• "... çok geçmeden terk etmek zorunda kalacağın şeyi iyi sev."

    "herkes özel olarak düşünüp çözdüğü kendine özgü bir dil konuşuyordu; her birinin kendi fikirleri ve tuhaf huyları vardı. bir bardak sudan bahsetmek için, tanrı’nın yeri ve göğü yaratmasından başlamak gerekiyordu; elma; ibrahim; musa ve isa; roma; ortaçağ; barut; devrim; newton’a geri gidiş; einstein’a geliş; sonra savaş, lenin ve hitler. hepsini gözden geçirip düzenledikten sonra bir bardak sudan bahsetmeye devam edebilirdi insan. “bayılıyorum, bana bir bardak su getirebilir misin?” o zaman bile anlaşıldığın için şanslıydın. ve bu, karşılaştığın herkesle tekrar, tekrar oluyordu. çeviriyor ve çeviriyordun, anlatıyor ve anlatıyordun, bir oraya bir buraya... anlamamak veya anlaşılmamak, deliyi sağlıklıdan ayırt edememek, başlı başına cehennem cezasıydı. babalar baba, oğullar oğul değildi. gündüz kendinle konuşuyor ve gece kendini ikna etmeye çalışıyordun. new york gibi bir şehirde konuşacak başka kim vardı?"

    "bazı insanların kendilerini iğrenç suçluluk duygusundan nasıl kurtardıklarını ve içgüdülerini nasıl izlediklerini görmeni istiyorum. bir kadın doğuştan bir adama kendini suçlu hissettirerek onu sakatlamayı biliyor. bu özel bir yok ediş ve insanı iktidarsız hale getirmek için lanetini gönderiyor. ‘eğer ben izin vermezsem, bir daha erkek olamazsın,’ diyor sanki. ama yaşlı babam veya bay rappaport gibi adamlar şöyle yanıtlıyor: ‘kadın, senden bana ne?’ sen bunu hâlâ yapamıyorsun. ortada kalmış bir vakasın. içgüdülerini takip etmek istiyorsun, ama hâlâ çok endişelisin.

    (...)

    sana acı çektirmesine neden izin veriyorsun? onu terk etmekteki asıl amacını yok ediyor bu. onun oyununu oynama. şimdi, wilhelm, sana bir iyilik yapmaya çalışıyorum. ıstırapla evlenme diyorum sana. bazıları böyle yapar. ıstırapla evlenirler ve birlikte yatar, birlikte yemek yerler, tam bir karı koca gibi. mutlulukla çıkmanın zina olduğunu düşünürler,”

    "sadece yardım bekleyen insanlar... yardımı beklemek zorundalar. beklemekten vazgeçmeleri lazım.”

    günü yaşa / seize the day kitabından.
  • kurgu yeteneği normal bir insanın sahip olduğunun çok çok üstündedir. ''elalem neler yazıyor lan'' dedirtir.
  • kitaplari "büyük amerikan romanini aramaktan vazgeçin, iste o karsinizdadir!" sloganiyla pazarlanan kanada dogumlu amerikali yazar. yahudi asillidir saniyorum. amerika'da felsefi romanlar yazan bir romanci olarak bilinir, türkiye'de çok taninmamasinin nedeni de romanlarinin konularinin fazla amerikan -üstelik sosyal gerçekçi arka plandan bir sosyal gereçekçiye oranla oldukça yoksun- temalar tasimasi olabilir. ne de olsa söz konusu roman karakterleri arasinda içindeki "i want i want i want" diyen sesi susturamayan teksasli zengin çiftçi henderson (aka the rain king), büyük bunalim döneminde yalniz bir çocuk olmanin ne anlama geldigini ögreten augie march (büyüdü, hiçbir zaman bir nick carraway olamadi), aklimi yitirsem de ne yapalim yani, bana göre hava hos diyen moses herzog ve holivud'da oyuncu olmayi beceremeyen orta yasli playboy tommy wilhelm vardir. çok keyifli bir yazardir, kitaplari çogunlukla bir "grand opening" ile baslar, giderek sadeleserek sürer. hemen her kitabinin arayis üzerine olmasi onu bazi okurlari için felsefi, baskalari için sadece cesur kiliyor. ölümünü hiç gerçeklesmemis farz etmek isterim.
  • herzog adlı eserin time tarafından ilk 100 eser arasına seçilmiştir. ve ilk defa iletişim yayınları ile bizi geçtiğimiz günlerde selamlamıştır.
  • "modern özgürlük anlayışı, başka bir deyişle karşınıza dikilmiş size meydan okuyan yalıtılmışlık ve özgürlük bileşimi sizi kendinizi oluşturma mücadelesine davet eder. bu süreçten tamamen insanlık dışı bir yaratık olarak çıkma tehlikesi de vardır," deyip bizi ihya eden süper insan.
  • dangling man isimli eserindeki "aradığımız dünyalar asla gördüklerimiz olmamıştır; ne de pazarlığını yaptığımız dünyalar, satın aldıklarımız..." şeklindeki sözüyle, insanların akıl almaz açlığına ayna tutan yazar.
  • ajanda 2011 alkım yayınları'nda saul bellow'un aramalarıma rağmen bulamadığım yağmur adam romanından bir alıntı var:
    "o kadar kötüyüm ki içimde mutlaka erdem olmalı. lily, kendimi nakavt etmeyi bırakacağım."

    iletişim yayınlarından yağmur kral adında bir romanı var, o olma olasılığı yüksek.
  • okurken karakterler hakkındaki fikirleriniz hiç durmadan değişir. sürekli olarak acaba yanlış mı anladım diye kendinizi sorgulamanıza sebep olur. anlatımındaki yalınlık kitabın kısa kısa notlardan oluşuyormuş gibi gelmesine neden olur ki bu özellik kitabı sanki sizin toparlamınız gerekiyormuş havası yaratır ve ayrı bir sorumluluk ve merak duygusu içinde okursunuz. bence teknik olarak üstün kitaplar yazan bir yazardır.
  • insan davranislarini, duygularini, psikolojik dalgalanimlarini cok iyi gozlemis, kitaplarini okuyanlarin mutlaka beni mi anlatiyor diye sorduklari yazar.
  • romancım! bu yaşımda, yüzlerce roman okumuş bu hâlimde, romanın nasıl çıta çıta çatıldığını, anlatının nasıl dallanıp nasıl açtığı ince çatlakları genişlete genişlete büyüdüğünü izleme, takip etme, görme, idrak etme zevkini tattıran, bunu bağırıp çağırmadan, tereyağından kıl çeker gibi yapıp sihrini tadı sası bir ustalık sergisine dönüştürmeden kaymak tadında, yumuşaklığında yapan büyük adam...

    (bkz: mr.sammler's planet)
hesabın var mı? giriş yap