• bir müzik grubundan çok ötedir. sayesinde bir sürü müzisyen/grup, müzik yapmanın sadece müzik aleti kullanarak notalar arasında gezinmek olmadığını fark etmiştir.
  • yaptığı müzik tarzını beğenmeyebilirsiniz eyvallah ancak; kötü, berbat, iğrenç gibi tabirler kullananlara şunu söylemek istiyorum. allah çarpar lan...
  • " - abi..
    - evet koçum?
    - abi kral çıplak... pink floyd var ya acayip sikik bir müzik grubu. sırf hatun kaldırmak için beğeniyor triplerine giriyorsunuz abi. farketmedim mi zannediyorsunuz? benim burnumun kenarındaki şu ergenlik sivilcesini görüyor musun abi? hah, işte onunla beraber ben bir aydınlanma yaşadım. ah, bu farkındalık bana çok acı veriyor. ah...
    - o çıplak kral seni bir domaltır, bir daha çabuk tepki toplayabileceğin başlıklara entry girmeden önce 20 kere düşünürsün. kıtipiyoza bak ya... hadi siktir git radiohead, requiem for a dream, banu güven başlıklarının altına da sıç. böyle böyle kabul görürsen emin ol..."
  • süslü fakat saçma sözlere rağmen sadece müziği gerçek anlamda hissedemeyenlerin bok atabileceği gruptur.

    (bkz: hey you)
  • (bkz: arife tarif gerekmez)

    *

    *

    edit: yazdığımın zamanın ötesinde olmasını kime borçluyum bilemedim. pink floyd' ı sevenler mi yoksa sevmeyenler mi? kim yaptıysa yaptı, şurası gerçek ki ne demeğe çabaladığımı anlamamış.

    yedek edit: gören de pink floyd dinlemiyoz zannedecek. üzülüyorum ya.
  • az önce high hopes'u dinlerken yıllar yılıdır dilimin ucunda olan ama bir türlü adını koyamadığım o tespiti yapmış bulunmaktayım. artık "neden pink floyd'un dünyada eşi benzeri yoktur?" sorusuna verecek çok net bir cevabım var: "evet; pink floyd'un dünyada eşi benzeri yoktur çünkü hangi parçalarını ne kadar sık, ne kadar çok dinlerseniz dinleyin, her seferinde bir öncekinden daha fazla zevk alacak, daha fazla hayranlık duyacaksınızdır."

    pink floyd, pink floyd'dur. başkalarıyla karşılaştırılamaz, kategorize edilemez ve tanımlanamaz.
  • yaptıkları müziği bana göre en iyi tanımlayan kelime yoğun sanırım. evet, gerçekten yoğun bir müzik adeta akışkan, dinlemeye başladıktan sonra sanki vücudunuzda tınıların dolaştığını hissediyorsunuz. üstünüzde fiziksel bir etki bırakıyor bu grup.
  • sevmeyenlerinin sevenlerini anlayamadıkları, sevenlerinin ise niye sevdiklerini anlatacak gerçek kelimeyi bir türlü bulamadıkları yegâne müzik grubudur. o kelime bir türlü bulunamaz çünkü hayranlarının pink floyd dinlerken hissettiklerini tarif edecek kelime henüz hiçbir dilde icat edilmemiştir. ama istisnasız tüm hayranları birbirlerinin o henüz icat edilmemiş kelimeyi bildiğini bilir. bu yüzden birbirleriyle pink floyd hakkında konuşmaya gerek duymazlar, aynı şarkıyı dinlerken tüm hücrelerine kadar aynı hislerle dolduklarını birbirlerinin gözlerinden anlarlar. fazla mı iddialı bu sözler? hayır, hem de hiç...

    lise ikinci sınıftaydım ilk dinlediğimde. hemen her bant kayıt stüdyosunun hoparlörlerinden aynı sözler duyuluyordu; `we don't need no education`... hepimizi derinden sarsmıştı sözleri, davulu, helikopterin sesi, çığlıkları, solo gitarı... ama bu sözleri yazanı, besteleyeni, icra edeni, geçmişlerini, başka neler yaptıklarını merak edenlerin sayısı, o şarkıyı sevenler kadar çok olmamıştı mahallemizde. biz üç arkadaş merak etmiştik. ve bir cumartesi sabahı saat 11'de trt3'te stüdyo fm'de `yavuz aydar` sayesinde dinlemiştik albümün tamamını. asıl şoku o zaman yaşamıştık işte. tamam, `another brick in the wall` muhteşem bir parçaydı ama diğerleriyle birlikte kesintisiz dinlemek şarkıyı tamamen değiştirmişti. aslında 26 bölümden oluşan tek bir parçaydı albüm. bu nasıl bir gruptu, nasıl bir müzikti, nasıl bir albümdü, iki longplay'in dört yüzü soluk alınmadan nasıl dinlenebilirdi... alamamıştık o soluğu... ve tabii ki kasetçalarlarımızın kayıt düğmesi basılıydı program boyunca.

    peki başka hangi albümleri vardı bu inanılmaz grubun? izmir caddesindeki amerikan pazarına atmıştık kendimizi. en kaliteli boş kasetlerden üçer beşer almış, soluğu tunus caddesindeki tansel bant kayıt stüdyosunda almıştık. bir tek orada vardı diğer albümleri. üç gün beklemiştik kasetlerimizin doldurulmasını. ve işte ondan sonra başlamıştı müzik ayinlerimiz...

    bir süre sonra yıkıcı ısrarlarıma dayanamayan babamın aldığı compact müzik seti sayesinde sesler farklı gelmeye başlamıştı kulaklarımıza. ama yetmiyordu yine de. paramızı biriktirip aldık sonunda `the wall` longplayini. meğerse biz ne kadar eksik dinliyormuşuz diye baktık birbirimize. plağı sete yerleştirip, iğneyi üstüne koyduktan sonra hoparlörlerin tam ortasında yatmıştık halıya. gözlerimizi kapatıp o her notayı, her çığlığı iliklerimizde hissederek dinlemiştik baştan sona bir daha, bir daha... bu dünyaya ait olmadıklarını ilk o zaman anlamıştık bu insanların. işte böyle başlamıştı pink floyd deliliği bizde...

    delilik bu evet, delilik. çünkü başka hiçbir müzikten bu kadar zevk alamıyor insan onları dinledikçe. 30 yıl sonra hâlâ gözlerim kapalı hoparlörlerin yine tam ortasında yerde yatarak dinliyorum yarattıkları olağanüstü müziği. oğlumun şaşkın bakışlarına gülerek bir yandan. biliyorum bir gün o da aynı şeyi yapacak ve bana niye bu kadar şaşırdığına şaşıracak...

    üç saat sonra zorunlu edit: pink floyd'un sadece the wall olmadığını söyleyen floydianlar; sonsuz haklısınız... ama beni kendilerine ulaştıran ilk albüm olması nedeniyle gözümde yeri ayrıdır...
  • sadece coolluk yaparak the wall ve dark side of the moon albümlerini gelmiş geçmiş en çok satılan albümler arasına sokmuşlardır. kendi adıma konuşmam gerekirse, pink floyd' la daha lisedeyken elime geçen arkadaş cd'lerinin birinden çıkan bir adet albümle tanışmıştım. hatta o zamana kadar isimlerini duymak dışında hiç bir ilgi alakam yoktu. o albüm, diğerlerini getirdi..

    kısacası müzik cahillerinin dediklerine bakmayınız. hatta kimsenin dediğini takmayınız. dinleyin, ya aşık olursunuz, ya da eh der bırakırsınız.
  • sevmeyenlerinin sevenlerine küfür de etmeye başladıkları ama sevenlerinin yine birbirlerine bakıp gülümseyerek, küfredenlere de saygı duydukları gruptur.

    (bkz: amansız küfür etme hastalığı)
hesabın var mı? giriş yap