• alışılmış semitist söylemin çok dışına çıkarak yine de finalinde bir şekilde musevilik/inançlılık propagandası yapmayı başarabilmiş bir filmdir. kontrataktır. ama iyi sinema filmidir.
  • özbeöz yahudi ve bir nevi de karizmatik bir dahi olan danny balint, çocuk yaşta hazreti ibrahim'in oğlunu kurban etme meseline kafayı takıp okulunu terkeder; anti semitistlikle yetinmez, dazlak bir neo naziye dönüşür. aslında çok iyi bir fikir adamı olabilecekken, "zaten bu yahudiler ancak soyutlamaktan anlıyor, felsefe yapıyor, fikriyattan başka bir şey üretmeyip dünyayı yarattıkları bu acaip sistemlerle mahvediyor" vesaire diyerek, kendi cevherini de reddeder ve takıntısının doğrultusunda battıkça batar...
    henry bean yazmış, yönetmiş; bol bol da ödül almış. 21. istanbul film festivali'ni film festivali yapan filmlerden; en iyilerinden.
  • konunun orjinalliğinden çok filmin ismine kafa takıldığında karakterinin daha empati kurulabilir hale geldiği film. danny'nin bütün yaşadıkları içinde bulunduğu dünyaya inançla girmesinden kaynaklanır "inançlı"lar girdikleri her ortamlarda bu elemanın yaşadığı abartılı olayların çok benzerlerini yaşarlar aslında. zira herkes için bir vesile olan durum onlar için bir mesele olmuştur çoktan. tabi çok da kullanışlı bir varoluş biçimi değildir bu keskin sirkelik zira danny gibi bir adamı daha da fena çarpacaktır. bu hastalıkla kıyas için inançsız bir iki karakter de yerleştirilmiştir filme "sağduyulu" billy zane'in veya "hepimiz biraz yahudiyiz" diyen iş adamının ustalıklarında bunu görebiliriz bence. bunlara ek olarak final sahnesi de etkileyicidir, zira "bütün meselesi tanrıylaydı" diye -gözümüze sokaraktan- haykırmaktadır. tap tap tap tap, danny dur nereye gidiyorsu. tap tap tap tap, biliyorsun orada birşey yok tap tap tap. tap tap, hiç bir şey yok orada tap tap tap tap...

    ayrıca: kısas-ı enbiyaya vakıf olmak da biraz aydınlatabilir bizi. hz. musa'nın kavga eden iki kişiye müdahele ederken birini öldürdüğünü hatırlalayalım. ihtiyar yahudilerle konuşurken karakterin ağlaması onun dertle nasıl etkileştiğini gösterebilir.
  • klasik bakış açısından ciddi şekilde ayrılan, burnunun dikine giden, geçen argümanların hiçbirinin "boş" olmadığı, progresif ve gayet de güncel bir film. özellikle alephin çağrıştırdığı imaj etkileyici. çetrefil bir konuya geniş perspektiften bakabilme becerisi gösterebilmiş film.
  • --- spoiler ---
    içinde iki farklı insan olan kayıp bir insanın hikayesi. ne kadar uğraştıysa da biri diğerine galip gelemedi bir türlü. mantığı onu ruhundan kopardı, kalbi beynini kemirdi. içsel hesaplaşmasını çözse ve nereye gideceğine bir karar verebilse mutlu olabilirdi belki.

    filmi seyrederken hep filmin ismine gitti aklım. inançlı. ama neye? nazizme mi, yahudiliğe mi? kendinden nefret etme ve kendinden olanı, kendi gibi olanı yok etmek midir lekesiz aklın sonsuz günışığı? yoksa sorgulamamak, kabullenmek, bazı şeylerde mantık aramamak mıdır insanı huzura götüren?

    filmin sonu da hikayesi kadar kuvvetli bence. ışık. huzur. kaçamadığın ve asla kaçamayacağın şeyi kabul etmek. kendini, kimliğini, ruhunu kabul etmek.
    --- spoiler ---
  • yürüyüşüne ve nutkuna hayran olduğum adamın oynadığı film.
  • ryan gosling'in her zamanki gibi nefis oynadığı ırkçılık temalı film.
    film ile ilgili en sevdiğim ayrıntı bir kör inançtan kaçarken ve kaçma sebebinin de bu olmasına rağmen sonunda başka birine bağlanan insanın hazin sonunu kolaycılığa düşmeden anlatması oldu. insandaki bir şeylere inanma ihtiyacını, ayakta durabilmek için bir şeylere tutunma gereksinimi duymasını çok güzel veriyordu.
  • 7292 katalog numarasıyla, 1964 yılında prestige records'dan çıkan john coltrane albümü.
  • ingiltere'de çıkan aşmış dergi. robinson crusoe, yıllığını altmış pounda getirtiyor. http://www.believermag.com/
  • etkileyici bulunabilecek, bu yönden başarılı bir film. zaman zaman ana karakterin konuşmaları (antisemitizm temalı da olsa) yine yahudilik probagandası teması verir ama genel olarak iç çekişmesini başarılı koymuş bir film.

    yalnız yer yer sanki karakterin gel-giti azmış gibi başka olaylarda da gel-gitler eklenmiş ki bu biraz düşündürücü hâl oluşturmuş.

    --- spoiler ---

    yani mesela, carla karakteri neden onunla en başında seviştikten sonra görüşme isteğine "tamam bu gece 12'de gel" deyip, onun geleceği saatte de annesinin sevgilisi adam ile sevişir? yani bu "gel! al!"ı neden yapar? madem onu yapar, sonra gidip neden daniel'e tekrar kendisi yaklaşır, neden iyice kaynaşır? adam çok kuralcı göründü de onu yıkma çalışması mı? yok ki öyle bir şey.

    bir de filme romantizm böylece, carla-daniel ile katılmış olsun. ama daniel herkes varken patlatacağı sinagogu bir tek bu sevdiği için kurtarıyor. yani sadece kendisinin içindeki yahudilik damarından ötürü değil, ondan daha çok carla da içeride diye patlatma planını değiştiriyor ve herkesi kurtarıyor. bu aslında iç savaşı da olmuyor ki pek? carla orda olmasaydı bizim eleman gayet de çocukluğundan gelen ve kendisine değer veren insanları öldürecekti? olay bu noktada "the lover" filmini daha çok doğuruyor. hatta "the harsh lover".

    --- spoiler ---

    diyaloglar yönünden gayet iyi bir film, bu dikkati çeker. bazı bazı geri alıp tekrar izledim ben mesela, "dur dur tam ne dendi" diyerek. hatta birisini direkt buraya çekeyim:

    --- spoiler ---

    guy danielson: people hate jews, do you agree?
    daniel balint: the very word makes their skin crawl. they undermine traditional life, and they deracinate society. just take a look at the greatest jewish minds ever. marx, freud, einstein. what have they given us? communism, infantile sexuality, and the atom bomb.
    guy danielson: danny, this is great. but how can you believe all of this... when you're a jew yourself?

    --- spoiler ---

    neyse, neticede final sahnesi de ondan önceki bazı sahnesi de etkileyici kaçmış filmdir. hatta ilk giriş sahnesi pek rahatsız edici gelebilir - bana geldi.

    bu noktada, mest etmeyen ama kötü de kalmayan film. işte öyle bir şey.
hesabın var mı? giriş yap