• hırvatların şehrin silüetini değiştirip ele geçirmeye çalıştıkları ama tüm yırtınmalara rağmen osmanlı kalabilmiş güzel insanlarla dolu şehir. şehre gölgesini veren dağın tepesinde dev demenin küçük bıraktığı bir haç ve şehrin hırvat tarafında olan ama her yerden görülebilen dev bir kilise kulesi var. ama turistler bununla ilgilenmiyor. çünkü coğrafyanın kitlendiği yer mimar sinan'ın öğrencisi hayrettin'in yaptığı köprü ve çevresindeki osmanlı mimarisini yansıtan cami, kule ve evler... dün oradaydım, hüzün, coşku, umutsuzluk, fakirlik, özlem, bureg, cevapcic köftesinin kokusu birbirine girmişti. ve ortasındaki müslüman mezarlığında herkesin doğum yılı farklı ama ölüm yılı aynıydı: 1993.
    insanlığın iyi ve kötü yüzünü görmek için mostar'a gitmek gerek...
  • küçücük fıçıcık içi dolu barutçuk ....

    mostar böyle bir şehir

    saraybosna'dan kıvrıla kıvrıla akan virajlı yollarda 2 saat boyunca yolculuktan sonra geleceğiniz; adriyatiğin, akdeniz'in kokusunu alacağınız şehir.

    yol boyunca beraber geldiğiniz nehir mostar'da biraz da düz ovaya çıkmanın keyfiyle yayılmış. mostar köprüsünün altından akarken karşılayacak sizi. bu köprü çok ilginç. tam orta noktasının yüksekliği yaklaşık 15 metre ve buradan nehire atlamak savaş zamanı bile ara verilmeyen bir spor.

    düz ova dedik ama mostar'ın her iki yanı yine yüksek tepelerle kaplı, tepenin birinde amerika'nın güney eyaletlerinde görmeye alıştığımız dev haçlardan biri var. bunu oraya dikenler şehrin yarısını oluşturan hırvatlar (boşnak deyişiyle hırvatskiler). sadece bu haç değil, hırvat tarafındaki bir katolik kilisesinin orantısızca, bir zürafa gibi uzatılmış çan kulesi de dinler, mezhepler arası sidik yarışının bir göstergesi gibi göz önünde duruyor. boşnakların bu haçlarla ilgili bir fıkrası var. onların fıkra kahramanları moşa (bizim temel)'ya bir gün sormuşlar "moşa, mostar'daki dev haç için ne düşünüyorsun" diye. o da cevap vermiş "ülkemiz için önemli bir artıdır".

    şehrin boşnak tarafı ile hırvat tarafı arasındaki tek fark binaların yaşı, eski tarafında boşnaklar yaşıyor. mostar köprüsünün biraz arkasında aynı köprünün minyatürünü görebilirsiniz. arnavut kaldırımı sokaklar, şirin taş binalar mostar'in simgeleri.

    1993'ü unutma yazısını okuyarak ana yola çıkıyor ve bu gerilim dolu küçük şirin şehri terk ediyorsunuz.

    son bir not : hırvatistan'ı yendiğimiz maçtan sonra az kalsın tekrar savaş çıkacakmış şehirde. tahmin edersiniz nedenini.
  • saraybosna ile karşılaştırıldığında insanın canını daha çok acıtan hüzün şehri. şu andaki durumu, fiziki yapısı üç sene öncesine kadar şüphesiz daha iyi durumdadır ama aklımda kalan delik deşik olmuş, küçük, pastel renkli ve pencerelerinde mutlaka sardunyalar bulunan evler...bosna' nın en çok turist çeken, yıkılan köprüsü sahte barış gösterileriyle yeniden yapılan, yeşilin en güzel tonlarını görebileceğiniz şehir.
  • hırvatların kendilerini zoraki kabul ettirmeye çalıştığı şehir. bu amaçla, şehrin en tepe noktasına, şehrin her yerinden görülebiliecek büyüklükte bir haç dikilmiştir. kimilerine göre bu haç, mostar köprüsü'nü yıkan topların mevzilendiği dağa koyulmuştur.bazı yerlerde hırvatistan bayrakları dalgalanmaktadır. savaştan önce %20 bile olmayan hırvat nüfusu, savaştan sonra %48 olmuştur.
  • ülkelerini, sınırları dışındaki bir şehri de dahil ederek büyütme hayalindeki sayısız ülkeden * * * biri olan hırvatistan'ın içten içe, alıp başkent yapmayı planladığı, bunun için de şehre ve şehrin sahibi boşnaklara yapmadığını bırakmadığı güzel şehir. savaştan sonra yavaş yavaş yaralarını sarıyor, ancak hala insanın içini burkan hüznünü koruyor bu rüya kenti. mostar köprüsü ise şehri adeta ikiye bölmüş. bir tarafında boşnaklar, diğer tarafında hırvatlar yaşıyor. savaştan sonra hırvat nüfusundaki akıl almaz artış ve boşnak tarafı yerinde sayarken hırvat tarafında gökdelenlerin yapılıyor olması ise dikkatimden kaçmayan bir diğer nokta.

    (bkz: mostar köprüsü)
  • yıllar yılı görmeyi hayal ettiğim ve nihayetinde geçtiğimiz hafta hayallerimi gerçekleştirerek ziyaret etme şansını yakalayabildiğim güzel şehir. aslında şehir demeye pek dilim varmıyor. evet, yollar, evler, binalar şunlar bunlar var ama şehir değil de kasaba havasında daha çok. özellikle mostar köprüsü'nün olduğu bölüm, elbette ki özgün ama oradan biraz uzaklaştınız mı son derece sıradan bir anadolu kasabasındaymış gibi hissediyorsunuz kendinizi.

    epey bir bina harap durumda, savaştan sonra öylece kalakalmış. binalar silme mermi izleri ile dolu hala. insan bir an için o binaların içinde verilen canları, sokaklarda dökülen kanları düşünüyor da epey bir ürperiyor gerçekten.

    her taraftan tek şerefeli cami minareleri yükseliyor. neretva ayağınızın dibinde çağıldıyor serin serin ve tabi tertemiz. okullarına medrese diyorlar. camilerini suudi arabistan restore ettiriyor, biz armut topluyoruz ya da armut toplamıyorsak bile yapıp ettiklerimizi duyurmuyor, allaha havale ediyoruz.

    saraybosna*-dubrovnik-mostar gezimin beni en çok heyecanlandıracağını umduğum ayağıydı mostar ama öyle olmadı. ilk sıraya dubrovnik'i koydum hayretle, sonrasında saraybosna tabi ki. mostar da vaktini saatini ayarlayabilirseniz sabah erkenden gelinip geceye doğru ayrılabileceğiniz bir mekanmış ne yazık ki...
  • gidecek olanlara veya gitmeyi düşünen arkadaşlara yardımcı olabilmek adına, aklımda kaldığı kadarı ile yazmaya çalışayım;

    öncelikle; mostar tek başına gezip görmeyi gerektirecek kadar ilgi çekici bir yer değil. anadolu coğrafyasında, mostar ile benzer sayısız kasaba ve ilçe merkezi vardır diye düşünüyorum. zaten mostarı mostar yapan da coğrafyasından çok dünyaca ünlü köprüsü. şehir olarak ortasından geçen nehrin ikiye ayırdığı, bir tarafında ağırlıklı olarak boşnakların yaşadığı, karşı tarafta ise hırvat yoğunluklu bir yapı. otogar ve tren istasyonu boşnakların olduğu kısımda kalıyor ama asıl gelişmişlik, yeni binalar, düzenli yapılaşma hep hırvatların yoğun olduğu tarafta kalıyor.

    boşnaklar gerçekten çok sıcak kanlı ve sizin türk olduğunuzu öğrendiklerinde kısmen de olsa size karşı bir sempati ile yaklaşıyorlar ama sakın ha, türküm ben, osmanlı vardı bildin mi modunda gaza gelip diyaloğa dalmayın. bizim medyamız sanırım bu osmanlı coğrafyası ve eski osmanlı tebası konusunda biraz yüksekten uçuyor. tarih tarihte kalmıştır ve bugun bosna hersek ayrı bir ülke, türkiye ayrı bir ülkedir. hemen her evde, mutlaka bir kişi savaş sırasında istanbula kaçmıştır ki bunu sizinle paylaşır sonrasında istanbul da çok değişmiş diye duyduk diye devam ederler.

    savaş demişken; mostar şehir olarak savaşı çok yoğun olarak yaşamış. hiç abartmıyorum ki şehir kevgire dönmüş. halen her bina üzerinde, her yerde kurşun delikleri var ki bildiğin kurşun deliği demeye dilin varmaz. ağır silahlarla taranmış resmen. insan gezerken tüyleri diken diken oluyor ama yapacak birşey yok. en çok koyan da, daha dün gerçekleşmiş bu katliamın zalim ve mazlum tarafı bir arada yaşamaya mecbur bırakılmış. savaş konusunda çok durmak istemiyorum, gittiğiniz zaman şahit olur bana hak verirsiniz.

    köprü; köprü bildiğiniz gibi savaş sırasında yıkıldı. ama eskisi gibi yine yapıvermişler. köprü, altından geçen nehir ve köprünün hemen iki yakasındaki çarşı tarzı yapılanma harika ötesi. sadece o daracık alanda neredeyse 1 gün geçirdim ve hiç sıkılmadım. yemek yiyecekseniz de yine çarşı kısmında "şadırvan" isminde hoş ve ucuz sayılabilecek yerde yiyebilirsiniz. yemekler de bildiğiniz türk yemeklerinin boşnak versiyonları. köfte olmuş cevapcici, dolma olmuş japrak sarma vs. yemek sonrasında veya gün içerisinde yorgunluk atmak adına boşnak kahvesi içmeyi unutmayın derim son olarak. bizim türk kahvesi gib iama değil. nasıl olduğunu gittiğinizde görürsünüz ama kahvesi muhteşem bence.

    köprü ve şehir dışında nereleri görelim derseniz; balagay tekkesi derim. mutlaka gidin derim. biraz meşakkatli bir yolculuk gerektirse de mutlaka gidin derim. tekkeye gitmek için, otogarın tam karşısında bulunan lokal otobüs durağına gitmeniz ve oradan tekkeye giden belediye otobüsüne binmeniz gerek. şehir merkezine 12-13 km uzaklıkta olan bu tekke, köprünün altından geçen nehrin doğduğu yere kurulmuş. tam yüksekçe bir dağın dibinde, mağaradan doğan nehrin bitişiğinde muhteşem bir mevlevi tekkesi. içerisinde 1 saat oturup suyu dinlemek bile size 3 ay yetecek kadar huzur depolamanıza yetiyor.
    giriş sırasında türk olduğunuzu ifade ederek 2 euro olan giriş ücretinden yırtma imkanınız var. şansınızı deneyin derim.

    son olarak; şehir merkezinde, köprüye nazır en güzel manzaraya sahip olan nokta, bir cami minaresidir. öyle ki; cami kullanılmıyor olsa da, içeri girip minareye tırmanmak ve manzarayı seyretmek 1 euro. caminin adı mustafa paşa camisi gibi bir şey ve ben caminin kullanılmadığını, girişin ücretli olduğunu bilmiyordum. giriş sırasında çocuğun biri önüme atlayarak; 1 euro vermeniz gerekiyor deyince "ya ben var müslüman olmak, ben var türk olmak" dedim, çocuk da sağolsun o zaman sana beleş, ayıpsın, "allaha emanet" dedi. ben tabi içeri girip caminin aslında sadece manzara amaçlı kullanıldığını öğrenince çok utandım sıkıldım.

    saraybosna - mostar - dubrovnik - splitt dörtlüsü yapılacak ise, mostar gidilip gezilebilecek güzel bir ara durak. aksi taktirde sadece mostar için o yola çıkılmaz diye düşünüyorum.
  • bence geceyi orada geçirmek pek gerekli olmaz saraybosna'dan günübirlik ziyaret için uygun bir mesafede. konaklamak için israrcı olanlara önerim, çok güzel bir tarihi konak olan http://www.muslibegovichouse.com/.

    sabah çok erken çıkış yapacağınızı, kahvaltı hazırlamasına gerek olmadığını belirttiğiniz halde, sandviç, içecek ve meyvelerle hazırlanmış bir paketi hazırlayıp, giderken almanız için kapınıza asan bir adam işletiyor ve bu tarihi konağın hikayesini dinlemezseniz alınabiliyor.
  • köprü üzerinden para karşılığı aşağıya atlayan gençler var. ulan ben aşağı bakmaya tırsıyorum herif balıklama dalıyor.
  • gidip görülesi küçük şehir, ama bence en az şehir kadar güzel olan saraybosna-mostar arasındaki yol.

    araç yolculuğu seviyorsanız araç kiralayıp, hatta motorsiklet kiralayıp gidilesi güzellikte bir yol
hesabın var mı? giriş yap