• kendilerinin sikintisindan anladigim su (yazmam gerekiyor zira medya dahil herkes sorunu biliyormus gibi davrandigindan herkesin kafasinda farkli bir sorun tablosu da olabilir): tekel ozellestiginden isciler acikta kaliyor ve devletin iscileri esdeger bir konuma sokabilecegi fabrikasi ya da istihdam acigi olmadigindan iscilere 4/c uzerinden yilda 772tl maasli is garantisi veriyor. gecmiste aldiklari para yilda 2600tl brut imis (bordrolarina bakmis olan hemitzer soyledi) bu da kabaca 1300tl net maasa denk geliyormus. onerilen degisikle de ayda 6.5 gun raporlu olabilmek yerine en fazla 2 gun raporlu olabiliyorlarmis. (edit: anlamli tahsin ve klarnet'e tesekkurler)

    bu isciler 4/b'ye gecirilmeye calisildiklarini iddia ettikleri gibi (ki sartlari 4/c'den cok daha kotu), 4/c'ye de itiraz ediyorlar.

    oncelikle 1300tl'den 772'tl'ye maas dususu oldukca yuksek (ilk basta farki 2500tl-772tl zannediyordum ondan daha iyi olmasina ragmen halen %40 daha az). o maasla yasayan birinin ayagini o maasa gore uzatmis olmasi ve buna gore yasam standartlari belirlemis ve daha da onemlisi bu gelirin surekliligini farzederek ona gore borc harc icine girmis olmasi, ona gore aile kurmus, cocuk yapmis olmasi da cok normal. kimse bugun kalkip "gelecekte devletin seni daha az maasa mecbur edecegini bileydin" diyemez.

    dolayisiyla burada devletin guvence gosterip kazik vurdugu gun gibi asikardir. bu insanlarin bugunku magduriyetinden devlet mesuldur. bir insanin bu magduriyete ofkeyle bakmasi, "simariklik" olarak gormesini anlamak mumkun degil. daha kotu durumda olanlarin varligi ortadaki magduriyetin gercekligini degistirmiyor.

    devlet de ayni anda sadece tek sorunla ugrasabilen bir kurum degil ki dogrusal bir onceliklendirme yapmak gereksin. misal "ulke capinda issizlik" problemi "devletten kazik yemis isci" problemiyle birbirini dislamaz. devlet hem issizlik problemini cozmekle hem de kazik yiyen isci problemini cozmekle ugrasabilir. issizlik ile arasindaki fark, issizlik probleminin parametrelerinin cok daha fazla sayida ve cozum surecinin cok daha mesakkatli olmasi, oysa bir avuc iscinin magduriyetinin cozumunun cok daha kolay elle tutulabilir bir zaman araliginda yapilabiliyor olmasidir.

    "benim vergilerimle" hesabinda da isci magduriyetinin giderilmesinin fuzuli masraf olarak gorulmesi haksizlik. hani biz devletin her gider kalemini bir onay arabiriminden "evet bu bana uyar", "yok bu uymaz" diye onaylayabiliyor olsaydik bile bir grup insanin hakkinin odenmesi hususunda "hayir" secenegi o arabirimde yer alamaz, almamalidir. daha en bastan ihale asamasinda cozulmeliydi belki ama cozulmeliydi. cozulemediyse de ustune bir bardak su icmeye de sessiz kalinmamalidir.

    ense yapip ayni maasi alma hususunda ise hicbir iscinin boyle bir talebi oldugunu zannetmiyorum. insanlar magduriyetlerinin telafisinden baska bir sey istemiyorlar, sen bunu parayla yapma neyle yaparsan yap yeter ki onu ortadan kaldir. bunun sorumlusu devletse devlet bu ayibini telafi etmek icin ne kadar vergi gerekiyorsa harcayacak, eger telafisi icin iscilerin ense yapmasi gerekiyorsa o isciler ense de yapacaktir. devletin yedigi hak yanina kalamaz. ben devlete o vergiyi zaten hakki hukuku yasatsin surdursun diye veriyorum, bu en temel islevini yerine getirmeyen devlet ne ise yarar ki?

    vergisinin carcur edildigini dusunen vatandas da bir dahaki sefere magduriyet olusmadan once sesini cikarmayi ogrenecek. "dur kardesim tekel'i ozellestiriyorsun ama o iscilerin magduriyetinin telafisi benim cebimden cikacak onun yerine isletmeyi kar eder hale getir ya da ihale sartnamesine sunu koy" demeyi ogrenecek. ya da devlet "rastgele fabrika kuruyorum" dediginde "kuramazsin cunku zaten kurdugunu ozellestiriyorsun onun da telafisi bizim cebimizden cikiyor" demeyi ogrenecek.
  • ısrarla mallık yapmak isteyenler var haklarında.
    bakın, açık açık söylüyorum: özel sektörde çalışanların da direnme hakkı vardır. plazada çalışanların da direnme hakkı vardır. hak ettiği parayı alamayan herkesin hakkını aramaya hakkı vardır. onların haklarını aramaması haklarını arayanı haksız duruma düşürmez. bak kominizlik etmiyorum hak jargonuyla konuşuyorum, allah ulan! nasıl? "ya özelde çalışıp işten çıkarılan adam naapsın? diye soruyosanız, kafanıza sıçayım, o da direnecek oğlum, haksız yere akbanktan atılırsan sen de direneceksin, götverenler seni çıkarıp hele bir de üstüne kar ediyolarsa isyan edeceksin, hakkını arayacaksın. senin gibi binlercesinin sırtıbndan milyon kazanmış götverenlerin başına yıkacaksın o "dükkanı".

    bak canım arkadaşım %47 muhabbeti yapıyorsun, kayıp trilyondan suçlu bulunmuş ama reis-i cumhurla affedilmiş adamın hem de yiyici patron kesimi hakkında söylediği lafları alıp çalışanlara uyarlıyorsun utanmadan. ulan bu direnen adam o %47nin içinde lan. akpye oy verenler bunlar. tayyip size bi ayar çekecez dediklerinden bunlar. tayyip dediklerini yapmadığı için "türbanlı" kadınlar sokaklarda, hala %47 diyer mal mal ötüyosunuz.

    bak yine diyorum, eğer çok tasvip ediyorsanız kaldıkları durumu, şu anda çalıştığınız patrona, müdüre çıkın deyin ki ben asgari ücret istiyorum, yılda 10 ay maaş almak istiyorum, emeklilik maaşım düşsün, beni istediğin zaman işten at. siktirin gidin diyin adamlara. çünkü emin olun dışarıda harhangi birinizin yaptığı işi asgari ücrete sigortasız yapacak adam var. %10dan fazla işsiz var lan o götlek patronlar istediği gibi haklı çıkar bu işsizlikle. (götünüzü vermeyi ihmal etmeyin, zira dışarda iş için götünü siktirecek adam var, at aazlılar sizi)...
  • nesnel sınıfsal çıkarlarını savunuyorlar. sabahtan akşama kadar devrimden bahsetmelerine gerek yok. devrim dediğimiz şey de üç kere devrim diye bağırınca olmuyor zati. nesnel sınıfsal çıkarları doğrultusunda mücadele etmeleri kafi. devrim böyle birşeydir zaten. devrimi ütopya olmaktan çıkaran sınıf mücadelesi gerçeğidir. devrim olması için öyle herkesin marx'ı, engels'i falan yalayıp yutmasına gerek yok.

    bu arada hala o dandik orta sınıf mantığıyla işçileri küçümseyen, yaptıkları işi kendilerine nazaran daha aşağıda gören tiplere acıyorum. gerçekten acınası haldeler. bu neoliberal kapitalist sistem içerisinde tam donanımlı bir emekçinin (evet farkında değilsiniz ama alayınız emekçisiniz) dahi hiçbir güvencesi yok. bugün bir mühendis de avukat da gazeteci de psikolog da... fabrika işçisinden farklı bir konumda değil. emek gücünü kapitaliste satmak zorunda olan birinin bu durumu değiştirmek istemesinden ziyade diğer emekçileri aşağılaması ve ezmeye çalışması orta sınıf ahlaksızlığının, ikiyüzlülüğünün, bireyciliğinin en aşağılık tezahürlerinden biri olsa gerek.
  • polat alemdar modeli tiplerin kahraman olarak topluma sunulduğu ülkede, meşru bir hak arama mücadelesi vererek, gerçek kahramanların, eli kanlı çete reisleri değil ;yaratan, üreten işçiler olduğunu cümle aleme gösteriyorlar.

    (bkz: working class hero)
  • ayarlaşmayayım diyorum ama dezenformasyon midemi bulandırıyor.

    bir de bu pisliği "solculara rağmen solcu olmak" gibi göt uyduruğu bir tabirle yapıyorlar (biliyorlar ama itiici ve kötücül olmayı her şeye tercih ediyorlar).

    şimdiki maaşları 3000 dendi. şimdiki maaşları denilen bir şey yok öncelikle. şu anda yaklaşık 8000 işçi işsiz. diğerleri de 4/c altında çalışmayı kabul etmiyor, bu yüzden oradalar. şimdi kendilerine teklif edilen ücret 700-800 lira civarı. 4c kapsamında yılda ancak 11 ay çalıştığınızdan, yıla vurduğunuzda ortalama gelir 600'e iniyor. 4c altında sözleşmeli olarak başka bir işte çalışmaya hakkınız da yok ayrıca. eminim sizin gibi atıp tutucular da nerden baksan ayda 1000-1500 lira filan harcıyordur, fakat buna rağmen tayyip ağzına özendiğinizden size lümpen diyorlar.

    daha önce aldıkları ücret bile 3000 değildi, ortalama 1200-1300 lira alıyordu bu işçiler.

    4/c altında sendikaya üye de olma hakları yok ayrıca.

    şimdi 20 sene çalışarak (liberal teorileri okuyup sıcacık kıçınızın üzerinde uzaktan haybeye ahkam keserek değil, aman ha) aldıkları tazminatı çok görmüşsünüz. 4/c'yi yapanlar da öyle düşündü. artık 4/c kapsamında işçinin sözleşmesi herhangi bir sebepten feshedilince tazminat da alamayacak.

    ne istiyorsunuz, niye yaşıyorsunuz bilmiyorum. fakat içinizin kokuşmuşluğunu yansıtırken orada insanların şu kar soğuğunda nerdeyse iki aydır direnirken neler yaşadıklarını düşünün. ne diyeyim bilemedim. cidden üzülüyorum, sadece şu düzeni haklı çıkarmak için döktüğünüz onca çeneye. bu bok düzeni eyvallahlayarak hak eden asıl sizin gibilerken pek rahat yaşıyorsunuz, yoksulluğu başkalarına mübah görüyorsunuz o rahat içinde. ideoloji de buna diyorlar işte. solculara rağmen solcular, fazla akıllı ve fazla salak sizler. en tiksindiklerim.
  • hazır köle denmişken eklemek lazım, malcolm x'in bir tespiti vardır zenci köleler ikiye ayrılır diye. biri tarla zencisi (field nigger) ötekisi de ev zencisi (house nigger). gururlu tarla kölesi, üstünde çaputla dışarıda uyur, dayak yer, elinden gelse kaçıp gider ama gururludur durumunun farkındadır. efendisinin evi yansa, rüzgar essin de alevleri korlasın diye dua eder.

    bir de ev köleleri vardır. efendisi gibi giyinir, efendisi gibi konuşur; evin bodrumunda gözlerden uzak yatar ama yine de efendisine aşıktır. o kadar ki, "biz" diye konuşur. efendisi hasta olunca kendini öldürmek ister.

    işte aynı şekilde aramızda modern ev köleleri var, akp'nin özelleştirme kisvesi altında şirketlerin hiç bir katkıda bulunmadan işletmeleri tekrar satarak kar etmesine göz yumanlar, nedense kendileri gibi işsiz, işi varsa güvencesiz, sosyal korunaksız kölelere çıkışan, efendilerinin iktidarlarına zeval gelince can hıraş, "ama ben yapmıyorum!" "ben eğitimliyim bana para harcasın devlet" gibi lafları edebiliyorlar.

    şaşırmamak lazım bu kişiliksiz, kifayetsiz adamlar, efendilerinin beliklerinde kendilerini kaybetmiş, iktidarın, baskının borazanı olmuşlar. işin en kötüsü ev köleleri, köleliklerinden çok ama çok memnunlar. bari susun da, gururlu tarla köleleri olan tekel işçileri mücadeleye devam etsin, kurtuluş beraber olacak.
  • ona laf eden buna laf etmedi geyiğinden tiksiniyorum ama devlet kadrolarından verimsizlikten bahsedenlerin önce devamlı artan polis kadrolarını görmesi gerek.

    ülkede devlet kadroları, sadece özelleşen fabrikalar nedeniyle çıkarılan işçileri geçtim, öğretmeni, akademisyeniyle azalırken; polis kadroları şişirildikçe şişiriliyor, üniversite mezunları polis oluyor.

    ha ama unutmuşum, polis çok verimli çalışıyor; sokaktaki emekçiyi verimli verimli sopalıyor, evet.

    işçi değil polis istihdam eden piyasanızı sikeyim.
  • maaşları hakkında atılıp tutulmuş, hem de kim tarafından?
    işsizlikten dem vuranlar tarafından. derdin işsizlikse, senin yerin akp'nin koynu değil, işçilerin yanı, sakarya caddesidir. orada gider konuşursun, çocukluk anılarıyla tespit yapmaya çalışmazsın.

    bu evrensel'den:

    <<çalışma ve sosyal güvenlik bakanı ömer dinçer’in yeni yılın ilk gününde “tekel işçileri 2 bin 200 lira ortalama maaş alıyor” demesine tekel işçileri tepkili. aylık maaş bordrolarını gösteren işçiler, kesintilerle birlikte ellerinde bin ila bin 500 lira kaldığını dile getirdiler. “bizlere 4/c’yi reva görenler, iki ay kendileri 4/c’lilerin maaşıyla geçinsinler, görelim” diyen işçiler, özlük hakları korunarak istihdam edilmek istediklerini bir kez daha vurguladılar.>>

    <<20 senelik tekel işçisi olduğuna vurgu yapan sakine polat, maaş bordrosunu göstererek, aldığı net maaşın bin 374 lira olduğunu dile getirdi. “maaşım toplam brüt olarak 2 bin 480 lira. maaşımdan toplam kesinti bin 719 lira. bana kalan bin 347 lira daha fazla değil” diye konuştu.>>

    <<bazı esnafların, “çok para alıyormuşsunuz” sözüne karşılık ceplerindeki maaş bordrolarını gösteren tekel işçileri, “aldığımız aylık 1100-1500 lira arasındadır. 2009 yılı aralık ayında yapılan hesaplamaya göre dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırında yaşaması için aylık gelirinin 2588 tl olması gerekmektedir.>>

    direnirlerse, mücadele ederlerse 7000 tl de alırlar. dur mu diyeceğiz, mücadele etme, rahat koşullarda yaşama mı diyeceğiz? sen kendi ezilmişliğini niye devlete, sermayeye başkaldırarak değil de, ezilenlere başkaldırarak atmaya çalışıyorsun?

    tekel işçisinin, hem de kendi emeğiyle kazandığı para değil ki seni işsiz, yoksul bırakan.
    direnenler değil, sömürenler yoksul bırakır.

    öyle bir köle ruhu var ki insanların içinde, zihninde. hakim olana başkaldıramayan, elini taşın altına sokamayan, sıradan, gri bir kölelik. ama günlerdir soğukta halay çeken, dert paylaşan, isyan eden ve bilinçlenen rengarenk kitle karşısında sizler çökmekte olan bir kıskançlığın ve bencilliğin temsilcileri olarak kalıyorsunuz.

    direnen çoğalır, ezen azalır. siz de safınızı seçin, siz de hakların azaltılmasından yana değil, çoğaltılmasından yana olun, bunun için savaş verin. çünkü siz tekel işçisine saldırdıkça, abd şirketleri, british tobacco sahipleri, polis, işbirlikçiler, işkenceciler ellerini ovuşturuyor. buradan kimseye hayır çıkmayacak. işsizliğin de çözülmeyecek. çünkü tekel işçisinden alınan para senin cebine değil, koza madenciliğe, unakıtan firmalarına, goldaş'a, çalık'a gidecek.

    not:

    bunlar da sendika.org'dan:

    <<zaten başbakan’a göre “yatıyorsunuz”...
    aslan: yatmış olsaydık, yüzde 80’imiz bel fıtığı olmazdı, insaf. 25 yıldır o tozlarla yaşıyoruz en az yüzde 10’umuz akciğer kanseri. >>

    <<şu an aldığınız rakam ne?
    çetinkaya: 1300 lira maaşım, emekli olunca da 1200 alacağım. benim bundan vazgeçmemi istiyorlar.>>
  • hala 3-5 işçi maaşı alıyorlar valla denilerek mücadeleleri baltalanmaya çalışılan insanlar.

    velev ki bu maaşları alıyorlar. peki benim cebimden çıkan paralar adamcıkları, kar eden kitler ona buna peşkeş çekilirken neredeydiniz? türkiyenin iç ve dış borcu 2 misline çıkarken, yani 200 milyar dolar civarı artarken neredeydiniz? ekonomimiz büyüyor denilirken, işsizlik ise tam da bu zamanda artarken, bu büyüme ise sadece üç beş kişinin cebini şişirirken neredeydiniz?

    özetle bunca peşkeşe rağmen, fakirleşiyoruz, neredesiniz ey zübükzadeler? emekçi düşmanları, neredesiniz? havlamalarınız anca tekel işçilerine mi söküyor yoksa?

    (bkz: omurgasız işçi düşmanları)
  • "...ben en arka koltuğa yerleşiyorum. önümde tekel işçisi fatma bağcı oturuyor. kucağında iki yaşındaki kızı helin...tekel direnişinin bu en zorlu safhasında annesinin kucağında ankara yollarında...
    'zor olmayacak mı?' diyorum.
    fatma bağcı kararlı, inançlı ve öfkeli...
    simsiyah gözleriyle gözlerimin içine deler gibi bakıyor, 'sigarada makinisttim. tam 12 yıllık işçiyim. kocam çalışmıyor. üç çocuğumuz var. ayda 1.200 lira maaş alıyordum. önce yaprağa aldılar. sonra kreşe verdiler... şimdi yarı maaşa çalıştırmak istiyorlar. geçinmemiz mümkün değil.'
    fatma bağcı ankara’daki tekel işçisi arkadaşlarına katılacak. pazar gününe kadar türk-iş'in önünde küçük helin'le ankara'nın o keskin soğuğunda oturacak. en ufak bir tereddüdü yok. 'ölmeye hazırım. üç gün açlık grevi yapacağız. başbakan isteklerimizi kabul etmezse ölüm orucuna yatacağım.'..."

    http://www.aksam.com.tr/…n/direnisin_yolculugu.html
hesabın var mı? giriş yap