• şimdi ben bu şehirde öyle bir kazıklandım ki, aslında bunun sır olarak benle mezara gitmesi lazım ama ibret olsun, gençler yanmasın diye anlatacağım ..

    şehre trenle geldik, garda fazla euro bozdurmadık çünkü gardır, dezavantajlıdır dedik. bilet alacak kadar kron alıp şehre gitmeye karar verdik. şehre geldik, hostelin sokağını bulduk ve hosteli aramaya başladık. ama kancıklar ufacık yazmışlar hostel bridge diye göt kadar zilin üzerine, bulamıyorsun. iki kapı ötedeki dükkandaki adama sorduk "dede nerededir bu hostel" diye .. sormaz olaydık ......

    şimdi adamı kendimiz bulduk sokakta. 50-60 yaşlarında beyaz saçlı mavi gözlü şirin bir dede. onu geçtim adama kendimiz gittik sorduk yahu .. kıllanma ihtimalin yok. bir şehirde ilk konuştuğun adam dolandırıcı çıkar mı ? neyse, adam bize gösterdi uzaktan hostelin yerini, ama tam anlamadık. biz anlamayınca da adam "gelin ben götüreyim sizi, zaten çok yakın" dedi. işini biliyor şerefsiz, güven inşa etmeye başladı. +1 güven aldı bu hareketiyle. gerçekten de çok yakınmış hostel, sadece tabela filan olmadığı için ayırt etmek zormuş.

    neyse, geldik hostelin önüne. adam zili çaldı, yukardakiyle çekçe pis pis bir şeyler konuştular (tahminim odur ki "geldi bizim kerizler nıhaha" tarzı bir şey söyledi) .. yaşlı dedemiz bize döndü, "tamam geliyor bekleyin burada" dedi ve uzaklaştı biraz. bak işini bitirdi ve gitti. +1 güven daha. dede köşeden çayını içip bizi izliyor, ama hostelin sahibi gelmiyor. 2-3 dakika oldu, dede yaklaştı. "dışarda beklemeyin, bende buranın anahtarı var, zaten tanıdık yer" dedi ve bize hostelin içinde olduğu avlunun sokak kapısını açtı. bak anahtarla dış kapıyı açtı, +3 güven daha. bu avluda hostelden başka yerlerin kapısı da var ama, hostel de orada sonuçta, sevindik .. adam kapıyı açtı, "şimdi gelir hostelin sahibi hadi görüşürüz gençler" dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. tam son anda döndü bize, "euro bozduracaksanız döviz bürolarından almayın, onlar komisyon alır, zararlı çıkarsınız" dedi ve ekledi : "ben buralardayım, bizden alın biz komisyon almıyoruz" ..

    tabi şimdi aslında bu noktada biraz kıllanmak lazım ama şu sebeplerden dolayı şüphelenmedik. ilk olarak biz prag'a giderken bizi uyarmışlardı aynı konuda, "döviz ofisleri çok komisyon alıyor, almayan bulun" diye. ikinci olarak, yaşlı dedemiz hiç ama hiç ısrar etmedi, lafını söyleyip gitti. meğerse bir bildiği varmış ..

    neyse, hostelin sahibi geldi, çıktık yukarı ücreti hesapladı. "yalnız, dedi, euro almıyoruz, kron only pls ltf tşk.." ancak saat de 5'e yaklaştığı için ofisler yavaş yavaş kapanırmış, kazık fiyatlar kalırmış, acele etmeliymişiz. tabbii ki hemen hostelin önündeki şeker dededen daha mantıklı bir seçim var mı ? yok. en karlı ofis bile 22 kron verirken 1 euro'ya bizim dede 25 filan veriyordu. "heralde kaçak olduğu için vergi filan ödemiyor o yüzden böyle karlı" diye kendimizi ikna edip dedeyi aramaya çıktık .. çıkmaz olaydık ..

    hemen aşağıda dedeyi bulduk tabii hemen. bir yere gitmiyor çakal, tecrübeli. 50 euro bozduralım dedik, adam dedi ki "ben zaten yüksek veriyorum, 100 eurodan aşağısını bozmam". tamam dedik nasıl olsa kullanılacak o para. adamın eline saymaya başladık euroları 20, 40, 60, 80, 100 diye. kendi elimizle verdik paracıkları iblise .. o da bize saydı kronları 1000, 2000, 2500 diye. teşekkür ettik hostele geri döndük.

    parayı ödemeye hazırlanırken bir anda cebimizden çek kronu sandığımız paraları çıkarınca hostel sahibi gerildi, "whats this?" filan dedi. demesiyle başımdan aşağı kaynar sular döküldü tabi .. paraya baktık, neredeyse 2 fontla filan magyar leva meva bir şeyler yazıyor pis pis. meğer mavi gözlü beyaz saçlı masum görünüşlü şeytanın dölü bize macar levası mı ne öyle boktan bir ülkenin parasını vermiş. tabii hemen koştuk aşağı adamı bulalım diye ama adam çoktan arazi olmuştu ..

    elimizde 2500 leva, boynumuz bükük, döviz bürosunun yolunu tutuk. 2500 levayı uzattım, "bu paraya ne kadar euro oluyosa ver kadın .." dedim. 15 euro çıkardı, biraz da bozukluk attı önüme .. işte 5 dakika içinde 100 euro 18 euroya dönüştü .. ben de ertesi güne kadar kendime gelemedim.. kaybettiğim paradan çok adamın zekasıyla bizi oracıkta oyuna getirip kendi ellerimizle paramızı adama vermemiz koydu .. şeytana pabucunu ters giydirecek plan gerçekten de kusursuz işlemişti ve bunu engelleyememiştim .. o zekiydi, biz değil; aldı paramızı gitti..
  • dilenci demeye utandığım, inanılmaz temiz yüzlü, 2 sigara verdiğinizde 1 tanesini size geri iade edecek kadar gözü tok, rezil ingilizlerin içip içip yere attığı şişeleri toplayıp, götürüp çöpe atacak kadar da ahlaklı, medeni insanlar barındıran şehir.
  • orta avrupa üçlüsünden*** en masalsı olanı. mevcut üçlü değil en kral üçlü gelse prag yine ipi göğüsler gibime geliyor. tek rakibim edinburgh diye birşey duymadım da değil hani. nasip. aslında prag ile ilk tanışmam doksanların sonunda mission impossible filmindeki başlangıç sahneleri ile olmuştu. vay amk ne güzel şehir demiş ve o gün ajan olmaya karar vermiştim. tabi elimizde cv ile imf bürosuna girdik. dediler kardeş sen çok yanlış gelmişin. utandım. hem de çok utandım. neyse biz yine prag ile devam edelim. devam edelim fakat önce şu resme bir bakalım.

    prag ab üyesi olmasına karşın kendi para birimini kullanan bir başka ülke. para birimleri çek kronu(koruna). aşağıda bahsedilen tutarlar 2012 sonu itibariyledir. yine o dönemki kur bilgisi 1 avro = 24 kron. viyana'ya göre ucuz fakat budapeşte'ye göre pahalı bir şehirdir. müzelere girmediğinizi farz edersek bu şehri gezmek için 1-2 gün yeterlidir.

    prag'a geliş istikametimiz budapeşte'den 7 saatlik bir otobüs yolculuğu ile ekonomik bir şekilde gerçekleşti. orange ways firması saolsun. muavinden şikayetçi olamıyorum çünkü muavin yoktu. florenc otobüs terminalinde iner, hemen yanındaki metro istasyonuna geçer ve şehir merkezine ulaşabilirsiniz. 1,5 saat geçerli olan metro bileti 32 kron. değişik süre seçenekleri de mevcuttur tabi.

    eminim prag her mevsim güzeldir. fakat bizim prag lapa lapa yağan karlar altındaki versiyonuydu. bir masal şehri için hiçte fena değildi.

    gezelim/görelim:

    prag için belli sembol yapılardan bahsedilebilir. alt alta dizilebilir. kısaca anlatım yapılabilir. fakat bu şehrin her santimetre karesi görülmeye değerdir. bir rota belirleyip gezmek en iyisidir.

    metroyla malastranska istasyonunda indikten sonra stare zamecke schody caddesi boyunca yürüyerek tepeye doğru çıktığınızda sizi bekleyen manzaralar:

    manzara1
    manzara2

    caddenin sonunda kraliyet saraylarının alvuğu bir avluya adım atarsınız. avlunun sonunda avrupa'nın en büyük gotik katedrali sizi karşılar. aha bu da resmi.

    yine yürümeye devam edince koca bir meydan -hradcanske meydanı; muhteşem saray ve evlerle çevrelenmiş bir meydan.

    kraliyet meydanlarından aşağı inen yol nerudova. kraliyet yolunun son bölümü. yol boyunca yine muhteşem güzellikte barok evler. 47 numara neruda'nın eviymiş. aşağı inen yol boyunca sağ tarafınıza bakarak şöyle manzaralar ile sık sık karşılaşırsınız. yolun sonu mala strana meydanı'na çıkar. barok ve rokoko uslubunda evlerle çevrilmiş bu meydan aynı zamanda amadeus filminin arka planıymış. arka plan

    durmak yok yola devam. kampa küçük bir adacık ve üzerinde güzel bir parkı var. kampa'yı geçince meşhur karel köprüsü'ne doğru yol alıyoruz. karel köprüsü kentin 1357 yılından kalan en eski köprüsü. burdan belediye sarayına kadar uzanan kısım stare mesto-eski kent olarak biliniyor ve en turistik en merkezi yer. prag'ın kalbi. köprünün iki yanında yol boyunca 30 aziz heykeli mevcut.

    resim1
    resim2
    resim3

    eski yahudi bölgesinden prag'ın nişantaşı'sına gelinir; kaprova caddesi. tüm prag'da olduğu gibi burda da muhteşem evler, binalar var. tüm büyük markalar bu cadde üzerinde prada, gucci.

    ve prag'ın en büyük meydanı -staromestske namesti.

    meydan1
    meydan2

    meydanın biraz arkasında meşhur astronomik bir saat. belli saatlerde (ya da her saat başı) 12 havari çıkıyor birşeyler yapıp içeri giriyor. şekil şemali.

    slazeska caddesinden yukarı doğru yüründüğünde sezession evleri görülebilir. manesova, vinohradska, chopinova, nasvihance ve krkonosska sokaklarında bunun örnekleri bolca bulunur. prag burjuvazisinin yaşadığı yerlermiş.

    evler1
    evler2
    evler3

    vaclavske namesti geniş, uzun(750 metre), kocaman bir cadde. iki yanında bir birinden muhteşem binalar. ortada küçük tezgahlar, yiyecek, içecek, hediyelik eşya standları. cadde boyunca oteller, cafeler. tam turistik bir mekan.

    masaryk iskelesi neo-rönesans, neo-barok ve art nouveau tarzında muhteşem binalar ve devamında slav adası.

    ne yiyecez?

    aslında prag'a özgü yiyecek duymuşluğumuz yok. çek biraları bolca bulunuyor. sadece karel köprüsü'ne girmeden açlık hissinizi bastırabileceğiniz bir mekan önerisi olabilir. bohemia bagel; küçük bir öğrenci mekanı. 2 adet bagel lox, 2 kahve ve 1 çikolatalı muffin 438 kron (18 avro civarı). bu da neye benzediğini gösteriyor.

    değerlendirme: orta avrupa gezisinden önce beğeni sıramın prag - viyana - budapeşte olacağını tahmin ediyordum. fakat gidip gördükten sonra prag - budapeşte - viyana oldu. yani prag'ın yerinde herhangi bir değişkilik olmadı. prag çok güzel bir şehir. gözler sürekli tabloluk sahneler yakalıyor. ha sevmeyeni de vardır. ama gidin, görün, siz karar verin. velhasıl prag iyidir iyi. ve gördüğüm şehirler arasında paris'in hemen arkasına gelip yerleşmiştir.

    bu entry viyana ve budapeşe'ye çok fazla atıfta bulunduğundan viyana ve budapeşte hakkında bazı faydalı bilgiler aşağıdaki entry'lerde mevcuttur.

    viyana için (bkz: #33022663)
    budapeşte için (bkz: #33026025)
  • gerçekten romantik şehirdir. buraya giderken "içicez, sıçıcaz, dağıtıcaz" falan diye düşünüyorduk. 4. günün sonunda hepimiz bir kafede şarap içip edebiyat tartışıyorduk... nasıl etkilediyse artık.
  • büyülendiğim şehir... insan kendisini gerçekten o gothic dönemin içinde hissediveriyor, masal gibi, soğuğa rağmen o kadar mutlu oluyorsunuz ki, gündelik hayata dair her şeyi unutyorsunuz... bu şehre vasat diyen, gerçekten estetik algısından yoksun olsa gerek... gördüğüm şehirler içinde, bana en büyüleyici geleni prag oldu..

    köprüler şehri, nehrini ve köprülerini izlemesi gündüz ayrı güzeli gece ayrı güzel.. ve bence çok romantik, mesela romantizm arıyorsanız paris'e değil, prag'a gidin.. charles bridge'te sevdicekle elele yürüyün, jazz yapan sokak müzisyenlerine para vermeyi unutmayın ki, hep orada çalan birileri olsun, siz de sevdiceğinizin gözlerinin içine bakarak dans edebilesiniz...

    aslında ne kadar muhteşem olduğunu anlatmaya kelimeler yetmeyecek. o yüzden burada kesiyorum. ancak görerek anlaşılabilecek bir şehir... o yüzden, gideceklere pratik tavsiyeler vereyim ben iyisi mi...

    - hostel tyn'de kaldın. başka hiçbir yer aramaya zahmet etmeyin, zira o old town square var ya, hani astronomik saat kulesi'nin filan olduğu, işte onun 2 sokak arkası, bir şeyinizi unutsanız dönüp almaya üşenmeyeceğiniz kadar yakın, hiç bir yere metro kullanmaya ihtiyacınız kalmaz, üstelik çok temiz, çok düzgün. fiyatı ise komik, dormlar 9 euro, private roomlar 18 euro. şaka gibi... o merkezilikte, o temizlikte bir yerin o kadar ucuz olması olağanüstü... yalnız hostelci amca ile teyzeye dikkat, önceden internetten yer ayırtın, yoksa pahalıya çakmayı deniyorlar.

    - döviz bozdururken azami dikkat edin, onaylatın, "bak 100 euro vericem şimdi rate 25 üzerinden, yani 2500 kron vericen di mi?" deyin, direkt çakmaya çalışıyorlar, aman aman! bir de, hafta içi gittiyseniz, bolca para bozdurun, hafta sonu tüm turistler şehre aktığı için rate'i düşürüyorlar, zararlı çıkmayın.

    - meydandaki kafeler, restoranlar çok pahalı, pek gerek yok, ara sokaklardaki yerler de gayet şık, hatta konseptli falan, çekinmeyin dalın. charles bridge'i geçtikten sonra daha az turistik yerler var, daha şıklar hem, oralarda yiyin. kallavi bir akşam yemeği bile yeseniz, en fazla adam başı 400-500 kron tutar.

    - şehirde heeeeer yerde şubesi bulunan manufaktura diye el yapımı şeyler zaten bir mağaza zinciri var. girin ordan hediyelik alın, klişe hediyelikler yerine prag reçeteleri uyarınca hazırlanmış şuruplar, el yapımı sabunlar, örtüler, tahtadan oyma eski zaman işi oyuncaklar var, hem çok güzel, hem farklı, hem de uygun fiyatlılar...

    - prag'a gelip kristal almadan dönmek istemiyorsanız ve fakat kristalden anlamıyorsanız basit bir trik kullanın, iki kadehin ağzını yavaşça birbirine çarptırın, hakiki kristalden çok temiz, berrak ve saniyelerce süren bir "çınnnnnn" sesi gelir, gelmiyorsa bırakın onları yerine, turist işi onlar... (yalnız çocukken evdeki kristallerden ses çıkartıcam diye benim yaptığım gibi yapmayın, yumurta tokuşturur gibi tokuşturmayın, kırılırlar, yavaşçacık çarptırın.)

    - meydandaki at arabasıyla tur yaptıran amca ve teyzeler fiyat kırmıyor, 2 kişi de olsanız 800 kron alıyorlar. orada melül melül bakınan başka çiftler varsa anlaşın binin, yoksa boşuna uğraşmayın 800 kron'dan aşağı inmiyorlar, anlaşmışlar.

    - "19. yy. sonu-20. yy. başında yaşamış yazarlar, çizerler, entellektüeller nerede takılıyormuş?" derseniz ve onlardan biri gibi hissetmek isterseniz, 3 tane cafe var, cave savoy, cafe louvre, cafe imperial. evet dönemin etkisiyle üçü de fransız isimli. meşhur powder tower'ı geçince, namesti republic'ten ileriye devam edin, orada cafe imperial'i bulabilirsiniz. evet pahalı, fakat çok şık bir kahvaltı veya kahve-tatlı molası yeri.. sevdicekle iyi gider, nezih ve romantik...

    - sokak müzisyenleri kesinlikle çok başarılı bu şehrin. müze gezmek için koşuştururken zaman ayırıp biraz onları dinleyin, şehrin ruhunu yansıtmak açısından müzelerden daha başarılılar tabii ki...

    - müze demişken değişik değişik konseptli, küçük küçük bir sürü müze var.. ulusal müze çok büyük, sağlam zaman lazım, kafka müzesi zaten meşhur, onun dışında komünizm müzesi, oyuncak müzesi(prag kalesi'nin olduğu yerde, alandan aşağı inerken solda, sorarsanız gösterirler, bence muhakkak gezin), seks makineleri müzesi gibi değişik bir sürü müze var, yalnız çoğu müzenin girişi pahalı, haberiniz olsun.

    - ve tabii prag katedrali ve prag kalesi... katedrale, kiliseye, saraya, kaleye, golden lane'e filan girebilmek için ihtiyacınız olan bilet tourist information'da satılıyor hemen girişte, ordan bilet almayı unutursanız meydanın taaa sonuna varmışken kilisenin biletli olduğunu öğrenip geri yürümeniz gerekir. o yüzden en baştan biletinizi alın. kısa tur- uzun tur gibi seçenekleri var, kısa tur dediği, katedral, bazilika, eski saray, golden lane gibi en gerekli şeyleri içeriyor, yeterli olabilir. 26 yaşına kadarki öğrenciler için yarı fiyat uygulaması var, 125 kron. bir de, katedral filan her zaman açık olmuyor, bazı aylarda kapalı, ayrıca gün içerisinde sadece belli saatlerde ziyarete açık (mesela benim gittiğim gün 13:00- 15:20 arası açıktı) gitmeden sorun öğrenin, gidişinizi ona göre ayarlamanız gerekebilir.

    - golden lane gerçekten çok güzel, küçük küçük evleri terzi, aktar, demirci evi gibi konseptlerle dekore etmişler, çok hoş, çok sevimli... ayrıca meşhur kafka evi de burada (22 numara), ama açıkçası kafka'yı o kadar sömürüyorlar ki prag'da, sinir olabilirsiniz. kuklası, bardağı, tişörtü, boxerı, şapkası, defteri, magneti, bardak altlığı derken içiniz sıkılıyor... pehey...

    - ha bir de, eski şehir meydanındaki o muhteşem kuleli kiliseye nasıl girileceğini bir türlü bulamıyorsanız, yüzünüzü kiliseye dönün, solunuzda kalan sokağa girin, hemen girer girmez sağdaki müzik dükkanına dalın (evet ilginç ama kiliseye dışarıdan giriş yok) zaten küçücük bir dükkan, onun içinden ufak bir avluya varacaksınız, kilisenin girişi o avludan. resmen saklamışlar, yeterince azmetmeyen bulamasın diye... sorduk bulduk. azmedin, girin, içi katedral'den daha ihtişamlı, altın yaldıza, mermere boğmuşlar, etkilenmemek mümkün değil.. ha tabii katedral dış görüntüsüyle zaten oracıkta bitiriveriyor insanı, o ayrı...

    - astronomik saat kulesi'ne çıkış ücreti 50 kron, çıkmak için asansör de var.

    - gitmişken muhakkak soğan çorbası için, bulabilirseniz balkabağı çorbası deneyin (ben maalesef bulamadım, herhalde zamanı değildi) ördek yiyin, kaz da deneyin, gulaş, üstüne sacher tort ve strudel yiyin ağzınız tatlansın..

    - armut likörü olanbecherovka için, yalnız likör dediğime bakmayın, sağlam alkollü (%50 miydi neydi), sizi sıcacık tutar. zaten tedavi amaçlı da kullanılan bir meretmiş, envai çeşit dağdan toplanmış ot içeriyor. ucuz da hem... (limonlusu da varmış deyolar, nen denk gelmeden, giden onu da arasın bulsun) bir de sağda solda bolca sıcak şarap satıyorlar, hepsi de gayet güzel, üşümüşken hayat kurtarıcı oluyorlar, bol bol için sıcak tutar, boğazınızı yumuşatır...

    - garsonlar müthiş kaba olabiliyorlar, şaşırmayın, hazırlıklı olun, sinirinizi bozmayın. genel olarak herkes asık suratlı zaten. herhalde yaşam zorluğu üstüne bitmek bilmez turist akınları sebebiyle böyleler, yapacak bir şey yok... siz şehre odaklanın.

    - yahudi mahallesi küçücük, eski şehir meydanında sırtınızı kilise kulelerine verdiniz mi sağ tarafınızda kalıyor, beş dakika yürüseniz varırsınız, burada bir sinagog ve kafka heykeli var, at arabasıyla tur yaparsanız önünden de geçiyorlar...

    - tüm bunları yaparken çok koşturmayın ama bence, biraz şehri solumaya, avare avare gezmeye vakit bırakın. mesela yere çökün katedralin olağanüstü, dantel gibi kulelerini izleyin gece aydınlatılmışken.. köprüden nehre bakın.. sokakların hepsi çok güzel, az kaybolun... mağazalara dalın çıkın, kahve için, çay için, biralarını deneyin (benim gibi bira sevmeyenin bile seveceği biaları var)...

    kısaca bu şehrin havası öyle güzel ki, hem yapacak şey bitmiyor, hem de koşturmadan tadı daha güzel çıkıyor... bir kez gittikten sonra, muhtemelen bir kez daha gitmek isteyeceksiniz, zaten bir kerede kendini bitirtmeyecek prag, hatta korkarım beş defa bile gitseniz, hala geride yapacak çok şey kalacak...

    imkanınız varsa, muhakkak gezin görün... bohemia'nın kalbi, altın şehir...
  • prag'tan az önce geldim. eğer ruh denen bişey varsa ki eğer bir kısmını orda bıraktığımı düşünüyorum... koltuğa oturdum. tuzumu eriğimi aldım. bu hissiyat bir yerlere kaybolmadan, kemire kemire yazayım dedim... belki arada birkaç ipucu da döktürüveririm kelimeler mekanlar aklımdan uçup gitmeden.

    ulan ben ki tatile gidince 3 gün sonra ayranı yoğurdu özleyip evine bir an önce gitmek isteyen, düzeni bozulunca uçuğu çıkan bir insanım. ruhum dinlendi şehirde yemin ederim!

    hakkında çok şey bilmeden, çok da plan yapmadan, buradan birkaç entry oradan birkaç blog okuyarak 3 günlüğüne kalmak üzere yola çıktık. airbnb'den "old town square"e yakın prag - 1 (praha 1) bölgesinde kalan bir daire kiraladık. belki lazım olur maliyetlerden de bahsedeyim 3 gün için 704tl. 2 kişiydik. kişi başı 350tl gibi bişey. ev de mükemmeldi. kendi evimden soğudum lan...

    evet ulaşım... havaalanından merkeze ulaşım için 119 nolu otobüse binip metroya aktarılıyor. daha önce yazılmış ama transport için mutsuz bir amcadan bilet alınıyor. biz 3 günlük pass aldık. 310 krona. öyle. onu otobüsteki alete sokup çıkarıp validate etmeniz gerekiyor. unvalid biletle yakalanırsanız hoş olmuyor tabi. biz bi kere kontrol edildik. riske gerek yok. he bu arada havaalanında pass'e vereceğimiz kron kadar euro bozdurduk. kazıklanmaya lüzum yok. şehir merkezinde staromestská istasyonundan çıkar çıkmaz hemeennn sağdaki büro (sberbank'ın karşısı) en harika oranı veriyordu. exchange ve sberbank'tan daha iyi. benim ilk günüm "100 kron kaç euro o zaman o kaç tele" diye beynimi yakmakla geçti -matematik otur sıfır- o sebeple bi tane currency converter uygulamasını telefona indirdim. kafam rahatladı.

    neyse bunlar teknik detaylar... kaldığımız ev... sokaklar... şehir... insanlar... havası... her şey rüya gibiydi. sanki film dekoru. sanki yaşayan bir müze. bir an kendimizi truman show'daki yapay bir dünyanın içinde hissettik.

    hiç müzeye katedrale girmedik. bi rehber eşliğinde prag kalesini detaylı gezdik yalnızca. o da şu hop on hop off'tan bot turlu otobüs şeysi alırsan, rehberli kale yürüyüşünü hediye ediyordu. hem karada hem nehirde püfür püfür gezdik işte...

    ayrıca 2. dünya savaşına olan ilgimizden ötürü world war ıı turunda faydalanmaya karar verdik. tur da şu. genç bir çocuk bozuk ingilizcesi ile tatlı tatlı şehri gezdirip tarih hakkında detaylı bilgi veriyor. he bi de kamuya açık olmayan astronomik saatin altındaki şehrin tünellerine girebiliyorsunuz bu rehberle. eğer ilginizi çekiyorsa güzel vakit geçirilebilir.

    buna ek olarak bi ortaçağ gecesi mutlaka yapalım dedik. foursquare'den araştırınca şurayı bulduk. gösteriler 19.00-22.00 arası. giriş 180 krondu sanırım. ki bu da yamulmuyorsam 20tl gibi bişey. çalışanlar, ortam gayet güzeldi. ama önceden rezervasyon yaptırıp giriş katında oturabilirseniz daha iyi olur.

    bir de eyfel kulesine benzer bir petrin kuleleri var. evet, ona da çıktık. kule için ayrı, asansör için ayrı para alıyorlar. biz gittiğimizde herkes paşa paşa merdivenden çıkıyordu. 3 ayrı grup asansör satın aldık ve ne tesadüftür ki hepimiz türk'tük ehehe.

    döndüğümden beri açıp açıp fotoğraflara bakıyorum. çimeninden arnavut kaldırımına, manzarasından havasına her şeyi bir harikaydı. 3 günlük güzel planlı bir gezi şehri keşfetmek için yeterli diye düşünüyorum.

    aklıma bişiler gelirse bu yazı da belki editlenir kim bilir.
  • 25-28 haziran'da tatil yaptığım şehir. dolayısıyla taze taze vereceğim bir kaç ipucu olacak, bence kesinlikle uygulayın.

    havaalanından şehir merkezine ulaşım

    1. havaalanında 5 eur bozdurun, ya da bozdurabildiğiniz kadar az eur bozdurun(ne kadar ihtiyacınız olacağını bir sonraki maddede hesaplayıp, ona göre bozdurun). havaalanındaki eur /czk oranı 23 iken, olması gereken 27 idir. 26 küsür olanlara bile itibar etmeyiniz, 27 var, biraz araştırın. büyük meblağlarda (100 eur ve yukarısı) farkediyor gerçekten.

    2. havaalanından şehir merkezine (mustek) inmek çok kolay. bagajınızı aldıktan sonra public transfer masası var (adını yanlış hatırlıyor olabilirim, ama binadan çıkmadan touristik info nun yanındaki yer), oradan zaten otobüs & metro bileti vs. alıyorsunuz. kafa rahat olması için 90 dakikalık (32 czk / kelle başı) bilet + bagaj başına 16 czk bilet almanızdır. ben kontrollere gelmedim ancak avrupa'da bir çok şehire gittiğimden, acısının sert çıktığını biliyorum. 1 try (yaklaşık) = 9 czk olduğundan, gerçekten ucuz. değmiyor yani.

    özetle tek bavul + tek kişi = 48 czk, şehir merkezine gidiş parası. (90 min. için tabi)

    3. havaalanından 119 numaraya bineceksiniz ki zaten durak, hemen çıkışın karşısında kalıyor(yazıyor da). çoğu insan zaten bekliyor oluyor, siz de görürsünüz. sağ uçta kalıyordu yanlış hatırlamıyorsam. burdan otobüs içerisinde biletinizi okutarak geçiniz. okutmadan sonra 90 dakika boyunca biletiniz geçerlidir, hayırlı olsun.

    4. 119 numara'da hem ekranda yazıyor (ahan bu duraktan metroyla şehir merkezine gidebilirsiniz diye) hem de çoğu kişi orada iniyor, o yüzden kafanız rahat olsun.

    kalacak yer

    1. eskiden ben de hostel manyağı idim, ancak artık oda kiralamaya karar verdim. çift olarak gidecekseniz hakikaten şahane oluyor. saç kurutma mak & minibar & mutfak & tv & havlu & masa & tabak çanak & bardak falan kısacası komple mini bir ev tutuyorsunuz işte. gecelik kişi başı 30 eur verdik ki, sapına kadar değdi. çok da memnun kaldık. artık "shared bathroom" olayına giremiyorum ben, ondan dolayı böyle bir tercihte bulunduk ve çok memnun kaldık. tavsiye ederim. booking.com'da alayı mevcut, bütçenize göre seçebilirsiniz.

    2. kalacak yer'in oldtown'a yakın olmasında fayda var, bol bol gezersiniz.

    para harcama hususu & yemekler vs.

    1. yukarda da bahsettiğim gibi, 1 try yaklaşık 9 çek kronu (czk). 1 eur ise 27. bana kalırsa eur ile hiç bir yerde ödeme yapmayın, direk bozdurun kronu yapıştırın çünkü kronun tam karşılığını yazmıyorlar. yani atıyorum 20 kron diyor , 0,5 eur yazıyor yanına. aslında değil. bu küçük meblağlarda sıkıntı değil de, büyük meblağlarda durduk yere fazla para ödersiniz. durduk yere fazla para ödemek de pintilik değil, enayiliktir. yazıktır.

    2. yemekler hakikaten ucuz. biralar çok ucuz, yani şöyle türkiyedeki market fiyatıyla (4-5 tl) gidip dışarda çok rahat içtiğiniz gibi, markette sudan ucuz biralar da var. dışarda sanırım içmek yasak ama çok da sallayan yoktu (parkta vs.) alayı turist olduğundan sanırım çok da dokunmuyorlar.

    3. bir kahvaltı yaklaşık 150 czk civarı. genel olarak bu fiyattaki yemekler & kahvaltılar hem düzgün hem de hesaplı oluyor bence. bugün istanbul'da doğru düzgün yemek yemek isterseniz işte 15-20 tl arası ödersiniz zaten. ha bu arada bir kazıklama unsuru olarak servis parası alıyorlar da, valla 30 czk aldıkları için (3 tl) ben siklemedim. onun argumanına çok da girmedim. saçma sapan bazen sokabiliyorlar, bir kere kazık yedim onda da sikicem zaten onları tripadvisor'dan and içtim asdfasf. mını ırzını siktiklerim. turist sikmeye yer arıyorlar orası kesin.

    şehir içi ulaşım

    1. her yere yürüdük. çünkü ciddi manada her sokak tarih. her yerde tarihi binalar, eserler var. tramwayla geçerseniz, es geçersiniz. ben hayatımda bu kadar tarihle iç içe geçmiş bir şehir görmedim. müthiş. gerçekten sıradışı bir deneyim, mecbur değilseniz yürüyün. spor yapmış olursunuz sdfa.

    ha ama göt kadar şehirde ayı gibi bir transporteyşın ağı var, sapına kadar kullanabilirsiniz. her yere akarsınız, sıkıntı olmaz.

    aktivite & gezme vs

    1. tarihi her yeri gelmişken görün. astronomik saat, charles köprüsü ve de kesinlikle prag kalesi (daha doğrusu içerisindeki cathedral).

    edit: prag kalesi içerisinde bir kaç yer ve dolayısıyla bir kaç paket seçeneği var. biz küçük olanı seçtik çünkü çok yorgunduk. 4 tane yer geziyorsun, girişteki katedral dahil. bunun için de (aşağıda yazılı) free tour'a katılabilirsin ancak bilet için sanırım ücret alacaklardır.

    bizim 4 lü gezdiğimiz paketin fiyatı: 250 czk idi. bence değiyor. katedral fantastik idi.

    2. http://www.newpraguetours.com/…rague-free-tour.html
    free toura mutlaka katılın. mantık şu, adamlar ücretsiz tur yapıyor ama sonunda gönlünden ne koparsa veriyorsun. 3 saatlik detaylı ve güzel bir tur oluyor. arkadaşlar genel olarak tavsiyem free tourlara hangi şehire gezmek için gidiyorsanız katılın, gerçekten çok mantıklı oluyor. binalara boş boş bakıp "aa ne güzel" diyorsunuz diğer türlü. free tour da az verdim çok verdim diye bir dert yok işte, kafanıza göre verin. o da bütçenizi ayarlama konusunda güzel bir denge oluyor. hem adam / kadın size tavsiye de veriyor vs.

    3. gece hayatı olarak kişi başı 200 czk verip mına koduğum çarls briç ayağındaki 4 katlı (her katı ayrı müzik çalan) kulübe gitmeyin. sinirden ismini unuttum. arayınca bulacağım da yazıya başladığımdan, yardırıyorum.

    kulüp - central europe'un en büyük kulübü olarak tanınıyor. her bir katta ayrı müzik çalıyor (1. dance, 2. oldies, 3. rnb, 4. lounge). 3. katta dansçı ama meme göt kapalı bir hatun var. bütün abazalar burada, bu katta ayrıca sigara da içilebiliyor. ve de rnb hip hop katı bulunduğundan zenci abilerimiz de genelde burda. müzik yarrak gibi. özetle bok bok leş. mekan da leş, içindekiler de leş.

    ama elektronik müzik seviyorsanız, 2. patro, (second floor), buraya kesin gidin. valla çoook iyi çalıyordu, giriş de 100 czk. değer mi? sappına kadar. heineken de 50 czk idi. daha ne yazayım amk, fiyatına kadar veriyorum kıymetimi bilin sdfasf. dlouha caddesinde yer, ancak bulması biraz zor, dlouha bitmeden bir pasaj var solda ona giriyorsunuz kapıda uzun boylu bir abi var(ritalin vermiş gibiydiler abiye, öyle sakin ve kitlenik idi). yer tam böbrek.avi gibi dursa da mekan bence güzeldi. içerde sigara içilebiliyor, zaten herkes bambaşka şeyler içiyordu.

    4. onun dışında cafe louvre'ye gidin, narodni caddesi üzerinde. kafka'nın mekanı. mekan güzel, gidip görmenizde fayda var. burada mekanlarla alakalı çok tavsiye veren olmuş, ben fazla girmeyeceğim.

    5. kozel candır, kesin kozel için. siyah bira diye biraz şeyoluyorsunuz ama içimi çok güzel. yerli birası mı hiç bir fikrim yok, ama müthiş bira. müthiş.

    özet

    bence, yürüyerek dolaşabileceğiniz, (her yerde döviz bozdurma muhabbeti geçiyor ben de o yüzden yazıyorum) czk / eur olayına dikkat ettiğiniz, istanbul'da ne harcıyorsanız burada da onu harcayacağınız, yemekleri doyurucu, her tarafı (abartmıyorum) tarih olan süper şehir. kızları güzel değil. turistler daha güzel bu arada. asdfa.

    hadi size iyi eğlenceler :)
  • şehir hakkında net bilgi isteyenler kendilerinden önce yazılmış yüzlerce bilgiyi okuyabilirler.
  • dünyanın en dar sokağını barındıran şehir. iki apartman arasındaki bu daracık sokağın başında ve sonunda yayalar için kullanılan trafik lambasından birer tane bulunur. birine yeşil yanarken öbürüne kırmızı yanar. böylece bazen bir insanın bile sürtünerek geçtiği sokakta iki kişinin karşı karşıya gelmesi engellenir.

    http://media.tumblr.com/…mblr_lm6ggtg2qm1qgln3v.jpg

    edit: imla
hesabın var mı? giriş yap