• normal uygarlık seyrine göre bu bölgenin şu an atlantis ayarında olmasa da en kötü bir iskandinavya haline gelmesini beklemek abartı olmaz. binlerce yıl medeniyet tarihine yön vermiş, bilimsel, teknolojik, felsefi, kültürel, sosyolojik, dini pek çok gelişimin çıkış noktası olmuş, her açıdan inanılmaz zengin bir mirasa sahip bir bölgeden bahsediyoruz neticede lakin 21. yüzyılda ortaçağ avrupasından beter bir haldedir. işin kötüsü medeniyete kattığı tüm güzelliklerin yanında tarihi boyunca hep bir çalkantılar, istilalar, savaşlar, dramlar diyarı da olmuş. sanki tüm dünyadaki günahların sorumlusu bu bölgeymiş gibi cezalandırılıyor asırlardır. ne bitmez çilen varmış mezopotamya.
  • gariban topraklar.

    hani çok güzel bir çocuk vardır ya ama yüzü gözü pislik içinde hah! burası da böyle bir yer.

    geçmişinin getirdiği zenginliklerle yüzlerde farklı kültürün bir arada yaşayabileceği, über gelişmiş bir yer olabilirdi.

    olamadı.
  • batı bilginleri kabul etmesede uygarlık eski yunanistan'da değil, eski mezopotamyada başlamıştır.pisagor teoreminin sahibi antik çağdan pisagor değildir. eski mezopotamyaya ait kazılarda pisagor teoremi yazılı olarak bulunmuştur. lakin batılı bilim adamları bu gerçeği her zaman görmezden gelmişlerdir.geometri ve matematik sümerlerde ve babillerde odukça gelişmiştir. babilin asma bahçeleri döneminin en büyük mimarlık eseridir.yazı ilk kez sümerler tarafından bulunmuştur.tarihin en eski tıp belgesi sümerlerden kalmıştır. suyun sağlık açısından önemine değinen de ilk sümerlerdir.
    ama uygarlık ve bilim(avrupa'ya göre) antik çağ'da eski yunanistan'la başlamıştır. resmen adam yiyorlar.kandırın dünyayı, her şeye sahip çıkın. bizde seyredelim...
  • cilalı taş devrinden hemen sonra sümerler döneminde altın çağını yaşayan bereketli topraklar. öylesine muazzam, büyüleyici bir tarihi vardır ki her insanın okuması unutmaması gerekir. dicle ve fırat. bugün boşu boşuna akıp giden iki ırmak. bundan 4500 yıl önce ise çevresindeki ekili arazilere hayat veren sümerleri dönemin en etkileyici teknolojisine ulaştıran akarsular. o yıllarda mezopotamya bilhassa fırat ve dicle çevresi havuzlar, ulaşım için yapılmış yan kanallar, besleyici su arkları ve ucu bucağı olmayan ekili tarlalar ile doluydu. tekerleğin icadı, tarım alanında hayvan gücünün kullanımı verimi %100 artırmıştır. dünya üzerinde bakırı keşfedip madeni, süs eşyalarında kullanan ilk uygarlık mısır olarak bilinir. mezopotamya üzerinde kurulan sümerler ise maden devri döneminde bakırdan daha dayanıklı olan tuncu kalay alışımıyla keşfedip şekil vermiş, savaş aletleri yapmış ve kılıcı icat eden millet olmuşlardır.

    monarşinin doğuşu da yine bu bölgede olmuştur. sebeplerine gelince, taşan ırmaklar için setler çekmek küçük barajlar ve havuzlar inşa etmek gerekiyordu. bu bireylerin tek başına yönetebileceği bir sorun değildi. toplu halde çalışarak çözüme ulaştırmaları gerekirdi. bu devirde sözü geçen kimseler hidrolik araçların yapım ve bakımını üstlenir yapılması gereken işleri planlar ve iş kolları olarak dağıtır işlerin ilerleyebilmesi adına ceza verici yetkileri olurdu. bu yetkiler zamanla kendiliğinden oluşmuştur. bu sorumlulukları üstlenen kişiler güçlü ve akıllı ise bölge bölge adları yayılır ve sözleri diğer bölgelerde de tutulur olurdu krallıklar bu güçlü kişilerin atılımlarıyla doğmuştur.
  • "güneş mezopotamya'dan doğdu, mezopotamya'dan batacaktır" yazar, sümerler'den kalma bir kil tabletinde...
  • mö. 2500lerde yazılmış bir tablette toprağın 1'e 86 kat ürün verdiği yazılı olan bölge.
  • günümüzde çoğunluğu ırak, suriye ve türkiye sınırları içerisinde kalan ve en eski medeniyetlerin yaşadığı bölge. buradaki günlük yaşamı merak edenler için ;

    antik mezopotamyadaki günlük yaşam, antik roma veya antik yunanistan ile kıyaslanamazdı. mezopotamya hiçbir dönemde tek bir devlet altındaki uygarlık olmamıştır. genel olarak bakıldığındaysa milattan önce 4500 yılındaki şehirlerin ortaya çıkışından milattan önce 1750 yılındaki sümerlerin yıkılışına kadar, mezopotamyadaki insanlar hayatlarını benzer şekilde yaşamamışlardır. mezopotamya medeniyetleri yazılara büyük önem verirdi. yazının icadından sonra, yazı günlük hayatta önemli bir yere gelmişti ve yazıcılar gün içinde yaptıkları birçok şeyi kayıt altına alıyordu. bu sebeple günümüz arkeologları bölgede yaptıkları araştırmalarda o dönemdeki insanların nasıl çalışma ve yaşam koşullarını olduklarını rahatlıkla anlayabilmekteler.

    nüfus ve sosyal sınıflar

    mezopotamya medeniyetlerinde nüfus dağılımı çok değişkendi. milattan önce 2300 yılında uruk şehrinde 50.000, mari şehrinin kuzeyinde 10.000 ve akkad şehrinde 36.000 kişi yaşamaktaydı. bu şehirlerdeki sosyal sınıflar, tarihteki diğer bütün medeniyetlerde olduğu gibi hiyerarşik olarak ayrılmaktaydı. bu sınıflar yukarıdan aşağıya doğru kral, soylular, rahip ve rahibeler, üst sınıflar, alt sınıflar ve kölelerdi.

    şehrin, bölgenin ve ülkenin kralının tanrılar ile özel bir iletişiminin olduğuna ve bu dünya ile diğer boyut arasında aracı olduklarına inanılırdı. kralın tanrılarla olan ilişkisi ve tanrının kralın yönetiminden memnuniyeti, yönettiği topraklardaki başarılarıyla ölçülürdü. büyük bir kral ülkenin sınırlarını genişletirdi ve topraklarını verimli yapardı ki bu sayede tanrılar kendisinden memnun kalırdı. mezopotamyadaki diğer bölgeler akkad kralı sargon'a karşı birçok kez isyan çıkarmış olsa da kendi kurduğu akkad hanedanlığı askeri başarılarıyla sınırlarını genişletmiş ve başarılı bir lider olarak görülmeye devam etmiştir. bu gibi başarılar ile hem kralın hem de toplumun tanrıları memnun ettiği anlamı ortaya çıkmaktaydı.

    rahipler ve rahibeler günlük yaşamlarını kutsal dini yerlerde geçirirlerdi. kendileri okuma ve yazma bilirdi, ayrıca kehanetleri ve işaretleri yorumlayabilecekleri düşünülürdü. kendileri ayrıca şifacı olarak hizmet vermekteydi. mezopotamyanın ilk doktorları ve dişçileri, tapınağın avlusunda eğitim gören rahibelerdi. bu rahibelerden en ünlüsü akkad kralı sargon'un kızı enheduanna'ydı ve kendisi günümüzdeki ilk adı bilinen yazardır. ancak enheduanna şifacı olarak görev almamıştır, günlük işleri tapınakla ilgilenmek ve törenleri düzenlemekle geçmiştir.

    üst sınıfların arasında kendi iş yerleri olan esnaflar, yazıcılar, özel eğitmenler ve yüksek rütbeli askerler bulunmaktaydı. üst sınıflardakiler kendi meslekleri dışında muhasebeci, mimar, astrolog (çoğu rahipti) ve gemici yapımcısı olabilirdi. kendi iş yerleri olan esnafların seyahat etmeleri gerekmezdi ve bu sebeple çok boş vakti olurdu. bu boş vaktini arkadaşlarıyla şehirde bira içerek geçirir ve kölelerine hizmet ettirirdi. yazıcılar mahkemede, tapınakta ve okulda büyük saygı görürlerdi. bütün öğretmenler yazıcıydı ve mezopotamya okullarında en önemli konulardan birisi okumanın öğretilmesiydi. okula sadece erkek çocuklar giderdi. kadınlar erkeklerle neredeyse eşit haklara sahip olmasına rağmen, kendilerinin üst seviyede eğitim almak için yeterince zeki olmadıkları düşünülürdü. bu düşünce enheduanna'nın başarısından sonra da devam etmiştir. özel eğitmenler de önemli bir yere sahipti ve zengin ailelerin çocuklarına derslerine yardım ederek yüksek miktarda para kazanırlardı. özel eğitmenler okullarda çalışmazlardı ve kendilerinin üstün zeka, karakter ve erdemlerinin olduğuna inanılırdı. eğitmenler kendilerini tamamen öğrenciye odaklarlardı ve eğer öğrencinin ailesi konforlu bir hayat yaşıyorsa eğitmenler de aynı şekilde yaşarlardı.

    alt sınıflar ise ülkenin işlemeye devam etmesi için çiftçilik, müzisyenlik, sanatçılık, inşaat işçiliği, kanal yapıcısı, fırıncı, sepet yapıcısı, kasap, balıkçı, tuğla yapıcısı, biracı, tabut taşıyıcı, taverna işletmecisi, fahişelik, marangoz, parfüm yapıcısı, çömlekçi, mücevher yapıcısı, altın ve metal işlemecisi, at arabası sürücüsü, asker, denizci ve bir başkasının iş yerinde çalışan esnaf gibi işleri yaparlardı. bu mesleklerin arasından parfüm yapıcıları, fahişeler, mücevher yapıcıları ve altın işleyicileri eğer yeterli beceriye sahipse ve sürekli iş yaptıkları zengin müşterileri varsa, kendileri üst sınıf olarak sayılabilmekteydi. alt sınıftaki herhangi birisi, bir üst sınıfa geçebilmekteydi. yapılan araştırmalara göre kiş kentinin yöneticisi kral değil, onun eşi ku-baba ismindeki ve önceden sadece bir tavernası olan kraliçeydi. birçok durumda kadınlar alt sınıftaki işlerle ilişkilendirilse de, gerçekte erkeklerle aynı konumdaydı. kadınlar mezopotamyanın ilk biracıları, taverna işletmecileri, doktorları ve dişçileriydi ancak zaman içerisinde bu meslekler erkekler tarafından ele geçirilmişti.

    sosyal sınıftaki en alt kısımda köleler bulunuyordu. köle olmak için birçok yöntem vardı, savaşta ele geçirilmek, borcunu ödemek için kendini köle olarak satmak, cezanın karşılığı olarak köle yapılmak, kaçırılmak ve başka bir bölgede köle olarak satılmak veya bir aileye olan borcu ödemek için o ailenin kölesi olmak. kölelerin evle ilgilenir, büyük malikenelerde hizmet verir, küçük çocukları eğitir, atlara bakım yapar, muhasebeci veya mücevher yapıcılarına yardım eder veya sahibi hangi konuda kendisini yetenekli gördüyse o işi yapardı. sahibi için özenli çalışan bir köle para sonunda özgürlüğünü tekrar satın alabilirdi.

    ev ve mobilyalar

    kral ve ailesi sarayda yaşardı. şehirlerde evler yerleşim yerinin merkezinde bulunan tapınağın etrafına inşa edilirdi. en zenginler ve sosyal sınıfta en yüksek konumda olanlar merkeze yakın yerde yaşardı. varlıklı insanların evleri güneşte kurutulmuş tuğlalardan yapılırken fakirlerin evleri kamıştan yapılırdı. bu yerler kulübe olarak düşünülse de aslında hepsi birer evdi.

    basit bir ev yapmak için bataklık bölgesine gidilir, uzun kamışlar köklerinden koparılır, bir araya getirilir ve sıkıca birbirine bağlanırdı. yere çukurlar kazıldıktan sonra birbirine bağlı kamışlar yere yerleştirilirdi. çukurlar doldurulduktan ve sıkıca kapatıldıktan sonra, kamışlar birbirlerine doğru bükülür ve tepede bir araya getirilerek bağlanırdı. kalan kamışlar tepede katlanır ve çatı oluşturur veya duvara asılarak daha sonra kapı yapmak için kullanılırdı.

    tuğla evler içinse nehir yataklarından kil toplanır ve hasırla karıştırılarak küçük tuğla şeklindeki tahta kalıplara dökülürdü. ardından bu kalıplar güneşte kurumaya bırakılır ve böylece tuğla yapılırdı. güneşte kurutulan tuğlalar kalıcı değildi ve yıl içerisinde geçerliliğini kaybederdi. alternatif olarak fırınlanmış tuğlalar kullanılırdı ancak bu tuğlalar pahalıydı ve yapmak için yetenekli işçiler gerekiyordu. bu sebeple fırınlanmış tuğlalar sadece kralların evinde ve büyük tapınaklarda kullanılırdı.

    evlerdeki ışık susam yağıyla sağlanırdı, pahalı evlerde ise pencere bulunurdu. pencereler tahta ızgaralardan yapılırdı ve çok yaygın değildi, bu sebeple pencereli ev nadiren görülürdü. tuğlalı evlerin dış duvarları boyanırdı ve sadece bir dış kapısı olurdu. bu kapının çerçevesi kırmızıya boyanırdı ve böylece kötü ruhların eve girişinin engellendiğine inanılırdı.

    saraylarda, tapınaklarda ve üst sınıfların evlerinde odaları ısıtmak için ateş yakılan geniş bir çukur bulunurdu, alt sınıflarda ise bu çukur çok derin değildi ve sertleştirilmiş kilden yapılırdı. milattan önce 3. yüzyılda evlerin içinde su tesisatı yaygınlaşmıştı ve tuğladan yapılan evlerin tuvaleti bulunuyordu. evlerden gelen atık sular kilden yapılan borularla taşınır ve nehire dökülürdü. sümerdeki zengin veya fakir ayırtmaksızın herhangi bir ev inşaatına başlanmadan önce kardeş olan kabta ve mushdamma tanrılarının şükranlarına ihtiyaç duyulurdu. evin tamamlanmasından sonraysa arazu tanrısına adaklar sunulurdu.

    evlerin bazıları, özellikle güneşte kurutulmuş tuğladan yapılanlar bazen çökerdi. hammurabi bu sorunu çözmek için bir yasa ortaya çıkarmıştır. bu yasaya göre eğer bir kişi evi yapar ve güvenliğinden emin olmadan orada yaşayacak kişiye teslim ederse ve bu ev çöktüğünde ev sahibi ölürse, evi yapan kişi öldürülecektir. eğer ev sahibinin oğlu ölürse, evi yapanın bir oğlu öldürülecektir.

    evlerde bugünkülere benzer mobilyalar bulunurdu. sandalyeler, masalar, yataklar ve mutfak eşyaları her evde vardı. zenginlerin evlerinde yataklar tahtadan yapılırdı, iple veya kamışla bağlanırdı, döşek yünden veya keçi tüyünden yapılırdı ve keten örtüleri bulunurdu. bu yataklarda süs olarak oyma yapılabilirdi ve bazen altın, gümüş, bronz gibi işlemeler bulunabilirdi. alt sınıflar bu lükslere sahip olamazdı ve yere serdikleri hasırların veya kamışların üzerinde uyurdu. masalar günümüzdekiyle aynı şekilde imal edilirdi, zenginlerin masalarında keten örtü ve peçete bulunurdu. aileler günümüzdeki gibi akşam yemeği için masada bir araya gelirdi.

    aile ve boş zaman

    aile günümüzdeki gibi anne, baba ve çocuklardan oluşurdu. çocukların hayatları sosyal durumlarına ve cinsiyetlerine göre şekillenirken hem erkek hem kadın çalışırlardı. üst sınıfların erkek çocukları okula giderdi, kız çocuklar ise evde kalır ve ev işlerini öğrenirdi. alt sınıfların oğulları babalarıyla birlikte çalışır ve baba mesleğini öğrenirlerdi, kızlar ise anneleriyle evde kalıp ev işlerini öğrenirlerdi.

    erkekler için sapan, küçük yay, bumerang gibi oyuncaklar olurdu ve böylece avcılık ve askerlik kendilerine özendirilirdi. kızlar içinse evcilik oynamaları için oyuncak bebekler ve oyuncak ev eşyaları olurdu. daha farklı olarak top oynama veya ip atlama gibi oyunlar oynanabilirdi.

    aileler masa ve zar oyunlarını da severlerdi. varlıklı ailelerin bir araya geldiklerinde yaptıkları şeyler, günümüzdekilerle benzerdi. spor etkinlikleri daha çok erkekler arasında yapılırdı. alt sınıflar güreş, boks gibi etkinlikleri yaparken üst sınıflar avcılık yapardı. hikaye anlatma ve şarkı söyleme, akşam yemeğinden sonra yapılan önemli bir etkinlikti. fakir evlerde, aile üyesi bir kişi enstrüman çalar, şarkı söyler, hikaye anlatırken, zenginler için bu işleri yapan köleler veya profesyonel kişiler bulunurdu.

    mezopotamyada şarkıcılar vardı ve bu şarkılara eşik etmeleri için vurmalı (davul, zil, çıngırak), üflemeleri (flüt, düdük, kaval) veya telli (arp, lir) çalgılar bulunurdu. mezopotamyalıların müzik tutkusu oldukça fazlaydı, ur kraliçesi öldüğü zaman kendisiyle birlikte en sevdiği sanatçılar da öldürülmüş ve kendisinin mezarının yanına gömülmüşlerdi. yazılar ve resimler mezopotamyadaki yaşamı bahçede veya evde dinlenirken müzik dinleyip bira içerken göstermektedir. zengin insanlar ziyafet verdikleri zaman özel müzisyenler çağırır ve müzik eşliğinde yemeklerini yerdi.

    yiyecek ve giyim

    mezopotamyada en çok yetişen ekin arpaydı, bu sebeple bira mezopotamyada icat edilmiştir. tanrıça ninkasi biradan sorumluydu ve dünyanın en eski bira tarifi de odur. biranın ilk önce mayalanmış arpa ekmeğinden üretildiği düşünülmektedir. mezopotamyada yiyecek olarak meyve ve sebzeler (elma, kiraz, incir, kavun, şeftali, armut, erik, salatalık, havuç, marul, fasülye, nohut, pancar, lahana ve turp), balık ve et ürünleri (keçi, domuz, koyun) bulunurdu. ineklerin bakımı pahalıydı ve sütü, etinden daha değerliydi. bu sebeple ineklerin yerine et ihtiyaçları ceylanlardan, geyiklerden ve kuşlardan sağlanırdı. ayrıca insanlar kazları ve ördekleri evcilleştirerek yumurtalarını da tüketmişlerdir. mezopotamya halkları yiyeceklerini yağlarla, susamlarla veya tuzlarla çeşnilendirerek fakrlı tatlarda yiyecekler üretebilirlerdi. bu çeşnilerin hepsi mezopotamyada yetiştiği için kimsenin dışarıdan bunları ithal etmesine ihtiyacı yoktu. en gözde içecek biraydı ve bazen ödemeler birayla yapılabilirdi. biranın yanı sıra insanlar sert şarap veya su da içebilirlerdi.

    mezopotamyalılar akşam yemeğinden önce yıkanır ve elbisesini değiştirirdi. herhangi bir şey yemeden önce, o yemeği sunan tanrıya dualar edilirdi. mezopotamya insanı için inanç önemli bir yere sahipti ve tanrıları, insanların hayatlarını kolaylaştıran kişiler olarak görürlerdi. tanrılar, insanlara ihtiyaçları olan her şeyi sunarlardı, karşılığında insanlar da tanrılara hizmet ederdi. mezopotamyalıların yaptıkları her şey inançlarıyla bağlantılıydı, giydikleri elbiselerde bile tanrılara ait işlemeler bulunurdu.

    mezopotamyadaki giyim, kişinin sosyal sınıfı hakkında bilgi verirdi. mezopotamyada en yaygın giyilen elbise yünden yapılırdı, keten elbiseler ise daha pahalıydı. milattan önce 700 yılında asurlular bölgeye gelene kadar pamuk mezopotamyada bilinmiyordu. kumaşı getirenler ise romalılardı.

    erkekler genellikle keçi veya koyun postundan yapma uzun bir cübbe veya katlanmış etek giyerlerdi. kadınlarsa yünden veya ketenden yapma tek parça ceket giyerlerdi. askerler, halktan ayrılmak için üniformalarının üzerine kapşonlu pelerin takarlardı. yaşlı adamlar, bileklerine kadar gelen tek parça cübbe giyerlerdi. asker ve kral hariç, erkeklerin giydikleri elbiseler tek renkli olurdu ancak kadınların giydikleri elbiseler çok renkliydi. şallar, kapşonlu pelerinler ve paltolar kötü havalarda kullanılırdı ve genellikle üzerinde işlemeler bulunurdu. kızlar anneleri gibi, erkeklerse babaları gibi giydirilirdi. herkes sandal giyerdi ancak kadınların giydikleri sandallarda süslemeler bulunurdu.

    erkekler ve kadınlar daha alımlı olmak için kendilerine kozmetik eşyalar kullanır ve süs eşyaları takarlardı. her iki cinsiyet de gözlerinin kenarını boyar ve banyodan sonra parfüm kullanırdı. parfümler, aromatik bitkileri suda ıslatıp, ortaya çıkan esansı yağa karıştırarak üretilirdi. bazı parfümlerin formülleri sır olarak tutulurdu çünkü bu sayede üretici bir üst sınıfa geçebilirdi.
  • ilk kardeş kanının aktığı* gün lanetlenen, asırlardır da üzerinde akan kanın durmadığı topraklar.
  • (bkz: mesopotamia)
    (bkz: mitoloji sözlüğü)
    aynı adı taşıyan ülkenin kadın olarak kişileştirilmiş şekli. mesopotamia'nın, bir aphrodite rahibinin kızı ve euphrates ile tigris'in kız kardeşi olduğu söyleniyordu. doğduğunda, aphrodite ona olağanüstü bir güzellik bahşetmişti.
    üç delikanlı, mesopotamia ile evlenmek istediler. mesopotamia, bunlardan birinde karar kılmak için, dürüstlüğü ve hakseverliğiyle ünlü bokhoros adında birinin hakemliğine başvurdu. mesopotamia, delikanlılara armağanlar sunmuş, birine kupa, ötekine başındaki tacı vermiş, üçüncüsünü de öpmüştü. bu, bokhoros'a en ciddi aşk kanıtı gibi gözüktü ve bokhoros, üçüncünün lehine karar verdi.
    ama genç rakipler onun kararını kabul etmediler; vuruştular ve üçü de öldü.
    mesopotamia, bakire kaldı.
  • yaklaşık 5000 yıl önce yerleşim başlamış, nil nehr gibi bir su kıyısında gelişmiş ve birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan bölgedir. dicle ve fırat nehirlerinin güneyinde, basra körfezi'nde sümerler'e ait yerleşmeler varmış. bu yerleşmelerin çevreleri büyük sur duvarlarıyla kapatılmış; çünkü mısır gibi zor ulaşılan bir bölge değil. sürekli düşman saldırıları olmuş. bu yüzden düşman geldiğinde şehir içinde düşmanı şaşırtmak amacıyla dolanbaçlı yollar ve çıkmaz sokaklar şeklinde şehirler planlanmış. mekanlar dar ve uzun. yapıda toprak ve hurma ağacı kullanılmış. bu malzemeleri kullandıklarından dolayı geniş yerleri rahat geçememişler ve mekanlar dar ve uzun kalmış. mekanlara hep köşeden giriş verilmiş; çünkü köşede durulduğu zaman mekana daha hakim olunuyor. yağan yağmurlar su deposuna doluyor ve su buradan kullanılıyormuş. zigurat denilen ve tuğlaların üst üste konmasından oluşan yapay dağlar var.
hesabın var mı? giriş yap