• az önce izlediğim film. insanın içini ısıtan sımsıcak bir yol filmi. little miss sunshine'dan beri kalbimizi bu kadar sevgiyle dolduran bir film izlememiştik. sevgilinizle romantik dakikalar geçirmek istiyorsanız bu hafta sonu bu film sizin için harika bir seçenek olacaktır.
  • bir aksiyon filminin baştan aşağı aksiyon içerdiği için eleştirildiği film. oysa fragmanda hayatın anlamını vaad etmişlerdi, yazık oldu.
  • hayatimda izledigim en guzel hic bir sey anlatmayan film.
  • bu filme arabanızla gitmeyin. toplu taşıma araçlarımı kullanın ne biliyim taksi falan tutun. film çıkışı arabayla eve dönerken yandan sollayan araçlardan bi adam bizim arabaya zıplar mı paranoyasıyla sürdüm arabayı eve kadar. bi aksiyon olsun diye cama su püskürtüp silecekleri çalıştırdım durduk yerde. en azından biri kaportaya atlayıp ön cama yapışırsa bir tedbirim var.
  • -ben max.
    +hangi max?
    -mad max ulen!
  • yozgat'in dununu, bugununu ve yarinini anlatan filmdir.
  • filmin yarısından çoğunda bacaklarımı kasmışım heyecandan. hatta ilk uzun aksiyon sahnesinden sonra ekran kararıp ve sessizlik çökünce salonda ben dahil bir çoğu o neydi gız tarzı soluklanma yaşadı. özellikle mekan ve makyajıyla ayrı bir dünyaya götürüyor yönetmen ve hikaye göze sokulmasa da aslında derin. tom hardy denen organizma yine çıtayı yükseltmiş, kızıl ortamda daha bir seksi olmuş. bir bayanla giderseniz arada çaktırmadan ona bakın, şapşal şapşal gülümsüyorlar. 3d olmasa da olur yalnız. efektler ve aksiyon sahneleri on numara, fazla söze gerek yok kesinlikle gidin.

    --- spoiler ---

    yalnız o gitarist olayı nedir ulan allah cezanızı vermesin. her göründüğünde kahkaha attırdı, çok güzel düşünülmüş.

    --- spoiler ---
  • sevdiğim bir dostumla hafif bir yemek ve planlı çalışma sonrası ne yapsak diye düşünürken kendimizi bir anda film seçmeye çalışırken bulduk. bizim genelde film kriterlerimizi imdb puanı çok etkiler. o yüzden vizyondaki filmlere tek tek baktık.

    mad max? 8.8 ? e gidelim dedik. bu arada mad max ile doğru dürüst hiçbir alakamız yok, benim biraz adını duymuşluğum vardı ama film konusunda yine hiçbir fikrim yok.

    neyse aldık biletleri gittik efendim.

    --- spoiler ---

    lan olum bu nasıl bir film? ben hayatımda ilk defa beyin amcıklanması geçirdim bir filmde. adamın birini aldılar yakaladılar ok dedim. kaçmaya çalıştı kaçamadı falan. bir şeyin devamı olmalıydı film.

    sonra zaten memelerinden süt çekilen anneleri görünce aha dedim baya fantastik bir şey bizi bekliyor.

    ablamız tırın yönünün bir çevirdi yoldan, bir daha aksiyon hiç durmadı zaten. 100 dakika film olsa 99 dakikası aksiyon geçti rahat.

    ama ne aksiyon... beyaz beyaz tipler ağızlarına sprey sıkıp tanığım ol diye intihar mı etmez, yok bizim adamı bağlayıp kan bankası olarak mı kullanmaz, efendime söyleyeyim daha önce de dendiği gibi mehteran takımı gibi davulcuların yanında aksiyon boyunca aralıksız metal çalan ve kendine ait tırda kocaman sahnesi olan bir abi mi olmaz, daha ne sayıyım lan?

    filmin ilk yarısı bitti, koltukta hala oturuyorum ellerim titriyor, aksiyonu zaten hissetmişim ama beyin olayları kavrayamıyor, "lan ne oluyor amk ne oluyor bu filmde olay ne niye bu aksiyon laaan!!!!!" diye vücuduma sinyal gönderiyor. dostumun yüzüne tanığım ol diye bağırıp yan koltuktaki çiftlerin üzerine falan atlayasım var ama yapamıyorum.

    15 dakika sonra ikinci yarı başladı. hala tır devam ediyor ben de ne olacak amk bakalım diye izlemeye devam ediyorum. bir yandan valahalla norse mitolojisinde değil miydi lan diye de sorgulamalar devam ediyor beynimde ama ne normaldi ki bu normal olmalıydı?

    gerçekten bir fantezinin tadını çıkarmak, birinin kurduğu çılgın bir dünyada dolaşmak böyle bir şeydi heralde. sonra zaten bıraktım sorgulamayı, arabaların üstünden çubuklarla kendini diğer arabalara sallamaya çalışan falan tipler, yok abi bıraktım sorgulamayı, böyle yani, niye sorguluyorum ki zaten, kafalar belli ki güzel sen de güzel ol dedim ritim tuttum davulculara falan bi baktım aaa her şey çok güzel meğer.

    neyse ki sonu da güzel bitti. max amcamız bambaşka bir saçmalığa doğru yol aldı.

    --- spoiler ---

    güzel filmdir efendim. gidiniz.
  • "bu filmdeki max önceki mad max'leri izleyenlerin max'idir."

    demiş bir yazar arkadaş aynen öyle. "tom hardy çok pasif kalmış yan karakter gibi durmuş" diyenler, mad max'ten bir şey anlamamıştır. max karakteri önceki filmlerde de böyleydi bu filmde de böyle. filmin başında kendi ağzıyla söylediği gibi tek amacı "hayatta kalmak" olan, bana dokunmayan yılan bin yaşasın kafasında bir adamdır. tek derdi yaşamak ve yoluna devam edebilmek için benzin bulmaktır. zorbaların karşısında durayım, kahraman olayım gibi bir amacı yoktur. ancak yolu yardıma muhtaç birileriyle kesiştiğinde, derinlere gömdüğü insani yanı ağır basar ve onlara yardım eder. herkesin insanlığını kaybettiği bir dünyada hala az da olsa insan kalabildiği ve bu yüzden savaştığı içindir onu farklı kılan. dolayısıyla "max hiç çılgın değildi" diyenler; zaten çılgın olan o değil, "deliliği" kontrol altında tutan sistemin olmadığı dünyadır. şu hayatta çok az şey vardır hem bu kadar fantastik ve gerçekdışı görünüp hem de bu kadar gerçekçi ve ikna edici olan. bu yüzden mad max bir aksiyon filminden çok daha ötedir.

    her şey bir yana bence filmin bu kadar etkileyici olmasının ve türe ilgili ilgisiz çoğu insan tarafından sevilmesinin en büyük nedeni cgi pornosunun revaçta olduğu bu dönemde verdiği o mükemmel analog hissiyatıdır. her şey dijitallikten ve yapaylıktan uzak, ilk sahneden itibaren filmde görülen her şeyin gerçekten var olduğuna ikna oluyor insan. sinema sektörü o kadar fazla cgi bokuna bulanmış durumda ki, insanların ölüp bittiği en başarılı yapımlar bile gerçek hissini vermekten hala çok uzak. bu yüzden bu film "avengers" ve türevleri gibi günümüzün en iyi seyirliklerini bile anında tıraşa döndürüyor. evet bu filmde de makul oranlarda cgi kullanılmış ama bu gerçekçilik hissiyatına bir gram engel olmuyor. aksine teknolojinin desteğiyle daha etkileyici bir hal alıyor.
  • sinema enteresan temaşa mirim. sinemanın güzelliği (özellikle hollywood ana akım sineması) istisnasız herkese inebilmesi. her türden insan fütursuzca sinema üzerine ahkam kesebiliyor. mesela bu tutumu resim, müzik, edebiyat, tiyatro gibi diğer sanat disiplinlerinde görmüyorsun.

    sinema sanatının estetik kuramı haliyle ortalama seyirci için bir şey ifade etmiyor. hatta sinemanın bir sanat disiplini olması da bir şey ifade etmiyor.

    çünkü fani sinema temaşakarı sinemaya sadece ''kafamı dağıtayım, eğlenceli vakit geçireyim, güleyim, heyecanlanayıp, beni yormasın, üzmesin, sıkmasın'' mottosuyla gidiyor. estetik kuramın içerdiği görüntü, yönetmenlik, senaryo, oyunculuk, simge, metafor, diğer sanat disiplinleriyle kurduğu ilişki ve göstergebilimsel enstürümanlarla pek ilgilenmiyor.

    yönetmenlikten, oyunculuktan, senaryodan kastı üç- beş hollywood yönetmeni, oyuncusu, senaristi. o konularda da estetik kuramın gerektirdiği bilgi, birikimden yoksun olmasına rağmen sağdan soldan duyduğu beylik cümlelerle ahkam kesiyor.

    her filmin, her türün kısacası her sanat yapıtının kendi dinamikleriyle ele alınması gerektiğini bilecek kadar sinema üstüne kafa yoran bir insanım. bunu da sıklıkla dile getiriyorum umutsuzca.

    film okumak aynı zamanda dünyaya, zamana, sanata, tarihe, sosyolojiye, politikaya, felsefeye, psikolojiye vs bakış atmaktır. hem bu disiplinlerden haberdar olup, bu disiplinler üstüne belli bir birikim yapmış olma şartını yerine getirmiş olmaktır. ama dediğim gibi ortalama seyirci bunlarla ilgilenmiyor. öğrendiği beylik ''görseli çok güzel, senaryo da kopukluklar var, aksiyonu çok iyi, çok küfürlü, sinema da izlenmez, oyunculuk çok iyi'' klişeleriyle bu topraklarda seyirci olarak vazifesini ifa ediyor.

    söylediği cümlelerin altını dolduracak entelektüel birikime sahip olmamak bir yana (olmaz zorunda değil zaten) bunu sahip insanlarla dalga geçmeye çalışarak, bir bakıma sahip olduğu biteviye cehaleti yüceltiyor. oysa en azından bizler eskiden cehaletimizden utanmayı, onu onarmayı, ondan kurtulmayı, öğrenmeyi isteyen bireyler olma çabasındaydık. şimdi insalar hem cahil, hem de bu cehaletlerinden zerre rahatsızlık duymadan, nitelik sahibi insanlara fütursuzca saldırmayı bir erdem haline getirmişler.

    bu uzun girizgahı aslında mad max serisiyle büyümüş (üçleminin her filmini, özel kanalların sıklıkla yayınlanmasından da ötürü aşağı yukarı 10 kez izledim) bir temaşakar olarak (çocukluğumla kurduğu bağı da hesaba katarak) günümüz seyircisinin temaşa dinamiklerine dikkat çekmek amaçlı yaptım (yapmasaydın bize ne diyenleri duyuyorum).

    yaptım çünkü bu insanların sinemaya bakışları tıpkı hayatta her şeye (tüm kavramlara) baktıkları gibi sakil, eksik, yarım ve pervasız. filmleri salt eğlence aracı olarak gören bu anlayış özellikle ana akım sinemadan daha fazlasını talep etme hakkı olduğundan bi haber. ımdb'de boktan filmleri 8-9 puan aralığında oylayan bu güruh çabuk tüketilen, anlık, saniyelik, duygu ve derinlikten yoksun hızlı imajlara tutkun. senaryonun derinliği, görüntü ve sözcükler arasına kurulan koşutluk, görüntü, karakter ve sözcüklerle kurulan özdeşlemeden bi haber, gösterilen her şeyin yalnızca perdeyi doldurmak için yapıldığına ikna olan bir kifayetsizliğin temsili.

    böyle olunca da sinema bu talebi karşılama adına estetik kuramın gerektirdiği niteliklerden yoksun bir hale geliyor.

    tüm bunları tam da mad max fury road' da george miller'in ortaya çıkardığı eserle özdeşletirmek için yazdım aslında. çünkü miller günümüz izleyicisinin profilini (ilerlemiş yaşına rağmen ) öyle iyi çözümlemiş ki,
    bu seyircinin talep edebileceği her şeyin alegorisini yapmış gayet zekice bir hamleyle fury road'da.

    ===buradan sonrası çok hafif spoiler içerebilir===

    filmi sahip olduğu kinetik enerji, camp estetik, frenetik doz tamamen günümüz seyircisinin taleplerine denk geliyor. filmi karşılayacak tek bir sözcük var; ''çılgınlık.''

    filmin her karesine, her anına, kısacası filmde gördüğümüz her şeye sirayet eden hiper bir çılgınlık. miller adeta seyirciyle dalga geçiyor. seyircinin profiline ayna tutuyor. ''istediğiniz buysa (ki bu olduğunu biliyor) size istediğinizi fazlasıyla vereceğim'' diyor ve bu işi layıkıyla yapıyor.

    özellikle 80 'li yılların camp, kitsch estetiğini (kısacası bayağı) kendine makyajlayan muhafazakar ve aynı zamanda bu estetiğin de yardımıyla ucuz bilimkurgular yaratma konusunda fazlasıyla maheretli olan b filmlerin çılgınlığı, denetimsizliği bile bu filmin yanında hafif kalıyor.

    miller özellikle ilk üçlemenin (haliyle) en iyisi olan mad max 2* filminin pastişini yapmış. yani yarattığı efsane üçlemeyi dönem şartlarının taleplerine göre yeniden cilalamış.

    zaten röportajlarında da the road warrior'da yapmak isteyip (dönemin bütçeleri falan malum) yapamadığı her şeyi bu filmde yapmaya çalıştığını söylüyor.

    filme ruhuna sirayet eden bu ''hiper çılgınlığı'' destekleyebileceği her şeyi kullanıyor miller. üstelik karikatüze olma tehlikesini göze alarak.

    filmi de öyle ince bir nüans var ki; bir adım ötesi filmi tamamen bir parodiye dönüştürebilecekken miller zekice hamlelerle filme kazandırmak istediği ''çılgın ruhu'' karikatüze etmeden ama o dünyanın çılgınlığı içindeki 'vahşi mizahın' da altını çizerek noktalıyor.

    çılgınlığa eşlik eden hız, hem yol temasınını gerektirdiği uzun kaçma- kovalama sahneleriyle, hem kurgu ve estetikle pekiştiriliyor. filmin amacı soluksuz bir çılgınlık izletmek tam da o dünyanın gerçekliğini yaratmak adına.

    oyunculuklar benim için önemli. mel gibson'u max rolüyle mıh gibi aklına yazmış olan bizler için bu rolde başkasını izlemek haliyle başta can sıkıcıydı. ama tom hardy sahip olduğu personayla işin altından kalkıyor. amma ve lakin max'in çılgınlığına vurgu yapmak için çıkardığı hırıltılar fazlasıyla yapay ve gereksiz.

    tabi filmin kahramanı max gibi görünse de, filme damgasını vuran isim kesinlikle charlize theron. acı bir kabul olsa da furiosa karakteriyle max'in önüne geçmeyi başarmış theron. güzelliğinin yarattığı karşıtlık filmin umutsuz ruhuyla fazlasıyla örtüşüyor. 'gözleriyle oynamak' deyimini tam manasıyla karşılayan şiddet ve umutsuzluk arası bir dengeyi başarıyla kuruyor film boyunca.

    en nihayetinde bazı filmler ne anlattığından ziyade, nasıl anlattığıyla hatırlanır. ama elbet bu anlatı biçimini sosyolojiyle, felsefeyle, konjonktürle örtüştürerek. günümüz seyircisinin tam da ''hızlı ve öfkeli'nin çölde geçeni'' diye kondurduğu etiketlerle dalga geçerek bir bakıma. ama bazen tam da bu bayağılın kendisi söylenmek istenene denk geldiği için böyle filmler değerli bir hal alıyor.

    miler filmini ''senaryo yok, oyunculuk yok, güzel kızlar ne alaka, sadece kaçma- kovalamaca'' var gibi klişe bir yaklaşımla ele almak tam da miller'in film boyunca yapmak istediği, hiç utanmadan, hınzırca gözümüze sokmaya çalıştığı şeylere denk geliyor aslında. seyircinin ritmini, tepkilerini gayet iyi bilen miller biraz da 80'li yıllarda dönem şartlarından ötürü dilediğince gerçekleştiremediği harika üçlemesinin tadını çıkarıyor bir bakıma günümüz şartlarında. yoksa filme hınzırca serpiştirdiği alev çıkaran gitarcı, yaşlı nineler, davullar ve dozu olmayan hiper çılgınlığın başka bir açıklaması olamaz.

    günümüz seyircisinin perde de görmek istediği şeylerin temsilini onların istediği ve beklediği dozdan daha çılgınca ve vahşice bir tavırla onlara doğrultuyor. komik olan ise tüm bunları talep eden seyircinin bu ironiyi atlaması.

    gramerini biteviye bir çılgınlık üstüne kuran filmin belki de sinema izleyicisine söylemek istediği şey tam da bu durumun kendisi. yoksa düz mantıkla bu film sadece post apokaliptik bir hızlı ve öfkeli demek elbet yanlış değil.

    son tahlilde çocukluğuma bıraktığı özel izler hasebiyle duygusal bağımın olduğu bu üçlemenin devam filmini beğendim ben. benim sinema ölçeklerimde (zaten asla kata filmleri puanlamıyorum. bir şey ifade etmiyor o saçma puanlama sistemi benim için) türü içinde bir başyapıt değil belki ama günümüz ana akım sinemasının yarattığı izlence anlayışına savurduğu küfür için bile (tabi bu benim yorumum) görülmeye değer.
hesabın var mı? giriş yap