• en son 2 sene önce gitmiştim buraya. hala o gün gelen hesabın taksitlerini ödüyorum. ocağım yandı lan!
  • kendisini gereğinden fazla önemseyen bi işletme.

    dün akşam 3 kişi gittik, 4 olucaz dedik, bizi 2 kişilik bi masaya oturttular. yerimiz boşalınca geçersiniz dediler. buraya kadar güzel.
    siparişimiz alınmadan geçen bir 20 dakika sonra daha geniş bir masa boşaldı ve tabi üzerinde daimi bir rezerve yazısı vardı. oraya geçtik. arkadaşlarımdan biri nazik ve zarif bir insan olduğu için o sırada yanımıza gelen garsona 'biz bu masaya geçebilir miyiz?' diye sordu. garson arkadaş; 'maalesef efendim orası rezerve.' dedi. bunun üzerine ben o kadar da nazik ve zarif bir insan olmadığım için 'eeeahhhh yeter kaç dakikadır bekliyoruz, buraya geçeceksek geçelim yoksa başka bir yere gideceğiz. 4 kişi el kadar masada tabakları kafamızda mı taşıcaz?' dedim. ve garson arkadaş siparişleri almaya geldi.

    şimdi ben nazik ve zarif bir insan olsam demek ki biz bütün gece o küçücük masada yemek yiyeceğiz. hayır kahve falan da içmedik, bildiğin 4 kişi yemek yedik, bir şeyler içtik, gayet de hatırı sayılır bir hesap ödedik. peki neden insanları normal bir masa için çirkefleşmek zorunda bırakıyorsunuz anlamıyorum ki. hayır ben yaparım, blöfüm sonuç vermezse de kalkar limonsuz bir bahçe bulurum kendime ama bu işletmeler kendini neden bu kadar önemsiyor.

    sen olsan olsan limonlu bir bahçesin arkadaş, her masana 3 karısı ve 8 çocuğuyla arap şeyhleri oturacak değil. silkelen ve kendine gel bence.
  • rezalet bir servis eşliğinde, akıllarınca kendilerini konumlandırdıkları standardın altında bir lezzet sun(amay)an, fahiş fiyatlarıyla sırf gitmiş olmak için gidenlerin mekanı. ortada ne limon kokusu ne de dinginlik vardır.

    girer girmez masa gerilimi/sırası ile karşılaşırsınız. önünüzde masaya yerleştirilmeyi bekleyen ve bahçede gözüken boş masalara neden oturtulmadığını sorduğunda cevap olarak laf söyleyen işletmeciyle karşılaşan bir insan topluluğu vardır, dehşete düşmüşlerdir. bana da aynı şeyi yapmaya yeltenseydi o artisti orada ayıklardım, o ayrı. akabinde masaya oturtulduktan sonra, bir iki dakika kibarlığınızı ve sükûnetinizi koruyarak garson beklersiniz fakat ne çare ! ıslık ya da yüksek perdeden bir bağırışla, bir neandertal edasıyla garsonu çağırarak anca menüleri alıp, garson kaçmadan başınızda bekleterek, o fahiş fiyatlara küfrederek siparişinizi verirsiniz. akabinde gelen standart altı yemeğinizi yedikten sonra hesabı ödeyip, içinizdeki kazıklanma hissiyatıyla, sevgiliye bir şey sezdirmeden mekanı terk edersiniz.

    buraya gidip de şöyle sakin böyle limon diyenin iki gram aklı yoktur.

    not 1: bu laf işletmeciye; umarım okur/ birisi okutur. sen kimsin ki müşteriye densizce sesini yükseltip, ukalaca laf söyleme gücünü kendinde buluyorsun ? bulmuş hak aramaya, ses çıkarmaya teşebbüs etmeyen yumuşak huylu bir kitleyi, kafasına göre laf söylüyor. bir gün birine denk gelirsin, adamın amına koyarlar. dikkat et.

    not 2: rezerve geyiği de boşalan dörtlü masaların çiftler tarafından işgal edilmemesi içindir. şef garsonumsu bir vasıfsız, müşterilerin duyabileceği bir şekilde, sürekli olarak diğer garsonlara boşalan masalara anında rezerve yazısı koymaları için bağırmaktadır.
  • o kadar pahalı bir yer ki içtiğiniz içeceğin fiyatını ve size nasıl girdiğini düşünmekten asla chill out olamazsınız. ne ahım şahım bir dekorasyon, ne de kendine özgü yiyecek içecekler var. her şey o kadar sıradan ki milletin burayı niye beğendiğini anlamak güç. o kadar övülen frozen'ı ise gayet sıradan malzemelerin içine buz doldurulmuş standart bir frozen. abartılacak hiç bir şeyi yok.

    sanırım normal denecek kadar düzgün görünümlü, oturulabilir temizlikte, insanların gözünü doyuracak çeşitlilikte menüsü olan o kadar az kafe var ki insanlar burayı olduğundan daha klas görmeye başlamışlar. neye ne kadar harcadığını dikkate almayacak kadar parası olanların ya da pahalılığı umrunda olmayanların gittiği bir yer işte.
    (bkz: overrated)
  • lüzumsuz derece kasıntı, bir numarası olmayan saçma salak bir yer.
    istanbul'u bilen birinin burayı beğenmesine imkan vermiyorum.
    istiklal caddesi'nde gezinirken böyle soyutlanmış bir yerle karşılaşmak ilginç tabii ama bunun eline verecek nice yerler var istanbul'da.
    garsonlarında bir tuhaf artis tavırlar, seslenince yan yan bakıp cevap vermemeler, yavaş servis, kazık fiyatlar, kahve içerken tepemizde tadilat yapıp masayı talaşa boğmalar... bir daha gidene limon ağacının dalı girsin.
  • haciz memuru olan dayımı hala adisyon sahiplerinin peşinden koşturan mekan. bir tanesi cheesecake için arabasını rehin göstermiş hala yok piyasada.

    bolonez soslu makarna yiyen adamın da yurtdışına kaçtığı söylenmiş. adam bu mekanın derdi yüzünden erken emekli olacak.
  • üniversite için istanbul'a dışarıdan gelenlerin ilk zamanlarında taksim'de bildiği üç beş mekandan biridir. neden böyle tam bilmiyorum. yeni gelmiş kimle konuşsam aynı yerleri sayardı. o zaman artık bir yerlerden mi okumuşlardı neydi. "abi nevizade'de akdeniz'e gideceksin." - "yeşilçam cafe'nin nargilesi çok iyi." - "kallavi'ye gitmedin mi daha? ohaa ya" cümleleri hazırlık okuyan çömezlerin dillerine pelesenk olmuştu o yıllarda.
    ve ayrıca;
    (bkz: uçan ev)
    (bkz: barcelona)
    (bkz: ekvator cafe)
  • mevcut ya da benim görebildiğim üç tuvaletten ikisi kullanıma kapalı, kullanıma açık olanı ise pis, bakımsız, üstelik sifonu da çalışmayan, tuvaleti önünde kuyruklar oluşan gereksiz pahalı mekan. gitmeden once çişinizi yapıp gitmeniz tavsiye olunur.
  • üniversitenin ilk yıllarında liseden arkdaşlarla buluşma yeri olarak tayin ettiğimiz fakat bir türlü giremediğimiz mekan. bizon sürüsü şeklinde gittiğimiz için bu kadar yoğun erkek grubunu kaldıramayız gerekçesi ile almamışlardı bizi.
    hak vermedim değil şimdi. nargile mekanlar paklar bizi ancak dedik oradan tophaneye indik bizde.
  • epey oldu, bir pazar sabahıydı kahvaltı etmeye niyetlendik. arkadaşın evinin karşısında olması sebebiyle kolay bulduk. evin kapısından çıktık, karşı kapıya girdik. merdivenlerde, koridorlarda dolandıktan sonra, dışardan bakınca tasavvur edilmesi güç büyüklükteki bahçeye vardık. bir husus dikkatimi çekti ki bir işletmede en önem verdiğim husustur. kahvaltılarımızı sipariş ettik. ama çayımız gelmedi. demleniyor dediler bekledik. insanlık hali, olur dedik. kahvaltı bitti gelmedi. istedik gelmedi. başka bir şeyler yedik gelmedi. anladık ki gelmeyecek. halbuki sanki müşterileri türk değilmiş gibi çay mevzuunda bu kadar lakayt davranabiliyorlar. bir türk'ün en önem verdiği şeylerden biridir çay. bir bayrak, iki vatan, üç çay... toplumun bu hassasiyetlerine cevap veremeyen bir işletme batmaya mahkumdur. ama güzel bir yer. çay sevmeyen vatandaşlarımız gönül rahatlığıyla gidebilir.
hesabın var mı? giriş yap