• tüm mahlukatın ayaklarını bastığı taban, yarasaların ise tavanı.

    toprağın gücünü bir türlü kavrayamaz insan, kendisinin dili olmadığı ve anlatamadığı için. ama lisan-ı hal ile pek güzel anlatır meramını.

    üzerinde gezinenleri kucağında taşır, içini delik deşik eden canlıları da adeta rahminde saklar. her canlının rızkını teslim eder. bir canlıyı bir diğerine yemek olarak sunarken, tüm ölenleri de bağrında çürüterek` :milyonlarca bakteriye yem'ek ederek` kendinden bir parçaya çevirir. dengenin-döngünün birlikte sağlandığı binlerce yıldır aralıksız oynanan hayat oyununun sergilendiği, mahşeri kalabalıkların izlemekten bıkmadığı ama ders çıkaran talihlilerin pek az olduğu, gayet kalın perdeli bir "sahne"dir toprak, kulis'ine münkir ile nekir'in hakim olduğu.

    yumuşak güç'tür kullandığı, usul usul, direte direte, hiç vazgeçmeden sabırla bekleye bekleye, istediği hale bürür her yanı. tıpkı tohum'un yaptığı gibi. binlerce tohum düşer üzerine, birçoğunu üzerinde yaşayan karıncalar, kuşlar alır götürür. belki de, sadece, içlerinden bir tanesi boy verir o tohumların. bir kayayı delip geçerek "yumuşak kök"ü, gözden ırak bir yamaç kenarına tutunur. ama o tek tohum tek bir fidan, seneler sonra ise bir ağaç olur ve o ağaçtan milyonlarca tohumun düşüşüne de şahitlik eder toprak. hep iyi olmaya özen gösterir, yaş'ının verdiği bilgelikle, kuraklaşmayıp yaş kalmışsa hele. "bir" verir insan ona, "yüz" alır kendisinden mahsulü kaldırırken. rabb'inin verdiği berekete vesile olur her an. insan toprağa şekil verip dururken, onun gücünü küçümser arada bir. oysa ki, toprak gücünü saklar. arada bir hissettirir, zelzelesiyle "yer"le "bir" eder, üstündekileri.

    sek sek oynamak için kiremitle yere çizgi çizmekle, binlerce tonluk temeli olan binaların kendisine etkisi aynıdır. kendisinden yaşça biraz büyük kardeşi "zaman"la el birlikteliği eder, sek sek çizgilerini sildiği gibi binaları da siler üzerinden. makinelerin sert gücü hiç mesabesinde kalır onun nezdinde. istemezse "yüz vermez" insana.

    herşeyi kendine çektiği için yerçekimi adını vermiş newton. bir atomun bir başka atomu çekmesinden başka bir şey değil. faraza olmasaydı çekim gücü ?
    çekimi olmayan bir yerin tavanı neresi olurdu tabanı neresi.. mesele biraz da insanın baktığı yerde. görülenin dibine inmedikçe akıl gözüyle, gözlerin görebildiği ile yetinmek kaçınılmaz oluyor haliyle. sırf bu sebeple denilebilir ki, istikbal göklerden ziyade, sevgili ercanayr'ın söylediği gibi köklerde saklı.

    koskoca dünya bile kök salamadıktan sonra uzaya, insan nasıl kök salabilir ki hayata.. tüm topraklar, denizler, dağlar.. sadece birbirine tutunmuş. yalnız kalmamak için birbirlerine sığınmış gibiler. insan da biliyor ki hepsinin dayandığı bir destek var. hepsini ayakta tutan'ı, "içten içe" hissediyor kalp. iman'ın kalpteki şu nüve'si öldürülemiyor.

    allah'ı kalbinde bulan insana inanmayana ve buna ölüm korkusu adını verip alay edene aldırmadan yürümeli, kalbin izinde. bazılarının pişmesi için beklemeli. meğer ki allah dahi o mühleti tanımışsa, kullarına söz düşmez. yarasalıktan vazgeçmeleri için, ayaklarının yere basması için sabretmeli.
  • arapça'da "hak", "toprak" anlamına gelmekte. buradan da tespit edileceği üzere başından beri düşünülen elementler kavramının içinde yaratılış ile ilgisi en yakın olanlardan, yaratan ile en yakın anlam ile bağlı olan maddedir toprak. şöyle buyrun;

    tevrat tekvin 1:2-9."suların yüzü üzerinde allahın ruhu hareket ediyordu: allah 'suların ortasında kubbe olsun, suları ayırsın' dedi ve allah kubbeyi yaptı. altta olan suyu üstte olan sudan ayırdı ve allah kubbeye 'gök' ve alttaki kuru toprağa 'yer' dedi."

    toprağın oluşması tevrat’a göre böyleyken eski altay efsanelerinde, büyük bir okyanusun ve suyun esas olmasına rağmen, onlara göre insanoğlu, sudan yaratılmamıştı: insanoğlu aslı yine topraktı. iran mitolojisinde de ilk insan, kil dediğimiz yapışkan topraktan yapılmıştı.

    onun için iran'lılar ilk insana kil şah adını veriyorlardı. türkler ise daha çok, balçık üzerinde durmuşlardı. kutsal kaynaklarda insanlar da o topraktan yaratıldılar denmekte, yine tevrat tekvin 2-7’de: "rab allah yerin toprağından adamı yaptı ve onun yüzüne hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu." diyerek yaratılış kitabının hakkını verir şekilde açık olarak insanın yaratılışı anlatılmaktadır.

    benzer olarak sümer mitlerinde; (kaynak:the sumerians) "ey annem! adını vereceğin yaratık oldu,/ onun üzerine tanrılann görüntüsünü koy /dipsiz suyun çamurunu karıştır /kol ve bacakları meydana getir./ey annem! yeni doğanın kaderini söyle!/işte o bir insan!" şeklinde geçmekte ve insanın yaratılışına hem mitlerde , hem kutsal kaynaklarda gösterilen ana madde topraktır.

    ve kuran’da mü'minun suresi, ayet 12 "insanı süzme çamurdan yarattık." hâcc suresi, ayet 5: "ey insanlar! şunu bilin ki, biz sizi topraktan, nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra hilkati belirsiz bir lokma et parçasından yarattık." ve toprağı vurgulayan ona yakın ayet dikkati çekmektedir.

    altay yaratılış destanında ise;
    “yine günlerden bir gün, tanrı ülgen denize,
    bakarak duruyordu, şaşırdı birdenbire.
    bir toprak parçacığı, sularda yüzüyordu,
    toprağın üzerinde, bir kil görünüyordu
    toprak üzerinde, bir kil görünüyordu.
    insanoğlu bu olsun, insana olsun baba".
    görünmeye başladı, insan gibi bir şekil,
    birden insan olmuştu, toprak üstündeki kil.
    insanoğlu bu olsun, insana olsun baba.
    bu iki insanın ise, adı olmuştu erlik. “ şeklinde geçmekte olan toprak ve topraktan yaratılış hakkındaki efsanelerden birinde yine.
    kara han insana "suya dal, suyun dibinden toprak çıkar!" diye emir verdi, insan bu emri yerine getirdi. suyun dibinden çıkardığı toprağı kara han'a götürdü.kara han, insanın getirdiği toprağı suyun üzerine serpti ve serperken de "yer olsun!" diye buyurdu. buyruk yerine geldi, böylece yer yüzü yaratılmış oldu. kara han, insana yine "suya dal ve suyun dibindeki topraktan çıkar!" diye emir verdi, insan suya daldığı zaman, bu sefer, kendim için de toprak alayım, diye düşündü, iki avucuna da toprak doldurdu, birindekini kara han'dan gizlemek için ağzına attı, sakladı. maksadı, kara han'dan saklayıp kendine göre bir yer yaratmaktı.bu düşünceyle avucundaki toprağı getirip kara han'a uzattı. kara han, bu toprağı da suyun üzerine serpti ve genişlemesini buyurdu. ne var ki kara han'ın suya serptiği toprak gibi, insanın ağzının içine sakladığı toprak da büyüyüp genişlemeğe başlamıştı. bunu düşünmeyen insan korktu, soluğu kesilecekti, neredeyse ölecekti. kaçmağa başladı. ama nereye kaçsa yani başında kara han'ın varlığını hissediyordu, ondan kaçamıyordu. çaresiz kalınca yalvarmağa başladı.kara han, insana "ağzındaki toprağı ne için sakladın?" diye sordu, insan "kendim için yer yaratmak niyetiyle saklamıştım." diye cevap verdi. kara han da "öyleyse at ağzından da kurtul!" dedi. insan, ağzında sakladığı toprağı attı. bunlar yere dökülürken küçük tepeler meydana geldi. bunun üzerine kara han "şimdi sen artık günahlı oldun" dedi "bana karşı geldin, kötülük düşündün. senden sonra sana uyan, senin gibi kötülük düşünenler, senin gibi kötü kişi olacaklar, bana itaat edenler ise iyi ve temiz düşünceli olacak, onlar güneş ve aydınlık yüzü göreceklerdir. bundan sonra senin adın erlik olsun. günahlarını benden saklayanlar senin adamın olsun, günahlarım senden saklayanlar ise benim olsunlar..."

    işte her kaynakta ortak nokta olan toprak ancak ilk günahlar, ilk lanetlenmeler birbirinden farklı. toprak denen karmaşık mikrokozmosun bir parçası olarak insanoğlu , binyıllardır, iç içe yaşadığı bu maddeye kah iyi davranmış, kah onu bir cezalandırıcı olarak görmüştür. anadolu da toprak kavramının da kutsallıkla iç içedir. eskilerde yağız yer adıyla anılan toprak her etkinliğin en son kutsanan halkasıdır. budizm ve şamanizm’de dinsel törenlerde içilen içkilerin son damlaları bu yağız yerin hakkıdır diyerek toprağa dökülür. divan edebiyatında da da bu son damlanın cür’a adıyla toprağa dökülmesi kuralı vardır . ayrıca günahlı ölülerin başı mezarlarında toprakla buluşmasın diye bir taş üzerine konur ve buna da yağız yeri kirletmesin nedeni gösterilmektedir. tahtacı türkmenlerinde en ağır suçlardan biri zinadır. bu günahı işleyen kişilerin cesetleri toprağa gömüldüklerinde başları dışarda tutulur. toprağı kirletmesin diyerek nedeni de söylenir.
    ben mevlamı yerde buldum ne isterem gökyüzünde
    bana yüzüm yerde gerek, bana rahmet yerden yağar *

    ademden bu yana neslim getirdi
    bana türlü türlü meyve bitirdi
    hergün beni tepesinde götürdü
    benim sadık yarim kara topraktır *
    son olarak ;
    (bkz: gozunuzu kara toprak doyursun)
    (bkz: terra)
    (bkz: dört element)
    (bkz: ateş/@nojoke)
  • toprak, sevdiklerimizi aldığı için mi böyle güzel kokar? turgut uyar
  • "sen benim toprağımsın dedi,

    toprak, nasıl soğuruyorsa elektriği, nasıl emiyorsa insandaki negatif enerjiyi, sen de öyle alıyorsun bendeki bütün "kötüleri".

    o an teninde dolaşan elleriyle tohumlar ekmek istedi sevdiğinin yüreğine, şimşekler çaksın ve yağmur beslesin istedi tohumları... ama olmadı. midesinde oturan o "kütle" buharlaşıp kalbine hücum etti, ordan yükselip beynine. yoğunlaşıp süzüldü aşağı yavaşça gözpınarlarından. tohuma su gerekti, gözyaşlarıyla suladı o da."
  • çiçeklerin renklerini topraktan alması bir mucize değil de nedir? bazen bir mucize için göklerin yarılmasını, evrenin ikiye katlanmasını beklemek gerekmez, sadece görmek gerekir.
  • "doğu'da kızlar, kadın doğar. ecellerinden önce ölürler. ilk yemeği anasının memesinden gelen ve yediği çanağa tükürmekte sakınca görmeyen erkek, o kadar çok kadın gömer ki toprak bile artık dişidir. bu yüzden toprak ana diye bilinir. perilerin şanı buradan gelir. diri diri gömüle gömüle toprağı bile kadın yapmışlardır. bu yüzden verimsiz ve çoraktır. buna da, kadının intikamı denir."
  • yalıtsın diye ruhunu,
    içine alır ölünce insanı.
  • yüzündeki soğukluğu, yeryüzünde ki hiç bir nesnenin yaşatamayacağı, insanoğlunun hamuru. o hamur ki; gün gelicek tekrar onunla bir bütün olucaz. ölüm denen gerçeğin vuku bulduğu o zamanda bize kapılarını açıcak toprak. ölenin arkasından ağıtlar yakılacak, gözyaşları dökülecek. kefene sarılan beden, yerin birkaç metre altına gömülcek. üzerine toprak atılcak. ve bitecek herşey. günler geçicek. toprak o soğuk yüzünü gösterecek bu sefer de. çünkü insanlar normal yaşantısına devam edecek. hergün yapılan mezarlık ziyaretleri, haftada birlere, ayda birlere ve senede bir kaç günlere kadar acımasızca yol alacak. ölen kişi kalplerde yaşamaya devam edecek ama aynı zamanda da unutulmaya da yüz tutacak. derken çok uzun bir zaman sonra israfil sura üfürecek. yeryüzündeki tüm canlılar ölecek. ikinci üfürüşün ardından toprakta yatan milyarlarca insan, toprak tarafından bu kez dışarı atılacak. topraktan yaratıldık, ona döndürüleceğiz ve ondan dışarı çıkıp kopan kıyamete seyirci olacağız.
  • yerkabuğunun, toz durumuna gelmiş türlü kütle kırınıtılarıyla, çürümüş organik cisimlerden oluşan ve canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzeyi...

    ekilen, biçilen...
  • bir cocugun en guzel oyuncagi, en verimli ogretmeni ve en eglenceli arkadasidir.
hesabın var mı? giriş yap