• hakkinda yazilan entrylerin cogunu okuduktan sonra yapilan yorumlarin ozetinin su sekilde gerceklestigini gordum.

    - ortalama bir romantik komediden cok farkli.
    - jennifer lawrence cok guzel, bradley cooper cok yakisikli.
    - basrol ve yan rollerdeki oyuncular harika oynamis.
    - kitaptaki tadi bulamadim, bazi olaylar cok havada kalmis.
    - karakterlerin ici tam doldurulamamis.
    - ilk 10 dakikasini izleyerek sonunu tahmin edebiliyoruz.

    film hakkinda yapilan bu genel yorumlara katilmakla beraber, filmde ustune basa basa kac kez yapilmasina ragmen bir kisinin bile yazmadigi olay var. bu da yonetmenin gozumuze sokarak yaptigi amerikan hayati elestirisi. surekli isini kaybeden insanlardan, bu nedenle psikolojisi bozulanlara, birbirinin yuzune gulen insanlarin arkadan soyledigi sozlere, morali cok bozuk olan birinin ipod alinca moralinin birden duzelmesine, insanlarin dunyada olan bitenden haber olmayip hayatlarini amerikan futbolunu izlemeye adamalarina, barda sarhos olan insanlarin sevgililerini unutup farkli bir kimlige burunmelerine, ciftlerin cogunun mutsuz evlilik yasamalari ya da bosanmalarina kadar en ince detaylara kadar amerikan insanin yasadigi hayat abartisiz ve eksiksiz gosterilmis. sirf bu durum bile filmin farkli oldugunu, sonu basindan tahmin edilse bile izlenebilirligini hic kaybetmemesini sagliyor.
  • --- spoiler ---

    pat koşu yaparken, tiffany'in kenardan"hey!" diyerek fırlayıp, pat'in peşine takıldığı sahnedeki o muhteşem jennifer lawrence tatlılığı ve sempatikliği ile aklıma kazınmış film.
    --- spoiler ---
  • garden state kokulu filmdir benim için.

    sinirlerim mi bozuk nedir.. resmen çirkinleşerek ağladım.

    öyle asil asil değil; baya yıldıztilbemsileşerek ağladım. hala kurumadı gözlerim. duygusallığa inanmıyorum ama bi ıslaklık var.

    şu an, ayaklı bilinçaltı gibiyim. çocukluğumdan girdim; bugünümden çıktım. taa diplerde canımı yakan ne varsa, jilet attım içime. zamanı gelmiş heralde.. onlar vanayı açtı. ben de durur muyum; bastım gözyaşını..

    --- spoiler ---

    baba-oğul konuşmasında, baba hislendi gözleri doldu ağladı ya; ben çeşmeleri açtım
    kız, yarışma günü, adamın karısını salonda görünce delirdi ya, o kız benmişim gibi kaderime yandım
    sonra adam, karısıynan konuşmasını bitirip sokağa koştu kızı kucakladı; öptü ya..
    --- spoiler ---

    ondan sonrasını hatırlamıyorum. resmen omuzlarım titreye titreye, manyak türk filmi kadınları gibi ağladım. ama çirkindim yani. sinematografik değil, tükmüklü mükmüklü filan ağladım böyle..
  • oscar'lik bir film olmadigi daha once 82 kere yazilmis oldugu icin bu noktayi es gecip kisaca ''ana fikri 'insana insan gerek' olan film'' diye tanimlamak istedigim yapit.

    --- spoiler ---

    filmde 'deli' diye yargilanan bazi insanlarin 'akilli' gecinenlere kiyasla bazen ne kadar akliselim sahibi olabildigini gormek guzeldi. pat'in veronica'nin kocasina ''garajda metal dinleyip orayi burayi parcalamakla evliligini duzeltemezsin'' demesi gibi.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    senaryo yok, romantik komedi, oscar adaylığını haketmiyor falan.. bu yorumlar ve bakış açısı memleket kültürünün bir yasıması bence. amerika hayranı falan değilim, hatta yer yer militarist eğilimlier gösteren milliyetçi biriyim sanırım. neyse... disclaimerı kısa keselim: adaylığı anlayamazsın, çünkü amerika'da psikiyatri üzerine konuşmak, psikoloğa gitmek; hayattaki olayların sebep olduğu ruhsal düzensizilklere grip, astigmat, burkulma gibi yaklaşmaktan çok farklı değildir. ortalama bir türk vatandaşını çekip konuştuğunda adam en kral add, ocd semptomlarını taşısa, kadın manik depresif tandanslar gösterse dahi farkında bile olmuyor genlede. "tez canlıyım... ben bunlara gelelem abi" ya da "selahattin abi sinirli adam. ayşe teyze de çok titiz canım" diye karakterin bir parçası addediliyor. oysa ortalama bir amerika'lıdan "akşam add'im azdı", "ocd başlangıcı var" bende diye lafları kolayca duyabilirsiniz... faranjitim var grip oldum gibi.

    bu filme romantik komedi diyenler çok şanslı demiştim. evet... zira pat'in nikki saplantısının nasıl, çöp poşetiyle koşmaya kadar gittiğini anlamlandıramamıştır. tiffany mektubu nikki'ye vereceğim dediğinde heyecanlanıp, kafasında onlarca senaryo kurmaya başlayıp nasıl sardırdığını ve paniklediğini anlamamıştır. silahlara veda'yı anlık sinirle neden attığını ve gecenin o saatinde hayattaki en önemli şeymiş gibi kitabın sonuna takılmasının ne semptomu olduğunu da... fazla düşünmekten, yanlış kararlar alıp; arkadaşının evinin kapısında son anda "lan olmadı bu forma, keşke adam gibi giyinseydik" diye takılıp geri dönmeye kalkmasını da... tiffany'nin orospu diye kestirip atılan karakterinin altındaki hikaye, "kocam benimle sevişecek diye öldü... o zaman ben de herkese vereyim artık" diye mi anlaşılıyor bilmiyorum.

    pat'in nikki saplantısı, "karısı aldatmış, ama yazık adam hala seviyor"a mı indirgeniyor? nikki tiffany'den güzel falan değildir ve pat'i aldattığı tarih hocası da kelli felli bir adamdır. pat'i canlandıran bradley cooper abimiz yanında akhilleus gibi kalır. bu da tesadüf müdür? klişe midir? alakası yok.

    ya robert de niro'nun totem takıntısına ne demeli? kaçınız fener galatasaray maçında yer değiştiriyorsunuz gol yiyince? şu hayatta en gelemediğim "abi şurda izleyelim yeniyoruz" , "abi senile maça gelmem bi daha, uğursuzun" muhabbetlerine karşı tiffany'nin verdiği ayar kendi içinde tedavi tüyosu da vermektedir bu tarz takıntılara.

    ben mi deliler içinde kaldım bilmiyorum ama asansör'de koku saçan o fısfıs aletin kokusuna takıldığı için pili çıkaran iş arkadaşım var benim, daha yeni tanışıp beraber gittiğimiz maça, "abi bi daha seni çağırmam, ben şükrü saracoğlu'nda mağlubiyet yaşamadım" diyebilen arkadaşım var. her gece fırın kapalı mı diye kontrol etmeden uyuyamayan arkadaşım var. ellerini yıkamaktan, elleri yara olmuş arkadaşım var... tam 20 dk sadece el yıkayabiliyor adam. avukatlıkla uzaktan yakından alakası olmadan, sadece fenerbahçe'li olduğu için şike davasının 10 binlerce sayfalık tape'lerini okuyan ve inception'a taş çıkartacak karmaşıklıkta iç içe komplo senaryoları kurabilen arkadaşım var. braga'ya yenildik diye, kontrolü kaybedip tt arena'da kayamakam arabasına tekme atabilen arkadaşım var. bunların hepsi işinde gücünde mühendisler ve çok azı bunlardan rahatsız malesef.

    öyle bakınca da, bu film romantik komedi oluyor tabi; aslında en kötü işlediği kısım aşk hikayesi kısmıyken.

    --- spoiler ---
  • borderline kişilik bozukluğu olan tiffany karakteri için izledim bu filmi. kendimde göremediğim hataları sorunları böyle filmlerde görerek bu hastalıktan kurtulabilirmişim gibi geliyor bazen. neyse, öncelikle bu karakter gerçekten ağır borderline bunu belirtmek lazım ve kadının oyunculuğu gerçekten süper.

    filmde gerçekten borderline kişilik bozukluğu olan birinin hissettiklerini hissedebilirsiniz. ben mesela birkaç örnek vereyim**

    pat ve tiffany ilk buluşmalarında kavga ederler. kavgayı başlatan tiffany'dir çünkü pat'in onu eleştirdiğini sanar daha doğrusu söylediği küçücük laftan dolayı ona sinirlenir, restorandaki masanın üstündekileri devirir ve bağırarak dışarı çıkar. tiffany peşinden gelen pat'e dışarıda nefret da kusar.

    ona korkak der
    onu suçlar
    ona içini açınca anında yargıladığını iddia eder
    bağırarak geçmez tabii siniri, hızını alamayan tiffany pat'in onu taciz ettiğini iddia eder
    çığlık ve gürültüleri duyan pat'den sorumlu polis keogh gelir ve pat'i suçlar
    polisin pat'e akıl hastanesine geri dönmek zorunda kalacağını söylemesiyle bayan borderline birden yumuşar
    içini çok yoğun bir acıma ve pişmanlık duygusu kaplar ve pat'i savunur

    işte bu birinci örnekti, aniden değişen ruh hallini cok iyi yansıtmışlar filmde.

    gelelim ikinci örneğe bu kısmı izlerken resmen gözümden yaş geldi.
    bu anlatılmaz izlenir.

    1
    2
    3
    4
    5
    6
    7

    gördünüz. arkasına dönüp gidiyor ya o an aklından geçenleri o an hissettiklerini böyle sanki içimde hissediyorum, sanki yaşıyorum o anı.

    içinden "hayır!" diyor. "kendime yakıştırdığım bu mu?" diyor. "insanlar beni bu şekilde mi tanıyor? ölen kocamın iş arkadaşı bile bana seks teklifi ediyor resmen!" diyor.

    "evet kendimi az önce fahişe olarak tanıtmış olabilirim, öyle davranıyor olabilirim ama ben hala unutmadım ki tommy'yi! ben onu aslında hep çok sevdim, ben onsuz yapamadım ve ben ona eskisi gibi bağlı kalamadım, çünkü o birden öldü, birden gitti, beni bıraktı ve ben aslında bu kadar çok kişiyle cinsel ilişkiye girip sadece onu unutmak istedim. sadece başkalarının bana bu şekilde değer vermesini istedim. onun bana değer verdiği gibi başkaları da değer versin istedim ama aslında herkesle yatan biri değilim ben. öyle bir insan değilim çünkü içimde çok fazla karışık duygular var...
    her zaman içimdeki sesler de ben değilim...
    anlayın beni...
    kızmayın bana...
    yargılamayın beni...
    iyileştirin beni...
    hepiniz gidin çünkü anlamıyorsunuz...
    yalnız bırakın beni."

    bunları tiffany demiyor ama o karakter gerçekten yaşasa derdi kesin.

    öyle işte, çok saçma değil mi?
    bence saçma.
    ve iğrenç hissettiriyor.
    ve kendinizden tiksindiriyor.

    albüm de yaptım resimler için. filmi her seferinde açmasam da resimlere bakıp bakıp kendimden de tiffany karakterinden de daha çok nefret ediyorum.
  • hemingway'in silahlara veda'sını ''neden mutlu son yazılmamış bu romana?'' diye pencereden fırlatıp atan kahramanımız gibi hepimizin mutlu sonlara ihtiyacı var,işte bu filmi bize sevdiren!film mi kitap mı derseniz tabii ki kitap derim!
  • oscar konusunda overrated olduğu kesin ancak romantik komedi-drama sevip de bu filmi izleyeni kesilikle pişman etmeyen, tatlı film.
  • şahsen çok beğendiğim bir film olmuştur. bradley cooper'a da noluyorsa artık, hangover'ın deli dolu gencosu, çalınmış hayat the words ve de bu filmle birlikte bildiğin master oyuncu kıvamına erişti. saygılar bizden.

    bu arada filmde yan koltuklarda 4 kişilik kızlı erkekli 30larında bir grup vardı. ilk yarı boyunca ofladılar pufladılar telefonlarıyla oynadılar.
    ara olunca da, "-bu ne ya, kafa dağıtmaya geldik kafam şişti. habire konuşuyorlar takip edemiyorum. " nidaları eşliğinde salonu terk ettiler.
    bunlar şimdi film ödül falan alınca da dumurdan dumura koşarlar.

    neyse çok tatlı filmdir, sonlara doğru gözden yaş da getirtmeyi bilmiştir.
  • son 31 yılda tüm oyuncu kategorilerinde oscar'a aday gösterilen ilk film olmuştur. (bkz: reds)
hesabın var mı? giriş yap