• sadeleşme akımı

    arkadaş bu işin mantığı basit.

    normal bir insanın 40 çift ayakkabısı olmamalı. 15 tane montu olmamalı. ayda bir bile gömlek giymeyen bir insanın 10 gömleği olmamalı. 2 kişilik bir evde 15 tane kupaya gerek yok. bir evde 10 farklı nemlendirici kreme gerek yok. 3 tane hdmı kablo, 5 tane kulaklık, 8 tane 3lü priz.. yabancı gelmeyenler vardır heralde..

    gereksiz eşyalar çalışıyor olsa bile gereksizdir. sizin için gereksiz olan başkası için gereklidir mesela..

    o yüzden “faydasını görmediğiniz, maksimum verimi alamadığınız eşyalardan bir ayrılın artık.” deme akımıdır aslında bu.

    tüm eşyalarınız hayatınızı kolaylaştırmalı. eşya lan, parayla biz alıyoruz. para veriyoruz ki bize bir hayrı dokunsun.
    düşün şimdi bir şirketin var, işe birini alıyorsun başlarda iyi, memnunsun. 1 sene içinde işinde başarılı olamıyor, sen de başkasını alıyorsun. tüm işlerini ona yaptırıyorsun ama diğerine maaş vermeye devam. neden? çünkü şimdi 1 senedir maaş ödüyorsun, boşa gitmesin..

    hayatımızdaki her şeyin bize etkisi var. işe yaramaz şeyler ne kadar çoksa o kadar olumsuz etkileri oluyor üzerimizde. misal, ayakkabılıkta duran ama bir türlü giymediğimiz ayakkabılar. ya rahatsız, ya tarzımız değil, ya temizlenmeyecek noktada vs. vs.. bin bahanesi olabilir ama giymiyoruz işte. anlaması zor değil. yok bir gün boka batarsam bunu giyerim diye saklanan ayakkabı mı istersin, evde boya yaparsam giyerim kazağına, tshirtine, pantolonuna mı... yahu allah aşkına öyle bir durumda aklına o mu gelecek..

    kural 1: kendimize dürüst oluyoruz.
    ilerde bir gün şöyle olursa giyerim, kullanırım diye bir şey yok. misal benim işimde ceket giyilmiyor. sektör bu. dolabımda 6 tane ceket vardı. 2-3 tanesi de mecburen aldıklarım. o gün almak zorunda olup aldıklarım. 35 yaşına kadar düğün dernek dışında iş yerinde ceket giyeceğim 5-6 okasyon olmuştur. net bence konu. benim ceketim olacaksa iyi olması lazım. her şeyle giyebileceğim, klasik ya da casual smart neyse. çünkü hobi olarak tutuyorum ceketleri. hem çirkin hem giyilmeyeni insanın kendisine saygısını azaltıyor.

    kural 2: ben bunu satarım kafasından çıkıyoruz.
    yok. satılmıyor. satılır satılmasına da, fotoğraf çek, listele, aylarca ilan açık kalsın, aylarca eşyalardan kurtulama, sonra hevesin kaçsın, konuyu unut, kargola, mesajlara cevap ver vs vs. atıyorum, minimum 500 tl kazanılacak bir şey değilse saçmalık online satış.

    kural 3: faydasız duplikeleri oldurmayı bırakıyoruz.
    beyaz t-shirt hariç. onun dışında gerçekten yanlış kararla alınmış, sonradan doğrusu alınmış şeylerin yanlış versiyonları saklamak saçmalık. evde şu an 3 tane hdmi var. 1 tanesi dışındakiler çöp aslında bak atayım yarın. her toplantıdan topladığım kaç tane defter attığımı tahmin edemezsiniz. ben de saymadım.

    kural 4: gün bugündür diyoruz.
    evet. her elimizi atıp olduramadığımız her şeyle o an vedalaşıyoruz. geçende ampül lazım oldu çekmeceden aldım taktım bir tane beyaz çıktı. yanlışlıkla alınmış belli ki. çöp.. ya da yün kazak kalın geliyor, sevmiyorum giymeyi çöp. ya da artık tarzım olmayan, lüzmu da olmayan, zaman mekan israfı her şey çöp işte.

    çöpten kastım çöpe atmak değil, bağış kutusu, geri dönüşüm...

    neyse, minimalizmde meselenin özü insanın hayatını düzene sokması aslında.
    hepimiz alışkınız aile evlerinde 5 yorgan, 20 çarşaf olmasına. artık evler küçük, hayat hızlı akıyor. bu düzende fazlalıklar dar ediyor yaşadığımız evleri de bakış açımızı da.

    o yüzden sürekli anlamsız eşyalara yer ayarlamaya çalışacağımıza önümüze bakalım akımı diyebiliriz.
  • tasarımda (ki bu müzik tasarımı olur, program tasarımı olur, grafik tasarım olur, fark etmez) 'eklemeyi düşündüğüm şeyi eklemediğimde işin işlevselliğinde azalma olmayacaksa (ya da eklediğimde işlevsellikte bir artma olmayacaksa), eklemeyeyim madem' cümlesiyle açıklanır. belki de öyle açıklanmıyordur, ben açıkladım.
  • aklıma kafka'nın şu sözlerini getiren sanat akımı:

    "dışarıya kapanmak esasen içeri açılmaktır. huzur mu istiyorsun ? az eşya, az insan"
  • evlerimizde ihtiyacımız olmayan onlarca eşya var. oysa hayatımızda olan her şeyin bir nedeni, açıklaması olmalıdır. her şeyimizle fazlalıklarımızdan arınmalı, sadelikli bir yaşama geçmeliyiz.

    platon'un da dediği gibi, “önemli olan, hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır."

    kaldırabileceğimizden çok daha fazla bilgi yoğunluğuna, kullanabileceğimizden çok daha fazla ürün ve tüketim seçeneğine boğulduk. daha çok tüketiyor, daha çok çalışıyor, daha fazla öğrenmeye çabalıyoruz. bu tüketim çılgınlığının sebebini bile bilmiyoruz.

    bize sunulan her şey artık daha fazla ama bu bizi daha mutlu yapmadı. oysaki mutlu olmak için yaşıyoruz, demek ki yanlış olan bir şeyler var.

    tüm bunları yaparken yaşam akıp gidiyor, biz ise anı yaşayamadan, sürekli bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz. ancak yaşam, yaşadığınız ana odaklanıp tadını çıkarabildiğinizde güzeldir.

    minimalist yaşam nedir?

    basitçe, kullanmadığınız veya ihtiyaç duymadığınız şeylerden kurtuluyor, düzenli, basit bir ortam ve düzenli bir hayat bırakıyor.

    maddi şeylere takıntısız ya da her şeyi yapma takıntısı olmadan yaşamak demektir. basit araçlar kullanmak ve hafif yaşamak anlamına gelmektedir. az'ın 'çok'luğuna ve gücüne işaret eder.

    minimalist bir yaşamın şartları

    minimalist, minimalizmi bir hayat görüşü olarak belirleyenlere verilen bir ad.
    minimalizmin olmazsa olmaz bazı koşulları var. örneğin, bir minimalist, fazlalıklardan kurtularak sade hareket eder. gerçekten ihtiyacı olmayan nesneleri, objeleri çevresinden uzaklaştırır.

    insan ilişkilerinde de 'gerekmiyorsa konuşmamak' da bir minimalist davranış örneği. çeşitli film afişlerinde ya da kitap kapaklarında sadece tek bir objenin öne çıkartılması ve sade bir görüntü kullanılması da minimalist bir tercihin örneği.

    nasıl minimalist olurum?

    minimalist yaşayabilmek için öncelikle nesnelerin esiri olmaktan kurtulmamız gerekiyor.

    paraya, hayatı idame ettirmeye yardımı olan bir araç olmaktan öte bir anlam yüklemememiz gerekiyor. yani parayı sevmekten vazgeçmekten zorundayız. parayı ne kadar sevdiğimizi anlamanın yolu, fiziksel dünyanın gerçekleri ile mutluluğunuz çakıştığında, mutluluğu ne kadar hızlı ve kararlı bir şekilde seçebildiğimize dikkat etmektir.

    aynı şekilde nesnelere sahip olmak da hayatın bir gerekliliği olmaktan çıkmalı. nesnelere aşırı şekilde bağlılık, o nesnenin kaybı sonucunda ciddi üzüntülere yol açabiliyor.

    işte kurtulmamız gereken zihinsel durum tam olarak bu. oysaki tüm bu zihin yapısını terkedip, en önemli olan şeyin maddeler değil, bizler olduğunun farkına varırsak, o zaman maddelerin gelip geçici olduğunu, kayıplarının telafi edilebilir olduğunu anlarız ve maddelerin bizi
    üzmesine izin vermeyiz.nesnelerin ne kadar atıl olup olmadığını anlamak için;

    *
    *
    *
    *
    *
    gibi sorular sorarak
    nesnelerin vazgeçilmez olup olmadığını kafamızda netleştirebiliriz.

    pratik kısım kadar zihinsel süreçler de önemlidir.

    örneğin, gerektiğinde “hayır” diyebilme alışkanlığımız bile hayatımızda önemli bir fark yaratır.
    uzun süredir bekleyen ve bir umutla aksiyona dönüşeceğini veya çözüme kavuşacağını beklediğimiz bir konudan tamamen vazgeçmemiz de zihnimizi boşaltacağı için minimalist bir eylemdir.

    özetle minimalizm; hiçbir şeye sahip olmamak değil, sadece gerekenlere sahip olmaktır.

    paranın, nesnelerin önemini ve gücünü bilmek, ancak bunun sizi kontrol ederek mutsuz etmesine izin vermemektir.

    evlerimizde bizden çok eşyalarımızın yaşaması da nesnelerin bizi kontrol etmesinin ve mutsuzluğumuzun doğal bir sonucudur.
  • anlatman gerekenden fazlasını anlatma, göstermen gerekenden fazlasını gösterme.
  • 10 yıldır istanbul'dayım,
    10 yıldır çalışıyorum.
    10 yıldır evime düzenli olarak yardımcı geliyordu.

    6 ay önce yeni bir eve taşındım. istanbulda yaşadığım bu 4. ev ve şimdiye kadar yaşadığım en küçük ev. taşınırken bir çok şeyi atmak zorunda kaldım. öyle ki, 2'li koltuğumu bile salona sığmadığı için verip; sadece bir 3'lü koltukla kaldım. evim o denli küçük.

    ve 6 aydır kafama yatan bir yardımcı bulamadım. ev de küçük olunca temizliği kendim yapmaya başladım. uzun yıllardır ilk kez, elim evdeki tüm eşyalara dokunur hale geldi. çünkü her şeyi eve gelen abla temizliyor, ütülüyor, siliyor, yerleştiriyordu. ben sadece ve sadece kullanıp, dağıtan insandım. şimdi ise ne kadar çok eşyam olduğunu fark ediyorum. ve ne kadar azını kullandığımı...

    öncelikle kitap konusu: mümkün mertebe kobo kullanmaya çalışıyorum. oradan aldığım kitaplar bana yük olmuyor. korsan kitap kullanıp, kobo'ya okumayacağım 5000 tane kitap yüklemiyorum. okuyacağım kitabı satın alıp, okuyup, bitirip daha sonra yeni kitap alıyorum. tabii bu arada eskiden alınmış ve okunmamış basılı kitaplarımı okuyup bitirmeye çalışıyorum. kobo'da satılmayan kitapları mecburen basılı alıyorum ve okuduktan sonra kenara koyuyorum. arkadaşlarımla buluşmaya giderken, onlara hediye olarak götürüyorum. ya da eve gelen arkadaşlarıma o raftan istedikleri kitabı alabileceklerini söylüyorum. kütüphanemde bile büyük bir azalma oldu. hedefim, tek bir kitaplığa indirmek ve hatta gelecekte belki onu bile tutmamak.

    daha önce dolaplara odalara sığmayan kıfayetlerim şu anda iki kapaklı bir gardrop'a sığıyorlar. (sadece evde vestiyer olmadığı için, ufak başka bir dolabı montlar ve kamp malzemeleri için tutuyorum) ki bu arada, işe rahat kıyafetle gitsem de, toplantılara şık kıyafetle gitmek zorunda olan bir insanım. bir iki adet nişan-düğün elbisesi, 3-4 adet toplantı vs kıyafeti ve geri kalanı yazlık ve kışlık kıyafetlerim olmak üzere her şeyim toplamda 2 kapaklı gardropta.

    ve evimin temizliği, camları silmezsem 1 saati bile bulmuyor. (ki ayda 1 camları da siliyorum) bu durumda gerçekten eve bir yardımcı alıp, haftada 150 lira vermeye gerek duymuyorum. 300-600 lira arası bir para cebimde kalıyor.

    ama bitti, artık hayatımda her şey minimal diyemiyorum. daha çok yol var önümde. bilgisayarımı, mutfağımı ve hatta hayatımı da sadeleştirmem gerekiyor. ve tüm bunları yaparken, sürekli olarak dikkatli ve kontrollü olmak zorundayım. yaptım bitti ile olmuyor. eve fazladan eşya, hayata fazladan insan girip girmediğini her an kontrol etmeli insan. tıpkı gezegeninde yabanıl otlar bitmesin diye her gün uğraşan küçük prens gibi. aşasdkjfaşsd şaka şaka o kadar da değil.
  • "önce işlevsellik, sonra estetik = güzel" düşüncesi ile ortaya çıkmış akımdır bu efenim
  • 1960'ların başlarında, amerika'da ortaya çıkan ve günümüzde de mevcut tasarımları büyük ölçüde etkileyen sanatsal bir akımdır. hem soyut dışavurumculuğa hem de pop art'a tepki gösteren ve aşırı derecede sadeliği savunan minimalizm, resimden heykele, müzikten mimariye kadar birçok alanı ele geçirmiştir. bu soyut hareket, kısmen modernizmden kaynaklanır ve ilhamının bir kısmını önde gelen sanatçılarından biri olan mimar ludwig mies van der rohe'nin less is more dediği bauhaus'tan alır.

    minimalizmin usta sanatçıları, temel geometrik şekilleri (daireler, kareler, düz çizgiler) ve renk sınırlamasını (eserler neredeyse tek renkli) tercih eder. sanatçılar, ne pahasına olursa olsun, dekoratif bir yüzey veya illüzyon yaratmaktan kaçınarak, sembolizmden uzak ve ilk etapta duygusal içerikten yoksun görünen çalışmalar ortaya koyar.

    ~ sol lewitt, white cubes, 1991

    "minimal sanat" ifadesi ise ilk kez 1965 yılında, analitik akımın ingiliz filozofu richard arthur wollheim tarafından "içeriği en aza indirilmiş, sadeleştirilmiş sanat." tanımıyla arts magazine isimli dergide kullanılmıştır. lakin, minimalizmin bir parçası olan çoğu sanatçı, ifadenin indirgeyici yanı nedeniyle bunu reddeder ve sadeliğin basitlikle karıştırılmasına karşı çıkarlar. özellikle donald judd, "eğer benim çalışmalarım en aza indirgenmiş olarak tanınıyorsa bunun sebebi insanların gerekli olduğunu düşündüğü şeylerin yaptıklarımın içinde olmamasıdır." sözleriyle kendi eserlerini savunur.

    ~ donald judd, untitled, 1980

    "gördüğün şey, gördüğün şeydir." açıklamasıyla resimsel minimalizmin kurucularından olan frank stella ve en büyük temsilcileri arasında yer alan sol lewitt, lucy lippard, robert ryman, ellsworth kelly, agnes martin gibi isimlerin, ad reinhardt'ın monokrom resimlerinin saflığını ve kazimir maleviç'in soyut resimlerinin derinliğini temel aldıkları eserleri, andy warhol ve jackson pollock gibi sanatçıların çalışmalarına adeta bir tepki niteliğindedir.

    ~ frank stella, the marriage of reason and squalor, ıı, 1959

    minimal düşünce, gösterişli yapaylıktan kurtulma arzusuyla soğuk ve tarafsız görünebilir, ancak derin ve güçlü bir felsefi kavrama yakındır.
  • hayatıma adapte etmeye çalıştığım akım. bu bir süreç, ha deyince bir anda olmuyor. biraz emek istiyor.

    kendi çapımda yaptığım araştırmalar bana bu yolda şunları gösterdi:

    -minimalizme gün içerisinde en çok kullandığım iki şeyle başladım. birincisi telefon. telefonumdaki uygulamalara tek tek baktım ve son bir ayda bu uygulamayı kaç kere kullandığımı düşündüm. eğer çok sık değilse sildim.
    uygulamaları menüde renklerine göre dizdim. kırmız tonlarındakileri aynı sıraya koymak gibi.
    ana menüde gereksiz sayfa açmadım.
    telefon rehberimde son bir yılda kaç kere aradım ben bunu sorusuna tatmin edici cevaplar alamadığım kişileri sildim.
    sosyal medya uygulamalarından hangisiyle cidden vakit harcamayı seviyorsam, onu bıraktım telefonumda.

    -bilgisayarımın masaüstüne boşalttım. belgeleri kategorize ederek, isimsiz veya saçma sapan isimlendirilenleri yeniden isimlendirip düzenledim.
    bilgisayardaki fotoğrafları zamana göre düzenledim. aynı pozdan 100 tane varsa en güzel olanını tutup, diğerlerini sildim.
    masaüstü arkaplanı olarak beni çok yormayacak, basit ve düz bir wallpaper kullandım.

    -gardırobumdaki kıyafetlere baktım. son bir yılda kaç kere giydim ben bunları diye sorduğumda iyi cevap alamadıklarımı bir poşete doldurup mahalledeki ihtiyaç sahiplerine verdim. belli sayıda tişört, pantolon, çamaşır, çorap tuttum sadece.

    -alışverişlerimi düzenledim. bir şeyden bir tane ihtiyacım varsa ve diyelim ki bu şey 4 lira. ama markette bu şeyden 3 tane alınca 12 değil 10 lira ödeneceği yönünde kampanya varsa yine de bir tane alıyorum. zira ihtiyacım olan bir adet. ikincisi, üçüncüsü biliyorum ki çöpe gidecek.
    sebze, meyve alışverişini marketten yapar oldum. çünkü orda az alınca kimse surat yapmıyor. ihtiyacım kadar olanı alıyorum.
    evde 3 paket makarna varsa o makarnalar bitmeden yeni makarna almıyorum.

    -aynı anda 100 tane dizi izlemeyi bıraktım. eğer bitmişse oturup o diziyi sonuna kadar izliyorum ki, o diziye daha çok odaklanayim.
    kitaplığımda bekleyen kitap varsa yeni kitap almıyorum.

    -masamın üstünü kalabalık tutmuyorum. dikkat edin masalarım değil. tek masa.
    geçen 4 tane tabağım olmasına rağmen hep aynı tabağı kullandığımı fark ettim. çünkü en üstteki tabaktan yiyordum, sonra onu yıkayınca yine en üste koyuyordum. acıkınca tekrar ondan. bu böyle bir kısır döngüye dönmüştü. tamam misafir gibi durumlar için hazırlıklı olmak lazım ama ben mutfak eşyalarımı 4 ile sınırlamayı planlıyorum. 4 çay bardağı, 4 kahve bardağı, 4 tabak, 4 çatal gibi.
    süs eşyası diye kullandığım şeylerin ne kadar gerekli olduğunu sorguladım. ve gereksizleri attım.
    bitmiş herhangi bir şeyin kutusunu evde tutmuyorum (şampuan, duş jeli, diş macunu vs.)
    çekmecelerin içlerini düzenli tutuyorum.

    -giyim konusunda kendime markalar belirledim. pantolonlarımı a markasından alıyorum. ki alışverişe gittiğimde oraya mı gideyim buraya mı gideyim derdim olmasın hem de kendi tarzım olsun diye. bu belirli markalara odaklanma olayı çok işe yarıyor. ha memnun kalmazsam değiştiririm. aynı kıyafetten 3 tane olacağına 1 tane olsun sağlam olsun diyorum. ve parayı bu 1 pantolona harcayabiliyorum.
    daha düz, sade şeylere dönmeye çalışacağım buna kesin söz veremiyorum ama bakacağım.

    -ayda 10 tane dergi okumanın alemi yok. bir dergi, bir gazete belirledim onlardan ilerliyorum.
    facebook'ta gönderilerini pek sevmediğim, gönderilerini görünce hooop hemen sayfanın altına indiğim kişileri sildim. silinmeyecek kadar samimi mi? takibi bıraktım.
    instagram'da sevmediğim ama arkadaşım diye takip ettiğim kişileri engelledim. böylece anasayfalarım biraz daha rahatladı.
    bir gönderiyi veya fotoyu gerçekten beğenmediysem gidip likelamadım.

    -aynı anda 10 tane program izlemeyi bıraktım. her porgramın internet kaydı var artık. haftanın belirli günleri belirli programları izliyorum sırayla.

    - ve de en önemlisi her gün birileriyle görüşmekten bıktığımdan, dışarı çıkalım davetlerine dur demeye başladım. cidden çok sevdiğim insanları çevremde tutuyorum ve sadece onlara zaman ayırmak istiyorum. bu öyle 5 farklı arkadaş grubu değil ha. 2 farklı arkadaş grubu gibi.

    sonuç olarak minimalizmi hayata adapte etmek, zaten gün içinde çok yorulan beynin, günlük sosyal yaşam ve ev yaşamında kişiyi rahatlatması ve sakinleştirmesi benim temel amacım. gün içerisindeki seçenek sayısını azaltmak ve böylece yapılacak asıl işlere daha yoğunlaşmak gibi.

    bu video bu konuyu daha iyi özümsemek için bir kaynak
    bence.
  • tasarimda susleme ve bezemelerden uzak, kesinlikle fonksiyona hitap eden, duz ve sade hatlara sahip, hafif/taze/serin sozcuklerini cagristirabilecek, moduler, dengeli, mantikli, mumkun oldugunca geometrik formlardan referans alinarak ortaya cikarilan urunler veren bir akim.
hesabın var mı? giriş yap