• adı, ki bence çok güzeldir, filmde ve tahminen kitapta da geçen "tous les matins du monde sont sans retour" cümlesinden gelmektedir (bkz: fransizcadaki en baba laflar), "dünyanın bütün sabahları geri dönüşsüzdür". ilginç bir özelliği, filmin ilk 5 dakikası boyunca gördüğümüz tek şeyin gerard depardieu'nün yüzünün olabilecek en yakın plandan çekimi olmasıdır, insana "her şey bir yere kadar" dedirtir. depardieu'nün gençliğini oynayan çocuk tam kılkuyruk ya da tıfıl olarak adlandırılabilecek, leonardo di caprio benzeri bir arkadaştır. bir filme bu kadar yakışmamak görülmemiştir. işin acı yanı bu kardeşimiz (bence hiç benzememekle beraber) depardieu'nün öz oğlu guillaume'dur. madelaine rolündeki anne brochet ise tam bir fransız yüzüne sahiptir; sabit ve herhalde mana yüklü olduğunu düşündürtmesi gereken bakışları benim sadece ruhumu sıkmıştır. marais'ye duyduğu aşk yüzünden onca acıdan geçerken ona bir türlü empati geliştirememiş, aksine tavırlarını gayet sevimsiz bulmuşumdur. yaşlı marais rolündeki gerard ve hocası saint coulombe rolünü oynayan jean-pierre marielle ise benim oyunculuk anlayışıma göre gerçekten başarılılardır. yine de biraz zorlama bir filmdir bana kalırsa. aslında filmden çok görüntülü romana benzer. müzikleri ise -kemanseverler için özellikle- güzeldir..
  • filmin en etkiliyici sahnesi marais* saray orkestirasina katilmasi nedeni ile hocasi saint coulombe tarafindan evden kovulur ve akabinde bir sure sonra sevgilisi olan hocasinin kizini terk eder, kiz buna dayanamaz ve acindan olur.
    ama marais hocasinin tum bildiklerine ogrenememistir o bestelere karsi inanilmaz bir aclik besler yillarca saraydan gece cikar ve hocasinin kulubesinin altinda onun yeniden calmaya baslamasini bekler cunku bilir ki eger ogrenemezse hocasi tum bildiklerini mezera goturecektir. sonunda bir aksam hocasi bosluga beni anlyabilecek kimse yok mu diye yakarir bunun üzerine marais tum yuzsuzluguyle kulubeye girer.
    konusurlar sonrada karsilikli calarlar, aralarinda ki nefret ve sevgi iliskisini cok guzel anlatir bu sahne yapilan muzik ise mukemmeldir.
  • --- spoiler ---

    -müziğin içinde neyi arıyorsunuz, bayım?
    -üzüntüleri ve gözyaşlarını arıyorum.
    -oturun.
    -beyefendi...
    -sizden son bir ders daha isteyebilir miyim?
    -bayım...
    -size ilk dersi verebilir miyim?
    -konuşmak istiyorum...
    -müzik konuşmak için burada, ama sözler müziği konuşmak için yetersiz.
    -çünkü o insani bir şey değildir.
    -sonunda bunun kral için olmadığının farkına vardınız mı?
    -tanrı için olduğunu fark ettim.
    -o zaman yanılmışsınız...
    -çünkü tanrı konuşur.
    -kulaklar için mi?
    -sadece kulaklar için konuşulmaz, bayım.
    -altın için mi? zafer? ya da sessizlik?
    -sessizlik, sadece konuşmanın tersidir.
    -rakip müzisyenler için mi?
    -hayır!
    -aşk için?
    -hayır.
    -aşk acısı?
    -hayır.
    -terk edilmek?
    -hayır ve hayır.
    -görünmeyen biri tarafından verilen bir gofret için mi?
    -o da değil. bir gofret nedir ki? görebilirsin, tadı vardır, yenir. hiçbir şey değil.
    -bilemiyorum, beyefendi... bilemeyeceğim. sanırım ölümü tatmalıyım...
    -hatta yakın kendinizi... küçük bir yalakta, çünkü diller ıssız kaldılar artık.
    çocukların gölgeleri için... kunduracıdaki çekiç darbelerini yumuşatmak için...
    nefessiz ve ışıksız kalındığında... çocukluğu öne çıkaran durumlar için.

    --- spoiler ---

    film bittikten sonra oturup mal mal bakmaktan başka yapabileceğiniz pek bir şey yoktur.
  • tous les matins du monde, gerard depardieu, jean-pierre marielle, anne brochet oynuyo.. müzikler jordi savall.. soundtrack'in giris parcasi türk marşı :) kent fm'deki bir şiir programinda sürekli calardi.
  • film aslında modern çağımızda sanat-popüler kültür sorunsalına* 17. yüzyıl perspektifinden bakmaktadır. o zamanın saray çalgıcıları zamanımızın pop starları gibidir. amma velakin saray çalgıcısı olmak içinde ruhlarını satmış, gönül verdikleri sanatın çarpık bir kopyasını icra etmişlerdir.
  • fransız viola da gamba ustası ve besteci sainte -colombe'un hayatını anlatan bir film...
    (bkz: viola da gamba)
  • le roi danse ile beraber fransızların amadeus ve immortal beloved'a verdikleri cevaptır. "kendi bestecimizin filmini gider kendimiz yaparız, elin amerikalısına yaptırtmayız" gibi bir mesaj da yatmaktadır mıdır acaba altında?

    eee copying beethoven yapıldı ama, germenler yine öne geçtiler. ehh artık dukas, gluck, debussy, ravel, offenbach filan ne varsa bi karıştırsın pathe'deki gaumont 'taki yapımcılar. eurimages da nasılsa desteği basacaktır. adı bile "örimaj" diye okunan bi "avrupa film örgütü" fransız sinemasına destek verecek tabi. böyle yazdım da bi derdim yok adamlarla; yapsınlar biz de izleyelim. ben debussy derim şahsen bi sonraki film için; art nouveau mekanlarda filan geçsin, estetik olsun. ama lui katorz olmasın bu sefer. makyaj peruk filan gerekmez.

    türkiyeden örnekleri alalım? ıtri ve dede efendi ile ilgili mevlevilik etrafında bişi çekilebilir mi acaba? derim ve bırakırım. haddimi aşmam, aştım aşacağım kadar.
  • bana kalirsa film ask uzerinedir, muzige karsi olan askiniz kendinizi ona adamaniz ya da saray calgicisi olmaniz ile olculur, bir kadina olan askiniz da yine ayni sekilde.
  • bütün film boyunca sizi esir alan koyu çekimler, yaylılar ve anne brochet yüzü ile kesinlikle sinemada izlenmesi gereken bir filmlerden biridir...ancak film bittiğinde yerinizden kalkamamak gibi bir sonucu vardır...
    (bkz: fransız filmleri)
hesabın var mı? giriş yap