ortadoğu
-
(bkz: kime göre neye göre)
-
tanistigimiza memnun oldum**** geleneksel kalibi yerine "müslüman misin ?" versiyonunu kullanan insanlarin yetistigi topraklar....
-
ortadoğu ile ilgili objektif bir çözümleme yapabilmek için öncelikle ortadoğu kavramından ne anladığımız önemli.
ortadoğu, akdenizden pakistan'a kadar arap olmayan ülkeleri de****** içine alan çok geniş bir alandır.
çok sorunlu, sürekli kaynayan bir kazanı andıran yapısının altında belli dinamiklerin yattığını söylemek mümkündür. peki nedir bu dinamikler?
-öncelikle ortadoğuda avrupa birliği örneğinde olduğu gibi politik ve ekonomik* bir bütünleşmeden söz etmemiz mümkün değildir zira bölge etnik açıdan baktığımızda inanılmaz çeşitli ve gerçekten de çok geniştir. bunun yanı sıra politik güçlerin meşruiyetleri zayıftır. sık sık güç dengeleri değişmektedir. tabii entegrasyondan bahsedip arap liginden bahsetmemek olmaz. bu birlik 1950'de kurulur. 1996'da yapılan bir zirvede 2007'ye kadar serbest dolaşımın sağlanması kararı alınır. ama pek başarılı bir birlik olduğu söylenemez. zaten doğası itibarıyle başarılı olması çok zordur.
-politik iktidar açısından baktığımızda en sık rastlanan akım islamizm** akımıdır ama bu da insanları bir çatı altında toplamaya yetmemiş ve hatta genellikle daha büyük sorunlara yol açmıştır.
bölgede bir meşruiyet erozyonundan söz edebiliriz. 1948 savaşı, 1967 savaşlarının da etkisiyle genellikle siyasi meşruiyet israile karşı birlik olmak fikri çerçevesinde gelişmiştir bölgede. bu perspektiften baktığımızda iki tip meşruiyet görmekteyiz:
ilki geleneksel değerlere bağlılık sonucunda ortaya çıkan meşruiyet (devletin rant peşinde koşması ve petrolden alınan kârın halka dağıtılması) ve ikincisi arap milliyetçiliğine dayanan bir meşruiyet (baasist devrim gibi). zaman içinde her ikisinin de çuvalladığını ve erozyona uğradığını söylemek mümkün. ilki petrol fiyatlarının düşmesi, demografik artış ve işsizlik ile ikincisi de ırak savaşı, israil-filistin çatışmalarına karşı kararlı bir aksiyon geliştirememekten dolayı erozyona uğramıştır. bu erozyonların sebepleri ise islamizm(özellikle iran devriminden* sonra islami partilerin normalize olması**, milliyetçilik akımları(suudi arabistanda şiilerin daha fazla temsil istemesi, ırakta saddam rejiminin düşüşüyle şiilerin ve kürtlerin güç kazanması vb) ve demokrasi isteği(sivil toplum kuruluşları, kadınlar, azınlıklar demokratik haklar isterler) gibi daha farklı dinamiklerde yatmaktadır.
bütün bunların dışında;
-bölgede ayrımcılık, ekonomik dengesizlikler had safhadadır.
-ana hatlarıyla ortadoğuda iki tip ülke grubu vardır:
yüksek nüfuslu ülkeler (ürdün, türkiye, iran gibi ülkeler ki bu ülkelerdeki nüfus gittikçe artmaktadır)
zengin, nüfusu az ülkeler (katar, kuveyt gibi ki bu ülkelerde büyüme oranı nüfus artış oranından daha fazladır. hatta nüfus açığı olduğunu söyleyebiliriz.)
bu iki grubun yanı sıra bir de israil vardır ( bu ülke iki gruba da girmez. zengin bir ülke olmasına rağmen çok fazla askeri harcama yapar ve işsizlik oranı yüksektir.)
velhasıl ortadoğu sürekli kaynayan bir kazandır. bu kazanı gerçekten neyin kaynattığını anlamak için ise her ülkenin kendi iç yapısını ve ortadoğu güç dengeleri içindeki yerini iyi kavramak gerekir. -
-
sözleri hasan hüseyin korkmazgil'e ait ahmet kaya şarkısı.
-
yüzyıllardır durmadan ırzına geçilen altın yumurtlayan tavuktur..
sesi gür çıkıp horozlaşmaya başladığında yumurtasını kümes ağasının avuna bırakmadığı vakit savaşların çıktığı, kümes içinde ağanın tepesinin tası attığını attıracak başka bir ağa çıktığı zaman ise bilimum organları üzerinde tahrifatların yapıldığı, vakti zamanında başına bela edilmiş bir kanserli organ yüzünden kahrından ölen, öksürmekten ciğerleri parçalanmış bir vaziyette aman dileyendir..
en son ırzına geçilmesinin üstünden çok vakit geçmedi..hatta nerdeyse kümes ağasının eline kolonya döküp peçete verecektik..kazara olmadı çok şükür..ama tavuk hala aynı tavuk, tek fark var: yayılan kanser hücreleri daha çabuk bölünüyor.. -
tarihin yazilmaya baslandigi andan (belki daha da oncesinden) itibaren basi dertten gotu sikten kurtulmayan, her daim bir savas, bir cekisme, bir yikim ile burun buruna yasamis, her neye elini attiysa kurutup bitirmis, cenabet mi cenabet mekan. bahtsiz bedevinin cografi versiyonu.
-
ankara'nın çankaya ilçesinin mahallelerinden biridir. ismini ortadoğu teknik üniversitesinden almaktadır
mahalle muhtarlığı telefon numarası : 312 2666694
(bkz: sokak sokak çankaya) -
yakın zamanda çok büyük bir savaşın çıkacağı ve bu bölgede yaşayanların büyük katliyam yaratan bir bombayla yok olacağını düşündüğüm bölge.
-
bir cemal süreya şiiri. *
i.
anlat onu :
laledir
devesinin boynunda düğüm
gecedir
katırının gözünde sahtiyan
sestir akar
atının koşumlarında demir
ve o dilenir
sara taklidi yaparak
nedir sandığa basılı bez
aşevine giden işçiler
neden ekmeklerini de yanlarında götürürler
kimin gözleri tülbentle bağlı
annesi bağladı hangi niyetle bağladı
gömleği yastığının altında
hiç giymeyecek o gömleği onu anlat
her kelime yeniden söylenmektedir
yeniden yeniden söylenmektedir
ve her kelimenin anlamı
başka olmaktadır bir öncekinden
bütün gereksiz anıtları yıkmaktadır
anıt söz anıtları yıkmaktadır
ırmaklar ırmaklar
ırmak sözü ırmakları çoğaltmaktadır
yeniden yeniden çoğaltmaktadır
bir kez daha söyle ırmak sözünü
suçüstü bastırmaktadır karanlıkları
buradan göz alabildiğine
donanmış tek bir ağaç görmeyeceksin
ama irili ufaklı göllerle gamzelenir toprak
anlat nasıl boşaltıldı o şehirler
kumla çamurla tıkandı her biri
çirkin kuşları ağulu böcekleri besledi
sayda' yı hatusas' ı troya' yı
alfabe ihraç eden fenike' yi
alfabe ithal eden ankara' yı
birbirine girmiş yazıları
taşbasması merkezleri, savaş arabalarını
iki nöbetçiyi anlat
uygarlık kuzeye doğru çekilirken
akdeniz kıyılarına iki nöbetçi dikti
güneşi bir de şiiri
ilk adımda ürperen çiçekleri
ilk adımda çiçekler ürperir
bir çiçek adı : papatya
bir çiçek adı : leylak
bir çiçek adı : yaz çiçeği
bir çiçek adı : kış çiçeği
bir çiçek adı : tanrım
hafiften hafiften seyriyor
serseri kurşunun hedefi
buradan göz alabildiğine
tek ve seyrek göreceksin yağmuru
ama her damla dopdoludur
ve her damlada
taşıran - damla onuru vardır
bunun için kördür şerbet
bunun için etoburdur petrol
bunun için öfkelidir özsu
morarıyor faltaşı
ii.
savaştan da kırandan da olsa
veremle de sıtmayla da gelse
lacivert bir çıngıraktır ölüm
patlar sarnıçların eski suyunda,
kapaklanmış bir at resmi çizer
havaleli çocukların kulaklarına.
ve avcıdır amansızdır coğrafya,
oyuklar halinde yitmişliğidir
yüzyılların bıraktığı iz taşta.
hangi taraftan esse rüzgar
zonklatır, sonra ortaya çıkarır
kayalıklara sıkışmış bir tarihi,
bir isyanı, bir dostluğu, bir yenilgiyi.
dönüştüğü şu muhteşem ortamda
erkek totemlerin kadınsı fetişlere
kilim sanrısının halı dalgınlığına,
bil ki buradan göz alabildiğine
dağların gizemli şakaklarından
ovalara yaylalara bozkırlara çöllere
bölgenin bütün üvey topraklarına,
bir değişim aracı olmuştur ayna;
altın öldürmüş, ipek yalan söylemiştir
kadı burhanettin' in arkadaşlarını
mitridat' ın dostlarının sevgilililerini
ağuya ve küçük tatlara alıştırmıştır;
tütüne, defineye, hayın okşayışına.
savaşın vakti yoktur oysa
ve ancak yenilgi halinde
söz konusu olabilir geç kalma.
umudun kanayan çephesinde
bak yağmur yağıyor ana unsura
kuşlar iyice alçaktan uçuyor,
bir şey vardı hani
yitirdin ya da hiç olmadı sanıyordun
oysa karışık bir anı gibi
seni uyurken öpmesi gibi babanın
bir ilkkar tomurcuğu gibi
geveze dualardan sıyrılmış
sürekli ve silik duruyor
bak o şey sinmiş şurana.
binlerce binlerce yer altı geçidine şırıldayarak aktı
son gölgeleri yakılanların,
ateşlenirken odun ayaklarında
ve her akşam göğün yorgun başı
usul usul düşerken omuzlarına
sessizce ve hep birlikte aktı
büyük bir serinlik halinde
son gölgeleri onların
siyaset meydanlarından sehpalardan
kale kapılarındaki ince yazıtlardan
yanlış savaşlardan
büyük bir yıldız kalabalığına
sütündeki mavi damarlara koyunların
-mavi şaman damarlarına-
susuzluk ve işkence…
bunlarla yarattı efsanesini
bunlarla yarattı sorumlu musa’ yı
bunlarla yarattı iyi isa’ yı
bunlarla yarattı cesur muhammed’ i.
anlat onu :
erzurum’ da
geçit vermez kaşlarının ardında
derindir karanlıktır ıssız gölgeleri
konya’ da
yüzünün herhangi bir yerine
bir kibir kırışığı çekmeyi ihmal etmez
izmir’ de
kavun karpuz sergileri arasında
başı dönmektedir
kahire’ de
takımıştır can kafesinin içine
tarihin büyük hayaletini
kuveyt’ te
sağ eliyle duaya dururken
sol eliyle kıçını kaşımaktadır.
telaviv’ de
ona büyük bir türkü lazımdır
büyük bir felaket lazımdır ona
ve her yerde
güneş gizlice onun için parlıyor
gece gizlice onun gecesidir
her yerde
morarıyor
faltaşı.
iii:
çiçek ki çiğniyorum ağzımda
zifaftan ve yastan
havlıyor barut
sarartıyor gök kumaşını
arkadaşım yirmi sekiz yaşında
elinde yapraklar tutuyor
arkadaşım otuz yaşında
pamuğun kızlarını anlatıyor
arkadaşım kırk yaşında
bütün elbiseleri üstünde
bütün elbiselerim üstümde
kandan ve kavaktan
bir şey var adını biliyorum
beyaz ateşin içinde
barutun içinde dimdik
beyaz ateşin içinde
koparak eski evlerin
çürümüş ve nemli kokusundan
tuzun içinde
biliyorum adını
geveze dualardan sıyrılmış
taptaze bir ses gibi
arkadaşımın sesi gibi
dünyanın ucu gibi
sürekli bir mırıltı gibi
yazdan yaz sokaklarından
ey korucunun uzanamadığı
çılgın salkım
ey dönüşsüz olan
yalnız açılan
ve kapanmayan
iv.
zaman mı? değil zaman.
akan zaman değil mesafelerdir.
güneşin çekici yukarda
suyun bıçağı aşağıda
krom alçakgönüllü, bakır utangaç.
ağaç : bir damla iki kıvılcım arasında.
rüzgar bilmiyor nereden eseceğini
sınırlar kesik.
yerleşme yerlerinde balkıma.
biz kırıldık daha da kırılırız
ama katil de bilmiyor öldürdüğünü
hırsız da bilmiyor çaldığını
biz yeni bir hayatın acemileriyiz
bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor
şiirimiz, aşkımız yeniden.
son kötü günleri yaşıyoruz belki
ilk güzel günleri de yaşarız belki
kekre bir şey de var bu havada
geçmişle gelecek arasında
acıyla sevinç arasında
öfkeyle bağış arasında
biz kırıldık daha da kırılırız
doğudan batıya bütün dünyada
ama kardeşin kardeşe vurduğu hançer
iki çiğer arasında bağlantı kurar
büyür, bir gün, zenginleşir orada,
çünkü ali’ yi dirilten iksir de saklı
hasan’ a sunulmuş ağu da,
granitin de olur bir okyanus diriliği,
nehirler daha uysal akar,
bir çiçek nasıl açılıyorsa kendiliğinden
bir kuş nasıl uçuyorsa
öyle sever, çalışır insan,
kıraçlar çarptıkça dağlara
gül göçürür şafağından
doğanın altın şafağından
insanın altın şafağından
tarihin altın şafağından
bir kırıldık daha da kırılırız
kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap