• bir otomobil markası olarak saturn'ün oldukça ilginç bir hikayesi vardır. şöyle ki, 80'li yıllar boyunca japon marka otomobiller (özellikle de toyota corolla ve honda civic) amerika'daki "ucuz ve küçük araba" pazarında gm, ford gibi şirketleri önce yakalamış, sonra da pazar payı açısından bu amerikan devlerinin tozunu atmışlardı. 1980'lerin sonuna gelindiğinde japonlar bu önemli ve karlı pazarı tamamen ele geçirmişlerdi diyebiliriz.

    saturn, general motors'un işbu duruma son vermek için ürettiği bir arabadır. fakat, kalite ve fiyat açısından japonlarla aşık atamayacaklarını, başa çıkamayacaklarını farkeden gm yöneticileri (ki hepsi pırlanta gibi, çok efendi çocuklardır), saturn'ün başarısı (veya başarısızlığını) tamamen ürünün pazarlamasına bağlamaya karar vermişler. günümüzde hala bir pazarlama mucizesi olarak business schoollarda okutulan saturn'ün pazarlama konsepti de kısaca şudur: "saturn sahibi olmayı başlı başına bir tecrübe, bir keyif, bir ayrıcalık olarak pazarlayalım. insanları bir ulaşım aracında aradıklarına, ürünün karşılamasını bekledikleri ihtiyaçlarına göre değil, seçkin ve farklı bir gruba üye olmanın çekiciliğiyle araba seçmeye ikna edelim, seçimleri de saturn olsun." ilk bakışta bu gayet sıradan, her gün reklamlarda izdüşümüne rastladığımız bir strateji gibi görünebilir gözünüze (sonuçta neredeyse tüm lüks tüketim ürünlerinin temel pazarlama taktiği, kalitenin yanısıra, hatta kaliteden ziyade bu "seçilmişliğin cazibesi" değil midir? öyledir.) nitekim, stratejinin kendisi gerçekten de bilindik, meymenetsiz, yaratıcılıktan uzak, hatta temcit pilavı tadındadır, fakat gm nasıl becermişse becermiş, bu stratejiyi mükemmel bir şekilde tatbik etmiş, ve de saturn markasının beklenmedik derecede başarılı olmasını sağlamıştır.

    neler yapmiştır gm? mesela saturn markasını taşıyan bütün otomobillerde "tek fiyat" (one price) adı verilen bir fiyatlandırma politikası gütmüş, aynı özelliklere sahip saturn otomobili ülkenin her köşesinde, her araba bayiisinde aynı fiyatla satmış, üstüne üstlük bu fiyatı da her türlü ek maliyetten, gizli saklı masraflardan arındırmıştır. böylece reklamlarında ve promosyonlarında "hiçbir satıcımız sizi kazıklamayacak. fiyatımız zaten belli. ıvır zıvır sebeplerle, uyduruk mazeretlerle fiyatı şişirmeyeceğiz!" şeklinde beyanatlarda bulunmuş, araba satın alırken kendisine yapılan baskılardan, tepesinde akbaba gibi dolaşan satıcılardan bıkmış amerikalı tüketicilerin dikkatini çekmiştir. aynı amaçla, bütün bayiilerde "no haggle policy" adı verilen, "rahat bırakın tüketiciyi, istedikleri gibi bakınsınlar, size bir soru sormadıkları sürece yanlarına gidip rahatsız etmeyin, başlarına üşüşmeyin" olarak tercüme edebileceğim bir satış felsefesi uygulamaya koyulmuştur. yanı kısaca, potansiyel müşterilere "saturn almak çok rahat, çok kolay, ağrısız sizisiz bir olay, adeta eşşiz bir keyif!" mesajı verilmiştir. tabii saturn'un araba pazarına girişi sırasında, saturne küçük ve farklı bir şirket havası verebilmek için aslındagm'e bağlı bir firma olduğu müşterilerden özenle saklanmıştır (artık bu gerçek su yüzüne çıkmıştir, fakat gm hala çaktırmaz, veya çaktırmamaya çalışır.) saturn projesinin başarısında general motors'un dev boyutlarda, cebi dipsiz bir şirket olmasının, pazarlamaya yüz milyonlarca dolar ayırabilmesinin büyük rolü vardır, ama saturn'un tanıtımını, reklamlarını görseniz, hayri amca'yla nurten teyze garajlarında araba üretimine başlamışlar, eşe dosta satıyorlar sanırsınız.

    bununla da yetinmeyen gm, saturn satmayı becerebildiği müşterilerine aşırı derecede samimi, yakın davranmaya başlamış, "biz saturn sahipleri büyük bir aileyiz"* mesajını inceden inceye vermiştir. mesela, daha sonra diğer firmaların da papağan gibi taklit ettiği "araba sahibine doğumgününde kart yollama", "araba tamirden/bakımdan çıktıktan 1 hafta sonra arayip, 'nasıl memnun kaldınız mı?' diye sorma" gibi yöntemleri ilk saturn uygulamıştır (mercedes gibi lüks markaları saymıyorum tabii.) bu samimiyetin (bence laubaliliğin) en uç noktası, her yıl ülkenin dört bir köşesinde düzenlenen "saturn sahipleri kutlamaları" isimli pikniklerdir, ki sözlük zirvesi tadında aktivitelerdir, kimse birbirini tanımaz, herkes direksiyonunun arkasına gizlenir, diğer saturn sahiplerini keser (hatta bazı corolla sahiplerinin de saturn sahibiymişcesine bu pikniklere katıldığı rivayet edilir.) bu pikniklerin en önemlisi, şüphesiz spring hill, tennessee şehrinde gerçekleşir (neden spring hill, tennessee? çünkü ilk ve en büyük saturn fabrikası oradadır, ilk saturn marka araba - kırmızı bir sedan - 30 temmuz 1990'da firmanın başkanı roger smith tarafından bu fabrikadan dışarı sürülmüş ve de otomobil dünyasına katılmıştır.) bu reuniona dünyanın dört bir yanından saturn sürücüleri katılırlar, bir tür hac, veya gigantik zirve tadında olur. hatta bu zirveye japonya'dan dahi katılanlar olur (saturn 1997 yılından beri sağdan direksiyonlu modeliyle japonya'da da satılmaktadır) ki, saturn'un küçük japon arabalarına rakip olarak üretildiği, ve de varoluş sebebinin kaliteli ve ucuz japon arabalarının kökünü kazımak olduğu düşünülürse, buradaki ironiyi takdir etmek gerekir.

    son olarak da gm, saturn sahiplerinin arabalarına ve de "saturn sürücüsü olma" deneyimine olan bağlılıklarını sömürmeyi çok iyi bilmiş, arabası ömrünü doldurmuş saturn sahiplerinin tekrar saturn'u tercih etmeleri için elinden geleni ardına koymamıştır. saturn'unu satıp başka marka bir otomobile yönelenlere "niye bizi bırakıyorsun ki? insan ailesini bırakır mı?" şeklinde duygu sömürüsü yapmaktan tutun, "sizi özlüyoruz" türü mesajlar içeren kartlar yollamay kadar. gerçekten de saturn sahipleri arasında tekrar saturn satın alma oranı, tüm otomobil firmaları arasında en yükseklerdedir (1. olup olmadığına emin değilim.)

    sonuç olarak demeye çalıştığım şüdür: gm saturn markasını sadece ve sadece corolla, civic ve benzeri arabaların önünü kesmek amacıyla yaratmış, fiyat ve kalite konusundaki dezavantajlarının üstünü "alımı acısız, sahip olması keyifli, gelin ailemize katılın" şeklinde özetlenebilecek bir pazarlama stratejisi ile kapatmış, ve de şaşırtıcı derecede başarılı olmuştur. son birkaç yılda ise orijinal konseptten uzaklaşmış, suv ve de lüks modeller üretmeye başlamıştır ki, birçok otomobil endüstrisi uzmanı bunun çok ciddi bir hata olduğuna inanırlar. ben de onlara katılıyorum keza.

    o arada bu entrynin ilk paragrafına şöyle bir göz attım da, sanırım biraz haksızlık etmişim saturn'e, gerçek duygu ve düşüncelerimi yansıtmayan, fazlasıyla negatif bir izlenim yaratmışim. sonuç itibarıyla saturn kötü bir araba değildir kesinlikle, hatta diyebilirim ki, oldukça kaliteli bir arabadir aslında. anekdotal kanıt olarak kendimi gösterebilirim; benim de bir saturn'um vardı ("moe" adında, simpsons'daki barmen misali), 9 yaşında olmasına, 200,000 km.'ye merdiven dayamasına ragmen hiç sorun çıkarmıyordu elden çıkardığımda maşallah.

    ben de mi gm'in propaganda makinesinin etkisinde kaldım acaba, ben de mi saturn kültunun bir parçası oldum? yok canım, olamaz. (ama reklamları da çok şirin hakkaten, böyle çok sempatik bir çocuk var, bir de genç kız var falan, bayılıyorum onlara. hem piknik de yapıyorlar her yıl!)
  • geçtiğimiz günlerden birinde, aklıma tüküreyim ki gitme gafletinde bulundum.
    gitmemdeki amaç basit; 2 ay içinde ev bark sahibi olucaz, kafamızda bin çeşit eşya modeli belirlendi ancak televizyonda karar kılamadık. yaklaşık 6-7 alternatife kadar düşürdüm ancak nihai kararı veremiyorum. elimde kabarık bir liste, hangi firma kaça satıyor biliyor, sürekli takip ediyorum. ayrıca her televizyonu, teşhirde bulduğum yerde test ediyorum. bugün yarın bastırıp parayı ya 50 inç 3d plazma, ya da 46 inç orta halli 3d led alıp konuyu kapatacağım.

    neyse, kısaca; cebimde 20 bin lirayla girdim satürn'e. kredi kartlarımda da yaklaşık 10bin lira limit...

    girdim, doğrudan en alt kata indim. samsung 50 inç d550'nin fiyatına 300 lira zam yaptıklarını görünce canım sıkıldı. benim kafamda, fiyat aynı ise "gecikmeli teslimat" talebinde bulunmak, ve olumlu yanıt alırsam çat diye tv'yi almak var. ama bir yandan da 47 inç lg led'e takılıyorum.
    neyse, samsung'un fiyatını yüksek görünce diğer tvleri incelemeye, elimdeki listedeki fiyatlarla farklarına bakmaya başladım. çok sayıda ürün dolaştım, birden yanımda bir güvenlik görevlisi belirdi.

    "fiyatları mı alıyorsunuz?" sorusuna şaşırıp "almamız yasak mı?" diye sordum. cevap "evet" oldu. çüş dedim içimden. ama beyefendiliği bozmadan sebebini sordum ve ekledim; "ulusal gazeteler, tvler ve internet üzerinden yolladığınız bülten e-postalarında bangır bangır yayınladığınız fiyatları, elimdeki avuç içi kadar kağıda not almam yasak öyle mi?". güvenlik görevlisi, üslubunu bozmadan "fiyat politikamızın zarar görmemesi adına ürünlerimizin mağazdan fiyatlarının alınması, fotoğraflarının çekilmesini onaylamıyoruz. bunu istismar edip farklı mağazalara bu fiyatları veren ve bu fiyatlar üzerinden satış stratejisi kurmalarını sağlayan görevliler var".

    şimdi açıktan "öyle politikaya sokayım" diyemiyorsun tabi. ama şunu diyebildim: "siz de insanlara engel olarak bu bahsettiğiniz işin gerçekleşmeyeceğini sanıyorsunuz öyle mi?". ve dedim ki; ben, bu ürünü yarım saattir inceliyorum, bundan önce bir samsung'la ilgilendim, sizce fiyat alıp başka mağazalara strateji satacak birine benziyor muyum?

    özür dileyerek bu şekilde bir şey ima etmediğini! söyledi. "insanı bu tür saçmalıklarla itham ederek kendinize zarar vermekten başka bir şey yapmıyorsunuz" dedim, sonra başka modellere bakarken güvenlik görevlisinin yanımdan uzaklaşmasını izledim. sonra ne akla hizmetse güvenlik görevlisi geri geldi ve tekrar "kağıda not alamazmışsınız, güncel fiyatları internet sitemizden kontrol edebilirmişsiniz." dedi.
    ben de "yok artık, o internet sitesine hiç girdiniz mi siz? hangi fiyattan bahsediyorsunuz? alın mağazanız da ürünleriniz de sizin olsun" diyerek yukarı, müşteri hizmetlerine çıktım. bir şikayet dilekçesi doldurup kutuya attıktan sonra, müşteri temsilcisine, "alt katta televizyonları inceleyen, fiyatlarını not alan bir müşterinin başına güvenlik görevlisi göndererek fiyatları alamayacağını söylemenin mantığı nedir?" diye sordum. müşteri hizmetleri temsilcisi -ki zavallı adamcağız da şaşkına döndü- "öyle saçma şey olmaz" diyerek telefona sarıldı ve tahminimce güvenlik şefi olan kişiyi arayarak durumu anlattıktan sonra bir süre kuzu kuzu karşıdan anlatılanları dinledi. ve telefonu kapatıp bana dönerek; "maalesef satış politikamız gereği, mağazamızdaki ürünlerin fiyatlarının alınmasına yasak koymuşuz" dedi.

    şimdi sonuca geliyorum. ben satürn'e girerken cebimde 20bin liram vardı. çıkarken yine 20bin liram var. satürn, sana soruyorum, bu saçmalıktan, böyle terbiyesizce yürüttüğün satış politikasından, müşteriye hırsız, ajan, satılık adam muamelesi yaptıktan, kalabalık bir ortamda hırsız gibi başına güvenlik görevlisi yolladıktan sonra, elinde ne var? ben sana elinde ne olduğunu söylerdim ama, ayıp olur.

    satürn mü? de yörü git... satürn'e kadar yolun var.
    şu saatten sonra bedava altın dağıtsan, umursamaz ve kafamı çevirir, yürür giderim.
  • bugün yazici almak icin gittim buraya, basit bir samsung yazici begendim. fiyatini göremedigim icin de sordum, 79 euro* dediler. eleman baska bir müsteriyle ilgilenirken telefonla bi amazon.de'ye girdim 59 euro'ya satiliyormus orda. isim acil oldugundan netten siparis vermek istemedim, elemana "amazon'da su fiyata satiliyormus, bi güzellik yapar misiniz?" diye sordum. müdürünü falan aradi, iyi dedi 79 yerine 59 euro'ya verdi yaziciyi. isim acil olmadikca yine gidip alisveris yapmam ama burdan sik sik alisveris yapanlar bilsin istedim, amazon.de fiyatlarini baz alarak pazarlik yapabilirsiniz.
  • 1000 liraya aldığım telefonu aynı hafta vatanda 850 liraya görüp itiraz ettiğim ve 150 lira nakit iade yapan tekno market. alkışlıyorum.
  • marmarapark mağazasındaki şubesine giderseniz doğrudan hırsız olduğunuz varsayılıyor ve içeri çantanız ile giremiyorsunuz. amsterdam'daki mağazalarına da gitmiştim, böyle bir terbiyesizlik orada yok, zaten böyle bir yöntemi orada uygulayamazsınız. sanıyorum saturn'un türkiye'de birinci dünya satış politikaları uygulamak gibi bir derdi yok.

    herhalde yaklaşımları şu, aksi ıspatlanana kadar herkes suçsuzdur, ama saturn mağazasına giren herkes hırsızdır, hırsız değilse bile yapılacak hırsız muamelesini sineye çekecek kadar eziktir.

    girişe bir tane da anahtarlı şeffaf kasa sistemi kurmuşlar, bir lira olmadan da kilitleyemiyorsunuz. içeride belki binlerce tl haryacaksınız ama yanınızda bir tl bozuk paranız yoksa içeri bile almıyorlar sizi.

    doğal olarak sigortalı bir malınızı (laptop vs...) çantanın içinde saturn'un kasasına kilitlerseniz ve o cihazın başına bir iş gelirse sigortacınızdan üç kuruş bile alamayacaksınız, saturn'e neyi nasıl ispatlarsınız artık onu bilmiyorum. içeri adımınızı attığınız andan itibaren zaten size hırsız muamelesi yapan bir mağaza ile başbaşa kalacağınızı da hatırlatayım.

    neyse ki bana hırsız muamelesi yapmadan paramı kabul edecek başka mağazalar var, ve bu yüzden saturn ile asla iş yapmayacağım.
  • firtina cikmis. allah dusmanimiza vermesin diyoruz: http://www.nasa.gov/…ssini/multimedia/pia14944.html
  • geçen ay 13 inc mac airleri 1700 liradan satmış olan mağazadır. yine şöyle güzel bi kampanya yaparlar diye beklediğimden "k" tuşu bozuk olan şaptopumla olan zorunlu birlikteliğimi devam ettiriyorum..ve nerdeyse günşırı uğrayıp, "1700'e olmaz mı bu mac air" diye soruyorum..
    bir de bildiğin pazarlıkçı bir yer..indirim yaptırmadan bir ürün alanı dovuyorlar benden soylemesi..
  • o guzel halkasinin milyonlarca buzdan ve kayadan olustugu soylenmis. ben de baska bir bilgi vereyim, o yuzlerce halka arasinda bulunan 2 buyuk boslugu saturn'un 2 ay'i acmistir. bunun gibi. ilginc bir sekilde, yorungelerinde hareket ederken etraflarindaki buz ve kayalari devamli olarak kendilerinden iterler. (yer itimi?)

    ha bir de en ilginc ay'i kesinlikle mimas'tir. seklini gorunce star wars hayranlari hak verecek.
  • sleeping at last isimli grubun sakin mi sakin, tatlı mı tatlı, gevşetip mayış mayış edecek şarkılarından biri, "pılı pırtı toplayıp hadi gidelim buralardan" isteği de uyandırır.

    şuradan dinleyebilirsiniz.
  • sleeping at last'ın şarkısı olan "saturn" adına konuşuyorum: gerçekten çok güzel şarkı. muhteşem sözlerini de aşağıya bırakıyorum.

    you taught me the courage of stars before you left
    how light carries on endlessly even after death
    with shortness of breath you explained the infinite
    how rare and beautiful it is to even exist

    ı couldn't help but ask
    for you to say it all again
    ı tried to write it down
    but ı could never find a pen
    ı'd give anything to hear
    you say it one more time
    that the universe was made
    just to be seen by my eyes

    with shortness of breath ı'll explain the infinite
    how rare and beautiful it truly is that we exist
hesabın var mı? giriş yap