• hakkındaki suçlamalar doğru mudur, yalan mıdır bilemem de; kendisi yine fena eleştirilmiş, yerin dibine sokulup çıkarılmıştır. sonra da gençlerin önünü açalım falan deniyor, e nereye açıyoruz ki?
  • yeni nesile akan tuna kiremitçi'den başkası değildir. o romantizm, o buhranlar.. aman allahım. 17 yaşındasın oğlum sen daha, ne bu gördüm geçiriyorum tripleri?
  • kitabevinde ayaküstü okuduğum* orospu davetkardı öyküsüyle beni epey bir güldüren yazar. cezmi ersöz jr.
  • ben bu veledi geçen istiklal caddesi'nde tramvaya asılırken gördüm, hayrına akbil basıcaktım ama yok dedim boşver, biz 17 yaşındayken elimizden tutan var mıydı eheeeeyt...
  • sabah sabah -aslında bu saatler pek sabah sayılmaz ama neyse- facebookta dolanırken gördüğüm şu videosundaki yaptığı olağanüstü derin açıklamalarla düşünce sistemimde yeni ufuklar açmış, hayatın anlamını çözmüş kişi.*
  • http://aytugakdogan.blogspot.com/ adresindeki blogunun 13 şubat 2011 tarihli ve "yeni kitabım için düşündüğüm kapak yazısı" adlı postunda daha ilk cümleden falso vererek bu nasıl yazardır dedirten şahsiyet.

    ne kadar genç bir yazar olduğunu ve 5. sınıf dil bilgisi kitabından itibaren önünde ne kadar uzun bir yol durduğunu bu şekilde anlıyoruz.

    cümle de şöyle hatta paylaşalım her türlü ihtimale karşı

    "bakın, ben genç bir adamım ve ne hayatımda ne de yazdıklarımda edebi bir kaygı taşımıyorum"
  • romantizm ile rasyonalizm çatışması çerçevesindeki bu hayat çemberinde, vuku bulan olaylara hem "bohem",hem de "devrimci" yaklaşabilen bir arkadaşımız..yaşına tezat bir muktedirlik ile "mütemadi" hayat mücadelesine "aykırı" bakabilen bir yürek..aşağıda militarizmle ilgili fikirleri beyan edilmektedir..

    "askerlik ancak sivilde ve genel olarak hayatında başarılı ve mantıklı adımlar atamamış, kabul görmemiş, isyan ve şiddetini bastıramamış ya da bir şekilde kendini önemli hissetmemiş erkekler için cazip olabilir. ben ne pahasına olursa olsun eli silah değil kalem tutan bir adama güvenirim. (polis ya da askerlerin olduğu yerde mi endişelenmeli insan yoksa olmadıkları mı?) aynı şekilde benim kadınım en azından elinde bir kitapla oturur kanepemizde. insanlar sadece kan dökerek değil düşünerek ve araştırarak da kendilerini ve o çok sevdikleri topraklarını kanıtlayabilirler. hepimizin savaşı değil sevgiyi ön plana çıkaran bir geleceğe ihtiyacı var. artık direkt olarak gözlerimizin içine bakarak konuşmak ve bencilliklerimiz, sömürge ve para hırsımız ve acınası insanlık tarihimiz ile yüzleşmeliyiz. insan olma bilinci farkındalıklarda yatar ve aptalı oynamakta bizden iyisi yok öyle değil mi? kahretsin ki aynen “öyle”…

    size devletten değil insandan yana olan herkesin söyleyeceği gibi, ortada yapılacak bir devrim varsa onu ancak halkın yapabileceğini savunuyorum. bu yıllar içinde tekrar gözler önüne serildiği gibi faşizan iktidarlığı on yıllardır devam eden diktatörleri direnişleriyle devirecek olan da gene halkın kendisidir. ve o devrimin çocukları bizim çocuklarımız olacaklar, çiçekler en çok onlara yakışacak. ben bir hippi, anarşist, punkçı, nihilist, sapkın, düşüncesiz ya da başıboş falan değilim, ben sadece sevginin, sevdiğim ya da sevebileceğim işlerin peşinde koşan sıradan bir adamım ve yargılandırmalarla kalıplara sokulacak bir durumum yok. bütün o isimleriniz bir süre sonra benim için anlamlarını yitiriyorlar, eylem peşindeyim ben. devrimse devrim, intiharsa ölüm. biz genelde her şeye rağmen devam etmeyi seçiyoruz, elbette bunun da ayrı bir güzelliği var fakat ben büyük şeyler istiyorum hayattan. herhangi bir ülkünün devrimiyse amaç yığınlar halinde polislerin üzerine yürüyen insanlar ya da dünyaya, varoluşa karşı bir tepkiyse olayımız kitleler halinde gelen intiharlar istiyorum. ben bir kızı seviyorsam onun dudaklarına yapışırım. delilikse bu beni kimse sınırlandırmasın. biraz da biz alalım dünyadan bir şeyler…"

    (bkz: militarizm)
  • http://aytugakdogan.blogspot.com/…iliye-mektup.html yazısını okudum. daha önce duymamıştım kendisini, yaşı küçükmüş, kitabı mevcutmuş. eleştirilere de bakıldığında yazılarıyla yaşının karşılaştırılması gibi bir ön yargının mevcut olduğunu gördüm. elbette yazıları eleştirilmelidir, kötülenmelidir veya övülmelidir ancak hepsinin amacı kendisinin gelişmesine destek olma amacıyla yapılmalıdır diye düşünüyorum.

    ayrıca 'ben hep 17 yaşındayım' adlı kitabını erdal eren'e ithaf etmiş sebebini ise şöyle açıklamış ' cem garipoğlu’nun 18 yaşından küçük olması nedeniyle çocuk mahkemesine çıkarılacağını öğrendiğim andan itibaren aklımdan çıkmıyordu zaten kendisi. ibret olması için kemik yaşı büyültülerek idam edilmiş bir genç. madem bugün ben de onun yaşındayım, kitabı onun yaşayamadıklarına ithaf edeyim diye düşündüm.'
  • ilk defa bugün okudum. yazdıkları düşünenler için mantıklı şeyler hele benim gibi hayata dair kaygısı olmayanlar için güzel bile. tabi yolun çok başında olduğu gerçeğini değiştirmez.
    eleştiriler eğer onun doğruyu daha çabuk bulmasına yönelik olursa eminim ki bulacaktır. zannetmiyorum neden böyle eleştiriyorlar diyeceğini bunları yazan birisi illaki ders çıkaracaktır eleştirilerden.
    okumak keyifli bundan sonra sık takip etmek gerek.
  • galiba kendisine aşık oldum.habire kendisini ve kitabını düşünüp duruyorum bu ara.geçen haftaydı sanırım,küçük iskender'in facebook sayfasında paylaşılmıştı kitabı.kapak fotoğrafı hoşuma gitti açtım bakmış neymiş diye.kitap tanıtımı daha çok hoşuma gitti.blogunu açtım ve tüm yazılarını okudum o gece."ruh eşi" belki çok klişe ama tam olarak hissettiğim buydu o yazıları okurken.çoğu zaman yazılarına hayran olduğunuz adamlar, fotoğraflarını gördüğünüzde sizde hayal kırıklığı yaratır, o yazıları o adamın yazdığına inanamazsınız.bu kez tam tersi oldu bu kadar mı örtüşebilir zihnimde canlandırdığım adamla?kesinlikle güzel bi insan değil fakat inanılmaz çekici bir adam ve acayip güzel gözleri var.ertesi gün kitabı aldım.okuduğum 2 gün boyunca (bitmesin diye oldukça çaba harcadım) sanki birdenbire hayatıma beni anlayan birisi girmiş gibi hissettim ömrümde ilk kez.daha da ötesi kendimi anlamamı sağladı.anlaşıldığını ve birini anladığını hissetmek güzelmiş meğerse.hatta ara ara sesli olarak "tanrım benim gibi düşünen birisi var dünyada!" diye kendi kendime sesli konuştuğum oldu otobüste falan.hayatımın fon müziği olan şarkılar, kitaba fon müziği olmuştu.onun yalnızlığı kendi seçimi belki, bilerek uzaklaştırıyor insanları kendinden, ben hep mor inek oldum/olmak durumunda bırakıldım.artık maske takmayı öğrendim, kabuğum da sertleşti,kamufle olabiliyorum aralarında, onların sistemlerindeki bir dişli gibi davranmayı öğrendim.öyle zamanlarım oldu ki "hayatımda beni anlayan bir kişi dahi yok" diye dehşete kapılıp saatlerce ağladım.onlarca intihar mektubu, psikiyatristler, antidepresanlar...uzun ilişki sonrası o çok sevilen sevgilinin terk etmesiyle oldu dibe vurmam sanırım.ve peşinden suyun üstünde batmadan durmayı öğrenebilmem...artık daha az ağlıyorum yalnızlıktan.küfrü basıp yoluma devam ediyorum.o'ndan farklı olarak ben insanları hep anlayamasam da sevdim hayatımda ve hep birinin beni anlamasa da sevmesini diledim.itiraf etmeliyim ki bazı noktalarda dehşete düştüm ve o'ndan korktum ki bu benim üzerimdeki çekim etkisini daha da arttırdı (zaten bu hep böyle olmaz mı?) ve kitabın bittiği gün yapayalnız hissettim kendimi.dilerim bi gün bi yerlerde yollarımız kesişir o kadar istiyorum onunla konuşabilmeyi.
hesabın var mı? giriş yap