp önümüzdeki tarife gelmez doğa manzarasına daldık..

    baba konuşmuyordu.. ben konuşmuyordum..

    tarifsiz bir sürenin sonunda baba konuştu:

    "matrix daha dünkü çocuk.. onun hayal bile edilemeyeceği zamanlarda çekildi tron.. bilgisayar denen nesne tanınmıyordu henüz doğru düzgün.. ve daha önemlisi bu ceplerinizdeki telefondan bozma ucube ufak bilgisayarlarla da kirlenmemişti henüz veritabanları o zamanlar.. her şeyin güzel olduğu yıllardı.. veriyolları belirgindi.. iyi-kötü birbirinin kılığında değildi.."

    derin bir nefes aldı..
    verdi..
    kısacık bir an durup, yüzünü daldığı o manzaradan bana çevirip devam etti:

    "devam filmi bile matrixle kıyaslanmaz nurum, bunu sakın unutma.. kıyaslayanlara, elma ile armudu tartanlara aldanma.. o bir efsanenin devam filmi.. hem görsel hem de işitsel bir şaheser olan devam filmi üstelik.."

    sonra sustu..
    zaman ve mekan belirsizleşti ağır ağır.. görüntüler bulanıklaştı..

    her yer bembeyaz oldu ve sonra sessizlik..

    derin, kadim, muazzam bir sessizlik..

    o sessizliğin içinden hafif bir kalp atışı gibi yükselen ritm geldi sonra, ağır ağır ve derinden:

    http://www.youtube.com/watch?v=xqjkdsqedxw
hesabın var mı? giriş yap