• egonun tavrıdır.

    negatifliğin yok edilmeye çalışılması da negatif bir tavırdır.

    gerek kendi iç alemimizdeki gerekse zahirdeki olumsuzluklara karşı lüzumundan fazla ilgi, onlarla mücadele etmek, onları yaşatır.

    herhangi bir duruma, hâle pozitif veya negatif tepki göstermek, ona enerji yüklemesi yapar ve besler.

    duygusal tepki vermeden üzerine projektör tutmak, farkında olmak ise onu öldürür veya dönüştürür.

    hırsla bir şeyleri elde etmeye çalışmak negatif bir yönelimdir. bu yüzden hırsın sonu mahrumiyettir.

    bir şeyi çok istemek yine negatif bir duygu durumudur. istediğin şeyi elde etmek istersen, sakince (iyi kötü, az çok) elinden geleni yapıp, gerisini akışa bırakmak icap eder(tevekkül).
  • imdi bu kavramda beni huylandıran bir şey var, pek içime sinmiyor*. epiküryen bir anlayışın karşıtı olarak konumlandırılıp, onun dışındaki istisnasız tüm değer sistemlerinin ortak ve değişmez parçası olagelmiş böyle bir başka kavram daha bulamayız sanırım. kıymeti üstünde böylesine uzlaşılan ve hemfikir olunan bir kavram tabiatım icabı bende şüphe uyandırıyor. bu şüphe doğrultusunda düşünmeye başladığımda da ilginç şeyler geliyor aklıma.

    birincisi, en bariz sıkıntı bu mücadele diskursunun dışlayıcı olmasında. bir olumsuzluk tanımlıyorsun, onu dışsallaştırıyorsun, sonra da ona karşı mücadele ediyorsun. mücadelenin anlamsal sınırları, insan kendi içindeki olumsuz bulduğu bir özelliği mesela bir bağımlılığıyla bile mücadele etse, bu mücadele edilen şeyin kapsanmasını içeremiyor, ille de dışsallaştırılmasını içeriyor. burada iki sorun var, mücadele kaçınılmaz bir yargı, olumlu olumsuz ayrımı içeriyor. üstelik bir şeyin olumlu olması için mücadele etmesi yetiyor, yani kendi kendini olumluyor. bu çok tehlikeli bir husus, zira mücadeleyi hangi amaca yönelik olduğundan bağımsız olumluyor. tabii bu noktada şu soru akla geliyor, artık hangi pozitif konotasyonu beğenirseniz, haklı, adil, insanca vs. mücadeleleri bunlara göre ayıracak mıyız? fakat bunlar üstünde insanların bir fikir ayrılığı yaşamaması imkansız. herkes her mücadelesini kendine göre haklı bir amaca dayandırıyor, bu durumda herkesin kendisi dışındakileri dışlamasına imkan veren, meşrulaştıran bir diskurs üretmiş oluyoruz.

    yukarıdaki sorun kavramın çevresiyle ilişkisiyle ilgili. ikincisi kavramın kendisinde sıkıntı var. mücadele bir olumsuzluktan kurtulmak, olumsuz bir durumdan daha olumlu bir duruma geçmek, iyi bir hedefe ulaşmak, sonuçta rahata varmak için veriliyor. o zaman sonucunda rahata varmak için katlandığımız bir sıkıntıyı neden yüceltiyoruz, bunda bir saçmalık yok mu? velev ki normatif bir yargıda bulunduk, bir şeyin iyi bir başka şeyin kötü olduğuna karar verdik, kötüden iyiye ulaşmak için de yine sıkıntılı bir başka sürece katlanmamız gerektiğini tespit ettik. şimdi bu sıkıntılı sürece katlanmayı kendi başına kıymetli hale getiren, varılacak iyi durumdan başka ne var? iyi duruma mücadele etmeden kolayca ulaşabiliyorsak daha iyi değil mi? o zaman mücadele kötü bir şey olmaz mı? e peki biz mücadeleyi neden övüyorduk?

    bir de zaten tüm progresif söylemlerin ilkelliği mevzuu var. ilerleme, aydınlatma vs. deyince artık çoğumuz bir durup kime göre neye göre diye soruyor, çok şükür bu olgunluğa eriştik. mücadele bunun bireysel ölçekteki kalıntısı değil mi? ama öyleyse, çocuğunu iyi şartlarda yetiştirmek, gelecek nesillere daha güzel bir dünya bırakmak, hadi bunları da geçtim hayatta kalmak için mücadele etmemek mümkün mü?
  • her zaman egonun tavrından kaynaklanmayabilir..

    "ego" adıyla anılan objenin kapsamı dışında kalan, onun hareket tarzıyla taban tabana zıt istikamette ter döken en az iki mücadele tipi olduğuna şahidim..

    şahitliğimin itibarı şüpheli olsa da mücadele hususunda bize gösterilen odur ki;

    bunların birincisi, bizatihi egonun kendisiyle girdiğin ve ona karşı koymak için verdiğin maddi/manevi mücadelelerdir.. ne yazık ki buradaki düşman asla ölmediği için onu en iyi durumda bile sadece dizginleyebilirsin.. onu bağlayıp tuttuğunu sandığın, terbiye edilmiş gibi görünen haliyle uslu uslu otururken bile pusuda bekleyen smeagol gibi gözleri parlayarak ömür boyu yanıbaşında durur.. gözlerini hiç ayırmadan ve asla kırpmadan senin gözlerinin içine bakar.. bekler.. bekler.. daima bekler.. o hiç vazgeçmez assism, asla uyumasss, evet, evet kıymetlimiss, bekler o, hep bekler pusuda canımss..

    ne yazık ki bu savaşın bir kazananı yok.. bu muhteris yılışıkla olan mesain bir ömür sürecek.. yani mücadelen de.. işin kötüsü o senden daha zekidir her zaman.. ve senin aksine o değişir, uyum sağlar, kamufle olur.. senin zaaflarını senden daha iyi bilir ve bunları mükemmelen kullanır.. istersen hafife al ve böbürlenip kendine güvenerek sopanı indir.. sonra sonuçları hep birlikte cips kola eşliğinde izleyelim..

    ikincisi ise ego'nun hiç tercih etmeyeceği, sana sürekli aksi yönde telkinlerde bulunduğu can sıkıcı, üzücü, zorlu ve tehlikeli durumlara senden özge varlığın herhangi bir zerresi için atıldığın digerkâm mücadelelerdir.. fedâ ve îsar gerektirir.. hafiften en şiddetlisine kadar muhtelif seviyelerde geri dönüşsüz maddi/manevi kayıplar ve sakatlıklar mukadderdir.. ki mücadelenin bu türü, içinde bulunduğumuz ay* itibarıyla daha büyük bir anlam kazanıyor.. üzerine düşünmeyi, dertlenmeyi, dersler çıkarmayı ve sonuçta elde kalan nüveyi kendimize rehber edinmeyi gerektiriyor..

    binlerin karşısına tek başına dikilmenin, sonu mutlak ölüm olan imkansız mücadelelere atını* şahlandırarak koşmanın arkasında egodan fazlası var gibi..
  • 58-el-mücâdele

    medine'de inmiştir; 22 (yirmiiki) âyettir. adını, ilk âyetinde geçen "tecâdilü" kelimesinden alır.

    rahmân ve rahîm (olan) allah'ın adıyla.

    1. kocası hakkında seninle tartışan ve allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü allah işitmiştir. allah, sizin konuşmanızı işitir. çünkü allah işitendir, bilendir.

    2. içinizden zıhâr yapanların kadınları, onların anaları değildir. onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. kuşkusuz allah, affedicidir, bağışlayıcıdır.

    3. kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. size öğütlenen budur. allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

    4. (buna imkân) bulamayan kimse, hanımıyla temas etmeden önce ardarda iki ay oruç tutar. buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. bu (hafifletme), allah'a ve resûlüne inanmanızdan dolayıdır. bunlar allah'ın hükümleridir. kâfirler için acı bir azap vardır.

    5. allah'a ve resûlüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. biz apaçık âyetler indirmişizdir. kâfirler için küçük düşürücü bir azap vardır.

    6. o gün allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. allah onları bir bir saymıştır. onlar ise unutmuşlardır. allah her şeye şahittir.

    7. göklerde ve yerde olanları allah'ın bildiğini görmüyor musun? üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka o'dur. beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka o'dur. bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka o, onlarla beraberdir. sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. doğrusu allah, her şeyi bilendir.

    8. gizli konuşmaktan menedildikten sonra yine o yasaklananı yapmaya kalkışarak günah, düşmanlık ve peygamber'e karşı gelmek hususunda gizlice konuşanları görmedin mi? onlar sana geldikleri zaman seni, allah'ın selamlamadığı bir şekilde selamlıyorlar. kendi içlerinden de: bu söylediklerimiz yüzünden allah'ın bize azap etmesi gerekmez miydi? derler. cehennem onlara yeter. oraya gireceklerdir. ne kötü dönüş yeridir orası!

    9. ey iman edenler! aranızda gizli konuşacağınız zaman günahı, düşmanlığı ve peygamber'e karşı gelmeyi fısıldamayın. iyilik ve takvâyı konuşun. huzuruna toplanacağınız allah'tan korkun.

    10. gizli konuşmalar şeytandandır. bu, iman edenleri üzmek içindir. oysa şeytan, allah'ın izni olmadıkça, müminlere hiçbir zarar veremez. müminler allah'a dayanıp güvensinler.

    11. ey iman edenler! size "meclislerde yer açın" denilince yer açın ki allah da size genişlik versin. size "kalkın" denilince de kalkın ki allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. allah yaptıklarınızdan haberdardır.

    12. ey iman edenler! peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. şayet bir şey bulamazsanız, bilin ki allah bağışlayandır, esirgeyendir.

    13. gizli bir şey konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? bunu yapmadığınıza ve allah da sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekâtı verin allah'a ve resûlüne itaat edin. allah yaptıklarınızdan haberdardır.

    14. allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? onlar ne sizdendirler ne de onlardan. bilerek yalan yere yemin ediyorlar.

    15. allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. gerçekten onların yaptıkları şey çok kötüdür!

    16. onlar yeminlerini kalkan yapıp allah'ın yolundan alıkoydular. bu yüzden onlara küçük düşürücü bir azap vardır.

    17. onların malları da oğulları da allah'a karşı kendilerine bir fayda vermez. onlar cehennem ehlidirler. orada ebedî kalacaklardır.

    18. o gün allah onların hepsini yeniden diriltecek, onlar da dünyada size yemin ettikleri gibi, o'na yemin edeceklerdir. kendilerinin bir şey (hakikat) üzerinde olduklarını sanırlar. iyi bilin ki onlar gerçekten yalancıdırlar.

    19. şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine allah'ı anmayı unutturdu. işte onlar şeytanın yandaşlarıdır. iyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar.

    20. allah'a ve peygamberine düşman olanlar, işte onlar en aşağıların arasındadırlar.

    21. allah: elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. şüphesiz allah güçlüdür, galiptir.

    22. allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- allah'a ve resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. işte onların kalbine allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. allah onlardan razı olmuş, onlar da allah'tan hoşnut olmuşlardır. işte onlar, allah'ın tarafında olanlardır. iyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece allah'ın tarafında olanlardır.
  • hayatta başarılı olması istenen her çocuğa öğretilmesi gereken şey.
  • peygamberle özel bir konu konuşulacağı vakit sadaka verilmesini emreden suredir.

    (bkz: peygambere danışmanlık ücreti ödenmesi)
  • en zor olani kendinizle yaptiginizdir. kazanan yoktur ama iki taraf da kaybeder.

    olan ve olmasi gerekenler gibi, yapman ve yapmaman gerekenler vardir hep.

    bazen oyle bir arafta birakir ki seni bu mücadele, artik ne olacaksa olsun, yasayayim acimi dersin.

    zira yasanacak sey korkusu, acisindan daha cok yipratir kisiyi.

    mücadele. .. etken bir kelime. tehlikeli bir anlami olan kelime. oyle ki, taraflar kelimeden cok daha tehlikeli.
  • ıstakozlar sert bir hakimiyet mücadelesi içinde yaşarlar.

    girdiği mücadeleleri kazanmış bir ıstakoz dik duruşuyla kendini hemen belli eder. ancak kavgayı kaybeder ve yaralanırsa beyin yapısında ciddi değişimler gözlenir. beyni fiziki olarak parçalanarak yeniden oluşur. bu yeni oluşumdan sonra o güvenle yürüyen ıstakozun yerini bedenini ufaltarak yürüyen korkak bir hayvan alır ve sürekli kaybetmeye başlar. beslenemez ve çiftleşemezler. bir süre sonra da bu ıstakozlar ölür.

    buna benzer şekilde insanlarda kayıp yaşadıkları zaman kendilerine güvenlerini yitirir,beden dilleri değişikliğe uğrar ve hayattan saklanarak yaşamaya başlarlar. bir çoğu kimyasal desteklerle ayakta durmaya çalışır.

    hayat bir mücadeledir. size adil olacağı,acı olmayacağı ve barış içinde yaşayacağınız konusunda kimse garanti vermedi tam tersine imtihan için burada olduğumuz söylendi. buna üzülüp dövünmek yerine güvenli bir ıstakoz gibi dik yürüyün,hayattan saklanmayın ve kendinizi sürekli geliştirin. inancınızı her zaman koruyun ve yenilgi psikolojisinin sizi ele geçirmesine izin vermeyin.

    unutmayın sadece yenildiğinizi kabul ettiniz zaman gerçekten yenilirsiniz.

    not: ıstakozlar konusundaki ilginç örneği klinik psikolog dr.jordan petersonun kitabında okudum çok ilginç bir adam.
  • her erkekte bulunan fıtri bir özelliktir.

    ancak bu özelliğin yerli yerince kullanılması ve doğru bir şekilde istihdam edilmesi önemlidir. her konuda olduğu gibi bu özelliğin dahi şuur seviyesi ile doğrudan alakası vardır.

    dikkat edin, ekseriyetle bu özellik yanlış ve süfli yönde kullanılır. öznemiz bir futbol takımına gönül verir, onu egosuyla özdeşleştirir ve başka takımların taraftarlarına karşı cihada başlar. bir diğeri, saplantı, obsesyon derecesinde partizanlık yapar, karşı çıkan herkese karşı sefer ilan eder.

    elbette erkekteki bu mücadele özelliğini yok edelim demiyorum. bu fıtrata ihanet ve yaratılışı bozmak olur. mücadele vasfını kaybetmiş efemine tavırlı erkekten kimseye hayır gelmez.

    bugün batı dünyasında kasıtlı olarak bu türden eğilimler pompalanmaktadır. erkeği yarı kadın; kadını da yarı erkek yaparak unisex bir tip üretmeye çalışmaktadırlar. batıda moda, çeşitli sanat alanları ve film stüdyolarında etkin olan eşcinsel şahıslar kasten bu eğilimi körüklemektedirler. yarı erkek, yarı kadın hünsa tipolojisi deccali ideolojinin bir gereğidir. bunlara prim verilmemeli ve direnç gösterilmelidir.

    erkek mücadele eder, savaşır; en başta kendi karanlık yönüne yani nefsine ve şeytanına karşı; sonra zahir planda tüm menfiliklere karşı. nizam-ı alem bu şekilde sağlanır. aksi takdirde düzen çöker. mücadele vasfını kaybetmemiş toplumların uydusu, hatta sömürgesi olmak tehlikesi başgösterir.
  • yenilenme, sürdürülebilir sistemlerin genele direnip sonra genelle uzlaşı sürecine girdiği an; eskitebilen ve eskime tepkimesine bürünen yegane olgu. eski ve yeninin fonksiyonel yok oluşuyla alakalı zaman parçalarının arasına yerleştirilen hiçbir kıyas bir savaşımın ya da rekabetin verileriyle bezeli bir grafik ya da analiz değil. bir başka yol.

    ispanya'da 17. yy'da kılıç taşımak sınırlanınca ilk katlamalı bıçakların prototiplerini ortaya çıkaran geniş liste hemen her alana dokunuyor misal, doğru. hatta, belki de o dönemin el işi mekaniği ile gelen ve saat dişlilerin andıran kilit sistemiyle açılınca, hala orta boy bir kılıcı andıran bu aletin getirdiği her şey de hemen her alana dokunan listeler oluşturuyor. "la navaja" deniyor bu bıçaklara. "ustura" demek. dizaynları, görsel havzası daha da geriye gidilse roma hançerlerine de dokunuyor, sicilya, korsika, fransa gibi akraba kültürlere de. mekanizması ilk yarı otomatik bıçakların atası da olabilir.

    saint-joseph germier tablosu 19. yy şiddet- sanat sertifikası. görsel
    farklı bir konunun sistemiyle, ustura sözcüğü arasına yerleşen anlam tuzaklarından biri: düello. ülkeler arası spor müsabakalarında ağlayan ve duygularına hakim olamayan vatandaş mentalitesinde bir ispanyol "çingene bıçağı" diyor günümüzde bunlara. puşkin bir yüzyıl sonra böylesi bir kıyasa, özgün duygulanımlarla şiirsel ve ilham verici bir pırıltyla asalet yüklenmiş bir sistemden bahsederken, şimdilerde yok olmak üzere olan kuşakların, orta anadolu bozkırından pek de farkı olmayan bölgelerde tespih gibi taşınan silahlara olan sempatisini ve öykülerinin gidişatını pek de öngöremezdi. bu da onu yetersiz bir şair yapar. kaybedilen bir restleşme.

    "bu zamana ait hissetmiyorum"

    tanıdığım herkesten en az bir kere bu anlamı vurgulayan ifade yolları duydum, gördüm. herkesin aksine ben, tam da yaşadığım her döneme ait hissettim ama her zaman parçasına da ilgi duydum. etin ve kemiğin yarattığı sıkıntının dönüşeceği en çaresiz bunaltı "tekilleşmek". bir mentaliteyi veya duyguyu veya toptan kullanılamaz hale getirmenin en acımasız yolu. aitliğin dışına itilip, asla dile gelemeyen, ifade edilemeyen, sınırları içinde yatan ürkütücü potansiyellerin devinimsiz kalmaya mahkum edildiği bir seçeneksizlik, koşul mahkumiyeti.

    farklı olanı, yeni dizaynlara ve alakasız kıyaslarla bu döngüsel anlamsızlığın içine çeken belirsiz bir gücün etrafında dönüyor her şey.

    uzun süre yaşamın dışında kalan insanların ortak iki özelliği var: iç dünyasını açınca büyülü bir akıldışılıkla sonsuz bir tutarlılığın iç içe geçtiği bir başka dil, ruh, hisler ve kavrayış.yaşam. yaşamın coşkuyla dolu gerçek akışı. istenilen her şeyden arındırılmış.

    ve diğeri: her şeyin dışında bir noktada hiçbir doğrultu ya da kavisin sonu olmayan bir karanlık. antheros oyukları gibi mitsel.

    ve bolca yaşama yeniden oluşan yabancılıklar, yeniden gelmeler.

    her soruya aynı cevabı vermek mümkün olsaydı, o soruların her bir varyantında diğer soruya geçerdim. çünkü bildiğim şu olurdu: onlar da cevabın varyantlarına geçerdi.
hesabın var mı? giriş yap