• otobüste orta yaşı geçmiş bir amcanın yanına oturursun, adamın hareketlerinden konuşmaya meyilli olduğunu anlarsın. nasıldır, mesela gelir gelmez selam verip iyi yolculuklar diler. "bunda ne var?" demeden önce otobüs yolculuklarında yanınıza oturan kişilerin kaçının iyi yolculuklar dilediğini ve bu dileyenlerden kaçının başarılı veya başarısız sohbet girişimlerinde bulunduğunu düşünün.

    şimdi netleşti bence, sezgin kaymaz ilk okumaya başlandığında otobüste yanına otururken selam veren ve "şimdi yol boyu kafamı sikecek" dediğimiz bir tip izlenimi veriyor. ama okudukça aslında yolculuklarda çok nadir rastlanan, konuştukça meraklandırıp sohbetin içine çeken "daha konuşsa" dediğimiz emmilerden olduğunu anlıyoruz. sadece hikayelerinden oluşan iki kitabı sandık odası ve medet'i okudum gerçi, oldukça samimi mahalli bir dili ve anlatımı var, romanlarına da bakacağız artık.
  • sezgin kaymaz yazılmış bir e posta. mektup sahibinin isteği ile sadece mektubun altındaki ismi sildim, gerisi virgülüne kadar aynı.

    merhaba,

    okumayı öğrendiğim günden bugüne hayatımın büyük bir kısmını kitap okuyarak geçirdim, fakat hiçbir yazar, hiçbir kitap "sezgin kaymaz" hikayeleri kadar etkilemedi beni.

    bundan 6 sene önce, saatlerce sürecek bir otobüs yolculuğu için küçük bir kasabanın küçük bir kitap evinde dolaşırken tanıştım sizinle, girer girmez sapsarı kapağı ve dikkat çeken başlığıyla gözüme çarptı "geber anne". kitap evinin sahibinin metihleri sonucu "geber anne", "uzunharmanlarda bir davetsiz misafir" ile ayrıldım o şehirden. bu kadar güzel bir yolculuk yaptığımı hatırlamıyorum. küçükken uzun yolculuklara dayanamaz yola çıkar çıkmaz uyur, molada dahi uyanmaz, gideceğimiz yere varınca uyanır, yolculuk yapmış mıyım, yapmamış mıyım hatırlamazdım. yolculuk bittiğinde yaklaşık 15 senedir yaşamadığım bu duyguyu tekrar yaşadım. büyülenmiştim, ağzım açık bir şekilde okuduklarımı düşünüyordum, kitabın etkisinden uzun süre çıkamadım. bu kadar güzel, dört dörtlük bir kitabı okumuş olduğum için şanslı, sezgin kaymaz'ın diğer kitaplarını okuyacağım için mutluydum.

    6 senedir tüm kitaplarınızı ezberleyecek kadar çok okudum, tek bir kelimesinde bile sıkılmadan. karakterlerin yan yana gelmiş bir kaç harf olmaktan çıkıp, kanlı canlı, hergün gördüğümüz ama sizin kadar iyi gözlemleyemediğimiz için algılayamadığımız insanlara dönüşmesini kitaplarınızın kapaklarını açar açmaz görüp her seferinde hayranlıkla seyrettim. karna ağrılar saplayacak kadar komik, gözyaşlarından yazanı okuyamayacak kadar hüzünlü, hepsi benim için gerçek birer insan olan karakterleriniz hayatım boyunca aklımdan çıkmayacak.

    değişik kentlerde uzun süreler bulunduğumdan dolayı hemen hemen tüm kitaplarınızdan 3 den fazla kopyaya sahibim. 6 senedir aldığım hediyelerin yüzde doksanı sezgin kaymaz kitaplarından oluşuyor, her kitap evine girişimde muhakkak elimden bir tane sezgin kaymaz kitabı ile ayrılıyorum, birine hediye edilmek, hayatını değiştirmek üzere. insanların kitap okumamasınından aşırı rahatsız olmaktayım ama kitap okuyan, kitap okumayı seven insanların sizi tanımaması, kitaplarınızı okumamış olması, ne kaçırdıklarını bilmemeleri kadar beni üzen, rahatsız eden bir şey az bulunur.

    bana yaşattığınız ve okuyabildikçe yaşayacağım tüm mutlu zamanlar için sonsuz teşekkürler.
  • bu dil canbazının hacettepe üniversitesi ingilizce dilbilimi bölümünü türkçe dersini veremediği için terkettiği bilgisi de ilginç bir not olsun mu? olsun!
  • kitapları iletişime, tanıl bora'nın tabiriyle postadan çıkmıştır. yani adam yazmış ve göndermiş. şimdi acaip sağlam bir hayran kitlesi vardır. kitapları sessiz sedasız baskı yapar; iyidir.
  • sabahın ilk ışıklarına kadar peşinden sürüklediği okuyucusunu "şu bölümü de oku, kahvaltını eder yatarsın" bahanesiyle kandıran, banyo yaptırdıktan sonra elli sayfa daha okutturan, romanlarının sonuna doğru okuyucusunu işten güçten eden, kitap ayracına ulaştırmak için günleri dar eden, kahramanlarını düşündürürken etrafa sahte gülücükler dağıttıran, sayfalar arasına elma kabuğu; dökülmüş saç kılları; kuru kahve lekesi, kısa kısa alınmış notlar bıraktıran, kitabı yayınlandıktan sonra kitapçılardan "daha gelmedi kardeşim, çok istiyosan ver telefonunu biz gelince seni ararız" azarları işittiren belalı sözcükler üstadı. okudukça okudukça... okudukça...

    (bkz: uzunharmanlar'da bir davetsiz misafir)
    (bkz: geber anne)
    (bkz: kaptanın teknesi)
    (bkz: lucky)
    (bkz: zindankale)
  • idefix'te hikayesini şöyle anlatmış:

    "sinop (erfelek) doğumluyum. 5 yaşıma kadar orada kaldım, babam bizi terk ettikten sonra 5 kardeş, bir de anne konya'ya taşındık. ilkokulu ve koleji (o zamanlar maarif kolejiydi) konya'da bitirdim. 1980'de hukuk okumak için ankara'ya geldim. sporla ilişkim okulla olan ilişkime ağır bastığı için üçüncü senemde hukuk fakültesinden ayrılıp hacettepe ingiliz dil bilimine geçtim. son sınıfa kadar okulun en başarılı öğrencilerinden biri olmayı bile becerdim. son sınıfa dönemlik kaydımı yaptırmaya gittiğim gün türkçe dersini alttan almam gerektiğini, çünkü çaktığımı söylediler. ben de sinirlenip son sınıftan terk ettim. o arada öğrenci affı çıktı. 10 sene önce sıkılıp bıraktığım hukuk fakültesinin 10 sene önce yüzüne bile bakmadığım derslerine üç ay çalışarak hepsini verdim ve afla geri dönüp yeniden hukuk öğrencisi oldum. bir süre sonra sınıf arkadaşlarım işi abartıp bana "amca" demeye başladıkları için tekrar sıkıldım ve tekrar bırakıp ingiliz dil bilimine döndüm. çok şükür diplomamı aldım.
    spora cirit ve çekiç atarak başladım, daha sonra hentbolü seçip 31 sene boyunca antrenörlük yaptım. araya sıkıştırdığım spor değil okul oldu her zaman. bu süreçte kulüp takımlarının yanı sıra millî takımları da çalıştırdım.
    1990 senesinde günlük uyku ihtiyacımın 1-2 saati geçmediğini, hâttâ 3 saat uyuduğum zaman ertesi gün akşama kadar baş ağrısı çektiğimi fark ediverdim. geceleri okumaktan sıkılınca da yazmaya başladım. çok sevdiğim bir arkadaşım taslaklardan birini iletişim'e sızdırınca da can kozanoğlu bana "yazar" dedi. o günden sonra spor dahil diğer bütün işler "araya sıkıştırılan" işler oldu. yazmanın bu kadar hoşuma gideceğini bilseydim 31 sene top peşinde koşmazdım. gerçi şu anda voleybol federasyonunda top kovalamaya devam ediyorum ama gecelerin bana kalan birkaç saatlik kısmı var. orada yazmaya çalışıyorum.

    en sevdiğinize emanet olun.
    sevgi ve dostlukla."

    http://www.google.com.tr/…=tr&sa=g&gbv=2&tbs=isch:1

    yaz sen yaz sezgin abi. kitapların tüm dillere çevrilsin, dünya sezgin kaymaz okusun. kitapların film olsun, dünya sezgin kaymaz izlesin. dünya koca bir sezgin kaymaz olsun. senin gibi tatlı anlatıcılar yüzyıllarca yaşasın. amin.
  • günlük dili edebiyata kusursuz bir şekilde taşıyan insan. bundan yaklaşık yüz yıl önce bunu yapan bir hüseyin rahmi gürpınar vardı, şimdi edebiyat kitaplarında türk edebiyatının en önemli isimlerinin arasında sayılır. bilmiyorum sezgin kaymaz acaba hiç bu şekilde anılacak mı ama kesin olan şu ki bugün sezgin kaymaz da aynı şeyi yapıyor. gündelik hayatın dilini, bu ülkenin insanın gündelik hesaplarını, garip inançlarını, yeri geldi mi gayet "çakal" olmaktan geri kalmayan ahlakını en doğal haliyle taşıyor eserlerine. bu adamın kıymeti ne zaman anlaşılacak merak ediyorum. onu da edebiyat kitaplarında görmek dileğiyle, tabi usta ölmeden önce.
  • ablamın ısrarı sonucu (bkz: kün) adlı romanı okumaya başlayarak tanıştığım yazar. bir kere *roman degil bir uyuşturucu. işi gücü bıraktım okuyorum, okurken bitmesin istiyorum. çeto ya bayıldım ve ben de ona sahip olmak istedim hatta yanımda sanki. ayrıca çok üzüldüm nice dahiler var kıyıda köşede kalmış belli bir kesim tarafından takip edilen. grinin elli tonu, pucca vs vs deli gibi satarken kim bilir daha nice *lar var ki çoğu kitapçılarda bulunmuyor bile. müthiş yazar çöplüğünün arasından böylelerini bulup çıkarmak tamamen şans. ablam o kitabı almasaydı ben belki hic okumamış olurdum. bir gün karşılaşırsak sezgin kaymaz ile, elini öpeceğim. bütün kitaplarını alıp okuyacağım. ve bu gibi yazarların okunması icin elimden geleni yapacagım. sırf sevdiğim yazarların kitaplarını satacağım bir dükkan acacağım kendime. çöp yazarların çöp kitaplarını da sokmayacam o dükkana. sezgin kaymaz ve digerleri ile dolduracağım o rafları.
  • bir arkadaşımın tavsiyesiyle uzunharmanlar'da bir davetsiz misafir kitabını okuduğum yazar. kitabı öneren arkadaşım muhafazakar bir insan olduğundan, yazarı da daha önce hiç tanımadığımdan muhafazakar kanattan zannetmiştim. değilmiş ama.
    akıcı yazıyor. hoş bir mizahı var. iyi vakit geçirilebilir. murat menteş'e benzettim tarzını biraz.
  • yeni öykü kitabı 'bakele' raflarda yerini almış yazar. burada yazılanlardan farklı değil benim de tanışmam, erkan can'ı çok sevdiğimden önce kün'ü keşfettim, sonra tüm kitaplarını satın aldım ve okudum. kütüphanemde kitap tutmam, öğrencilere ya da çevremdekilere veririm ki onlar da okusun, okumayı sevsinler. ama sezgin kaymaz'ı sadece ödünç verebiliyorum. kıyamıyorum. orijinal kapaklarıyla, ilk aldığım haliyle kalsın istiyorum. deccal'i okumamak için elimde beklettim çıktığı günden kısas'ın çıktığı güne kadar. kıyamadım okumaya, kıyamadım kendime, bekleyeceğim diye. seviyoruz baba seni. hiç bırakma yazmayı sen, e mi?
hesabın var mı? giriş yap