• bu şehire vardım, sigara içmeye otelin önüne çıktım. bi yerde hararetle sıcak üfleyen bi makine çalışıyor ama makineyi bulamıyorum. makine öyle bi hararetli ki amk sanırsın 3-4 katlı bina büyüklüğünde devasa bi fön makinesi ama makineyi bulamıyorum. sonradan anladım makine yokmuş.
  • gercek asiklar sehri ne paris ne venedik.
    bana göre mekke.
    bir ömuru birbirlerine adamis amcalar, teyzeler ömurlerinin son deminde. beraber ciktiklari bir yolculuk..
    gercek ask.. sevda bana göre... yillarini, ömurlerini, hayatlarini birbirine adamis bir ciftin beraber yaslanmayi göze alarak..
    cocuklarini okutup, ellerine ekmegini verip.. yuvalarini kurup... acisi tatlisi ile bir ömuru birbirleri icin mucadele ederek..
    artik..
    ölumu bile beraber kucaklamak icin dustukleri bir yol hac yolu..
  • bence bir dine hakaret etmekte olan şehir, ulan yılların ateistiyim ben bile utandım bunu görünce:

    bu ne lan?

    sen kabe'de yoksulluğu simgeleyen beyaz giysiler içinde ibadet ederken tepende -muhtemelen senin gibi mekke'ye ibadet etmeye gelmiş olan- birileri göz göre göre zenginliği simgeleyen bir yapıda lüks içinde yatıp kalksın:

    (bkz: ebrac el-beyt)
    (bkz: mekke saat kulesi)
  • peygamber efendimiz "sen benim için dünyadaki her yerden daha değerlisin" cümlesini kurmuş ya mekke'ye atfen, öyle seviyorum bu şehri.

    mekke, dümdüz çöl ama benim için dünyanın en güzel şehirlerinden biri. ne diyor spinoza "güzellik, algılanan nesnenin bir niteliğinden çok, onu algılayanda uyanan etkidir." hakikaten öyle, güzellik bir his, bir etki muhatapta.

    ilk gelişimde zemzem tower'ın dibinde çok sevdiğim bilekliğimi düşürmüştüm. "burada eşyasını bırakan yeniden gelir" dediler.
    bu yıl herkes umreye giderken, mekke'ye göç var da kalan biz miyiz diye üzülürken, kendimi harem'de buldum, hiç beklemediğiniz anda oluyor *
    bugün de ebu cehil tuvaletlerinde yüzüğümü unutmuşum. almak için döndüğümde yerinde yoktu. gelecek güzel günlere işaret mi bu, yarabbelalemin.

    iki kez yağmura denk geldik.görsel görsel
    şu anda da göğün gözleri nemli, yağacak gibi.
    bu havaları severiz.
    ancak bu havalarda nükseden gizli romantizmadan muzdaribiz.
  • sonradan uydurulmuş olan şehir.

    kanadalı arkeolog ve tarihçi dan gibson'ın iddiası hz. muhammed'in şehrinin mekke değil petra olduğu yönünde çok güçlü deliller sunuyor.

    ayrıntılara gelirsek.

    mekke sözcüğü kur'an'da yalnızca fetih suresi 24. ayette geçer. ayet şöyledir: o, mekke'nin göbeğinde, sizi onlara karşı üstün kıldıktan sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekendir. allah, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir.

    bunun haricinde kur'an'da mekke'den söz edildiği düşünülen adlardan biri mescid-i haram (bakara, 144) biri bekke (al-i imran, 96) ve bir diğeri de ümmülkura (en'am 92) yani "şehirlerin anası" ismidir. bekke (becca) aynı zamanda ağlama yeri demek.

    kelime anlamı "taş" olan petra, bunun hakkını oldukça verir; çünkü bütün şehir taştan oyulmuştur. mö 400'den itibaren 500 yıl nebatiler'e başkentlik yapan şehir sonrasında romalılar tarafından işgal edilir.

    anlatılara göre oldukça verimli topraklara sahip ve mısır, anadolu ve arabistan'ın ortasında ticaret yollarının üstünde olan şehir, 2007'den beridir de "dünyanın yeni yedi harikası"ndan biri. bununla beraber yapılan arkeolojik araştırmalar petra'nın aynı zamanda bir "hac" bölgesi olduğunu ortaya çıkarmış.ayrıca geçmişte petra'nın olduğu bölgede sıkça depremler yaşanır ve çok fazla can kaybı olur.

    gibson, 20'li yaşlarının başında yani 70'li yıllarda daha öğrenciyken arap yarım adası'nı ziyaret eder ve buranın tarihine hayran kalır. mezun olduktan sonra da ailesi ile birlikte tam 20 yıl çeşitli orta doğu ülkelerinde yaşar. asıl ilgisi petra şehri ve nebatiler iken buralarda yaptığı arkeolojik araştırmalar onu bambaşka bir konuya yönlendirir.

    bulduğu arkeolojik verilerle islam tarihinin çeliştiğini düşünen gibson'a göre hz. muhammed, mekke'de değil, petra'da doğmuştur ve kabe'nin gerçek yeri petra'dır. ayrıca konu ile ilgili olarak 2016 yılında. the sacred city (kutsal şehir) isimli belgeselin yazarlığını ve sunuculuğunu da yapar.

    belgeselde vurgulanan ana unsurlar şunlardır:

    1-) gibson, 2002 yılında hüseyin bin talal üniversitesi'nde nebati araştırmaları konulu bir konferansa katılır.

    konferans sırasında suudi ve ürdünlü birçok arkeologla konuşan gibson, onlara mekke ile ilgili arkeolojik kayıtları sorar. aldığı cevap ise onu oldukça şaşırtır; çünkü müslüman arkeologlar ms 800 yılından önce mekke ile ilgili hiçbir arkeolojik kaydın olmadığını söylerler.

    gibson'ın şaşırmasının asıl nedeni, mekke'nin anlatılarda etrafı surlarla çevrili içinde bahçeler, tapınaklar olan bir şehir olduğu inancıdır. ancak gibson, mekke'ye ardı sıra yapılan büyük binaların temel kazılarında herhangi bir arkeolojik buluntuya rastlanılmamasının anlatılarla uyuşmadığını düşünmektedir.

    2-) "ibn-i ishak, mekke halkının kutsal alandaki ağaçları kesmek konusundaki gönülsüzlüğünde söz eder." der gibson.

    700'lü yıllarda yaşamış olan tarihçi ibn-i ishak'ın bu söylemi üzerine gibson, günümüzde mekke'nin kurulduğu alanın taşlık arazi ve çöl olduğunu ayrıca buraya yılda ortalama 10 cm'den fazla yağmur düşmediğini belirtir. ot bitmeyen bir yer olarak mekke'yi betimler ve bu bahsedilen ağaçların aslında burada hiç olmadıklarını söyler.

    ishak'ın yanında belgeselde hz. ayşe ve buhari'nin tanıklıklarına da başvurur gibson, bu iki isim de mekke'nin yeşilliklerinden ve toprağın bereketinden bahseder. ayrıca mekke, anlatılarda hz. muhammed'in ordularını besleyecek bir tarım kentidir. ancak gibson, günümüzde bozulmamış eski topraktaki polen ve spor örneklerine bakarak mekke'nin yakınında ekilebilir bir arazinin hiçbir zaman olmadığını gösterir.

    3-) gibson'a göre başka bir bilmece de haritalardır. bilim insanı yaptığı araştırmalarda arabistan'ın en eski haritalarında mekke şehrinin izine rastlayamaz.

    yeşillikleri, bol ve verimli topraklarının yanı sıra anlatılara göre önemli bir ticaret şehridir mekke. ve gibson doğal olarak bu kadar önemli bir ticaret şehrinin haritalarda yer alması gerektiğini düşünür. ancak araştırmalarında fark eder ki islam'dan önce hiçbir haritada mekke şehri belirtilmez.

    bunun yanında gibson mekke adının ms 740'tan önce hiçbir yabancı kaynakta geçmediğini söyler. yani islam'ın ortaya çıkışından 120 yıl sonrasına kadar mekke'nin etrafındaki halklar mekke'den haberdar değiller... gibson bu durumu oldukça şaşırtıcı olarak niteler. yeşillik, tarım bir tarafa der gibson, etrafındaki şehirlerle ticari ilişki kuran bir şehrin kayıtlarının diğer ülkelerde olmaması hiç normal değildir.

    4-) gibson, islam'ın doğuşundan önceki hac ziyaretlerinin incelenmesini iddiasını güçlendirir nitelikte bulur. bu bakımdan 9. yy.da yaşamış tarihçi tabari'ye başvurur.

    ünlü tarihçiye göre hac ve umre birbirinden farklıdır ve hz. muhammed'in dedesi de islam'dan önce umre ziyareti yapar. islam'dan önceki umrelerde insanların odak noktası haram olan toplanma yeri anlamına gelen "mescid-i haram"dır. ancak buradaki haram, öldürmenin yasaklanması anlamına gelir. yani mescid-i haram islam öncesi araplar için de "güvenilir bir liman"dır.

    bu bakımdan buhari'ye danışan gibson, onun şu sözlerini kullanır, "allah mekke'yi kutsal bir mabet olarak yaptı önceden de mabetti, gelecekte de mabet olacak." ancak gibson, gözlemlerinden yola çıkarak özellikle islam'dan önce mekke'de değil necef çölü ve güney ürdün'deki duvar yazılarının büyük bir kısmının petra'ya hac ziyareti yapanlar tarafından yazıldığı sonucuna varır.

    5-) bakara suresi 144. ayette allah, hz. muhammed'e şöyle der: "yüzünü mescid-i haram yönüne çevir." ancak herhangi bir şehir ismi zikretmez.

    o halde der gibson, "mescid-i haram başka bir yer olabilir." ve böylece çalışmalarını "kıble" üzerinde yoğunlaştırır. ona göre islam'ın ilk yıllarında yapılmış ve orijinalliğini koruyan ya da orijinal planları duran camilerin kıble duvarlarının (eski camilerde mihrap yerine kıble duvarları varmış) yönleri "gerçek" mescid-i haram'ın yerini tayin edebilir.

    ve gibson, çalışmalarına başlar, ilk durağı ise çin olur; çünkü kayıtlara göre hz. muhammed'in akrabası ebu vakkas 627'de

    guangzhou'da huaisheng camii'ni yaptırır ve cami 1400 yıldır varlığını korur. gibson, çin'e gider ve ölçüm yapar; sonuç ise şaşırtıcıdır çünkü caminin kıble yönü mekke'yi ya da kudüs'ü değil, petra'yı gösterir. bilim insanı, tek bir cami ile yetinmez ve mescid-i kıbleteyn, mescid-i aksa, fustat camii, emevi sarayı, anjar camii gibi toplam 12 cami üzerinde de aynı araştırmayı yapar ve sonuç aynıdır; bütün bu yapılar kıble olarak petra'yı göstermektedirler.

    6-) "eğer islam'ın kutsal şehri gerçekten petra'ysa o zaman etrafta hz. muhammed'in ait olduğu kureyş kabilesi'ne dair izler olmalı." der gibson ve araştırmasına devam eder.

    humeyme şehri'ne giden gibson, arkeologların bu şehirde abbasiler döneminden kalma bir çiftlik evinin ve daha sonraki bir dönemde yapılmış bir caminin kalıntılarını bulduklarını aktarır. sonrasında tarihi bir olay ile iddiasını güçlendirir, şöyle ki:

    ırak müslümanları, şam emevilerini yenince hz. muhammed'in soyundan gelen birinin kendilerini desteklemesini ve isyanı desteklemesini isterler. bunun üzerine petra'dan 40 km uzaklıktaki humeyme'ye gelirler ve kureyş kabilesini burada bulurlar. gibson, ıraklı müslümanların mekke ya da medine'ye değil de petra'dan 40 km uzaklıktaki humeyme'ye gitmiş olmalarını dikkat çekici bulur.

    7-) gibson, iddiasına islam tarihinden de dayanaklar bulmaya çalışır ve hz. muhammed'in dünyaya geliş hikayesi üzerine yoğunlaşır.

    peygamberin babası hz. abdullah bir gün tarlada çalıştıktan sonra evine topraklı ellerle döner ve karısını odaya çağırır. ancak kadın, adam kirli olduğu için kabul etmez ve "temizlen, gel" der. bunun üzerine hz. abdullah dışarı çıkar, temizlenir ve ikinci karısına yani hz. emine'ye gider. ve o akşamdan 9 ay sonra hz. muhammed doğar.

    gibson'ın bu hikayede önemsediği nokta, ilk tarihçilerin hz. abdullah'ın elindeki kir için aynı kelimeyi kullanmalarıdır: bu kelimetürkçe'ye özlü veya tarladaki toprak olarak çevrilebilir.

    ancak arkeologların mekke'den ziyade petra'da böyle ekilebilir bir toprak yapısı olduğunu ve bu bölgede eskiden bahçeler, su kemerleri, meyve ağaçları ve üzüm bağları olduğunu söyler. ayrıca gibson'ın aktardığına göre yapılan araştırmalarda bundan 100 yıl önce petra'da meşe, ardıç, şam fıstığı ve keçiboynuzu ağaçlarının olduğu sabittir.

    8-) buhari, "hz. muhammed'in merve ve safa tepeleri arasındaki gidiş gelişlerini bir yağmur oluğunda yaptığını" söyler.

    gibson'a göre bu önemli bir iddiadır; çünkü 1880'deki bu mekke çizimine bakıldığında da görülmektedir ki merve ve sefa yalnızca iki kayalıktır ve bu iki kayalığın arasında herhangi bir yağmur oluğu yoktur.

    ancak petra'ya döndüğümüzde der gibson, tam bu anlatıma uygun ve bir dağdan diğerine uzanan bir yağmur oluğu var. vadi içindeki petra'yı dik kesen bir nehrin varlığından yola çıkan gibson, nebatilerin bu nehrin yanına sütunlu bir yol, yolun yanına da bir yağmur oluğu yaptıklarını ortaya koyar.

    9-) gibson'ın belki de en önemli iddialarından biri de hira mağarası'nın yerinin ve yapısının eski anlatılarla uyuşmadığıdır.

    9. yy.da yaşamış tarihçi ibn hişam, islam'dan hemen önce yaşamış ve sık sık hira dağına çekilmek zorunda kalmış zeyd bin amr için şöyle der, "hattab, zeyd'e öyle eziyetler etti ki onu mekke'nin yukarı kısımlarına çekilmeye zorladı. zeyd, şehre bakan hira'ya geldi ve orada durdu." gibson bu anlatıda iki şeye dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyor; birincisi, hira'nın şehrin üst kısımlarında olması ikincisi hira'nın şehre bakması.

    buradan yola çıkarak karşılaştırma yapan gibson, mekke'nin 5 km ötesindeki hira mağarası'nın şehre bakmadığını söyler. ve ona göre petra'ya dikkatimizi yoğunlaştırırsak fotoğrafta bir parçasını görünen, şehre 2 km uzaklıktaki girişi şehre bakan ve o dönem insanlarının tefekkür için uğradıkları mağaraya ulaşabiliriz. gibson'a göre hz. muhammed'in cebrail'i gördüğü asıl yer burasıdır.

    10-) yine eski anlatılara göre der gibson, "mescid-i haram, etrafı taşlarla çevrili geniş bir alandır. bu taşlar, kutsal alanın sınırlarını belirler. oysa günümüzde mekke'de böyle taşlara rastlamayız."

    bugün petra'ya giden turistleri şehrin bütün girişlerinde fotoğraftakine benzer 20'den fazla blok taş karşılar. gibson'a göre bu taşlar mescid-i haram'ın sınırlarını göstermektedir. bu yüzden kabe'de petra'da olmalıdır; ama yoktur. gibson burada başka bir iddia ortaya koyar ve şöyle der, "ibn zübeyir, kabe'yi nakletti."

    gibson'a göre hz. muhammed'in yeğeni olan zübeyir o tarihlerde petra'nın yöneticisidir; ancak emeviler'in şam'ı başkent seçmelerini kabul edemez ve 683'te halifeliğini ilan eder. bu durum, emeviler ile zübeyir arasında bir iç savaşa yol açar ve tabari'nin aktardığına göre zübeyir, üstüne gelen emevi ordusuna karşın kabe'yi yok eder. ancak hacerü'l esved taşını korur. gibson, tabari'nin islam tarihi kitabında 670 yılının oldukça kısa geçilmesinden bu yılın sansürlendiğini düşünür. ona göre zübeyir, kabe'yi 670, 671 yıllarında mekke'ye taşır.

    11-) "kabe'nin taşınmasından ve emevilerin yenilerek abbasilerin yönetimi ele almasından sonra da özellikle kıble konusunda karışıklıklar ortaya çıkmaya başlar. müslümanlar nereye doğru namaz kılacaklardır?"

    gibson bu soruyu cevaplamadan önce osman (hz.)'ın bir uygulamasından söz eder. halife, medine'deki eski camilerin duvarlarına kıbleyi gösteren işaretler asılmasını emreder, böylece müslümanlar kıble konusunda şaşırmayacaklardır. oysa der gibson, "o camilerin kıble duvarları varken, neden bir de işarete gerek olsun?" bununla birlikte gibson, islam'ın ilk yüz yılında hiçbir camide mihrap olmadığını, bu uygulamanın kıblenin değişmesi ile ortaya konarak eski camilere eklendiğini de söyler.

    resimde de göreceğiniz üzere emeviler, hala petra'ya yüzlerini dönüp namaz kılarken petra, kufe ve medine'deki müslümanlar mekke'ye dönerek namaz kılmaya başlarlar. tabari bu durumu şöyle aktarır: kufe orduları ibn zübeyir'le karşılaştığında üzeyir bin abdullah şöyle der: "ibn zübeyir bil ki biz de seninle aynı kıbleye dönen insanlarız." gibson'a göre bu durum kufe halkının zübeyir'in yanında mekke'yi kıble olarak kabul etmesini anlatmaktadır.
  • diyarbakirdan asagi duz bir cizgi cekin. kizil denize yaklasinca durun. aha orada.
  • rantsal dönüşümle islamiyetin kalbi kabe'ye hançerler sokulmuş, mübarek yeri mazlum bırakmış yer.
    turizm gelirlerinin azalacağından korkmasalar yıkıp yerine kabaa tower yapacaklarından zerre kuşku duymuyorum.
    galiba bizdeki kentsel dönüşümle aynı kafayı kullanıyorlar.
  • 8. yüzyılın ortalarına kadar dünya üzerinde böyle bir şehrin olduğuna dair hiç bir tarihi kayıdın olmadığı şehirdir.

    "mekke ismi tarihi kayıt olarak ilk defa 8. yüzyıldan kalma bir ispanyol kroniğinde geçer (geschichte der gothen, vandalen und sueben) (754 ylına dek tarihi içerir.). fakat bu kronikdeki mekke mezopotamya’da, ur ve harran arasında, ibrahim’in evinin olduğu yerdedir, arap yarımadası ile hiç bir ilgisi yoktur.

    arap yarımadasındaki mekke ise 9. yüzyılın ilk yarısında, mekkede bastırılan sikkelerle ilk olarak tarihi kayıtlara geçmiş olur."
  • mekke demek hac demektir.
    hac ise 5 günlük kurban bayramı arifesinden bayramın 3. gününe kadar uzanan bir süreçtir.

    mekke inanan kişi için özgürlük noktasıdır. kıble için kuzeye güneye ihtiyacınız yoktur. 360 derece içerisinde canınız hangi yönden kabeye bakmak isterse ordan bakarak ibadet edebileceğiniz bir yerdir.
    gece gündüz diye bir ayrımınız yoktur. ben kadın başıma gecenin birinde ikisinde aklıma hangi saatte gitmek eserse o saatte kaldığım otelin önünden hareket eden otobüslerle kabeye gitmiş ve her daim kalabalık ve canlılık içinde görmüş bir insan olarak mekkeyi en özgür olduğum yer bilirim.

    mekke kadim bir pazar yeridir. bayram yeridir. rengarenk grupların kaynaştığı bir yerdir. bazen tatil beldeleri gibi gelir.

    temel tesettür şartlarını sağlamak üzere hiç ummadığınız giyinme tarzları ile karşılaşabilirsiniz kimse yadırgamaz. turist olan için, bu tarz giyim normaldir. oysa kendi kadınları gözleri dahi gözükmeyecek şekilde kapalıdır ve ortamlara erkekler refakatinde ulaşabilirler.

    kısaca mekke turistik bir alandır. turiste serbest olan kendi halkına serbest değildir.

    mekkede özellikle hac zamanı orjinal mekkeli arap bulmak pek kolay değildir. daha ziyade afganistan, yemen,sudan başta olmak üzere müslüman ülkelerden gelen çalışanlarla karşılaşırsınız. tam bir ucuz emek sömürüsü vardır. 3-5 kuruşa bu insanlar hizmet yürütür ,arapları temsil ederler.

    mekkede türk olmak bir ayrıcalık değildir. hangi ülkeden olursa olsun hacılar türk deyince " istanbul " tepkisi verir. kabedeki görevliler türklerle türkçe şakalaşır,bazende kızarlar.

    mekkede en çok duyulan cümle "hacı sabırdır." çünkü mekke kalabalık, mekke hac zamanı insan yağmış bir alandır. kimisi şeytanını bırakmaya, kimisi buraya şeytan toplamaya gelmiştir. çok kalabalık olup, kelle hesabına dahil olunca kendinizi önemli ve ayrıcalıklı hisetmeniz mümkün değildir. sabır bu yüzden gerekli ve önemlidir. beklemek, kalabalıklar içinde hareket etmek tam bir derviş sabrı gerektirir. ana tema kalabalıklar, kuyruklar ve ibadettir. alışveriş anlamında aman aman bir şehir değildir. zaten ürünlerin çoğunluğu çin, malezya, endonezya,türkiye menşelidir.

    aslında mekke deyince aziziye, mesfele, şişe,mahbesül cin ve kabenin yer aldığı harem denilen semtlerden oluşan bir merkez doku ile yakın civarda ki hira dağı, km mesafesi ile uzaklaşarak mina ; şeytan taşlama ve 3 mezhep için hac süresinde konaklama alanı, müzdelife; taş toplama bölgesi ve en nihayet sınırları cebrail ve hz. ibrahim tarafından çizilmiş olan arafat; kasıt edilmektedir. mina ,müzdelife, arafat şehire oldukça uzak ve hali arazidir.otobanı,çadırı, tuvalet ve su ihtiyaçları çözümlenmiş ve yılın 360 günü aktif olarak boş olan yerlerdir.

    mekkenin ortasında çok net olarak kabe ve kabeyi çevreleyen cami vardır. caminin çevreside de çok güzel aydınlatılan gece ve gündüz farkı yaşatmayan meydanlar vardır. ibadet esnasında kabeden yapılan yayın ile ibadetler bu meydanlarda da yapılır.

    mekke hac bakanlığının ana idaresinde, belediye ile yönetilen bir şehir ve son 10 yıldır imar ve ulaşım anlamında yıkma ve yapma sürecindeler. burda teknik ve mühendislik anlamında çok önemli icraatler yürütülmektedir.

    arapları aşağılayan zihniyetlerin ve mühendislik eğitimi veren üniversitelerin gelip incelemesi gereken icraatler vardır. müthiş bir organizasyonla 500 binden başlayıp 3.000.000 milyona kadar çıkmış hacı adayını sevk etmek, idare etmek, iaşesini temin etmek, atıkları kontrol etmek devasa büyüklükte bir organizasyondur.hatta bu organizasyonun rahat işleyebilmesi için bazen islamın tarifine aykırı duran işlemlerde yerine getirilir. mesela büyük şeytan taşlaması bayramın ilk günü fecrin aydınlanması ile başlar,güneşin en yüksek noktasına erişmesi ile son bulur denilmesine rağmen organizasyon hacıları ülke ülke gece yarısı şeytan taşlama bölgesinden geçirebilir-geçiriyor da.

    mekke de islamın yorumlanma şekli bizdekinden farklıdır. özellikle dağa taşa yazdıkları uyarılarla mekanların kutsallaştırılmaması gerektiğinin altını çizerler. onlar için hira dağı, peygamberimiz zamanındaki mekke,osmanlıdan kalan tarihi eserler kutsal filan değildir sadece yapıdır.

    atık deyip geçmemek lazım . sebil denilen tırlarla dağıtılan yiyecek atıkları, eşya atıkları, tuvalet ihtiyaçlarının çözümlenmesi,koku, çöplern bunlar en kısa zamanda kademeli bir şekilde hal edilir.

    hele kabe civarında 100li üniteler halinde tuvaletler bulunmaktadır. farklı coğrafya farklı temizlik anlayışındaki insanlarca kullanılan bu üniteler yoğunluk durumuna göre derhal yeni kısım açılarak sürekli dezenfekte ve temizlik işlemine tabi tutulmaktadır.takdire şayandır.

    ulaşım hususunda; faal otobüslerinin eskiliği ve hala arafat-harem arası metro hattını faaliyete geçirmemiş olmaları sebebiyle eleştirecek olsak da yaya sirkülasyonun araç sirkülasyonu kadar tehlikeli ve yıkıcı olabileceği bir ortamda gerek hava kontrol araçları gerek kullanılacak güzergahların genişletilmesi yöntemiyle sürekli daha güvenli bir akış , kocaman bir ulaşım merkezinden yönetilmektedir.sürekli iyileştirme için çalışmalar yapılmaktadır.

    ulaşım deyince mekke-kabe ve tüneller mevzuundan bahsetmeden geçmemeliyim. kabenin civarı yüksek yamaçlarla çevrilir, kabe bölgesine girişlerde şişe ,aziziye,mesfele bölgelerinden bir kaç tünel den gecerek ulaşım sağlanabilmektedir. hac zamanı tamaman yaya trafiği için kullanılan kilolmetrecelerce uzunluktaki bu tüneller, devasa havalandırmaları ile yine takdir edilmelidir.

    mekke de hoş olmayan tek bir şey vardır. müslümanlığın paraya ve makama göre yaşatılmaya çalışılması. müslümanlar kul olarak allahın huzurunda eşit olmaları gerekirken mekkede gerek konaklama, gerek ibadetlerde parası çok olanve makam sahibi davetliler lehine pek çok insanı rahatsız eden uygulama vardır.

    sonuç; kendimi en huzurlu, güvenli,mutlu, istinai ve aynı zamanda kum gibi en nihayet özgür hissettiğim yer mekkedir. geceleri dahi ışıl ışıl capcanlı bir şehirde hareket edebilmek mutluluk vericidir.
  • mekke deyince tabiki ilk akla gelen kâbe...

    kâbe'nin dış avlusundaydık, ilk ezan okundu, bi anda sanki kafama vurdular sanki ufak bir çocuğa sevecenlikle hafiften dokundukları gibi ve "neden şimdiye kadar gelmedin" dediler. ilk hissettiğim buydu. evet neden şimdiye kadar bekledimki??? ömrümü nerelerde heba ettim ben dedim. içeri giripte kabeyi karşımda görünce tutuldum, nasıl dua ettim ne dedim hiç hatırlamıyorum. tavaf yaparken sanki üzerimdeki kalın siyah bir örtüyü çıkarmışım gibi hissettim. bazı geceler otele gitmedim kabe'nin içinde uyudum. orda uyuyan o kadar çok insan varki. halı olan bir yer buldum bayanların namaz kıldığı bölümde kitaplık gibi birşeyin önüne, üstümede seccademi çektim uyudum. kabe'nin sabah ezanıyla mutlu mutlu uyandım.

    sevr dağına çıktık. baya zordu, normalde pek oraya çıkan yok zaten. bizim buralara hiç benzemiyor dik kayalıklar. ama zirve o kadar etkiliyorki insanı... ahh o örümcek nasılda ağ örmüşte saklamış hz muhammed'i ve hz ebubekir'i. ya o mağara o taşlar... orda kediler bile mutlu.

    diğer ziyaret yerleride var tabiki, her yer ayrı bir dünya ayrı bir rüya...

    klasik türk zihniyetiyle alışveriş olayına hiç girmedim. bir kaç kez dışarda yemek yedik akşam. o zaman avm ye girdim ama anında çıkmak istedim. orda kabe dururken benim alışverişte ne işim var dedim. yemekleri güzel ve araplarda porsiyonlar baya büyük.

    birde ilginç olan istediğiniz kişiye dua edemiyorsunuz kafanıza göre. mesela nişanlı bir arkadaşıma dua etmeyi çok istedim hep giderken edeyim diyorum gittiğimde aklımdan çıkıyor. akrabadan mesela bin yıl düşünsem aklıma gelmeyecek insan dua ederken aklıma geliyor. ve kabe'nin dış kısmında daha ilk gün benden ilk duayı alan hakan isimli bir arkadaş olduki gayet ilginç. orda bir asker bir an ona çok benzettim. allahım o arkadaşımıda kötü alışkanlıklarından kurtar diye dua ettim. işte kişinin kalbi temizse duayı alıyor galiba. dua bile nasip.

    orda gördüğüm rüyalarda çok ilginçti. çok dua ettim ve çok tövbe ettim allah'ım hatalarımı affetsin diye. yeni kararlar aldım kendimle ilgili.

    eyy mekke; yeniden yeni bir ben olarak bir daha bir daha gelebilmeyi çok istiyorum. düzelmeyi, iyileşmeyi, ilerlemeyi diliyorum...
hesabın var mı? giriş yap