• 60'ların tuhaf dizisi flipper'da flipper rolünü oynayan 5 yunusu eğiten ric o'bary'nin , bizzat flipperlardan birinin kucağında intihar etmesi üzerine yaşama, mesleğine olan bakış açısını değiştirmesinden sonra ortaya çıkan bir belgesel. o'barry bilerek "intihar" kelimesini seçiyor. yunusların, deniz memelilerinin bizim gibi istemsiz nefes almadığını, her nefeslerinin bir çabanın ürünü olduğunu anlattıktan sonra flipper'ın, gözü önünde son nefesini verip bir daha nefes almamayı "tercih ettiğini" ve kendini öldürdüğünü,
    bir yunusun bir akvaryumda, havuzda büyük bir depresyona girdiğini ve kendi varlığının bilincinde olduğu için büyük acılar çektiğini anlatıyor.
    bu olaydan sonra çalıştığı havuzda tutsak edilmiş tüm yunusları serbest bırakırken yakalanıyor.
    çok iyi para kazandığı ve kendi tabiriyle "her yıl porshce'sini yenilemesine imkan veren" işini bırakıyor.

    the cove'un hareket noktası bu...sonra bir grup aktivistin hayatlarını tehlikeye atarak japon hükümetinin her yıl 23.000 yunusun katline olur veren politikasını nasıl ifşa ettiğini izliyoruz.

    not: kan bataklığına dönen taiji millî parkındaki görüntülerin şahısların hassasiyet eşiğine göre sebep olacağı rahatsızlığın değişebileceği uyarısında bulunayım.
  • bu belgesel kısaca şunu demiş; "baktığın nokta çok önemli." eğer kendini yunusları öldüren zalim japonlara kilitlediysen, bakış açın orada kaldıysa, zaten yapılmak isteneni göremezsin. bi çok japonla konuşuyorlar, sokaktaki insan bu konudan habersiz ve üstüne basa basa diyor ki "bizim geleneğimizde böyle bi şey yok." ama sen hala inek, kuzu, koyun kesiliyor onlar için yapılan bi şey yok demeye getiriyorsan kasıtlı bi şekilde bok atmak için bi pürüz bulmaya çalışırken komik olursun. ekşi sözlük okurken saçma sapan her başlığı okuyup "kalitesi düştü yeeae" demek yerine süzgeçten geçirip okuyunca gayet yararlı şeyler olduğunu gördüğümüz gibi bu belgeselde de durum farksız. ama sen "amerika kendini kahraman gösteriyor, amacının dışına çıkılmış" diye bok atarsan asıl noktaları kaçırırsın.

    ben belgeseli izlerken bi an bile "oo kahraman amerikalılar japonları nasıl göstermiş, sanki aksiyon filmi çekiyorlar konuya önem vermemişler" gibi tepkiler vermedim. gerek yok çünkü. okullarda öğrencilere verilen, marketlerde satılan içi civa dolu zehirli etler sayesinde yapılan ticaretin etiksizliğini, "yunuslar zararlı. tüm balıkları yiyorlar, onları öldürün" diye emir veren hükümetin duyarsızlığını, civa zehirlenmesinden dolayı sürünen hasta insanları, kan gölüne dönen koyun içindeki zavallı yunusların içindeki acı durumu, hatasını fark edip zararın neresinden dönerse kar olduğunu düşünen umutla çalışan insanları izlemek varken birilerini eleştirmeye gerek yok. bu şekilde bakınca da gayet doyurucu olup insanı acaba ben neler yapabilirim diye düşünmeye itiyor.

    "katil japonları(!), kahraman amerikalıları(!) değil, ben yapılanları görmek istiyorum" diyenler için pazar tekrarı var. izleyin, izletin.
  • bu insanlar yunuslari kurtarmaya karar verdiyse size ne kardesim? herkes bi secim yapmiyo mu bu hayatta? siz secim yapmiyo musunuz? bazi seyleri bazi seylerin ustune tercih etmiyo musunuz?

    evet insanoglu acimasiz, bencil ve vahsi. inekler koyunlar tavuklar varken biz niye yunuslari kurtaralim, di mi? peki siz ne yapiyosunuz bu dedikleriniz hakkinda? her ne nedenle olursa olsun ric o'barry ve takimi yunuslari kurtariyorlar. ise bi yerden baslamislar. aktifler ve savasiyolar. canlari, ozgurlukleri pahasina. bi ulkenin yasalarini cigneyerek. peki siz ne yapiyosunuz da bu konusma hakkini kendinizde buluyorsunuz?

    bakin ric o'barry ne diyor:

    "i have to see this end in my lifetime. right now i am focusing on that one little body of water where that slaughter takes place.

    if we can't stop that, if we can't fix that, forget about the bigger issues. there's no hope. "
  • bir hayvan türü insanlarla ne kadar fazla iletişim kurabiliyorsa ve ne kadar şirinse, o kadar merhamet duygusu uyandırıyor bizde. onlara zarar gelmemesi için dernekler kuruluyor, kampanyalar düzenleniyor, belgeseller yapılıyor ve insanlık vicdanını bu yolla temizliyor. insan oğlunun bırakın öldürmeyi, tamamen neslini tükettiği binlerce hayvan türü kimisi böcek, kimisi yumuşakca, kimisi kuş, kimisi de öyle pek de sevimli olmayan memeliler olduğu için kimsenin umurunda olmuyor.

    bu tip belgeseller insanoğlunun vicdansızlığını ve acımasızlığını gösterdiği kadar iki yüzlülüğünü de gösteriyor bize. belgeselde yunuslara yapılan muamele, her gün afiyetle etlerini yediğimiz ineklere, koyunlara, tavuklara yapılanlardan çok da farklı değil. her sene balık sezonu açıldığında ağlarla tonlarca hamsi yakalamak, onları afiyetle kızartıp rakıya meze yapmak pek makbul görünürken, hamsilerin ağların içinde belki de en feci şekilde, boğularak öldüklerini düşünmüyoruz elbette.

    başka ülkelerin yemek kültürlerini de sorgulamadan önce daha sütten yeni kesilmiş kuzuları, danaları lezzetli olduğu için kesip kebap yapan bir kültürde yaşadığımızı da göz ardı etmemeliyiz.

    şu gerçeği de unutmamalıyız ki insan oğlu acımasız, duyarsız ve vahşidir. bu belgesel de vahşiliğin yanlızca küçük bir ürününü göstermekten başka bir şey yapmıyor. japonları hedef tahtası haline getirmeden önce kendimize da şöyle alıcı gözüyle bir bakmamız lazım.
  • şu belgesele öyle eleştiriler gelmişki, eleştiriyi yapanlar ya belgeseli yarım yamalak izlemiş yada kafaları iyiymiş. bu eksiklerini kapatacaklarsa bir özet geçelim.

    ric o'barry bu işe başladığı zaman yunuslar hakkında çok az bilgi mevcut imiş. adam flipper'da oynayan yunuslardan biri kendi kolları arasında intihar edince duruma daha fazla katlamamaz hale gelmiş. yunuslar varlıklarının bilincinde hayvanlar. elle kolla komut verebiliyorsun ve eksiksiz yerine getiriyorlar. aynaya bakıyor kendini tanıyor. kendi eli kolu olsa sanada laf anlatacak hayvan. henüz onlarla karşılıklı anlaşamıyoruz ama yakında karşılıklı konuşmanın bir yolu bile bulunabilir, bunun araştırmaları sürüyor. ric o'barry'nin yaptığı kendi hesaplaşması. bu kadar kendinin, ailesinin bilincinde, bütün okyanusu ev edinmiş bir hayvanı ailesiyle birlikte ya katlediyorsun yada onlardan ayırıp küçük bi havuzda yaşamaya zorluyorsun. ric o'barry bu endüstrinin temellerinin atılmasına vesile olmuş olmaktan ötürü duyduğu vicdani sorumluluğun gereğini yapıyor. adam bu işe başlamadan evvel 3 tane yunus merkezi varmış sadece. sen benim meselem değil diyebilirsin, daha kötü şeyler var dünyada diyebilirsin, adam diyorki, şu küçük koydaki vahşeti bile durduramıyorsak, daha büyük meseleler için hiçbir umudumuz yok. bu kadar basit. adamın bir amacı var. kim ne hakla küçümser, kim ne yaptıda adamın yaptığını eleştirir anlamak güç.

    bu işi yapan balıkçılar (bütün japonlar değil, japon milleti değil) sadece yunusları acımasızca öldürmek yada gösteri hayvanı olarak satmakla suçlanmıyor. adamlar yunus etini balina eti diye etiketleyip hem kendi halklarına hem dünyaya pazarlıyorlar. belgeselde bu dna testleriyle kanıtlanıyor. bu kadar açık net bir temel ahlaksızlık ve suç mevzu bahis. zehirlidir değildir tartışmasına bile gerek yok.

    ikinci temel ahlaksızlık, japon hükümetinin (japon milletinin değil) iwpoya rüşvet karşılığı fakir ülkeleri dahil edip kendi istediği kararları alması için oy kullandırması. bu sayede çok temel, inkar edilemez bilimsel bir gerçek olan yunusların balina familyasından olmasının bizzat iwpo tarafından reddedilmesi.

    üçüncü temel ahlaksızlık, bu işe alet olan balıkçılara bizzat hükümet tarafından yunuslar zararlı varlıklardır, diğer deniz canlılarını yok ediyorlar telkininde bulunulması. bir yandan da aşırı, kontrolsuz avlanma nedeniyle denizlerin fakirleşmesi.

    dördüncü temel ahlaksızlık, iwpo japon temsilcisinin ve bir diğer japon yetkilinin yeni teknikler sayesinde yunuslar tek hamlede öldürülüyor acı çekmiyorlar yalanı. bu yalanı belgeselde izlemeden önce koyda yapılan vahşete tanık oluyoruz. zavallı yunusun biri karaya vurmuş ve belki 30 sn tam güç havaya kuyruk sallıyor, bize gösterdikleri bu kadar. kim bilir daha ne kadar can çekişti. zaten bütün yunuslar can çekişe çekişe kendi kanları içinde bata çıka öldüler.

    kuzu koyun inek bunlar toplumların temel et ihtiyacını binlerce yıldır karşılayan canlılar. japon'ların kendisi "yunus eti yeniyor muymuş ya?" diye soruyor. kuzu koyun katledilsin onlara müstahak demiyor kimse. yunus yemekte japon muftağının parçasıdır diye yutturmaya çalışılması bir yalan.
  • harika bir belgesel.

    harikalığı bir ideali olmasından ve bunun için gerçekten çok çabalamasından geliyor.
    ürettiği farkındalık bir belgeselden beklenmesi greken seviyede.

    mutlaka izlenmeli.

    elbette sadece yunusları katletmiyoruz insanlık olarak.
    ancak inekten tavuktan farklı olan tarafı şu ki.
    yunusu yemiyoruz da. (yüksek cıva ihtiva etmesi nedeniyle çok da zararlı)
    etik olarak bu bir fark yaratmayabilir ancak vahşetimizin nedensizliği bu belgeselde anlatılan konuyla iyice gün yüzüne çıkıyor.

    bize cuk oturan bu korkunç vahşeti en azından fark edelim.
    farkındalık değişimin her zaman ilk basamağıdır.

    izleyin yayın farkındalık yaratın.

    savejapandolphins.com

    şurada da yunus katliamına karşı yaklaşık 500.000 imza almış bir kampanya var.

    üstelik bu acımasızlık halen devam ediyor.
    resmi twitter hesabından söylenenlere göre dün yine ölüm koyundaydı tekneler.

    yani şu anda bile yapılması gereken ve yapılabilecek çok şey var.

    edi:
    farkındalık yaratın çünkü;
    benim arkadaşım çok güzel yüzüyor.
  • yok efendim "talep edenler suçlanmıyor"muş da, vay efendim "hollywood yine iyi adamı oynamış" da, yeşil ot yiyen inek beyaz süt veriyormuş da, mış da mış. ortada ırkçı bir tavır görenler alıcılarının ayarlarıyla oynasın bir zahmet de konuya odaklanalım. yahut "'text dolphins to 44144" yerine "korna" yazıp 3988'e de gönderebilirler, dali dili havalı korna ceplerine gelir.

    belgesel,

    balina eti kisvesiyle yunus eti pazarlandığını tüm dünyaya duyurdu mu? duyurdu. (bu bağlamda civa zehirlenmesi ile ilgili de bilinç oluşturuldu.)
    (bkz: minamata hastalığı)

    uluslararası balina koruma örgütü'nün (iwpo) saman altından su yürüttüğünü gösterdi mi? gösterdi.

    başlarda ön yargıyla yaklaşmanız olası zira flipper üzerinden para kazanan birinin çabalarına şahit oluyoruz ama meyvesini toplamaya başladı bile. yaygara yapmanın alemi yok.

    http://i37.tinypic.com/ac62co.png
    (saç örneği alınırken hala pişmiş kelle gibi sırıtması?)

    buna ek olarak "özel alan" koydaki görevinden alındı.
    yunus eti, taiji'deki okul menülerinden çıkarıldı.
    dominik cumhuriyeti uluslararası balina avcılığı komisyonu'ndan (iwc) ayrıldı.

    tabii bu sonuçların ne kadar istikrarlı olacağı yine gözlem ve tahkik gerektirecektir.

    canlıların habitatlarında tek damla kırmızılık istemiyorum. o bebek yunusun son çırpınışlarını ömrüm boyunca unutmayacağım.
  • yarın görev yaptığım okulda öğrencilerime izlettireceğim. yunus parklarına tur düzenleyenlere inat.
  • katilinden kaçmaya çalışırken, zıplayarak kendini kayalara atan bebek yunusun uzaktan bir iki saniye göründüğü belgesel. ki koptuğum, höngürdediğim nokta oldu o saniyeler. halbüsü gayet soğukkanlı seyrediyordum, sadece tiskinerek, bela okuyarak.

    ne diyim, allah hepsini bildiği gibi yapsın diyebiliyorum. daha tumturaklı cümleler kuracak halim pek yok şu an itibariyle... derdim toptan japonlarla, çekik gözlülerle değil elbet.
    allah, aynı şekilde, mezbahalarda işkence ile hayvan katleden; çiftliklerde tavukların gagalarını koparan; sokaklardaki kedi köpeğe işkence eden, zehirleyen türkleri, amerikalıları, italyanları da bildiği gibi yapsın. yunusları balinaları öldüren norveçli ve kanadalıları, köpekleri kedileri yiyen, süs eşyası olsun diye derilerini yüzen çinlileri de, kürk üretenleri de, giyenleri de... toptan allaha havale ediyorum.

    camilerde mevlüt sonlarinda okunan uzun ve bitmeyen dualara benzedi, farkettim. demek ki böyle yoğun çaresizlik zamanlarında dindar ol-olma, duaya sardırıyor insan.
    allaan işi işte...
  • an itibariyle oscar'i kapmistir.

    ric o'barry yunuslar icin calismaya devam ediyor, sahnede 'text dolphins to 44144' pankartini acti.

    neden oscar'i alirken digerleri gibi sahneye cikip ailesine, dostlarina tesekkur etmek yerine, o pankarti acti kendisi? cunku oduller onun icin onemli degil, hala yarim kalan gorevini yerine getirmeye calisiyor. yarim kalan ne mi? yunuslar. kendisinin de dedigi gibi bu belgesel bir amac degil, arac. taiji'de, o kucucuk koyda olanlari tum dunyaya gostermek, insanlari bilinclendirmek. bundan sonra da bitmiyor gorev. ric o'barry orada olanlari tamamen bitirmeyi amacliyor. bakin kendisini destekleyen hayranlarina attigi mail'de neler demis:

    "if you watched the oscars, you saw me and director louie psihoyos accept the best documentary awarded by the academy. wow, what an incredible moment!

    without your support, this would never have happened. so, even though i wasn’t able to thank you all at the podium, i thank you all now.

    but this has never been about winning awards. our job is to end the slaughter and stop the poisoning. and now our work in japan begins anew. we must focus like a laser on getting the cove and our message to the japanese people.

    but there are threats on the horizon. officials in japan are threatening repercussions against university and community groups that dare to show the cove. dolphin-killing fishermen’s unions are threatening lawsuits against theaters that show the film. there are even some signs that i could face arrest in japan, even though i’ve broken no laws whatsoever.

    we wont give in to this pressure. instead, i am making plans to spend months in japan with our save japan dolphins team. i want to be wherever we can find an audience. our message will particularly resonate with young people, to whom we need to reach out with the dangers of mercury-contaminated dolphin meat and the slaughter of dolphins they love as much as we do.

    if you can help me, it will make a world of difference.

    the oscar telecast is the most-watched tv show in japan! and they, and more than a billion other viewers, saw the cove movie win!

    but now i also need your help in sending a clear message to japan’s minister of state for consumer affairs and food safety, that the sale of mercury-laden dolphin meat must end now: sign and send the petition at: thepetitionsite.com/4/ban-the-sale-of-dolphin-meat.

    we need help in promoting the japanese version of the cove in the next weeks before the cove opens at japanese theaters. we need help for travel, video promotion, website outreach, legal defense, and screening the cove outside of theaters in libraries, universities, and town halls in japan.

    japan has 126 million people; only 600 have seen the cove so far. those who saw it were shocked and dismayed that this slaughter was happening in their country. we need to enlist their help and the help of millions of their fellow citizens to stop the japanese government from issuing 23,000 permits annually to slaughter dolphins. we need to seize on the momentum now to pursue an end to the slaughter, once and for all!

    will you help us get the truth out?

    thank you for your generous support of our efforts!

    ric o’barry
    campaign director
    save japan dolphins campaign

    p.s. the save japan dolphins campaign and earth island institute do not get any funds from the cove movie sales. (those funds go to the ops, which made the film, and their investors to reimburse them for their considerable costs in making the cove.)

    p.p.s. if you think there is any possibility that you might be able to come over to taiji on september 1st to celebrate the beauty of taiji and let them know that the killing of dolphins shouldn’t start again, please note that on the comment field on the donation form."
hesabın var mı? giriş yap