• mitoloji deyince akla hemen yunan mitolojisi geliyor ya hani, hatta resimlerine varıncaya kadar tiplerini, karakterlerini kafamızda oturtuyoruz. hikayelerini bir çırpıda birkaç cümleyle de olsa söyleyiveriyoruz. gözümüzün önüne haklarında yapılmış farklı sanat eserleri gelebiliyor. anadolu'nun da mitolojik kahramanları var! şimdi durup dururken ne demeye anadolu mitolojisine daldım? birincisi yanlış bilmiyorsam türkiyeliyiz. ikincisi, sanatçılığın kendi kültürel kimliğinden bağımsız düşünülüp düşünülemeyeceği konu oldu bir ara, aramızda. sanatçı evrenselden beslenmeli ve evrenseli mi yorumlamalı, yoksa kendi kültüründen beslenmek onu daha samimi, özgün, tırnak içinde sanat tarihinde daha kıymetli bir yeri olan; dünyanın sanatsal çeşitliliği, rengi ve ortak diline daha çok zenginlik katacak bir sanatçı mı yapar? buyurun buradan yakın.

    eskiden olsa, çok eskiden diyelim, toulouse-lautrec gibi resim yapabileyim başka bir şey istemezdim. halbuki sana ne paris kerhanelerinde kabarık etek ve paçalı donuyla dans eden kadınlardan, değil mi? yok. illa onlar olacak. o, biraz munch, biraz van gogh, bolca schiele… falan filan. bunların müptelası olmuşsun. “gençlik iyi hoş da, gençlerin elinde heba oluyor” muydu o söz… o gence vizyon da vermek önemli tabi.

    anadolu'da resim haybeden yasaklanmasa o mitolojilerden zamanla ne tablolar çıkardı ama… umay mesela. umay'ın, gümüş saçlarıyla, bebeği kucağında yeni doğum yapmış bir annenin yanında oku ve yayıyla onları kötülüklerden korumaya çalıştığı hikayesinin, o kültürün içinden gelen bir sanatçı tarafından nasıl yorumlanacağını görmek isterdim. hatta hadi artıralım, al karısı da oralarda bir yerlerde gizlenmiş olsun.

    keşke yakınlarda anadolulu bir ressam olsa da ikna etsem.
  • bir toplumun tarihini, kelimelerini, geleneklerini açıklar, açıklanmasına yardımcı olur. çok kullandığım bir örnek olarak; yunan mitolojisi, tanrıça athena tarafından örümceğe dönüştürülen dokumacı kız arakne'nin hikayesini anlatır. ve "arakne" yunanca'da "örümcek" anlamına gelir.

    bu topraklarda ise, islam ile birlikte aldığımız batıl inançlar ve bağnazlık, bu topraklarda yaşamış yunan mitolojisini, ve türklerin orta asya'dan getirdikleri mitolojiyi tamamen silmiştir.

    örneğin, "kut" bu mitolojinin bir parçasıdır. ama, bunları sahiplenen, milliyetçiliği kafa tokuşturmak zanneden ırkçılar dahil kimse hakkında pek bir şey bilmez.

    yunan toplumunda, "örümcek nedir?" diye soran çocuğa arakne miti anlatılacaktır. fakat türk toplumunda durum şu şekildedir;

    - anne, örümcek nasıl olmuş?
    + allah yaratmış yavrum.

    işte, bir milletin yaratıcılığı, sorgulama, araştırma güdüsü, daha çocukken nasıl köreltilir sorusunun cevabı burada yatıyor.
  • benim için bu dünyaya açılan kapı sirenler olmuştu. bu, azra erhat' ın mitoloji sözlüğünden okuduğum ilk maddeydi.

    aslında, mitolojiyle ilgilenen hemen herkesin yolculuğu benzer aşamalardan geçiyor. önce, yunan mitolojsini görüp ona aşık oluyorsun. o dönemlerde mitoloji senin için tek bir kavramı ifade ediyor. sonra, diğer mitolojileri keşfediyorsun. mitoloji deyince yunan mitolojisini anlayan adamlardan nefret ettiğin dönem bu. oo set, odin, thor... her şeyi biliyorsun, değil mi?

    ve bir gün, tüm bu tantananın aslında tek bir insanlık orkestrası olduğunu fark ediyorsun. aslında tüm bu anlatılar bizim ortak öykümüz ve ortak mirasımız. bunu ne kadar farklı anlatmayı, adlandırmayı seçmiş olursak olalım aslında anlatılagelen hikaye hep aynı.

    bunu istediğin noktaya götürebilirsin genç jedi. istersen bunu tek bir yaratıcının bize aynı hikayeyi anlatıp durmasına bağla... istersen beş milyar yıldır ürüyor ve dağılıyor olsak da aynı noktadan türemiş olduğumuz gerçeğine. ama gerçek şu ki, hepimiz aynı öyküyü anlatıyoruz.

    hermes, merkür, thoth, hermod, lugh, gabriel ya da cebrail; adına ne dersen de, bunun bütün halkların farklı yorumladığı tek bir karakter olduğunu fark ettiğinde, aynı zamanda bunca farklılığın ötesinde aslında ne kadar da benzediğimizi de fark edeceksin. mitoloji, insanlığın buluştuğu ortak zemini yeniden keşfetmesidir ve bu, bu bence büyülü bir şey.
  • yakıtı tükenen yıldızlar kara deliğe, takipçisi biten ya da azalan dinler ise mitolojiye dönüşür.
  • dar çevrede mitoloji sevmek = işkence!

    aşırı entelektüel bir kimse olarak (öhöm) üniversite yıllarından beri düzenli olarak mitoloji seviyorum. şanlı tarihimizden çok, bu namıssızların isim ve icraatleri ezberimde. gel gör ki, bunun muhabbetini edebileceğim neredeyse kimse yok çevremde. ben de mecburen 9 ve 3 yaşındaki yeğenlere antin kuntin bilgiler veriyorum ki şimdiden palazlansın, yeterince olgunlaşınca teyze ile mitolojik sohbetlere girebilsinler.

    kiminle konuşayım allasen?

    -şimdi şerife yengecim, şarap tanrısı var bir tane. dionysos.
    +tanrı değil. allah!
    -hah işte, şarap allah'ı
    +tövbe de! çabuk tevbe et.

    peki. tövbe.
  • felsefeden ve bilimden once yanit arama bicimi
  • sıkıs olayının koku...hala nası bole kurgulamıslar hala anlamıyorum ozellıkle yunan mitolojisini...adamlar ongorulululer galiba taa o zamandan brezilya dizisi ceker gibi mitoloji yapmıslar...bilmemne tanrısı afrodite takar o ona asıktır zeus bilmem kimi luleden emer ama o da bilmem kime vermek niyetindedir o onun cocuudur o onun bunun falan filan...
  • çoğu kez yunan mitolojisi yerine kullanılan kelime. örneğin ares'i sorduğunuzda birilerine size gururla "mitolojideki savaş tanrısı" diyebilir. oysa ares sadece yunan mitolojisinin savaş tanrısıdır.
  • bir mitoloji tutkunuyumdur ben;
    bildim bileli değil elbet,
    ne zaman ki bir ege rüzgarı aldı beni getirip bıraktı kalbinin ta en batı yakasına, o zaman düştü mitoloji aklıma...

    bu efsanevi tarihe gönül verenin, az biraz "yarım" olmalıdır aklı. her gördüğünü/duyduğunu anlamlandırmaya yeltenenlere göre değildir yani. (buradan tekrar- ki bunu çok sık yaparım- emily dickinson'ı sevgiyle anarım:
    "much madness is the divinest sense to a discerning eye" diyebildiği için, sırf.)

    üzerinde doğup büyümüş olduğuma binlerce defa müteşekkir olduğum topraklar konuşur bu büyülü dili. biraz kulak kabartınca, sohbete katılmamak işten bile değildir. bu nedenle her geçişimizde ida'nın dönemeçli yollarından selam dururum zeus'a ve evlatlarına. kulaklarımın tıkanması rakımın yükselmesinden değil, başımın kavrulmasındandır mitoloji aşkıyla en çok.

    yaptığımız çadırlı kamplarda geceleri yanan kamp ateşinin etrafında türküler söylerken herkes, benim gözlerim durmaksızın rea'nın, tanrıların tanrısı'nı alıp gizlice büyüttüğü mağarayı arar. esin perileri gecenin bir vakti gelip beni bulup kanatlarında gezdirirler buraları baştan başa...

    truva, benim için tahta at'tan çok daha fazlasıdır mesela. bilmem kaç defa zihnimde canlandırmışımdır paris'in, güzeller güzeli helen'i kaçırıp bu gizemli coğrafyaya getirdiği ve o büyük felaket zincirinin ilk halkasını teşkil eden anı.. beni, truva'ya gönül vermekle bir başka diyara kaymak arasında sonsuz bir ikileme sürükleyen cesur ahillefs'i.. ahillefs'in bir kılıç darbesiyle yere serip üstüne pişmanlık duyduğu ve bence truva'nın asıl müdafiisi olan hektor'u...

    garip bir tutkudur mitolojiyi sevmek. dante'nin ilahi komedyası'nı okurken, bahsi geçen beher mitolojik karakteri adın gibi bilsen de, her satırda başlarından geçen hikayeye bir daha bir daha göz gezdirmeden edememektir mesela bu tutku. niovi'nin on dört çocuğuna on dört ayrı gözyaşı dökmen de bundandır.

    bundandır foça'yı her ziyaret edişinde o meşhur kayalıklarda, gemicileri yollarından saptırıp feci kazalara sebebiyet veren güzel sesli sirene'leri araman..

    olympos'un sönmeyen ateşinde, şarabını en çok tanrılar şerefine kaldırman göğe doğru..

    şimdi vakit, akşam üstünü buldu. ege denizi tüm ihtişamıyla salınıyor bir o yana bir bu yana. uzakta, "beyaz" bir yelkenliye yardım ediyor cömert rüzgar. kendini kayalıklardan tam da bu önümde duran mavi sonsuzluğa bırakan egeos'un; evlat acısı, ömrünün sonuna dek yüreğine saplı kalmış olan priam'in; kızıl saçlarının delice çekimi yüzünden koca bir devri bitirip diğerini başlatan helen'in; onun karşısında katıksız bir budalaya dönen paris'in; gözyaşları bugün hala daha tazeliğini muhafaza etmekte olan niovi'nin; her günbatımında aklımı başımdan alan lesvos'un; georgia'nın; kız kulesinin; sedefli kumsalların ve daha neler neler'in anısına kaldırıyorum kadehimi.

    ve mitolojiye elbet...
  • üç kuruşluk sığ bakışları ile kendince taşak gecen arkadaslara cok güzel kapak olacak bir tanımı vardır mitolojinin. bu tanımıda en güzel yaşar coruhlu özetlemiştir:

    "bir ulusu en iyi yansıtan aynalardan biri mitolojidir. bu aynada o ulusun ve bireylerinin gereksinimleri ve tutkuları, iç dünyalarının zenginliğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilir. kuşkusuz mitoloji yalnızca manevi dünyayı değil, dış dünyayla ilişkileri de yansıtır. gelecekteki düşüncelerin esin kaynağıdır mitler. din, felsefe, sanat, düşler mitlerin büyülü kazanında pişer. başka inançlarla etkileşimin sonuçlarını, büyük tarihsel olayların imgelere yansımasını, ölüm doğum gibi temel yaşamsal deneyimlerin insanın kendine ve dünyaya ilişkin tasarımlarında nasıl dalgalandığını, bütün bunları mitolojinin olmadan anlayamazdık."
hesabın var mı? giriş yap