• 2-3 senedir görmediğim eski arkadaşlarımı 2'şer haftalık aralarla düzenli olarak tekrar görmemi sağlayan oluşum.

    (q: questçi, n: nod33)

    q - dostum bak istanbul ofimiz de açılıyor, sakın geç kalma bence hemen başla. tatil paketi veya saat alabilirsin.
    n - olm param yok şu sıralar, giremem.
    q - ya kredi kartından çektiricez her ay düzenli olarak ödersin.
    n - borç full, limit yok.
    q - bankalar kart dağıtıyo hacı başvurup bi tane daha alırsın.
    n - !?
    q - her ay asgarisini ödeyerek az faizle borcunu kapatırsın, hem sistemden eline çok para geçecek, yatırımı bir düşün.
    n - !?!
    ...
    n - şöyle yapsak, tamam ben sisteme gireyim. ama siz bana borç verin. toplamda 750$ kazandığım anda bu parayı size veririm, zaten kısa zamanda kazanacakmışım ya. bu durumda ikimiz de zararda olmayız. sanıyorum ki problem olmaz. uyar mı?
    q - ?!?

    (bkz: cevab veremedi)
  • komik olaylara vesile olan olusum.

    bir arkadasim biodisc denen urunlerinden almisti 1800$ karsiliginda. kola bardaginin altina koyunca kolanin gazini aliyormus. biz de zaten kolayi bardaga koyup 1 hafta acikta tutuyoruz, gazi kacmiyor hic. yillarca dusundum "lan bunun gazini nasil kaciririz" diye, biodisc bir harikasin sen !

    bir diger arkadasim ise yine ayni meblaya chi pendant almisti. enerji veriyormus. ben bi' enerji alamadim maalesef, tipim degil galiba.

    su adresten gorulebilecek urunu alan var midir acaba ? ha var ise son cikan haberlerden sonra zevk ile uzerine oturur herhalde, dizayni tam o fonksiyona uygun. yalniz dikkat edin, kacmasin iceri. enerji verir, saflastirir, saf enerji yumagina donersiniz. aman diyeyim. *

    ek: arkadas su cumlenin guzelligine bak: "susamanın, vücudunuzun susuz kaldığını belirtme şekli olduğunu biliyor musunuz?" dunya gorusum degisti. ben bunca yildir susayinca gidip siciyordum. kimse de demedi ki aga bu halin ne ? demek ki problem buymus. iyi ki varsin qnet !
  • bu işi yapan bir arkadaşla geçen sonbaharda yaşadığım diyalog:

    ben: naber lan titancı?
    o: haha...
    ben: alınıyor musun yoksa?
    o: yok canım ne alınıcam! ama göstericem sana titancıyı. bu yaz *bmw bilmemne (pek arabadan anlamam unuttum ondan ne model olduğunu) aldığımda sen hala laboratuvarda hayvan kesiyor olacaksın *
    ben: al o arabayı ben de katılmazsam şerefsizim.
    o: hazırla o zaman parayı. yakında sen de bizdensin.

    evet yaz geldi. geçen hafta beni arayıp 50 tl borç istedi kendisi. sanırım bmw'nin son taksidi içindi. bende de yoktu veremedim. ama yakında alır sanırım arabayı.
  • çocukluk anılarımı kirletendir;

    bir ay kadar önce çocukluk arkadaşım aradı(-ki kendisini senelerdir görmemiştim bile.)

    telefonda gayet heyecanlı bi' sesle "sen nerelerdesin? kaç zamandır arayıp sorduğun da yok!" filan gibi şakayla karışık sitemlerde bulundu.
    şaşkınlık içinde "ehe, iş-güç işte olm" diye kendimi savunmaya çalıştığımı hatırlıyorum.
    daha sonra da bir ofis açtığından,benimle çalışmak istediğinden ve kendisini muhakkak görmem gerektiğinden bahsetti.

    uzun ve can sıkıcı ısrarlar sonucunda ertesi gün buluştuk.
    öyle içten,
    öyle samimiydi ki arkadaş.
    beni bu kadar özlemiş olacağını hiç düşünmemiştim.
    bu özlem duygusunun çocuksu bir sevince yol açtığını da itiraf etmeliyim.

    yine arayıp sormamalarımdan dem vuruyordu,
    ve açıkcası kendimi gayet suçlu gibi hissetmemi sağlıyordu "vefasızsın olm sen!" filan söylemleri.

    yol boyunca iş hakkında sorduğum sorulara verdiği cevaplar genelde "parayı vurduk hacı, işler süper yahu,sen de olacaksın zaten içinde,hem kendi işini de etkilemeyecek, anlatacağım,hele bi ofise geçelim" şeklinde idi.
    5-6 katlı bir apartmanın 3. katında yer alan küçük bir daireye girdik.
    2+1 olan dairenin salonunda 8-9 kişi kucaklarında laptoplarla astral astral geziniyor gibiydiler.
    diğer bir oda ise sigara odası yapılmış ve yine 5-6 kişi de orda bulunmaktaydı.

    çocukluk arkadaşı ile bu odada ayak üstü(zira oturacak bir kanepe vb. bir şey bulunmuyordu) muhabbet etmeye başladık.
    çaylarımızı,sigaralarımızı içtikten sonra beni biri ile görüştüreceğinden bahsetti.
    ısrarla sorduğum "burada ne iş yapıyorsunuz?" sorularım ise cevapsız kalmaya devam ediyordu.
    beklenen kişi(kendisi hitaben liderim diyordu) nihayet bizi odasına kabul etti.
    bu oda diğerlerine göre nispeten daha küçüktü,içinde de gayet gösterişsiz 3 sandalye,1 masa bulunuyordu.

    lider diye bahsettiği kişi de 30 yaşlarında, çelimsiz biriydi.
    fena sayılmayacak bir diksiyonu olmasına rağmen hızlı konuşması(ezberi) rahatsız ediciydi.
    öncelikle aklıma takılanları not almam için bir kağıt kalem uzattı ve dosyaları,katalogları önüne çekerek quest.net hakkında sunum yapmaya başladı.
    (sunum kısmını tahmin edebiliyorsunuz.
    zaten umrumda da değil,
    o yüzden hemen geçiyorum burayı)

    yaklaşık 15 dakika süren bu sunum aralığında not aldığım şeyler sırasıyla şöyle idi;

    -hikaye
    -saadet zinciri
    -ürün temsili
    -zavallı

    sunum bitince de fizik dersine giren müdür muavini edasıyla aklıma takılanları öğrenmek istiyordu "lider",
    bense sistemi anladığımı belirterek teşekkür ettim kendisine.(böylece daha çabuk uzaklaşacaktı ortamdan)

    "lider" kişi nihayet odadan çıktı ve çocukluk arkadaşıyla ikimiz kaldık.
    yine telaşlı telaşlı bu işten kendisinin çok para kazandığından,
    benim de kazanmamı istediğinden,
    beni sevdiği için çağırdığından,
    başkası olsa bunu yapmayacağından,
    artık uyanmam gerektiğinden filan bahsederek ne düşündüğümü sordu.

    yüzündeki çaresizliği görebiliyordum.
    üstü-başı çamur içinde olduğu için annesi tarafından eve sokulmayan,
    kapının eşiğinde son bir umut babasının işten dönüşünü bekleyen,
    kısa pantolonlu,yırtık ayakkabılı,sümüklü çocuklar gibiydi.
    hani "sen benim son şansımsın lan!" bakışları,
    terlemesi,
    sesinin titremesi oldukca can sıkıcıydı.

    o an aklımdan geçenleri söylersem kırılacağından emindim.
    utana sıkıla "düşüneyim!" diyerek yarına kadar müsade istedim çocukluk arkadaşımdan.
    "ok. yarın ararım o zaman" diyerek uğurladı beni "ofisinden".
    apartmandan çıkar çıkmaz kendisine şöyle bir sms yolladım;
    "düşündüm ki; sen bu zincirin halkası olduğun müddetce görüşmemeliyiz."
    kısa ve netti.
    bundan daha nazik de olamazdım.
    ardından sayısız aramalarına, smslerine de hala cevap vermiş değilim.

    yani benim için quest.net;
    kişinin girdiği bok çukuruna arkadaşlarını da çekmeye çalışmasından başka bir şey değildir.
    misketlerini ve gazoz kapaklarını paylaştığın çocukluk arkadaşının,
    yıllar sonra seni bu boka bulaştırmak için geri döndüğünü bilmek üzer insanı.
    kızarsın dünyaya,
    adaletsizliği mideni bulandırır.

    küfürler edersin,
    uykuların kaçar..
  • öncelikle şu bakınızı vererek, quest.net başarı hikayelerini anlatan sözlükçülere doğru adresi göstermek istiyorum:
    (bkz: nasıl dolandırıcı oldum)

    bu olayın nasıl kolpa olduğunu göstermek için basit bir analiz yapacağım. diyelimki elemanımız 2 kişiyi üye yaptığı anda kara geçiyor. aslında bu kadar kolay bile değil quest.net, o 2 kişinin de 2'şer kişi bulması gerekiyor biraz para kazanabilmek için anladığım kadarıyla (kara geçmek için daha fazlası). ama biz 2 kişi buldun muydu olay bitti diyelim.

    sonuçta elimizde her düğümde 2'ye dallanan bir ağaç olacak. bazı kolları daha derine gidecek diğerlerinden. mesela söyle bi şey:

    http://www.math.bas.bg/…etb201/slides/ch06/pic3.jpg

    bu resimde kimler karda?
    a,b,c,e

    kimler zararda?
    d,h,i,f,g

    ya da süper dengeli bir ağaç:
    http://archive.gamedev.net/…s/trees2/fullbinary.jpg

    burada da 7 kişi karda 8 kişi zararda.

    biraz matematiğe kafası basan adam, bu sistemde her zaman herhangi bir anda katılımcıların büyük bir kısmının zararda olacağını görür. çünkü ağacın yapraklarının, yani çocuğu olmayan düğümlerin sayısı her zaman daha fazladır. ağacın büyüklüğü, şekli ne olursa olsun bu değişmez. quest.net'te ise kara geçmek için 6 kişinin üye olması gerekiyor diyelim. yukarıdaki analizi yaptığımızda, şu an quest.net'çilerin sadece 1/6'sından daha azının karda olduğunu görüyoruz. kalan 5/6 ise loserların arasına 6 kişiyi daha dahil edip, winner tarafa geçmek peşinde.

    işte network marketing, organizasyon bilmem ne dediğiniz olayın özü budur. organizasyonunuza dahil olan insanların büyük bir bölümü şu an kaybeden durumunda. bu kişilerin bir kısmı kazanan kısma geçse bile, oran hiç bir zaman değişmeyecek. başarınız başkalarının başarısızlığı, mutlululuğunuz başkalarının mutsuzluğu, gücünüz başkalarının güçsüzlüğü üzerine kurulu. böyle başarı olmaz olsun.

    edit:
    bazen altta olanın daha fazla kazanabilmesi, sağ ve solda denge sağlama zorunluluğu yüzünden. böylece geometrik artışı sağlıyor sistem. bu tür koşullar karda olanların sayısını artırıcı değil azaltıcı şeyler. (örneğin denge şartı yüzünden ilk resimde para kazanabilen tek kişi a) ben daha basit bir sistemin analizini yaptım. onda bile zarar eden sayısı her zaman daha fazla.

    iddia belli arkadaşım:
    herhangi bir anda quest.net'çilerin büyük bir bölümü zarardadır.
    hatta:
    herhangi bir anda "altınızdaki" üyelerin büyük bir kısmı zarardadır.
    aksini söyleyebiliyor musun?

    "biz 600 dolara süper ürünler satıyoruz" lafına ise cevap bile verme gereği duymuyorum. sen de biliyorsun çünkü yalan söylediğini. sen de biliyorsun ürün olayının sadece bir kılıf olduğunu. aksi olsaydı satış yaparken zenginlik hayallerini değil, ürünü öne çıkarırdın. ha o zaman satış yapabilir miydin bilmem.
  • resmi yollarla dolandırma metodu. hem lafı hem insanı dolandırıyorlar.
    tweeter mesajlarına aynı ciddiyette silvestır cevabı veriyorum; http://yfrog.com/iyquestcj

    şimdi benim gerizekalı arkadaşım resmi gördüysen eğer ulan süper bi sistem ya kesin parayı vurcam ben diye ajandanı kapıp ofise koşmuşsundur ama ben yine de okuma ihtimaline karşılık biraz yazayım.
    bak salak arkadaşım bak allahın kerizi; resimde en üstte olan adamın alnında sen yazıyor. sırf sen mutlu ol bak çok kazanıyorum mutluluğunu yaşa diye. sisteme girişin 500 dolar olduğunu varsayarsak -ki sanırım daha yüksek- en üstteki adam yani sen 6 tane uv oluşturmuş ve 750 dolar kazanmışsın demektir. verdiğin 500 doları çık kaldı sana 250 dolar kar. afferin matematiğin süper. aynı matematikle oluşturduğun 2 uv başına 250 dolar aldığını hesaplamışsındır zaten onu söylemiyorum. gel bi alta; 1 ve 2 numara yani bunlar senin kerizlediğin arkadaşların. bunları kerizlerken ben kazanıyorum 3 ay sonra arabayı çekiyorum kapıya yalanını söyledin ve dedin ki sonra bana gelip beni niye çağırmadın demenizi istemiyorum, ben kazanırken siz de kazanın istiyorum. bu kerizcanlar da sana inandı geldi. aynı yalanları alttaki kerizcanlara söyledi. ulan hiç mi birinizin aklına gelmedi hacı tamam anladık sen benim de kazanmamı istiyorsun ama sen neden benim kafama basıyorsun. yok demediniz biliyorum 3 ay sonra herşey hazır. neyse resme bak tekrar; 1 ve 2 numara 2 uv oluşturmuş 250 dolar kazanmış. yani 250 dolar zarardalar hala. geri kalan bütün kerizler de şu an 500 dolar zararda mı evet zararda. neden onların uv'ları yok henüz. matematiğin iyiydi değil mi canım hesapla şimdi; 15 kişi var, bir kişi 250 dolar kazandı, 2 kişi 250 dolar zararda, 12 kişi 500 dolar zararda. ve sen sen allahın salağı hala diyebiliyorsun ki hepimiz kazancaz, sizinde kazanmanızı istiyorum. hepimiz kazanacaksak kim kaybedecek lan denyo. 15 x 500 = 7500 dolar para verilmiş ve 250 dolar kazanan biri var ortada.

    bak aklıma ne geldi; geçen gün yolda yürüyorum, ne göreyim ceviz kadar kirazları olan bir kiraz ağacı. ama gel gör ki dallar 3 metre yukardan başlıyor ve kirazlar da aşağıdan yukarıya doğru büyüyor ve güzelleşiyor. aklıma çok çılgın bi fikir geldi hemen en kral 2 arkadaşımı aradım. dedim ki olum süper bi kiraz ağacı buldum hemen gelin hepimiz yiyelim. bunlar atladı geldi. böyle 19 mayıs törenlerinde olduğu sağ ayağım birine sol ayağım birine olmak suretiyle çıktım bunların omuzuna. başta dedik ya dallar 3 metreden başlıyor tabi yetişemedik. dedim olum arayın sizde ikişer arkadaşınızı gelsinler hepimiz yiyelim. aradı bunlar ikişer arkadaş daha geldi. hoop yine aynı mantıkla 19 mayıs insan piramiti gibi en üstte ben olmak kaydıyla (ne sandın yarraam ağacı ben buldum) çıktık omuzlara. hah şimdi oldu galiba ilk dallara yetiştik. demekki 2 uv yeterli ilk etapta. ama baktık ilk dallarda 2-3 kiraz onları da ben yedim. arkadaşlar dedi olum bizde yiyeylim lan. tamam dedim en alttakilere arayın ikişer kankanızı piramiti büyütelim. en alttakilerin de ikişer arkadaşı gelince olduk mu sana benle beraber 15 kişi. hoop yine yaptık piramiti yine en üstte ben varım ama mekana intikal sırasını bozmuyoruz. hop oldu mu sana 6 uv. biraz nasiplendik kirazlardan. hem benim ilk çağırdığım 2 arkadaşım da ilk dallara geldiler 1-2 kiraz da onlar nasiplendi. sonra dedik ulan hepimiz yiyebilmemiz için daha çok adama ihtiyacımız var. herkes 1-2 arkadaşını çağırdı falan. gelenlerin bazıları mırın kırın etti. bazıları olur dedi. ama baktık ki son gelenler o yükün altına girmek istemiyor. ulan ben nerden bulcam bana omuz verecek arkadaşı diye düşünüyor. ama ibnelerin hepsi de kiraz yemek istiyor. bende dedim arkadaşım ne kadar keriz o kadar kiraz. işinize gelirse.

    haa sonuçta noldu bi ben dişimin kovuğuna gidecek kadar kiraz yedim öbürleri babayı aldı. ama elemanları hepimiz yicez olum, sizin de yemenizi istiyorum diye iyi kekledim.
  • sözlükte reklamını yapan şerefsizlerin de önceki akşam gözaltına alınanlar arasında olduğunu umduğum dolandırıcılık ağı.
  • birtakım mallar tarafından; sikilmiş götlerinin acısını başkalarından çıkartmak için halen savunulan oluşum.

    alibaba.com'da tanesi bir dolara satılan o unique bio-enerji kolyeleriniz, girdiği yerde çok zevk veriyor olmalı ki hevesle başkalarını da bulaştırmaya çalışıyorsunuz. beynini yıkadığınız çaresiz insanların, sisteme girebilmek için son umut eş-dosttan bulduğu paraların neredeyse tamamına el koyarak yaptığınız o otel toplantıları ya da sponsorluklar var ya; onlar size girsin.

    sektörünü siktiminin şerefsizleri sizi.
  • biri size geliyor ve ; "artık x yapmayacaksın" , "artık o kötü arabayı kullanamyacaksın" , "artık sabah 9'da işe gitmek zorunda kalmayacaksın" diyor ve film orada kopuyor.
    belki bu yazılanlar bir tarafıma kaçacak ama eğer birilerine yardımcı olacaksa razıyım anasını satayım,
    kısaca kalifiye dolandırıcı yetiştiren bir oluşum dersem zerre kadar abartmış olmam sanırım çünkü oradan buradan okuduğum yazılarla, 3. şahıslardan edindiğim bilgilerle böyle bir ithamda bulunmuyorum. hemen celallenmeyin.

    hitap ettiği kesim ;

    kısa yoldan köşeyi dönmek isteyenler, gözünü para hırsı bürüyenler ve ahlak değerleri, en azından bara göre farklı insanlar. özellikle bim gibi kuruluşlarda, tekstil gibi sabah 8 akşam patron ne zaman izin verirse çalışan, cumartesi-pazarı olmayan insanlar büyük ilgi gösteriyor. yeter artık anasını satayım, ben de insan gibi yaşamak istiyorum diyorlar ve bir umut olarak quest.net'i görüyorlar. amaç belli : karşısındakini kandırmak, aldatmak, kendisi için bir kurban daha bulmak.

    diğer pazarlama yöntemlerinden farkı ;

    öncelikle "adi" pazarlamadan örnek vereyim. bir tencere pazarlıyorsunuz. yalan söyleseniz de, "amaaan ne yapalım" dersiniz. "sadece ben mi yapıyorum" dersiniz. karşınızdakine eğer 5 lira bile etmeyecek bir tencereyi 1 liraya satmayı başarmışsanız ve bunu yaparken de yalan söylemişseniz, ilk başlarda vicdan azabı çekebilirsiniz fakat belli bir süre sonra kaşarlaşırsınız. bu genelde adi pazarlama olarak nitelendirilen yöntemle çalışanlarla konuştuğunuzda alacağınız cevaptır, tabii ki karşınızdaki samimi olmalı. normal pazarlama ise yalanla olmaz, gerçekler ballandırılır. mesela "efendim bu araba geçen sene x yarışmasından ödül aldı" dersiniz, karşınızdaki tav olur. halbuki o ödül yarışması şaibelidir, çok önemli değildir fakat bunları söylemezsiniz. bu aldatmaya dayalı fakat yalan olmadan yapılan bir pazarlamadır ve genel olarak tabii ki daha etikdir.

    quest.net türü pazarlama ;

    bu pazarlama aslında yalandan çok ballandırmaya giriyor fakat ballandırma o kadar abartılıyor ki yalandan farkı kalmıyor. genelde hep başarılı olabilmiş insanlar örnek verilir fakat şu unutulmamalıdır, bu işte zengin olanların sayısı 1000 kişiyse, kendi verdiği parayı ancak kurtaranların veya kurtaramayanların ya da ufak bir kâr yakalayabilenlerin sayısı 100.000... genelde size bu işi yakınlarınız, arkadaşlarınız ya da güvendiğiniz insanlar anlatır ve "quest.net savunulurken bana inanmıyor musun eşiği" ister istemez ortaya çıkar.

    (bkz: quest.net savunulurken bana inanmıyor musun eşiği)

    eğer bir yakınınız size bu işi anlatıyorsa, kesinlikle böyle bir durum başınıza gelir. yani, "yav sen bana inanmıyor musun, alllaa çarpsın bak" gibi cümleler kullanılır. siz de doğal olarak üstelemezsiniz. bu işin aslında o kadar karlı olmadığını, işe girdikten kısa bir süre sonra anlarsınız zaten. görüşmeye getirtmeye ikna ettiğiniz insanların ya parası olmaz, ya aklına yatmaz ve siz birden ümitsizliğe kapılırsınız. vay anasını, beni iyi işletmişler demeye başlarsınız ve bunu dedikçe paranızı kurtarmanın hesaplarını yaparsınız. daha fazla kişiye ulaşmaya çalışırsınız çünkü ciddi bir para vardır. genelde verilen para yanılmıyorsam 2000 liradan fazlaydı. siz sadece merhabalaştığınız insanlara bile medet umarsınız, 15-20 sene önceki ilkokul arkadaşlarınızı bile yolda görseniz çevirirsiniz, eski şirketinizdeki aslında hiç sevmediğiniz meslektaşınızı bile arayıp önce görüşme ayarlamaya, sonra ikna etmeye çalışırsınız. çevrenizde bu işle uğraşanlar varsa ve iyi analiz ettiyseniz zaten burada yazılanları da genel olarak biliyor olmalısınız.

    sorulacak muhtemel sorular ve quest.net'e üye biri tarafından verilecek cevaplar kısaca şöyle :

    soru : bu işte herkes mi zengin oluyor.
    cevap : çalışan herkes zengin oluyor.
    doğru cevap : sistemin mantığını anlayan birinin böyle bir söze inanması, o kişide zeka geriliğine işarettir.

    soru : bu adamlar güvenilir mi
    cevap : bu adamlar çok güvenilirler, aha bak bu resimdeki koca bina bu admaların işte.
    doğru cevap : haklarında çıkan mahkeme kararlarıyla, malkara keşan arası duble yol olur.

    soru : niye başka birine değil de bana geldin?
    cevap : sende o ışık var, sen bu işi başarabilirsin. güveniyorum sana. yoksa herkese vermem ben bu şansı, kıymetini bilesin.
    doğru cevap : sen bunları anlattığım kaçıncı kişisin. artık sayamadım belli bir kişiden sonra.

    soru : hiç mi başarısız olma şansın yok, nasıl herkes zengin olur ya?
    cevap : sisteme kayıt olup hiç çalışmayanlar başarısız olur ama sen kesin başarılı olursun, güven bana ( iç ses : ver ara gazını, araba bayırda kaldı)
  • henüz yeterli miktarda insanın canını yakmadığı için büyük medyada yeterince yer verilmeyen yarı legal dolandırıcılık.

    bu olayın içindeki arkadaşların temel savları, "işte biz kendi ürettiğimiz şeyleri satıyoruz, kendi (ya da kapattığımız) otelimizde tatil yaptırıyoruz, bunu da über teknolojik network marketing'le yapıyoruz, kimse kimseye zorla birşey satmıyor." vs. bir de aracıları ortadan kaldırdıkları için malları ucuzmuş. bu kafasını siktiğimin salak sony'si nokia'sı falan bunu daha önce akıl edemeyip bana fabrikalarından yarı fiyata mal satmadıkları için kendilerini kınıyorum.

    ticaretin yarattığı katma değerin ne demek olduğundan ya da abd'nin milli gelirinin ne kadarının hizmet sektöründen yaratıldığından habersiz idiotların argümanına bak. ne gerek var reklama, mağazaya, aracıya vs. bir fabrika, bir de onun mallarını alacak tüketici oldu mu iş tamam. o tüketiciler nereden gelir elde edeceklerse. tabi arada piramitin üstündeki sana da ufak bi sakal atarız.

    bak canım arkadaşım; üç beş tane sikindirik malın var zaten. on milyon kişi toplanmış geri kalan insanlara bioenerjik üç deniz kabuğu satmaya çalışıyorsunuz. bunun nesi marketing ? sanki yeni bir tür devrim olmuş da haberimiz yok.

    kıçımızın kılları ağardığından kelli okulla ilişiği keseli çok oldu. çok şükür arkadaşlarımız arasında da (her ne kadar kriz nedeniyle zor günler yaşayanlar olsa da) çaresizlikten buna benzer dalaverelere bulaşacak bir loser yok. gerçek hayatta ya da burada bir taneniz bana ulaşmaya çalışırsa, yakın zamanda kaybettiğim dedemin elli yıl önce elleriyle yaptığı evinin tahtalarını şekillendirmekte kullandığı, asılı olduğu yerde her gördüğümde bana emek ve alınterinin ne olduğunu hatırlatan nacakın sapını götünüze sokarım. başarı hikayesini siktiğimin şerefsizleri sizi.

    bu arada, entrilere bakarken takılmıştı kafama, şimdi yeniden aklıma geldi. bu şerefsizliği savunan mallar arasında dünyanın en kalifiye işgücüne sahip üç-beş ülkesinden biri olan tayvan'da insanların günde 1 dolara nike ürettiğini sananlar varmış. tayvan'la tayland'ı birbirinden ayıramayan gerizekalılar, ancak böyle bir dalavereyle para kazanabilir zaten.
hesabın var mı? giriş yap