• "modern dünyamızın özü reklamcılıktır. bu haliyle, sanki bizim dünyamızın başka bir dünyada reklamı yapılsın diye keşfedilmiş olduğu söylenebilir."
    (bkz: jean baudrillard)
    (bkz: sanat komplosu)

    edit: güncelleme
  • biricik badim. keşke hep yazsa dediğim.
  • saniyorum ki serbest piyasa ekonomisi'nin toplum yaratma ulkusunun en buyuk basarisi sistem'in propagandasi olan reklam olgusunu siradanlastirip, dogallastirmasinda gizlidir. reklam izlemekten hoslanmasak da, reklamlarin alenen yalan, dolan, sisirme oldugunu herkes uc bes kestirse de, olus olarak reklamin dogalligini, gerekliligini sorgulamayiz. bu acidan reklam kavramini degerlendirirken reklamin olusturmaya calistirdigi tuketici bilincinin de urun ve marka tanitimindan ibaret kalmadigini, en derin dusunce dinamigimize sirayet ettigini hatirlatmak metnin devamini bu bilinci icsellestirmis oldugunuzu her cumle sonunda kendinize yinelemenizi salik veririm.

    reklam, bir benzetme yapmak gerekirse, urun/hizmet merkezli tuketim pornosudur. rafine bilincli tuketiciyi hedef alan, "ay bilmemneyin reklami cok guzeldi, gul gul olduk" dediklerimize kadar hedef olabilecek en etkili bicimde tanitilan'in yanina bir unlem atmaktir. sorgulamali, icbukey, teklifsiz, kararsiz reklam metni olamaz, ince imalar da dahil olmak uzere hersey hasirt bir netlikte, kesinlikte islenmelidir. amacin belirledigi formuller dahilinde amaca ulasmak icin her turlu samimiyetsizlik ve kalinlik seferber edilerek gercek gibi gorunecek samimiyet ve inandiricilik insa edilmeye calisilir. bu amacta samimiyet, gonul, sevgi, saygi, sefkat, ne turlu olumlu iliskimiz olan obje, nesne, kisi, sey, ses, muzik, olgu reklama arti degerler umularak kaktirilir. butun bu samimiyetsizlenmeler, muradi ne olursa olsun, surekli, sik ve dogallastirilmis bir sekilde yapilir. reklam'in toplum bilincine atigi en buyuk kaziklardan birisi de bu yalapsapligi, bu sahsiyetsizligi, bu vicik riyayi da dogallastiracak birey merkezli yigin bilincsizligini asilamasi, tabi oldugumuz butun reklamlarin da kumulatif olarak bu rezilligin reklamini yapmasidir.

    reklamlar daha sorgulayip yoklayacak firsat bulamadan (ve belki de tam olarak bu sebepten hic bir zaman bulamayacak olan) yuksek yogunluklu reklam bombardimanina dogmus ve buyumus bir nesilin bilincine aidiyet ve tabiyet iliskisi acisindan da girmistir. bizler ait oldugumuz kusak ve nesilden bahsederken dahi referans olarak reklamlari aklina getiren, bazi reklamlarla hayatimiza paralel gittigi icin gonul baglari kurmus, bu samimiyetsiz unlemleri nostalji ve kolektif hafiza konusu edinmis bir nesiliz. bizler muhayyilesi, hayal gucunun cogunlugunu reklamlarin bu bonlugune, zortluguna dayandirmis, hardkor urun pornosundan daha genis bir hayal dunyasi gelistirememis bir nesiliz. iyi bir hayattan, iyi bir vatandas, birey, insan olmaktan anladigimiz herseyi reklamlardan reklam formatinda ogreniyor, uretim ve arzin hiziyla oranlayarak da ogrendiklerimizi de surekli olarak unutmak ve yeniden ogrenmek zorunda kaliyoruz. surekli olarak demode olan bir seylerle olan bitmis gonul baglarimiza, ileride demode olacagini bile bile "ani yasamak" icin arzu ettigimiz moda olan seylere, ve modasinin asla gecmeyecegine ikna oldugumuz kesin liderlere, rejimlere, sistemlere, degerlere bagimliyiz. serbest piyasa disinda tekelci rekabetsiz piyasada bazi reklamlar var, yuksekce yerlere astigimiz logosu onunde saygi duruyor, ronald mcdonald misali kampanya suretine bizim ve baskalarinin ayirt etmeksizin kanimizi, canimizi, varligimizi armagan ediyoruz, olmadi albumumuzun b yuzunun son sarkisini adiyoruz. bazimiz bu tekelci reklamlarin "reklam" oldugu gercegine uyaniyor, sunumundaki bicimsizlige, cirkinlige olan (kimi zaman) estet ofkeyle isyan bayragi aciyoruz, ama nesilimin inceligi reklam estetisyenliginden gectiginden "iyi sunumlu" olani sorgulamiyor "ozgur irademize seslenen urunler" oldugu reklamindan hareketle yasam alanini taniyor, varligini irdelemiyor, toplu etkisini "her yerde boyle" diyerek liberal, serbest sineye cekiyoruz.

    nihayetinde abilerim ablalarim, ne zaman "komunist rusya'da propaganda filmleriyle buyumusler ne fena, cin'de herkes bir ornek giyiniyormus, tek kanal izliyormus" duysam, ne zaman birileri kendi tabi oldugu bilincini ve "rasyonel serbest irade"sini sekillendiren reklamlari es gecip elalemin beynine eksiyen ideolojik/ticari/dini reklamlara ilense, bir urperme aliyor, bir tuhaf oluyorum.
  • gelmiş gecmis en büyük din olan para'nin peygamber'i.
  • adblock plus'ta aşağıdaki kodla engellenebilen bot:

    eksisozluk.com##.sponsored

    (bkz: ekşi sözlük beta'daki reklam ve takip kodları)
  • ısrarla format dışı entry yazmasına, özensiz başlık açmasına rağmen sözlükten uçmayan tek yazar.
  • ekşisözlük'ün yeni bok yemesi.

    böyle bir yazar açmışlar, reklam alıyorlar. şu logoya tıkladığımızda gelen en beğenilen entry'lerde hep en üstte çıkıyor, değişmiyor vs...

    yazar ya, artık aynı şeyi görmemek için engellemek istiyorum; engellenemiyor.

    şaka mısınız lan?! görmek zorunda mıyım?

    senin cebine atacağın ve benim zerre umrumda olmayan üç kuruş için o reklam yazısını görmek zorunda mıyım?

    sen ne hakla o reklamı gözüme sokuyorsun? görmek istemiyorum kardeşim, zorla mı? bana ne senin reklam almak için yazdığın yapay hikayeden?

    ben artık şuna eminim: bu rezil troll hesapları, sadece provakasyon yapmak için çalışan yazarları falan sırf hit almak için tutmaya devam ediyorsunuz yönetim olarak; cebinize biraz daha para sokmak için bunlara müsade ediyorsunuz ve buna da devam edeceksiniz.

    şu ekşişeyler ve entry silme muhabbeti sonrası biraz da olsa akıllanırsınız, daha doğrusu sağduyulu davranırsınız diye düşünmüştüm ama ortalık durulunca ne kafadaysanız aynısına devam ettiniz. bravo.

    insanların üzerinden kazandığınız para umarım size mutluluk getirmez, o parayı kıvırıp güzel bir objenin içine sokun (vazo ya da benzeyen bir şeye artık...), ekşisözlük denen hırsınız ve "her şeyi ben daha iyi bilirim" kafanız yüzünden mahvettiğiniz şu oluşumu da tepe tepe kullanın.

    bir de tepki gelince umursuyormuş gibi ya da çok duygusalmışsınız ve burası sizin için manevi olarak çok değerli bir yermiş gibi yazılar yazmayın, komik oluyor.

    şahsen ben de bundan sonra en ufak bir entry dahi girmiyorum. hayrını görün sözlüğünüzün.

    edit: şu kanzuk ve tayfası ile savaşmanın başka bir yolunu buldum.

    bundan sonra bilgi, güncelleme, açıklama ve ya "hayatlarımızdan sıcacık, iç ısıtan birer kesit" içeren entry yazmayacağım. ama trollük de yapmayacağım zira nefret ederim trollerden. güzel şeyler yazan, düzgün yazarların nick altlarına, bunu belirten entry'ler gireceğim.

    böylece, güzel şeyler yazan, trollemeyen, tam olarak uzun zaman önce kaybolmuş olan sözlük tarifine uygun içerikler bazen üretmeseler de sözlüğü mahvetmeyen insanlara birazcık da olsa güven ve takip edildiklerini ve beğenildiklerini bildikleri için mutluluk verirken; yönetimin ekşi şeyler gibi sadece ceplerini daha fazla doldurmak için ürettikleri mecralarda entry kullanmalarını bir nebze de olsa engelleyebileceğim.
  • ailemiz üzerine olan etkisi planlanandan ve amaçlanandan ters işleyen ticari ürün tanıtım aracı.
    senelerdir, yani ben diyeyim beş, siz diyin on, reklam için ünlülere binlerce dolar akıtan hiçbir markayı almıyoruz. insan gibi reklamını çeken markalarla bir alıp veremediğimiz yok, reklam mefhumuyla da bir derdimiz yok esasen. bizim derdimiz pastadan büyük payı almayı reddedip pastanın tamamını isteyenlerle. bir de pastadan pay kapmak için yalaklık yapanlarla.

    elidor denen şampuan markasına, 600 bin şişe şampuanı insanlara bedava vermesini söyleseniz en yetkisizinden en yetkilisine kadar afedersiniz kıçlarını yırtarlar, ama meryem uzerli'ye 600 bin dolar parayı tak diye bayılırlar. biz de bunu öğrenince ailece salladık gitti.
    zaten o parayı alan insan da saçını kesinlikle bim'den litreyle aldığı elidor ile yıkıyordur.

    küçük işletmeyiz ayağı çekip de sürekli, çok iş aldığımız için siparişleri kapattık, yazısı paylaşan o "küçük" işletmeler için başta, negzel işte insanlar üç beş bir şey kazanıyor, diye düşünürken, organikretroglutensizgdosuzayakkabıbağcığını bir çeyrek altın parasına kakalamak isteyip seksen tane ünlü isme bedava yolladıklarını görünce de ailece kasımpaşa'ya yolluyoruz.
    daha somut bir örnek vereyim; mesela geçen gün, bir oyuncak bebek atölyesi bazı ünlü isimlerin çocuklarına üçer beşer amigurumi yapmış. mazallah, ya bir yetimhanedeki çocuklar için örerek yapsaydı o reklamı?
    bu kadar sakil olamazsınız değil mi ya? sizi, o kıçı kırık atölyeyenizi istese bir bölümde kazandığı paranın beşte biriyle alabilecek kişilere yaptığınız ürünler sebebiyle mi daha çok takdir eder ve desteklemek ister insanlar, yoksa bir ihtiyaç sahibine yaptığınız bir iyilik sebebiyle mi?
    hani, yaptığı yardımı duyursa, fotoğraf çekip bu bebekleri de x okulu öğrencileri için yaptık, yetimhaneye verdik, fakir çocuklara dağıttık dese, sahiden bunu reklam etmesi umrumuzda olmaz. en azından her iki taraf için de win-win bir durum olur, ama bunlar, hem ülkenin en zengin kesimine çalışıyorlar hem de o malzeme parasını da bizim alacağımız ürüne geçiriyorlar. bir kaybeden keriz biz oluyoruz yani.
    bunun bize etkisi bir kuruşun onda biri kadar dahi olsa, biz, bu yolunu bulmuşların ceplerini kendi cebimizden çıkarıp çıkarıp doldurmayı kabul etmiyoruz.

    insanlığa zerrrrre katkısı olmamış, çoğunluğu ataerkil ve şiddete meyilli tırto dizilerle toplumun yozlaştırılmasına çanak tutmuş odun ötesi kişiler zaten çektikleri diziler sayesinde parayı hamuduyla götürüyorken, reklamlarda sundukları o ürünlerin fabrika çıkış fiyatları üstüne ek olarak binen reklam ücretlerini ödemek, bu isimlerin 15 dakikada kazandığı parayı bütün yıl boyunca kazanamayanlar için yükten başka bir şey değil. trilyonluk markalar kazanıyor, trilyonlar ödenen ünlüler kazanıyorlar ama sokaktaki insan pahalılaşan hayatın üstüne bir de bu asalakların reklam ücretini ödeyerek kaybediyor. halbuki sokaktaki insanın o beş liraya televizyondaki simsarlardan daha çok ihtiyacı var.
    ayakkabı kutularını dolduranlarla bunlar arasında hiçbir fark görmüyorum. hepsi insanların sırtında yük. şu oyuncuyu 30 saniye reklam filmine çıkarıp saçma sapan bir şarkı söyletmeyelim de, yapacağımız tasarrufla ürün fiyatlarını sokaktaki insan için daha ulaşılabilir yapalım, demiyor kimse. ödeyen melül gırla ne de olsa.

    bakın, deseler ki 600 bin değil, 60 bin dolar aldı. gene çok bulurduk belki ama bu kadar takılmazdık sahiden. aldığımız her şişenin beş lirasını kıçı kırık bir ünlüyü daha da zengin etmek için ödemediğimizi bilirdik en azından.
    en son pelin akil başlığı debe'de bir iki gün üst üste yer alınca instagram hesaplarına bir girip baktım. en çok çalınan market ürünü olan bebek mamalarına alarm takılan bu ülkede pelin akil gibi bir "ihtiyaç sahibine" sponsor olduğu için sma alacağıma, pediasure'a bir ömür boyu kargo ve gümrük parası ödemeyi yeğlerim.
    yakında markasızlıktan dolayı eve soba kurup üstünde demir kızdırarak ütü yapmaya, balkona ineğimi bağlayıp sütümü kendim sağmaya başlayacağım gibi duruyor ama en azından tuba büyüküstün'ün, sinem kobal'ın, bergüzar bilmemkimin oribe şampuanının, balade sauvage parfümünün, havuzlu köşkünün parasını ben ödemicem.
    bu da otacı'nın çektiği reklam. altı yüz bin dolarlar, bir milyon eurolar havada uçarken, bu reklam ne kadara mal olmuştur, reklama harcadıkları para ürüne ne kadar ek masraf bindirir, ben hesaplayamadım şahsen.
  • kur yapmaya vakti yoktur, hemen tecavuz etmelidir.
  • boyadılar koca duvarı
    rengarenk yazılarla doldurdular
    elinde gazoz şişesiyle
    bir de gülen kız resmi çizdiler
    ağzı bir karış açık

    oysa duvarın dibinde
    ağlıyordu sarmaşık

    - sunay akın -
hesabın var mı? giriş yap