• albay->yarbay: neden bu çimler uzun hala?
    yarbay->yüzbaşı: bu çimler kesilsin denmemiş miydi yüzbaşım?
    yüzbaşı->asteğmen:oğlum şu çimleri daha düzgün kesin!
    asteğmen->astsubay başçavuş: abi çimleri kesmemiş askerler hala!
    astsubay çavuş->çavuş: sikicem yapacağınız işi, kesin lan şu çimleri artık!!
    çavuş->nöbetçi çavuş:topla 5 adam kestir lan şu soktuğumun çimlerini. sikicem çimini de çavuşluğunu da...
    nöbetçi çavuş->er: hay sikiym nöbetini de çavuşluğunu da. amına kodumun ibneleri kesin lan siktiğimin çimlerini. herkes de bana patlıyor be...

    şeklinde özetlenebilecek zincirdir.
  • filmi yeni izleme fırsatı buldum. açıkçası bu kadar geciktirdiğim için üzüldüm.

    tardu flordun, ilker kaleli, serkan kesin, avukat kadın ve çeteci gençlerin hepsi rollerine tam oturmuş ve iyi performans sergilemiş.

    ama benim favorim, hastane polisi abi oldu. bir insan ancak bu kadar hastane polisi rolü yapabilir. muazzam.
  • ne demeli şimdi günahsız gidiyorsun
    kendi aleminden geldin bir hoşsun
    bir kadeh doldur bu son olsun
    arkası yoksa sen de yoksun

    anlat bana cevherin kimdir?
    soyundan isen şaha ne hacet
    iktidarlar kapısındansın demek
    hey dost

    bırak peşimi bana dağlılar gerek
    ya şah ya pirim ya merdan ali
    eseriniz ise kurtarın beni

    sözü kendisine ait ahmet aslan parçası. meleklerin dansı' nda bulunur.
  • şimdi sinema salonuna gidiyorsunuz, vizyondaki filmlere bakıyorsunuz, orada silsile'yi görüyorsunuz. işte o anda "yok yea" derseniz, güzel bir senaryo, daha güzel bir kurgu, daha da güzel oyunculukları izlemekten mahrum kalıyorsunuz.
    film dram değil, milleti ağlatmaya kasmıyor, komedi değil, osuruğa güldürmeye uğraşmıyor. bir gece boyunca, bir grup insanın hikayesini anlatıyor. çokta güzel anlatıyor. gişe filmi olarak çekilmemiş olan bu filmler gişe yaptığı zaman türk sineması adına birşeylerden bahsetmeye başlayabileceğiz.
  • türk dil kurumu'na * göre "siyhilebilen" (evet, "yh") bir olgu.

    söz uçar, caps kalır;

    http://i.imgur.com/guttu.jpg

    imgur'dan görüntüleyemeyenler için ekran alıntısı editi; http://eksiup.com/916076d2a493
  • afişinde serkan keskin 'in bulunmaması yakışmamıştır.
  • yönetmeni, oyuncusu ya da filmin çekiminde emeği geçen kimseyi tanımamış ve sinema biletini kendisi satınalmış birisi olarak söyleyebilirim ki kategorisinde son dönem türk sinemasının eli yüzü düzgün hatta güzel filmlerinden biridir.

    en çok eleştirilen nehir erdoğan'ın bile iyi bir oyunculuk çıkarmadığını söyleyebilmek ancak ön yargıyla açıklanabilir.

    tardu flordun evet bildiğimiz tardu flordun'dur.

    ilker kaleli'ye gelince izlediğim iki dizi ve bir sinema filminde çok başka hikayelere sahip karekterleri benzer ifadelerle götürüyor. ama yine de kötü demek haksızlık olur.

    serkan keskin ismi bilinen oyuncular içerisinde en gerçeği. en oynadığı karektere bürünebileni.

    yan rollerde ismi pek bilinmeyen ama çok kral oyunculuklar var. mesela aytaç uşun, cem özeren, esra bezen bilgin, hakan karsak, deniz gürzumar,

    filmin geneline tekrar dönecek olursam, film başından sonuna gerilimini hiç kaybetmiyor. tüm olan biteni kimselere görünmeden bir kenardan seyrediyormuş gibi.
  • günlerdir orda burda çılgınca abartıldığını gördüğüm, hakkında yazmak istediğim ancak bugün fırsat bulabildiğim film.
    hakkındaki bu inanılmaz yaygaranın başarılı bir pr çalışması olduğunu düşünüyorum. çünkü hakkında hiçbir şey duymamış olan beni bile ilk hafta sonunda salona götürmeyi başardı.

    --- spoiler ---

    öncelikle başarılı bir hikaye denemesi olduğunu söylemeliyim. yönetmen, etrafında olan biten şeyleri biraz amerikanvari bir hikayeyle, kolay izlenir bir film haline getirmeyi iyi becermiş. filmi bu anlamda gayet başarılı buldum. ancak filmin neden bu kadar abartıldığı konusunu hala anlamış değilim. farklı bir şeyler yapmak isteyen yönetmenleri takdir etmekle beraber, sanki dünyanın en iyi işini yapmışçasına hiçbir eksiğini söylememek bana bir acayip geliyor.

    öncelikle filmin çok major bir eksiği var, bunu oynayan oyunculardan tutun, iyi bir sinema gözü olup da bu filmi izleyen her seyirci görmüştür. film, ilginç bir hikaye yaratmak adına olaylara abanmış, ancak karakterlerini inanılmaz cılız ve boyutsuz bırakmış. ben izlerken oynayan oyunculara gerçekten üzüldüm, özellikle ilker kaleli'ye, adamın elinde sıfır malzeme var resmen. filmdeki karakterler o kadar sığ ki, benim izlerken ağzım açık kaldı. neden o tepkileri verdiğini anlamadığımız bir dolu karakter, bir kamyon dolusu replik atmalarına rağmen karakterlerin hissiyatları hakkında hiçbir fikir vermeyen bölümler... film farklı bir atmosfer yaratmak uğruna, ilgi çekici ama boyutsuz karakterler benim için ok demiş ki bu, filmi inanılmaz güçsüz ve sıradan kılıyor. filmde bazı oyuncular bazı karakterleri parlatmış evet.. tardu flordun, esra bezen bilgin ve aytaç uşun özellikle ellerinden geleni yapıp güzel performans sergilemişler, resmen yoktan var etmişler ancak diğer karakterler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. yönetmen resmen bazı karakterlere torpil geçmiş. izlerken bazı karakter ve bölümlerin çok özensizce yazıldığı ve üzerine çok düşünülmediği izlenimi aldım. bu nedenle de karakterler özelinde çizilmeye çalışılan detaylar da anlamsız ve bir parça komik olmuş. ok, eve giren martı, ilker kalelinin oynadığı karakterin martı dövmeleri, bize kırılganlık vs hatırlatıp ve hatta çehov'un martısına kadar götürüyor. ama cenk o kadar boyutsuz bir karakter ki bunlar yapıştırma detaylar olarak kalmış.
    bence üzerine biraz daha düşünülse çok kült ve farklı bir film olabilirmiş silsile, ancak bu haliyle vasat bir deneme olmaktan öteye gidemiyor. önemsediği ilk projesini çeken her yönetmen gibi ozan açıktan da sahneleri repliklere boğarak; her sözü, her durumu anlatma yoluna giderek bir şeyleri çözmeye çalışmış, ancak ortaya kimi sahnelerde özellikle korkunç manzaralar çıkmış. filmin sonuna doğru 3 karakter (cenk, ece, faruk) arasında geçen yüzleşme sahnesi izlediğim en becerilememiş sahnelerden biri olarak hafızamda yer etti. balya balya laf söylüyor herkes, ama müsamere tadında bir sahne.. filmin açık ara en kötü sahnesiydi. en güzel ve umut verici bölümse, filmin açılış sekansıydı, hiçbir sözün olmadığı ama buna rağmen bizim her şeyi anladığımız, filmin en güçlü sahnesiydi. artık sonrasındaki hayal kırıklığımı varın siz düşünün...
    --- spoiler ---
    biz her şeyi abartmayı çok seviyoruz, ortada umut verici bir şey olmakla beraber, birçok yeri sorunlu da bir film var. keşke biraz eleştirerek takdir etmeyi öğrensek...
  • beğenmedim.

    "çok yakın iki arkadaş, aynı kadını sevmeleri ve gelişen olaylar" gibi çok özgün bir konusu var, gerçekten. ama ben filmin konusunu, senaryosunu boşverip filmin oyuncularına laflar hazırladım.

    filmin başrol oyuncusu ilker kaleli, "aman abi bu filmde çok karizmatik görünmeyelim, kızlar bana hasta olmalı." demiş ve kendisini on polat alemdar gücünde kasmış. bi adamda hiç mi mimik olmaz, o kadar olay yaşayıp hiç mi duygusal yönden bi değişim geçirmez; film başladı aynı ifade, bitti aynı ifade. nehir erdoğan'ın da filme bir şey kattığı söylenemez. hele, nehir erdoğan'la ilker kaleli'nin karşılıklı diyalogları çekilir gibi değildi; "beni bırakıp niye gittin, şimdi niye döndün?", "ben onu değil, seni seviyorum.", "vay ben keyfimden değil, adam olmak için gittim." vesaire... bu diyalogları akasya durağı'nı yazan adam bile yazmaz.

    filmin elle tutulur tek yanı olan tardu flordun; zengin, iş bitirici, çapkın, başkalarını çok da siklemeyen faruk karakterini adeta yaşayarak oynamış. evet, filmi izlenir kılan tek şey tardu flordun'un oyunculuğu.

    filmi bir futbol takımı, filmdeki oyuncuları da futbolcu olarak düşünürsek; serkan keskin'e esas mevkiisi sağ açık olmasına rağmen stoper oynatılmasını yadırmayan görev futbolcusu, ilker kaleli'ye normalde ilk 18'e bile girememesi gerekirken teknik direktör torpiliyle oynayabilen sol açık, nehir erdoğan'a yeteneği kısıtlı olmasına rağmen çok çaba sarfederek bir yerlere gelebilmiş baki mercimek, tardu'ya ise, ligden düşmemeye oynayan takımını tek başına sırtlayan ve sezon sonunda çok daha iyi bir takıma transer olacak olan, takımın 10 numarası diyebiliriz.
  • bugün izlediğim ozan açıktan filmi. aslında olmuş filmdir, behzat ç.'nin son filminden daha az saçma sahneye sahip en azından. kurgusu ve aktarımı kesinlikle alkışı hak ediyor çünkü neredeyse tek gece ve tek mekanda(karaköy) yaşanılan olaylarla sınırlı senaryosu ile seyirciyi yakalamak ve sıkmamak başarısını -bana göre- elde etmiş. tek mekan tek geceye rağmen filmdeki alt başlıklar çok. yalan-örtbas-aşk-para ile kazanılan güç ve saygı-maddi çıkar ilişkileri-istanbulda yaşayan alt sınıf vs. uzar gider

    övgü edebiyatını bırakırsam; işin başarısız yada daha doğru bir tabir ile dikkat ve özenden yoksun yanı filmde büyük yer tutan hukuksal boyut. bir suçun üzerine kurgulanan senaryo ve o suç ile başlayan olaylar silsilesi var ve burada hatalar yapılmış. üstelik filmdeki avukat kızımızın hatalarından bahsediyorum; şöyle efendim:

    --- spoiler ---

    boyacı merdivenden düşünce cenk ve ece'yi iki telaş kaplıyor. birincisi adli süreç; adam ölürse karşılaşılacak zorluklar vs. ikincisi o gece yaşanandan elbet faruk'un haberi olacak ve iki aşık için farklı bir zorluk daha. neyse efendim avukat gelir, cenk "self defance" olmaz mı modunda avukattan güzel şeyler duyma derdinde. avukat ise "meşru müdafaa'ya" halk arasında kullanılan tabirle nefs-i müdafaa diyor. önce iyi niyetle dedim ki insanlar genelde öyle biliyor diye hukuki durumu o an cenk'e bu şekilde aktarıyor. ama sonra o meşhur şehir efsanesini patlattı: "yatak odanda olsa neyse ama" bunu filmdeki avukat diyor ya -insan gerçekten hayret ediyor.- olmaz abi olmaz, o güzelim senaryoya yakışmaz. bir suçu filmde işliyorsan bir hukuk danışmanı mutlaka olmalı, o danışman 2. sınıf hukuk öğrencisi bile olsa bu hataya düşmezdi.

    avukat kızımız bir de hastanede çıldırıyor. yaralıyı olay yerinden taşıdığı öğrenilirse itibarı ne olur onu düşünüyor. yatak odası meselesini kayıtlı olduğun baro bilse cübbeni asar.

    bu bahsettiğim çok küçük ayrıntı gibi gelebilir ama toplumun zihninde yer eden bir ayrıntı. izleyicilerin aklında bu yanlış algı pekiştirilmiş oldu yine yanlış yönlendirme var. milletin evine hırsız girse insanlar kendini savunmaktan korkacak. bu hataları en çok medya yapıyor. mesela aylar önce bir yanlış da habertürk yapmıştı. bir sürmanşet: "yargıtay'dan röntgene onay" yargıtay'a intikal eden olay özetle şu: sapık kadının etek altı fotoğrafını çekiyor. avukat'ın büyük yanlışı ile "özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan" değil; “kişisel verileri kaydetmek” suçundan dava açılıyor. yargıtay'da çok haklı gerekçelerle kararı bozuyor. haberin sunuluşu iki büyük sorunu ortaya çıkarıyor. ilki zaten halkın yargıya olan güveni düşükken taciz ve tecavüz olayları tam tersi yüksekken kadınlarda korku ve güvensizlik düzeyini artırıyor. ikincisi sapıklarımızın kanunların caydırıcılık özelliğinin olandan daha az sanmasına yol açarsa medya suçu teşvik etmiş olacak bu habercilik anlayışı ile.

    --- spoiler ---

    türk sineması zincirlerini kırmalı kendini aşmalı. her şeyiyle osurmak, küfretmek, geğirmek, el hareketi çekmekten ibaret olan recep ivedik gişede rekorlar kırmamalı. bunun asıl sebebi tabi ki seyirci. tiyatro ve sinemayı seyirci var eder. popülariteyle mesafe koyarsa yönetmen gişede daha az izlenir. bu filme emek verenler hakkını gişede ne ölçüde alır bilmiyorum ancak yukarıda yaptığım yapıcı eleştiriler bir yana gidip izleyin.
hesabın var mı? giriş yap