aynı isimde "pavyon (dizi)" başlığı da var
  • girişten itibaren 10 kişi sıraya girmiş, abi hoşgeldiniz diye elimizi sıkıyor. hepsi jilet gibi koyu renk takım elbiseler giymişler, ayakkabılar ayna gibi parlıyor. ceketlerin üstünden belli hepsi de dolu. üstümde eşofman, sweatshirt, kulağımda küpe içerideki ışıklara, müziğe, atmosfere, kadınlara bakıyorum benim burada ne işim var amk diyorum. ilhami abi kulağıma eğiliyor, oğlum bak masaya sakın karı çağırma, onun dışında ye iç, tadını çıkar, diyor.

    üniversitenin son yılıydı, final haftasıydı ama benim kafam bir dünyaydı. uylusuzdum, aşıktım, umutsuzdum, kafasızdım, kaygılar içindeydim. üstelik tipsiz, 174 boyunda 62 kiloydum. her sabah o gün birini öldürmemek için kendimi yatıştırarak güne başlamam gerekiyordu. dünyaya buzlu bir camın ardından bakar gibiydim.

    evde sigara içemediğim için lojmanın arka bahçesine inip orada bekçilerle takılıyordum sabaha kadar. o gece 11 gibi komşumuz ilhami abi, geldi. nöbetçi müdürdü. çok az konuşan, sert, ağzı bozuk bir adamdı. bekçiler arabasını görür görmez çekidüzen verdiler kendilerine. ortam her gelişinde olduğu gibi acayip gerildi.

    şoförü aşağıda beklerken o eve uğradı yemek yedi indi. oğlum nasılsın, dedi. iyiyim abi final haftası sabahlıyorum, dedim. allah kolaylık versin evladım, dedi gitti. o arada ben bekçilerle muhabbet ettim. sigaram bitti onların maltepesinden içtim kendime söve söve. çay demlediler onu da içtim. ilhami abi 1 gibi yine geldi. eve girdi, aşağı indi. arabasına bineceği sırada döndü, oğlum senin bir derdin mi var lan, dedi. içim sıkılıyor abi, dedim. uzun uzun baktı yüzüme. derdin varsa söylesene abine gereğini yapsın, dedi. tam ağzımı açacaktım, dünyanın derdini sikeyim ben dert falan dinleyemem, hadi atla arabaya dedi kolumdan tutup beni kendi arabasına bindirdi. şoförüne telsizini uzattı. nöbet sende amınakoyim, dedi.

    çankırı caddesindeki eski mekanlardan birinde indik. başta yazdığım gibi 10 adam sıraya girip karşıladı bizi. hatırlı müşteriydik neticede. sotede ama en önde bi locaya aldılar, karşılamalar orada da devam etti. böylelikle bir pavyonda çalışan/müşteri oranının 1/3 olduğunu anlamış oldum. sahnede kızı yaşındaki genç kadınlarla kaşık havası oynayan dayıları gördüm önce. şampanya benzeri sikko bi şişe patlattılar, götürdüler iki küçük bardakta gazoz gibi bir şey getirdiler dayıyla oynadığı kız tokuşturup içtiler. oyun içkisiymiş bunun adı. sağlam geçiriyorlarmış adisyona. gerisi hepinizin bildiği şeyler ama 25 yıl sonra bile gözümün önüne gelen fotoğraflardan biri boynuna taktığı tezgahıyla yapma çiçek, çikolata ve ayıcık satan kirli sakallı haydut tipli herifti. o kompozisyonun arasından yüzünü görüyordum. hayatında karısına bir çiçek almamış pavyon müdavimi dayılar bu tezgahtan aldıkları hediyeleri kons kızlara veriyorlar. kızlar büyük bir mutlulukla hediyeyi kabul edip dayıların yanaklarına öpücükler konduruyorlardı. masadan kalktıkları anda hediye tezgaha geri dönüyordu. vay anasını, dedim kendi kendime. ulan bu nasıl bir ihtiyaç da yanındaki süslü, bakımlı kadına hediye vermek için bu -mş gibi oyununa çuvalla para ödüyor. ilhami abi'ye döndüm, dedim, abi bunlar evdekine hediye alıyorlar mıdır? onların hanımları gün yüzü görmemiştir yavrum, dedi. sonra, inceleme lan insanları ibret almaya değil, içip kafa dağıtmaya getirdim seni buraya, dedi.

    o gece ilk defa pavyon gördüm. 4 kadeh rakı içtim. pavyonda gece çorbası ikram ettiler. masaya bir sürü adam geldi, acayip muhabbetler döndü. o yıl üniversite bitti. ben ankara'dan ayrıldım. birkaç yıl sonra ilhami abi genç yaşta kalp krizinden öldü. ilerleyen yıllarda ankara'ya döndüm ve çok sayıda mekanı gördüm bir şekilde.

    geleneksel pavyonların nesli tükendi sayılır. büyük şehirlerde gördüğümüz pavyon/gazino tabelalı mekanların neredeyse tamamı ya telebar ya da adam sikme mekanları. ankara için konuşmak gerekirse bu mekanların dört merkezi vardı.
    ilki maltepe civarı pavyonları: bunların çoğu eski, köklü mekanlar ve sağlam hesap geçirirler.
    ikinci bölge ulus çankırı caddesi, rüzgarlı civarı: bunlar müdavim mekanlarıdır. yabancı görürlerse acımadan saplarlar. kredi kartı limiti ölçüsünde geçirmeye çalışırlar. leş, batakhane gibidir bazıları.
    üçüncü bölge cebeci dörtyol: burada artık mekan kalmamıştır diye düşünüyorum. özellikle hamamönü ve ulucanların ıslahından sonra mekanları buralardan sürdüler. salon dörtler daltonlar, köyüm redkit birahanesi gibi fantastik mekanlar vardı zamanında. öğreni evimizin balkonundan sabaha karşı dayağı izlerdik. donu atleti çıkana kadar dayak yemenin mümkün olduğunu öğrendik bu gecelerde.
    dördüncü bölge esat, kocatepe: bunların içinde maksim, barbi show ve altın kapı dışındakilerin hepsi telebardır. yani içerideki kızlar bağımsız çalışırlar. mekandan adam kaldırırlar. mekanda içirdikleri içkiler de mekana para kazandırır. normal pavyon olan mekanlarda fiyatlar aşırı yüksek de olsa sadece yiyip içmişseniz ne ödeyeceğinizi bilirsiniz ama diğerlerinde bir bira isteyip yanında gelen çerez, meyve ve cipse asgari ücret ödersiniz.

    eskiden abidinpaşa ve tuzluçayır civarında da mekanlar vardı ama zamanla kapandı hepsi. şehirler artık bir tür hatıralar yığınağı gibi. kentsel dönüşümle onlar da siliniyor yavaş yavaş. bu entryi yazarken hesap ettim, ilhami abi'nin geride 4 yaşında bir kız çocuğu bırakıp göçtüğü yaştayım. yarın ölsem geride bıraktığım bir çocuk ve zamanında pavyona götürdüğüm kafası karışık bir üniversite öğrencisi olmayacak.
  • her ne kadar utanc kaynagi bir durum olsa da dayanamayarak anlatiyorum.

    bundan 1 hafta once,(yaziyi yazmaya basladigimda 1 hafta onceydi artik 2 hafta olmustur) her kimden duyduysa rus hatun dolu bir mekan haberi alan arkadas tek gitmemek icin beni de cagirdi.
    ona anlatilan yerde 100 kagida rus hatunlar sabaha kadar senle takiliyormus. artik nasil bir gaz aldiysa hayalinde; porno filmlerdeki rus kizlari gibi kizlar canlandirmisti ki bunu bana anlatisindan anlayabiliyordum.
    uzun sure bu istegini reddettim bu tarz mekanlardan oldum olasi tirsmisimdir nerede pislik var boyle yerlerdedir diye dusundugumden isteksizdim ama daha onceden de onu defalarda ekmisligim oldugu icin bu sefer yanliz birakmayim diyerek pesine takildim.
    bahsi gecen yer aksaray'da koprunun oldugu ara sokaklarin birindeymis. yolda butun gel vazgecelim yalvarislarima ragmen dinlemedi onun kafasinda 100 tl'ye sabaha kadar "russing" olayi vardi ve o artık durdurulamazdi...aksaray'a vardigimizda gozu donmus bir sekilde mekani ararken bizi ceviren elemanla kendine geldi. kirli sakalli yolda gorsem yolumu cevirecegim tipteki eleman "12 tane kari var abi sahnede dans ediyorlar, sen seciyorsun ve 80 kagida al nereye goturursen gotur" dedi artik tipimizden mi, mal mal iki sap dolasmasindan midir nedir? adam anlamisti niyetimizi. bizim bu mal arkadas tamam dedi ve adamin pesine takildi. o ilerlerken ben sadece gitmeyelim lan manasina gelen kas goz hareketleriyle onu takip ediyordum. arada kolunu durtsem de o artik kopmustu simdiden rus kizlarla kafasinda ise bile koyulmustu.
    ana yola ciktigimizda sakalli eleman taksiye binelim dedi bu planda yoktu kafami kaldirdigimda eleman onde arkadassa arka koltuktaydi kolundan cekip ben daha bir yere gelmem dedigimde "sen ne kadar satici biriymissin" bakisini gorup arabaya bindim. lavuk yolda taksi soforune ekmek parasi muhabbeti yapiyordu herneyse.

    indigimiz yer taksimdi ara sokaklarin birine girdik ve normalde onunden gecmeye tirsacagim bir mekana daldik son yalvarir bakisimi arkadasa attim ama umursamadi iceriye daldi. kapida iki lavuk ustumuzu aradi ardindan demir kapi sertce ustumuze kapandi artik icerideydik ve cikmamiz bayagi zor gorunuyordu.
    içeride igrenc bir kirmizi isik altinda dans eden 5 tane mini etekli yasli teyze vardi masalara gectik ve o 15 saniye icinde 2 yasli teyze yanimiza oturdu bir 10 saniyede de masada sarap cikolata ve 3 paket sigara kondu "ben bunları istemiyorum geri goturun" dedigimde garson umursamadan gitti.
    gote girenin farkina vardigimda arkadas kadina eve geliyor musun diye sormaya bile baslamisti ne kurtarsam kardir zihniyetinde teyzeye sulaniyordu kadin "yok biz sadece masalara geliyoruz, muhabbete" dediginde arkadasin suratindaki ifadeyi butun tanidiklarima gostermek isterdim. kizan arkadas bizi cagiran elemana hani bunlar eve gelcekti diye sordugunda eleman arkasini dondu ve icerideki karanlik odaya girdi.
    hesabi istedim gote gireni cikarmanin vakti gelmisti yanimda zaten 10 tl yol parasi vardi yolda banka bulamayip cekmemistim
    bunun rahatligiyla nasilsa bizim elemana giricek diye suursuzca hesabi istedim zaten 1 bardak fanta icmistim ve 15 dakikadir

    mekandaydik bunu dusununce biraz daha raharladim . gelen hesabi gordugumde hayatimin en ilginc gecesi olcagini anladim, hesap

    915 tl. elimde 1 bardak fanta ve yanimda teyze.

    hesabi garsona gostererek "abi bu ne" diye sordu arkadas, garson bir sey soylemeden cebinden fiyat listesini cikardi sadece

    ictiklerimize baktim

    fanta:30
    sarap:250*2(iki kari var ya)
    sigara:45*2 (aynen iki kari da almis)
    konsimatris'le oturmak: 100

    daha dalga mi geciyorsunuz demeye kalmadan garson patronu cagirayim dedi tezgah zaten hazirdi biz sadece olaya girmistik o anda irice cirkin suratli patronlari geldi karilari yanimizdan kovdu ve yardimciyla beraber yanimiza oturdu. problem nedir diye sordu.

    ben konusmayi kesmistim zaten sadece nasil bu duruma duserim diye kendime kiziyordum dogdugundan beri istanbul'da bunun 10'da 1'i durumunda bir olayi baskasi yasa duraksiz tasak gececek olan ben bu durumdaydim.

    patron dedikleri hadi sizler gencsiniz, size 720 tl yapiyorum daha da bir sey yapamam dedi.

    arkadas: abi bu para cok bizden bu çıkmaz cebimde 200 tl para var (aslinda 250 var da ne kurtarsam kardır peşinde)
    patron: lan paranız yoktu ne sikime geldiniz eglenmeye
    arkadas: biz eglenmeye gelmedik ki su abi(sakalli piç abi oldu simdi) bize 80 tl demisti karılar
    patron: ne karısı lan, bana ne senin arkadaşının dediğinden(sakalli piç bizim arkadasmis)
    arkadas: abi biz karılara bakıp cikicaktik (artik sacmalayamaya baslamisti)
    patron: pezevenk miyim lan ben(evet tabi herkes isini severek yapmaz amcam doktor olcakmis ama pezevenk olmus)
    arkadas: oyle demek istemedim
    patron: sende ne kadar var lan
    ben: 10 tl para var istersen vereyim (bu dogru valla iyi ki para cekebilecegim bir yer gozume carpmamisti)
    patron: dalga mi geciyorsun lan sen benle
    sakalli piç: lan paranız yoktu ne diye kari diye yalvardiniz bana (lan dur daha da gaz veriyor adama)
    patron: verin bakalim kredi kartlarinizi ne var ne yok cekeyim de akliniz basiniza gelsim
    ben: bende 50 tl limit var al karti cek(blöf yapiyorum umarim yer)
    patron: bak eger fazlasi varsa hepsini alirim (o da kozunu oynadi)
    ben: tamam al (son kozum)
    patron: neyse sende yoksa arkadasinda vardir(oehh ben yırttım)
    arkadas: bende yok ki kredi kartı(yarram ceksin neyin var neyin yok akillan yarak gibi yere soktun bizi)
    patron: senet imzalatirim lan size (lan ruyada miyim, kamera sakasi mi bu ne oluyor bir ciksam suradan baska bir sey istemiyorum)
    arkadas: al abi 250 tl , birak gidelim
    patron: tamam hadi gidin bir daha da parasiz oyle pavyone falan gelmeyin
    sakalli piç: lan beni rezil ettiniz (hala konusuyor ya tezgaha bak)

    disari ciktigimda hala olayi idrak edememistim bir mekana girmistik 20 dakika kalip bunun 10 dakikasi azar yiyip 2 bardak fanta icip 250 kagit para odemistik.

    hizli hizli yukariya ses gelen yone dogru ilerledik ciktigimiz yer istiklal'di birbirimize bakip tek soyledigimiz soz sakalli elemani kastederek "orrooospu cocugu" olmustu. sigara yakinca(iceride sigara yasagindan dolayi sigara da icirtmemislerdi)

    kafam biraz yerine geldi.

    ben: lan 1 bardak fantaya 125 tl verdin beni boyle kaliteli yerlere goturup mahcup ediyorsun
    arkadas: bak zaten sinirliyim senden almayim hirsimi
    ben: lan bir de akıllı adamlariz diye dolaniyoruz sik kafa suna bak ya ne duruma dustuk malligimiza doymayalim
    arkadas: harbiden ya benim bir arkadas var boyle psikopat bir sey ona haber vereyim gelsin dagitsin mekani
    ben: ya siktir git
    arkadas: tabi senin paran da gitmedi got niye cekmedin
    ben: lan cekseydim de benimkini de mi alsalardi
    arkadas: yol param da yok
    ben: hadi ben cekerim seni yine iyisin
    arkadas: allahin aklima mukayet ol
    ben: lan az once rus ariyordun kaymaya simdi gote girince allah tabi
    arkadas: valla bugun dayak yemedim, katil de olmadan eve gidelim
    ben: dur su meydanda oturak biraz da kafamiz toplansin.

    o sekilde bir sure mal mal bakip kendimize gelmeye calistik. tabi donuste taksi cagircak para bile olmadigi icin dolmus ve metrobus ikilisine dadandik, merter'den gecerken yol kenarinda duran karilari goren arkadas(buyuk ihtimal onlar kari degil sapli sultandi) "olm bunlari mi gotursem" diyince artik bu adamla arkadasligimi bitirmenin zamani geldigini iyica anlamistim.
  • ankaralı bir insan olarak büyük yeminler etmeme rağmen maalesef bu bataklığa düştüm. böylece kişisel tarihimde bir eşiği daha aşmış oldum. keyfimden gitmedim, gerçekten isteyerek değildi, bildiğiniz zorla götürüldüm. sizlere pavyon denilen yer nedir, nasıldır, insanda ne gibi hisler uyandırır, asla anlayamayacağımız hayatlar ne şekilde kurtlarını döker; bunlardan söz edeceğim. uzun bir metin olacak bu. kahvenizi, biranızı alın gelin; pavyonlar diyarına doğru bir yolculuğa çıkıyoruz!

    her insanın çevresinde, kaba ama müşfik, hoyrat ama iyi, her işini bağırarak, azarlayarak yaptıran ama öyle kabul edildiği için kıyılamayan bir kişi vardır. genelde erkek olan bu tipler, size harçlık falan verdiklerinde ve siz de o harçlığı reddetme cür'eti gösterdiğinizde, hemen üzerinize yürürler ve şöyle küfür ederler: al lan şu parayı, sikmeyim belanı şimdi!

    işte, sabahları pink floyd, tindersticks gibi gruplar ile, akşamları ise blues ile yıkanmayı huy edinmiş benliğimin pavyona sürüklenmesi de size sözünü ettiğim bu tiplere iyi bir örnek teşkil eden nedim abi vasıtasıyla oldu. nedim abi aksi bir insan, nedim abi huysuz, nedim abi gergin ve fakat nedim abi dünyanın en müşfik ve sevecen de insanı. biliyorsunuz böyle adamların herhangi bir talebine hayır denemez. sıklıkla bir aile üyemizle alemlere akan nedim abi, üç gün önce gece iki civarında beni aradı. nasılsın, uyuyor musun gibi şeyleri sormaya tenezzül etmeden direkt söze girdi:

    "on beş dakika sonra binanın önünde olacağız, sana rakı ısmarlayacağım, hemen hazırlanıp, aşağıya iniyorsun."

    elbette şaşırdım ve bütün cesaretimi toplayıp şu talihsiz soruyu fısıldadım: "bu saatte mi abi, şimdi mi yani?"

    aldığım cevab tam da beklediğim gibiydi: "in dedim lan sana aşağıya, rakı içeceğzz!"

    yani bu da bir hüzünç aslında. böyle adamlar var ve neden böyle olmuşlar bilinmez. öyleler. sike sike hazırlanıp aşağıya indim. başıma ne geleceğini biliyordum fakat madem bu yarrağı yemek zorundayım, öyleyse tribe girmek yerine meseleye farklı bir deneyim şeklinde bakmalıyım kararına vararak, bizimkilerin arabasını beklemeye başladım. biraz sonra binanın önüne geldiler ve gidip büyük bir saygı ile nedim abinin elini sıktım. gecen güzel olsun koçum, rakı ısmarlayacağım sana, ha benim koçuma gibi oldukça gönül okşayıcı lafların ardından yola koyulduk. o kadar çok koçum dendi ki bana, hamurumda olmamasına rağmen kendimi en kralından bir pilot alemdar gibi hissettim.

    çok geçmeden küçük esed taraflarında şaşalı bir mekanın önünde indik. nedim bey, burada sözünü etmek istemediğim nedenlerden dolayı mekanlarda özgürce takılan ve para ödemek gibi bir mecburiyeti olmayan bir adam. bu nedenle belli gecelerde mekan mekan gezer. her neyse, mekanın girişinde bir ön güvenlik var. o sizi şöyle bir süzüyor. sonra metal eşya (silah) dedektörü olduğunu düşündüğüm bir şeyin içinden geçiyorsunuz, orada da bir güvenlik var ve insan falan değil, canavar. o adama baktığınız anda, bu mekanda sorun çıkartacağıma kafama sıkarım daha iyi şeklinde bir düşünce zihninizde hemen yer ediyor. yani mekanda yaşadığınız herhangi bir ihlale sinirlenip, "bu ülkede hak var, adalet var, hukuk var kardeşim" gibi bir cümle kurmaya kalksanız, bu cümlenin adamın bünyesinde eridiğini ve güçlü bir mizaha döndüğünü net şekilde gözlemleyebilirsiniz. öyle bir güvenlik.

    her neyse, içeriye girdik. size ortamı şöyle tasvir edeceğim. 16 yaşında bir erkeksiniz, 31den 31e koşuyorsunuz ve fantezilerinizi süsleyen o mekanda bir dehşetengiz kadından diğerine atlıyorsunuz. işte yıllardır hayalini kurduğunuz o mekanda olduğunuzu düşünün. arka arkaya dizilmiş yedi sekiz tane masada hayatta görüp görebileceğiniz en mini etekleri giymiş, en nefis göğüs, sırt, göbek dekoltelerini bezenmiş, genç ve çok hoş kadınlar oturuyor. öyle çok kadınlık ki, östrojen hormonunu tıpkı erkek bir kedi köpek gibi algılayabiliyorsunuz. diğer masalara baktığınızda ise insanda gerçekliği değil, bir şakayı yaşadığı hissi uyandıran yiğidolarla göz göze geliyorsunuz, geriye kalan birkaç masada ise hem genç ve nefis kadınlar hem de yiğidolar birlikte oturuyorlar. mekanda erkek popülasyonuna baktığımda dedim ki, brad pitt geldi amına koyim, açılın. öyle bir özgüvenle doldum. 29 yaşına kadar barışamadığım tipimle üç gün önce pavyonda barıştım. peygamber gibi insanım lan ben, mis gibi adamım, açılın orospu çocukları diyerek, hiçbir kadına bakmamaya ant içmiş bir tavırla, nedim abinin peşinden oturacağımız yere doğru yürüdüm.

    mekanda çalışan bütün erkekler öyle ince elenip sık dokunarak seçilmiş ki, müesseseyi işleten babanız bile olsa tedirginlik kaçınılmaz. garsonlar bile tehditkar tavırlarına çeşni eylemişler müşteriye gösterdikleri hürmeti. yani orada gördüğünüz ihtimam bir çeşniden fazlası değil, daha baskın olarak üzerinizde bir tehdit hissediyorsunuz. garsonun elleri her daim masanızda, ikinci dublemi bitirip üçüncüye geçerken bir test bile yaptım. ışık hızıyla rakıya uzanıp, kendi rakımı kendim koymaya çalıştım ama hayır. adam derhal müdahale etti ve rakı şişesini kaptı, kendi koydu. işte bu tavır, insana aslında şunu söylüyor: burada patron benim, sesini çıkardığın anda seni sikerim, sikerim ve arkama bakmam bile! nedim abiye hürmetlerini sunmaya gelen daha kıdemli çalışanlarda da var bu tavır. adam "abim şeref verdin" derken bile tehditkar. yarım ağız söylüyor. sanki gelmesi kesinleşen ve kaçamayacağınız bir felaket öncesi son mutlu anlarınızı yaşıyormuşsunuz gibi bir hisse kapılıyorsunuz.

    sahnede ise bir orkestra var. darbuka, korg, bağlama ve zilden oluşan bir orkestra bu. duyup duyabileceğiniz en çirkin ankara havalarını söylüyorlar. aslında ankara oyun havaları eskiden biraz daha insaniydi. erotik vurgular vardı ama öyle insanı kusturacak kadar çirkin değildi. sonra biliyorsunuz ankaralı namık ile başlayan bir ölüm sürecine girdik. çatı katında kiloduna attırırım, bahçede memelerini dağlarım, genç kızları şuraya doğru domaltırım gibi şeylerin bir tık altındaki sözlerle aldı bir rezillik yürüdü. işte orkestra bu tip şarkılar çalıyordu. hemen orkestranın önünde üç tane kadın ve üç tane erkek, küçükken maç öncesi yaptığımız "aldım verdim" olayına benzer biçimde birbirlerine doğru adım adım gidip geliyorlar ve sonra yer değiştiriyorlardı. ses sistemi devasa olduğundan mekan işte bu şarkılarla bildiğiniz inliyordu. sözler ve müzikler o kadar berbat, o kadar kusturucu ve o kadar kötüydü ki bu şarkıları hemen o an sevmezsem, intihar atağının geleceğini ve kendimi bir anda kesmeye başlayacağımı hissediyordum. kendime bir zarar vermekten korkuyordum. sırf bu yüzden ilk dubleyi sanıyorum yirmi beş saniyede gömmüştüm. özetle, rezalet bir müzik vardı ortamda ve sadece kulaklarınızda değil, yer altına gizlendiğini düşündüğüm hoparlörler nedeniyle ayaklarınızın altında da çalıyordu.

    orada çalışan kızlarla ilgili tek bir şeye üzüldüm. vay buralara düşmüşler gibi bir üzüntü değil asla. sonuçta tanrının ya da doğanın onlara bahşettiği güzelliği bu şekilde kullanmayı tercih etmişler ve bana söz düşmez. üzücü olan tek şey, o kızların bu müziklerle oynamak zorunda olmalarıydı. yabancı uyruklu olduğu her halinden belli bir kadın vardı örneğin, gelmiş buraya bu müziklerle oynamaya mecbur olmuş. şarkıların sözleri, gerçekten de bir insanın ama en çok kadınların onurunu ayaklar altına alan sözlerdi. en büyük darbeyi ise sarışın bir kadının orkestra sustuktan sonra avazı çıktığı kadar o korkunç sözleri tamamlaması nedeniyle yediğimi anımsıyorum. sabaha kadar pompala gibi bir şeyi bağırmak, böyle bir bebek, yani ne denebilir bilmiyorum. üzücü olan tek şey buydu işte. diğer yandan bu pavyon kültürü oradaki kızları şımarmaya mecbur bırakıyordu. örneğin garsondan bir şey isteyecekleri zaman, bir insanla değil, bir tuvalet kağıdıyla konuşuyormuş gibi istiyorlardı. lan, hey, hop gibi ünlemlerin ardından istedikleri her ne ise onu emrederek, korkunç bir üslupla talep ediyorlardı. özellikle erkeklerin masasına oturan kadınlarda göze çarpan bu kabalığın da ötesinde hayvanilik tüyler ürpertecek kadar berbattı gerçekten. mesela ortamdaki sesi bölen çok tiz ve çıldırtıcı bir çığlık yükseliyordu ara sıra: bana viski getiöğarğh! bu sesin çıktığı kadına baktığınızda ise gözlerinize inanamıyordunuz. bu kadınla başka bir yerde olsanız ve o kahrolası çenesi sonsuza dek kapanmış olsa, onun için dünyadaki bütün viskilerin amına koyabilirdiniz. gelgelelim böylesine çirkin bir tavır karşısında hiçbir güzelliğin ayakta kalamayacağının sızısını kalbinizde hissediyordunuz. allah kahretsin aliminyum. gidip ne oldu sana diye sorasım gelmişti içimden. bir zamanlar küçük bir kız çocuğuydun, çizgi film izlerken sütünü içiyordun, ne oldu da bu hale geldin, nasıl bir törpü törpüledi seni, ne yaşadın aq. arkadaşlar abartmıyorum, gerçekten çok çok hoş kadınlar bunlar. fizik konusuna zaten girmeme bile gerek yok, tanrı ya da doğa diğer kadınları hiçe sayarak bunlara vermiş her şeyi. üzerine bir de yüzleri güzel. inanılmaz bir olay yani. pavyon denilen yer, pavyon kültürü yahut, bir çelişkiler otağı, deryası. insanın kafasını karıştıracak kadar tezat unsur içeriyor bünyesinde. şimdi biraz erkekleri inceleyelim.

    biliyorsunuz çok aşırı nüfuzlu olmadığınız sürece herhangi bir pavyondan herhangi bir kadını çıkartamazsınız. yani iyi gidiyoruz, bunun üzerine gel pompa da yapalım gibi bir lüksünüz yok. o kadınlara çok fazla dokunamaz, onlarla öpüşemez, pompa yapamaz, dışarıya taşınan bir ilişkiye yüzde doksan beş ihtimalle girişemezsiniz. oradaki kadınların tek olayı gelip sizin masanıza oturmaları ve sizinle konuşmalarıdır, bir de dilerseniz ankara oyun havası oynayabilirsiniz karşılıklı. o kadar. ve bu bilinir. bu bilinmesine rağmen o kızları masaya davet eder erkekler. çünkü amına koyduğumun yerinde o adamla hiçbir güzel kadın muhatap olmamıştır ve olmayacaktır. kadın konuştuğu zaman, ağzı kendi kendine açılan birkaç erkek gördüm. adam toparlayamıyor, anlatabiliyor muyum? ağzı açık kaldı dedikleri şeyi görebiliyorsunuz. bu elemanlar böyle bir ortamda masalarına bir kız çağırınca kendilerini erkek gibi hissediyorlar. bir tek orada hissediyorlar ama, bir tek o anla sınırlı yani. öyle bir eziklik. öyle bir görmemişlik. öyle bir cinsel, duygusal, yaşamsal yoksunluk. genç elemanları görmelisiniz özellikle. yani çocuk mekana giriyor ama sanırsın ki fetih 1453 harekatının komutanı, bir kumandan, düşman ordularına gövde gösterisi yapıyor. işte yine aynı şey, amına koyim bir zamanlar küçük çocuklardınız, çizgi film izliyor, taso oynuyordunuz, ne oldu da bu hale geldiniz. yani bir kadının sizin masanıza yalnızca ve yalnızca sizi sömürmek için geldiğini biliyor ve buna rağmen kadını çağırıyorsunuz. onurunuz nerede, gururunuz hani?

    çok geçmeden bunun bir intikam olduğunu anladım. bu adamlar bile isteye sikilerek, sanki onları umursayan bir tanrı ya da dünya varmış, bu hale onları bu dünya ve tanrı getirmiş gibi intikamlarını böyle bir konuma düşerek alıyorlardı. hepsi mutsuzdu. hepsi kahır içerisindeydi. bu bir tükenme eylemiydi. istediği yaşama sahip olamamanın acısını çıkartıyorlardı. bir tek burada adam yerine koyuluyorlar, bunu da ücret karşılığında satın alabiliyorlar, her şeyin nasıl döndüğünü biliyorlar ve akıllarınca kaderlerini utandırıyorlardı. en özdeki duygu buydu. dışarıya ise krallar gibi yaşıyorum şeklinde bir imaj sergilediklerini düşünüyorlardı. onlar için hayat buydu ve eğlence dedikleri şey özgürce ayılaşmaktı. inanılmaz bir şey gerçekten. tipleri yüz metre öteden görseniz yolunuzu değiştirmek zorunda kalacağınız ne kadar adam varsa hepsi oradaydı. şöyle konuşurlar bunlar: "hayırdır la, ne ayaksın la, biz şuyuz, biz buyuz," allah kahretsin. bu kültür bitmez, bitemez. gidip görünce insan emin oluyor bundan.

    en çok güldüğüm detay ise şu: orkestra ara verince dünyanın en korkunç şarkılarından birisi olan, thug life videolarında kullanılan, yamulmuyorsam ismi smoke weed everyday olan o şarkıyı açtılar. bir anda sahneye, lobları belli edecek kadar mini kot şort giymiş, fileli çorapları olan, beş yüz yıllık bir kuyu kadar derin göğüs dekolteli iki kız fırladı. manzara şuydu: fonda smoke weed everyday şarkısı, sahnede bu şarkıyla dans eden iki tane rihanna, masalarda ise cengizhan çeliktepe lisesine kayıtlı ülkü ocakları üyeleri. bir an için masalara bakıp, sonra sahneye döndüğünüzde kafanızın karışmamasının imkanı yok. bu bir gerçeklik mi yoksa bir karikatür mü sorusunun cevabını bulmakta zorlanıyorsunuz. çünkü daha az önce evde beş kere pompalarım, arabada on kere pompalarım, hele goçuma şarkısıyla oynuyordu bu adamlar.

    bu noktada üstten bakan, burjuvazi üyesi, çocukken çedar peyniri ile tanışmayı başarmış ve bunu kültür bellemiş bir adam gibi olduğumun farkındayım. fakat çocuklar ben varoşlarda büyümüş bir insanım. yani bu tayfaya üstten bakacak en son kişiyim çünkü küçükken bunlarla maç yaptım ben, misket ve taso oynadım. çocukluk arkadaşlarım bunlar benim. dolayısıyla bir küçümseme, aşağılama çabası yok. daha çok bir keder, bir şaka, trajedi ve birçok yoğun duygusal gerilim var yazdıklarımda. aynı batakhaneden geldiğim insanların şu an bulundukları noktanın tasvirini yapıyorum yani, ezme, küçümseme, aşağılama, üstten bakma değil.

    işte böyle. bir teşhis daha paylaşıp bitireceğim. la haine filminde bir sahne var. üç tane genco gidip sergide olay çıkartıyorlar. "varoş/getto tutukluğu" adını verdiğim hadiseyi daha iyi anlatan başka bir sahne yoktur bu dünyada. sözünü ettiğim tutukluk, yoğun getto/varoş hayatına maruz kalan insanlarda filizlenen, medeniyet adına ne varsa, kendisini hepsinin dışında hisseden ve bu yüzden hırçınlaşan insanların yaşadığı tutukluk oluyor. bu adamlarla düzgün diksiyonla konuştuğunuzda, sizin onlara hakaret ettiğinizi düşünürler. onlara yabancı bir şarkı açtığınızda sizden nefret ederler. en basit medeniyet kırıntısını dayatmaya kalktığınızda sizinle kavga ederler. onları mutlu edeceğiniz ve onlarla kaynaşabileceğiniz tek ortam: birlikte ayılaştığınız, her şeyi hiçe sayarak ortalığın amına koyduğunuz ortamdır. şu kadın tanrıları utandıracak kadar güzel gibi bir cümleyi kurarsanız sizden nefret ederler. şunu diyeceksiniz: karı ateş, karı yanıyor, karı beton! bu tutukluk nedeniyle, getto insanları doğdukları cehennemden çıkamayacaklarını içselleştiren, bu yüzden o cehennemle barışmak zorunda kalan, geçen zamanla o cehennemi yer, yurt ve kültür belleyen insanlardır. la haine filminde, sergide olay çıkartma sahnesi, tam da bunun bir resmidir. ellerinde şaraplarla sanat eserleri üzerine konuşan tayfa, bizim serserilere yaşadıkları cehennemden başka bir hayatın olduğunu anımsatmıştı çünkü. belli bir yaşa kadar içinde bulundukları pisliği hazmetmeye çalışmışlar, büyük bir acıyla bunu kabullenmişlerdi ve şimdi birileri başka bir seçeneği anımsatıyordu onlara. amına koyduğumun yerinde, doğduğum yerlerde ayakta kalmak için siktim ruhumu, şimdi sen kalkıp boşu boşuna mı acı çektiğimi söylüyorsun? işte o sergiye o elemanların saldırması tamamen bundan kaynaklanıyordu. pavyon kültürünün bitmeyecek olması da bundan kaynaklanıyor. doğdukları pislikte boğulmamak, ayakta kalmak için büyük ve acı verici bir çaba sarf ederek ayılaştılar. sonunda nihayet o ortama uyum sağladılar. bir anda kalkıp medeniyet kibarlık falan derseniz bu adamlardan dayak yersiniz. diğer yandan bu adamlarla yaşayamazsınız da. işte, alın size en babasından antagonizma *. kayıp nesli uzakta aramaya gerek yok yani.

    edit: la haine yerine le haine yazmışım. utanç time.

    yıllar sonra gelen edit: karpuz secen algida secici pavyondaki ışıkların etkisine yönelik acı verici ama bilgilendirici bir video paylaştı. atlamışım. ışık olayının bilinçli bir şekilde seçildiği gerçeğini ortaya koyalım. insanın düşünce gücüne saldırıyor oradaki ışıklar. mantık buharlaşsın ve geri gelmemecesine uçsun diye.
  • oncelikle kimse kusruma bakmasin bu ortama yillarini vermis ve erkek muhabbetini seven birisi olarak soylemem gerekirki bu tamami ile enayi isidir, varos eglencesidir. şu da yanlış anlasilmasin, gidip 4 erkek bir 70 lik raki icip oyunu ve muzigi dinlemek, alemi kesmek degildir enayilik. zaten tuzak o noktada başlar. kafanız güzel olur, kaliteli bir gazinoya gitmisseniz illaki bir bayani begenirsiniz. zaten pavyon tabiri ile kirli sakalli parlak bir genç iseniz bostaki kizlar masanizin etrafinda dalga dalga dolanmaya baslarlar, selam verirler tanismak isterler falan filan. paraniz var derdiniz yok. diyelimki birisini masaya davet ettiniz. kaliteli mekanlarda kucuk kons ickisi 50 miller bira 120 liradir. alem bilmiyorsaniz, kucuk icki miller ne ise yarar ayikmiyorsaniz oturan bayan bunu zaten oturusunuzdan bile anlar ve miller alabilirmiyim der, haşırt diye hesabiniza 120 lira eklendi. ortalama 30ile 40dk arasinda icer milleri. masada 4 erkeksiniz diger arkadaslarinizda keyfe geldi, gaza geldi 3 bayan daha oturdu. 8kisi oturuyorsunuz saat olmus 2. diger bayanlardan biri insafli cikti kucuk icki istedi diger 2 side miller istedi. bakin oturur oturmaz 3 miller yani 360 lira arti 50 lira hesabiniza eklendi yani 400 lira. o ickiler bitince kalkarlarsa 30-40 dakika icin 400 liralik oldunuz demektir. ha saat olmus 2 bizim kafalar guzel 70 lik bitti ver bi 35 lik az daha icelim kizlarda cici muhabbette koyu kizlarada icki ver baba dediginiz anda ortalama minimum 2000 lik olursunuz. aklinizda bulunsun. ---dikkat alemden kendinizi sakininiz--- kendinize hakim olamayacaksaniz gitmeyiniz. heleki kizi begendiniz numarasini verdi, raki ve bilimum duygusal oyun havasi arabesk sarki sizi dahada derinden etkileyecek ve ertesi gun ogleden sonra kendinizi o bayanla bir balıkçıda, aksamina ise yine pavyonda o bayanin yaninda ve sansiniz yaver giderse sabahinada 5-5.15 sularinda maltepe koprusunun altinda mekandan cikip taksiyle gelmesini bekler halde bulacaksiniz. sevgili okuyucu buralarda ciddi vakit harcadim
    ve alem bilmeyen kimselerin buralarda agir zarara ugradigini gordum. alem bilmek derken, alem bilmek icin alemci olmak gerekir. ogrenmeyiniz, alemci olmayiniz.
  • (bkz: batakhane)

    tarsus, mersin, adana, ankara, istanbul ve nevşehir başta olmak üzere bir çok pavyonda zaman geçirdim gençliğimde. sarı tutku ile de oynadım, soliste şişe şişe şampanya da patlattım. tanıştığım kadınların çoğu yeşilçam filmlerindeki gibi "düşürülmüş" değildi. birçoğu kendi isteğiyle orada çalışmayı seçen ve ay sonunda bir profesörün aldığı maaştan bile kat kat fazlasını kazanan kişilerdi.

    evdeki eşine çiçek götürmeyi bile masraf sayan bazı erkekler, kadının telefonunu almayı başarı sayıp- en büyük tuzaktır bu- kendilerine aşık ettiğini düşünecek kadar saftır çünkü. araba, ev, tarla satanların hikayelerini dinledim, eşini boşayıp onu bu hayattan çekip çıkaracak salak kahramanların hikayelerini...

    konsomatrisler fahişe değildir ama fahişelik yapanları da vardır. genel olarak görevleri mekanın kazanmasını sağlamaktır. içki başına komisyon alırlar, tek amaç daha çok içirmektir, size aşık olmazlar ama iyi aşık taklidi yaparlar.biraz elletirler fakat vermezler, verenleri zaten söyledim. entry bitti.
  • bir kurulusun, kurumun, bir bahce icindeki yapilarindan her biri. tabi bunu ogrenmek icin sozluge bakmayi onceden akil etseydim ilkokulu niye "refet ulgen pavyonu" diye bir yerde okudum diye kafa patlatmazdim kucukken.
  • bir kaç yıl önce ankara'da çalıştığım vakit zorla götürüldüğüm mekan.

    tabi o zamanlar genç bir mühendis olarak tecrübe edinmek için bir işe başlamışım. işe başladığım yer ufak bir patron şirketi fakat devlet ihaleleri vs. derken iyi para kazanıyor götler.
    patron ile 2 ay şantiyede çalıştıktan sonra da bana kanı ısınıyor ve kendi apartmanında bana dayalı döşeli bir daire ayarlıyor. adam evli fakat sürekli gözü dışarıda.

    kendisi sürekli öğlen yemeklerinde:
    -gel len seni mekana götüreyim iki karı kız görürsün. diyerek "ciks" mekanlara götürüyor.

    karısına da:
    -hayatım çocuk bak bizim şehrimize gelmiş, gurbette zavallı. ben bu çocuğa biraz ankara'yı öğreteyim bununla uzun yıllar çalışırız iyi çocuk diyor.

    adamın amacı "ciks" mekanlara gidip karı kız kesmek, işi gücü pislik amk.
    gel zaman git zaman bir cumartesi akşamı evde wow oynarken kapı çalınıyor, açıyorum benim patron.

    -"noldu abi? bir sıkıntı mı var gece bu saatte?" diyorum.
    -"hazırlan olm seni güzel bir mekana götüreceğim." diyor.

    gece saat 11 amk uykum gelmiş, sikmişim mekanı. neyse üzerime bir şeyler geçirip tam çıkacakken adam:
    -"lan amua goduğum düzgün bir şeyler giysene mekana gideceğiz diyorum" diye tepki gösteriyor.

    neyse üzerime ütülü bir gömlek buluyorum, altına da düzgün bir pantalon. yola koyuluyoruz.
    altımızdaki araba patronun arabası değil. bir tane bmw kiralamış.

    -abi bu araba ne ayak? audi'yi sattın mı hayırlı olsun.
    -la yoğ olm giralıh bu.
    -vergi indirimi falan mı ondan mı kiraladın abi? (fakir adam sorusu)
    -hee vergi indirimi vergi indirimi.

    neyse adam heyecanlı olduğu için pek konuşmadı, ben de üstelemedim. radyodan bir ankara havası açıp yola devam ettik.
    yaklaşık yarım saat sonra bir et lokantasının önündeydik.

    -abi valla allah razı olsun saat kaç olursa olsun et yerim xd
    -yersin goçum yersin. burada istediğin her eti yersin.

    neyse mekan dışarıdan güzel bir et lokantası. umarım ocakbaşıdır diye içeri dalıyorum.
    kapının açılması ile tonlarca neon ışık ve garsonlar üzerimize çullanıyor, hoşgeldin abi hoşgeldin abi ver ceketini alayım abi.
    lan ne vereceğim ceketimi çek elini amk diyemeden adam ceketi alıyor.

    bizi sahne önünde bir masaya oturtuyorlar. tüm garsonlar tek tek gelip elimizi sıkıyor, bir emrin olursa hemen abi diyorlar. patron da beni yeğeni olarak tanıtıyor.
    meğer geldiğimiz yer adamın 17 senedir müdavimi olduğu bir pavyonmuş.
    neyse masaya kavurma, meyve tabağı, vodka vs yağıyor. bana ne içersiniz diyorlar, fişne suyu diyorum. (ne alkol kullanırım ne sigara, pavyondayım amk.)

    laaa oğlum bu çocuğa vodka fişne getirin kendine gelsin diye çıkışıyor patron.
    meğer karısına, bizim mühendis çocuk hastalanmış, ankara'da kimi kimsesi yok ben en iyisi onu hastaneye götüreyim diye çıkmış evden. o yüzden pek kokmayan içkiler tüketmeye çalışıyor.

    önümdeki sigara dumanı bulutu ile birlikte ve içkilerden içmemeye çalışarak 2-3 saat olaya katlanmaya çalışıyorum.
    ibne bir ara benim adımı yazdırmış kağıda çıkıp kons ile oynamam için. abi yok valla çıkmam dediğimde de: "laa oğlum adını kağıda yazdım ismin okundu. pavyonda racondur, çıkmazsan topuğundan vururlar." diye korkutuyor beni.
    e safım tabi amk racon macon diyince tırsıp çıkıp oynuyorum kons ile.

    daha sonra 2 kons da masaya çağırıyor. genç olanı yanıma oturdup, "yeğenimin daha önce hiç kız arkadaşı olmamış, çocuğa öpüşmeyi öğret de ileride yabancılık çekmesin diyor."
    hay sikicem lan sevgilim var ya diyemeden kons yapışıyor dudaklara. ağzı kül tablası gibi amk. neyse saçma sapan detaylarda boğulmayalım, hesap geliyor.

    yaklaşık 2500 lira!!!!!1111bir, o zamanın parası 1500 dolar.

    ya abi 1500 lira maaşım var benim az önce 2500 lira mı yedik diyorum.
    şşş sen sesini çıkarma diyor. şefi çağırıp bu hesap ne lan götürün bunu kontrol edin diyor.
    ben racon macon bacağımıza sıkacaklar şimdi diye tırsarken, garson hesabı getiriyor 1500 lira olmuş. meğer raconda bir kere itiraz hakkımız bulunuyormuş asdafsödlasdl.

    patron parayı ödüyor, çıkıyoruz. fakat her cumartesi adam gece saat 10'da kapıya dayanıp yürü lan mekana gidiyoruz diye beni iyice pavyon müdavimi yapıyor.
    her seferinde de karısına farklı bir bahane uyduruyor. bizim çocuğun kız arkadaşı gelmiş havaalanından alacağız, bizim çocuğa yolda yamuk yapmışlar elemanları döveceğiz vs.
    karısı da bulsa beni sikecek amk.

    (bkz: bu da böyle bir anımdır)

    not: yok lan artık o şirkette çalışmıyorum kurumsal bir şirkete geçtim. artık şef ile kaliteli cafe'lere gidip orada karı kız kesiyoruz.
  • icki alemlerinin mekani
    hesaba kadar herseyin guzel oldugu yer
  • beyinsiz adamların iliğini kemiğini sömürebilecek tehlikeli mekanların adı. hiç birisi de kalkıp kendisine pavyon demez, club, night club, disko...

    küfürlü bir anlatım olacağı için baştan uyarım...çok fazla gitmedim ama haftanın 8 günü giden çok yakın bir tanıdığım olduğu için birinci ağızdan ne kadar sikik mekanlar olduğunu biliyorum.

    bir kaç gün önce bir kez daha gittim arkadaş ortamında. yanımdakiler oturmasını kalkmasını bilen müdavimlerdendi. mekanda ağırlıkları olduğundan bütün "sevgi kelebeklerini", garsonları tanıyorlardı. fiyatlardan haberdarlardı.

    oturmasını kalkmasını bilirseniz standart bir rakı balık gecesinden fazla ödemiyorsunuz. 5 kişilik masaya 300tl civarı hesap geldi, normal bir fiyat. hele ki 2 büyük rakı, cila biraları, mezeler, sıcaklar, meyveler olduğunu düşünürsek iyi bile sayılabilir. ha unutmadan 2 muhabbetlik hatun da dahil fiyata...

    oturduğunuzda ilk iş içerde ne kadar kons varsa gelip elinizi sıkar selam verir. içkiniz biterse elinizi sürmezsiniz, sakilik yaparlar, ayak üstü iki geyik çevirirler. bokunu çıkarmadan asılmak serbest.

    ulan o kadar da güzeller ki büyük bölümü, mankenlik ajansı gibi içerisi. vücudu taş olanların giydiği süper miniler, gece elbiseleri ölü adamı bile diriltir. esnaflıkları da iyi, siz konuşmasanız bile ayak üstü sizi tartıp ona göre yönlendiriyorlar muhabbeti.

    gelelim bir tane hatunu beğendiğinizde ve muhabbeti devam ettirmek istediğinizde yapmanız gerekenlere. öküzlük edip "seni paramla döverim" imajı çizecekseniz boku yediniz. misal parmak şıklatıp hatunu çağırırsanız koşa koşa gelir ama ya sonra ? sizin içtiklerinizle onları içtikleri arasındaki fiyat farkı oldukça değişkendir. misal hatunun söylediği içki 15tl'de olabilir 50tl'de. bu tamamen size bağlı.

    adam gibi muhabbet ederseniz, beğendiğinizi hissettirirseniz, eliniz yüzünüz düzgünse en ucuz tarifeli içkiden söyler. içtikleri de ya meyve suyu ya da bira oluyor. hatun içkiyi tek seferde shot da yapabilir, minik yudumlarla da içebilir. bir içkiye ne kadar muhabbet edebileceğiniz de sizin elinizde. sadece muhabbet de değil, ufak donuşlar, frikikler gibi bonuslar da geliyor.

    alkolün etkisi ve ortamın havası bazen insana karşı tarafın sizinle para için birlikte olduğunu unutturabiliyor, sahte bir bağ oluşuyor. acı gerçeği ise hatuna pahalı içkisinden ısmarlamayı bıraktığınızda tekrar hatırlıyorsunuz. masanızdan uzaklaşıp yeni avlar aramaya başladığında. hele ki yan masada başkalarıyla da aynı şekilde takıldığını gördüğünüzde kötü hissettiriyor. parantez açıp masaya hatunu çağıranın ben değil arkadaşım olduğunu belirtmek isterim.

    dikkat ettiğim diğer bir husussa en güzel hatunların hep boşta dolaşmasıydı, masama patates çuvalı çağıracağıma taş gibi hatun çağırırım diye düşünmüştüm başta ama sonradan anladım milletin niye böyle yaptığını. fiyat tarifesi !!

    katana gibi karılar daha çok prim yapıyordu, gözlemlediğim kadarıyla bir içkiye güzel olanlardan daha fazla muhabbet ediyorlar, tarifeyi de gündüz olarak açıyorlar, ondanmış.

    diyelim ki iyice uçtunuz hatunlardan birisini alıp eve gitmek istiyorsunuz. bir kaç seçeneğiniz var : reddedemeyeği bir teklif*. muhtemelen o paraya işi salt hayat kadınlığı olanlardan 5-6 tane kiralayabilirsiniz. diğer bir seçenek ise eliniz yüzünüz düzgünse kendinizi beğendirip muhabbeti koyulaştırıp zarf atmak. merak etmeyin, mektuplarınız cevapsız kalmaz. eğer ben anlamam bu işlerden diyorsanız da gözünüze kestirdiğiniz bir garsonu "besleyin" o yardım eder size.

    müşteri profilini gördüğümde ise çüş dedim. üzerinde logosu, firmanın adı olan pimapenci, tüpçüsünden klasik ve iyi giyimli, spor giyimliye kadar geniş bir yelpaze. yaş aralığı da oldukça geniş, en şaşırdığım daha sakalı çıkmamış dingillerin gelip pavyonda takılması oldu. masada 3 bira, bir kons birası, bir kons.

    çalışan sevgi kelebeklerinin yaşları ve tipleri de değişken. 18-19'luk çıtırlardan 30'lu yaşların ortalarındaki hatunlara kadar var.

    görünürde her şey normal, duvarda "burada sigara içmenin cezası zart zurt" yazar. sıkıysa içirmesinler içerde, tek adam gelmez. fuhuş yok derler, evet mekanda seviştirtmiyorlar, hatta masanıza bile oturmayıp ayakta dururlar.

    bir bilenle gidilirse ve konslardan uzak durulursa eğlenceli olduğunu söyleyebilirim ama insanın kendisini kaybetmesi an meselesi...
  • ezhel şarkısı olanı hayatımda duyduğum en angaralı şarkı. ankara havaları dahil.

    ankara havaları ile aralarındaki en büyük fark farklı dönemlerin ürünleri olmaları.

    ankara havaları cumhuriyetten önce bir köy olan ve başkent seçilmesi hasebiyle zoraki, hızlı ve aynı oranda çarpık kentleşen ankara'nın kırdan bozma şartlarında halk türkülerinin dönemin kent müziği sounduna benzetilerek üretilmesi ile ortaya çıktı.

    bu yeni müzik türü hiç kuşkusuz belirli bir insan tipolojisinin gönlünü hoş tutmak için için özel olarak tasarlanmıştı: anadolu kaplanları. 1950li yıllarda demokrat parti iktidarında iş sebebiyle ankara'ya gelen, yolu büyükşehirlere kırk yılda bir düştüğü için para saçmakta hiçbir beis görmeyen taşralı zenginler. öyle ki, pavyonlarda çalışan kadınlara bile bu zenginler kendilerini evlerinde hissetsinler diye köylü kıyafetleri giydiriliyordu.

    bu yeni zengin grubu için büyük şehirde kentli görünebilmelerinin belki de en kolay yolu, bir önceki kemalist iktidarın kentli simgesi olarak insanların zihnine kazıdıkları ve kolaylıkla satın alabildikleri şapka takmaktan geçiyordu. (bkz: şapkalılar gelsin şapkalılar)

    nasıl ankara havaları anadolu kaplanları'nın gece eğlencesi anlayışının bir ürünü ise ezhel'in şarkısı ise artık bir metropol olan (ışıl ışıl her yer) ankara'da alt sınıf ve varoş gençlerin gece eğlencesi anlayışının mükemmel bir ürünü. hem şarkıda geçen eylemler hem de seçilen sözler son derece başarılı. doğma büyüme bir ankaralı olarak şarkıda geçen her bir sözü hayatım boyunca 100'er kere falan duymuşumdur. şarkıyı dinlerken ankara'nın kenar mahalle ortamları, bu ortamlarda takılan bebeler ve bu bebelerin akşam için plan yapması gözümün önüne geldi.

    ezcümle: olmuş gardaş bu şarhı.
hesabın var mı? giriş yap