• tek hatası erken ölmesidir.
  • "o, ülkesine artık diktatörler hükmetmesin diye uğraşan bir diktatördü." h.c. armstrong bozkurt
  • iftira atmanın ne zamandan beri eleştiri sayıldığını merak ediyorum. anlamadığınız bir nokta var. daha öncede söylemiştim tekrar ediyorum. eleştirirsin, fikirlerine katılmazsın eyvallah. ama kalkıp ona hakaret ediyorsan, küçük düşürmeye çalışıyorsan, insanların ona karşı olan sevgisini taşak muhabbeti yapmaya kalkıyorsan, hele bir de bunların hepsinin üstüne ona cani sıfatı yüklüyorsan ben sana nasıl insan muamelesi yapayım ?
  • dersim katliamının atatürk'ten habersiz yapıldığını düşünmüyorum. oysaki dünyanın her yerinde yeni kurulmuş devletler isyanları konuşarak bastırıyorlardı değil mi, ne o öyle güçle sindirmek falan.
  • herkesin, herkese yapabileceği gibi; bir yerinden tutup, sevdiği veya eleştirdiği lider, devlet adamı ve asker.

    (aşağıdakini, bir dakikalık yuva başlığıyla geçtiğimiz 10 kasım'da yazmıştım. bugüne kısmetmiş.)

    bilmiyorum ne okudunuz onun hakkında, ne düşünürsünüz.. ileri görüşlülük, zeka, çalışkanlık, askeri deha falan; resmi tarihi bir kenara bırakırsak; benim onda en sevdiğim şey; çocuksuluğu. gerçekten. öyle kudretli bir adamın, içten içe çocuk özlemlerine ve hatta çocuk heyecanına sahip olması.

    içki, sigara, kahve, dans.. dünya’da sirozdan ölen başka bir ulusal lider var mıdır acaba?
    ve etrafında bir cahiller sürüsüyle bu kadar anlaşılamamış, bu kadar yalnız kalmış bir lider daha var mıdır acaba? devrim zaten zor bir mesai iken; halka, devlete ve düşmana karşı aynı anda devrim nice zordur kendi bilir..

    *

    türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

    polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. genç, “polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. mahkeme onu yargılayacaktır. yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek”.

    onu hapse atacaklar. yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. araya girişimde ve eylemimde haklıyım. eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”

    işte benim anladığım türk genci ve türk gençliği!

    (bkz: bursa nutku)

    *

    mustafa kemal’e atıp tutmak şimdi çok gözde bir eylem. siz de deneyin bakın, yanınıza bir sürü yandaş bulacaksınız. çünkü çağımız kavram çağıdır. önemli olan neye mualif olduğunuz değil yalnızca mualif olmanızdır. madem mustafa kemal bu denli popüler ve sevilen bir insan; ona laf edersem ben de tam bir isyankar olurum, tam bir asi olurum mantığıyla yola çıkıp, siz de bonus’unuza bonus, primlerinize prim ekleyebilirsiniz..

    bugün bir sitede gördüm; birisi “sabahın köründe korna çalarak birisini anmak ne kadar saçma” falan diyordu.. onun görüşüdür, beni ilgilendirmez. ama ben bu insanlara üzülüyorum. bu sabah o hissi yaşayamayanlara üzülüyorum. tıpkı yaşamının coşkusu gibi, ölümünün hüznü de bu ülkede yaşayanları bir anda birleştirebiliyor sanki..

    bir dakikalığına bile olsa, kornalarla, saygı duruşlarıyla, sirenlerle bile olsa; ufacık bir an için, tüm ülkenin bir olduğunu, birinin yararının hepimizin yararı olduğunu hissedemeyenler için üzülüyorum. günlük telaş ve hemen yan komşumuzun kuyusuna vurduğumuz kürek darbeleri esnasında aslında zarar verdiğimizin “biz” olduğunu göremeyenlere üzülüyorum. coğrafi konumlara göre insanları yaftalayıp faşizm peşinde koşanlara, mandanın ve boyunduruğun her türlüsüne koşa koşa kafa uzatan tanzimat aydınlarına, mustafa kemal’i tarlada kuş kovalayan bir zat sanan; onu öyle öğrenen ve onun fikrini anlamayan, anlayamayan insanlara üzülüyorum..

    mustafa kemal öldü, ona üzülmüyorum; mustafa kemal öldü, bize üzülüyorum..

    menşe
  • "atatürk, cumhuriyet'in onuncu yılı için bestelenecek marş'la yakından ilgileniyordu. hazırlıkların ilerlediği bir sırada, bestenin okunuşunu kontrol için bir edebiyat öğretmeniyle öğrencileri çankaya'ya çağırmıştı. öğrenciler köşke geldiklerinde, içerden gelen bir gazel sesiyle karşılaşıp çok şaşırdılar. çünkü alaturka müzik okulda yasak'tı ve atatürk'ün de yasağa uyduğu sanılıyordu. onların şaşkınlığını anlayan atatürk, önce gazeli söyleyen denizkızı eftalya hanım'ı yollamış, sonra da çocuklara, "bağışlayın yavrularım, ben bu müzikle yetiştirildim. ama bu müzik gençliğin heyecanını, yurtseverliğini dile getiremez. divan edebiyatı nasıl tükenmişse, bu da tükenmiştir. ama ilerde sizler batı musikisi zevki ile yetişir, bestelerinizi bu yerli çeşniden de katarsanız o başka!" demişti."

    mübeccel nami duru'nun anılarından. trt televizyonunda 22 haziran 1981 günü yayınlanan "atatürk'ten anılar" programındaki görüşmeden
  • kendisi üzerinden yapılan tartışmalar bir gerçeği çok net bir biçimde ortaya koyuyor, eğitim sistemimizi toptan değiştirmemiz lazım, şu çağda artık dogmalardan, ezberlerden, beyin yıkama sekanslardan ibaret bir ulusal eğitim sistemi bizi taşımıyor, üstelik tek tip insan yaratma hedefine de, ki hedefin ahlaki tartışmasını bir anlık bir kenara bırakalım, ulaştığı söylenemez. şu dünyada en az korkulması gereken şey gerçektir, çünkü gerçekle başedebilmek için elimizde güçlü aletlerimiz var. atatürk veya bir başkası için bu sav değişmemeli, atatürk'ün bir koruma kanununa veya benzerine ihtiyacı yok, ihtiyacımız olan doğru tartışma ve savlama tekniğini uygulayabilmemiz.
    bir örnek vermek istiyorum, geçmiş milli eğitim bakanlarımızdan (1938-46 arası bu görevde bulunmuş) hasan ali yücel'in bazı eski çeviri kitapların önsözlerinde de karşılaşabileceğiniz bir yazısı var ki şöyle bir şey (bkz: #12138024)

    burada özellikle "zengin çeviri kitaplığı" sözü ile anılan kitap miktarına dikkat çekmek istiyorum, bu dönemin türkiye'si için çok önemli bir kıstas oluşturuyor çünkü, bu anlamda atatürk'ün okuduğu kitap sayısı üzerinden yapılan tartışmaların gülünçlüğü konusunda bilgi sahibi olmak mümkündür. her halükarda atatürk osmanlıca, fransızca ve bir miktar arapça bilen, nicelik bakımından tartışılması manasız olsa da elimizdeki bilgi ve belgelerden anladığımız kadarıyla dönemin şartları açısından rahatlıkla "çok kitap" okumuş, entelektüel sayılabilecek bir insandır.

    burada bir kez daha "dönemin koşulları" ya da "tarihi içinde bulunduğu döneme göre değerlendirmek" geyiği yapmak istemiyorum. varmak istediğim noktaya geleyim, eğitim sistemimizi bilimin aradığı şartlara göre düzenleyip, insanlara doğru düşünme, doğru savlama, okuduğunu doğru süzgeçten geçirme yeteneğini sağlayabildiğimiz anda hem bazen sözlükte de örneğine rastladığımız kaynaksız, desteksiz argümanların ve dezenformasyonun yaratacağı tahribatı en aza indirgemiş olacağız, hem de ne atatürk'ü ne de bir başkasını fikirlerden korumak için uydurulmuş yasalara ihtiyacımız kalmayacak. bu şekilde "hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir" sözü de belki bir anlamda manasını bulmuş olacak.

    tabii, eğitimi gerçekten bilimsel kıstaslara oturttmak çok kapsamlı bir hadise, mustafa kemal atatürk'ün üzerinden dönen tartışmayı, bu genel fenomene bir örnek oluşturması açısından seçtim sadece. yoksa bu reformun istediği ortam benim burada çizdiğim sınırların çok ötesinde bir anlayış gerektiriyor, etkileri de herhalde burada söylediklerimle sınırlı kalacak kadar dar değil, hatta çevresel koşulları düşünürseniz belki ütopya, belki olmayacak işler peşindeyimdir, bilmiyorum, ama bir yerlerden de başlamak lazım.
  • okuduğu kitaplardan altını çizdiği satırlar, özel işaretleri, uyarıları, düştüğü notlar ve kitap içerisindeki özel yazıları 24 cilt halinde basılmış, satıştadır.

    http://www.ottomanstore.com/…id=104&product_id=4662
  • ekşi sözlükte asker olarak standart bir yeteneğe sahipti sözüyle eleştirilmek değil bok atılan bir strateji dehasıdır. çanakkale coğrafyasını yerinde görmemiş, oralarda bir gece bile geçirmemiş, savaşın yapıldığı arazide kendini zorlayıp yürümeye çalışmamış bir insanın cahilce konuşmasıdır bu. öte yandan kendisine saygı duyduğum, zamanına göre çok ileri işler başarmış ve şu anda bile olduğu yerden bir adım öteye geçemeyen (hem de hiç bir alanda) bir ülkenin tarihinde en çok saygı duyulan zamanlarına imza atmış ülkenin kurucu lideridir. mustafa kemal'i anlamak veya kendisinden nefret etmek için lise kitaplarındaki bilgilere veya internetteki uyduruk sitelere referans vereceğinize yabancı kaynaklı okumalara yönelseniz objektif ve mantıklı bir şekilde, ilim dahilinde bu politik figürün yaptıklarını ve yapamadıklarını anlar, ülkemiz dışında bu liderin nasıl görüldüğünü ve türkiye'nin nereden nereye geldiğini çok daha net farkedebilirsiniz benden söylemesi. ha ondan sonra eleştirmek gayet akılcı olacaktır o ayrı. öte yandan darbeci beyinsizlerin mustafa kemal atatürk referansıyla amerikan uşaklığı yapması atatürk'ün değil, ülkeyi iktidar uğruna satanların hanesine yazılır. mustafa kemal'in en büyük şanssızlığı kısa süren hayatında iktidarın ve emellerinin devamlılığını sağlayacak alt yapının oturamaması olmuştur. bir jenerasyona daha yetecek kadar (15 sene) daha yaşamış olsaydı fikrimce memleket olarak bambaşka yerlerdeydik şu anda.

    edit: bu entry'nin kökünü oluşturan askeri dehası yalandır entry'sini yazan her kimse yazdığını beş dakikada silmiş, bu yazılan da üstüme kalmıştır.
  • atatürk; aklında fikirleri, içinde yazma isteği olan bireyin önüne beyaz bir sayfa ve kalemi koyan kişidir.
hesabın var mı? giriş yap