• kur'an insanın şuurda yükselmesi ile açılan bir yansıyış kitabıdır. şuurda yükseliş insanın birer birer tüm düşünce ağırlıklarından, kalıplarından kurtulması ile mümkün olmaktadır.

    şuur yükseldikçe insanın aklı değişir. beyinde zannettiği varsaydığı akıl, kalbe bağlanır. kalbe bağlanınca düşünceler ve duygular gerçek çıkış yerine ulaşınca ortaya kur'an çıkar. elimizdeki mushaf her birimizin içinde bulunan bu canlı/organik yapı olan kur'an'ın bir haritasıdır. haritada gösterilen yere varıldığında, arazi üzerinde bire bir keşfe çıkıldığında, haritanın her metrekaresinin dosdoğru olduğuna şahid olunur. haritada define yerleri işaretlidir. bu yerleri bulduktan sonra, insanın işi (ibadet/çalışma/gayret) onları gün ışığına kavuşturup ortaya çıkarmaktır.

    işte bunlar asla kaybolmayacak, elinden sonsuza kadar alınmayacak olan hakikat değerlerindir. bu hazineler sendeki köklerdir. manalarının kök hücreleri... köklere ulaştığında bu kökler elindeki kur'an'ın nurlarına nur katar. yani sen kur'an'ın mushaftaki ayetlerini yeryüzünde bir kez daha açığa çıkarmış olan olursun. ayetlerin içinde, arasında onların etrafında yaşarsın. kabiliyetin varsa onları insanlara anlatırsın, açıklarsın. bu açıkladığın yeni hükümler değildir. ancak açıkladıkların samimiyeti, güveni, kur'an gücünü tesis eder.

    mesnevi gibi türlü türlü eserler, kalp samimiyeti ve güvenin eserleridir. onlarda anlatılan sende de olan kur'an sayfalarının, cüzlerinin nazireleridir. kur'an allah'tan bir bütün olarak vahyolmuş, hz. muhammed (s.a.v) 23 senede onu okumuştur. insan-ı kamillerin eserleri ise 23 senede vahyolan bu kur'an'dan vahyolmakta, genişlemekte, yayılmaktadır. insan-ı kamiller böyle bir vahyin ispatıdırlar. onlar kur'an'a aykırı tek bir görüş, basiret serdetmemişlerdir.

    sende bunları kendinde bulmak için hayattasın. kendi evinde, yurdunda yani sana ait olan mahalli rahlen üstünde kur'an okumak için. senden açığa çıkacak okunuş, hakikatle bağlanır. sen sendekini hakikate bağlayıp, işleyişe sokarsan allah'ın cemali hükümleri kuvvet bulur. açığa çıkmayan her hükmün karşısında o'nun celali hükümleri vardır. cemal çıkarsa sert rüzgar, fırtına tatlı bir melteme döner. seller bağçeleri sulayan kıvama döner. nur çıkmazsa celali hükümleri ortalığı kavurur.

    insanın temizlenmeden dokunması yasak olan kur'an kendi içinde okuyacağı kur'an'dır.

    yavaş yavaş, tane tane okuyacağı kur'an. bu tanelik yavaşlık yaşayacağın olaylarla durumlarla bağlantılıdır. efendimiz (s.a.v) 'e ayetler, onun yaşadıkları, karşılaştıkları neticesinde inmiştir. gaflette olanların iddia ettiği gibi kendi keyfine göre yaşadıklarını kendinden kelamlar ile şekillendirmemiştir. başına gelmiş, yaşamış, beklemiş ve yaşadığı şey, sakınması, uzak durması, dilini kıpırdatmadan okuması gereken noktalar ona açıklanmış.

    senin eğreti kitabın ise, basiret gözetmediğinden yalnızca kendi boş kuru gürültün olan, duygularının ve hislerinin paramparça ettiği manasız laflarla dolu. bu manasız, ruhsuz laflar senin kalbindeki gerçek duyguları tetikleyip harekete geçirmiyor. basiret göster ve her olan karşısında sabret. bir bir ortaya çıkan yapının sende kur'an anlamlı bir bütün oluşturması, kendi içini toparlamanla mümkün. bütün parçaların bir bir ortaya çıkmadan sendekini cem etme telaşına düşme. kendi hatanı, kusurunu, günahını gör. küçük kusur, günahlarla ilgilenmeyi bırak, en büyüğünü arayıp kendini en büyük açığından yakala. bu en büyük açık allah'a karşı zannındır. dilin allah dese de seni allah'a yakınlaştırmayan, o'na şahid kılmayan zanların. kendi duygu ve hislerine soldan girmişsin onların sağını bulup sağdan da çık, onlarla oyalanmadan her şeyi ortaya sürükle. bu orta yol, kötü olanların karşılığı olan iyiliği bulmak sonra bu iyiliğide kendi nefsine değil onları gerçekleştirene bağlamaktır.

    sen dünyaya ortadan geldin. annen seni ortasında taşıdı, ortasından dünyaya getirdi. zaman seni bir tarafa atmış olsada; ister sağda ol ister solda, sen kendini ortaya çekerek, ortaya çık. din orta yoldur. sırat-ı müstakim her bir sağdan ve soldan kurtulmuş orta noktadır.

    kainatın sistem kabuğunda güneş etrafında gezegenler helezonlar çizerek sema etmekte. bu helezonlar aslında tek bir sonsuzluk işaretinin çekilerek uzaması yayılmasıdır. bu sonsuzluk işaretinin ortasından çekilip uzatılmasıyla zaman oluşmakta. sen idrakini bu zamanın, yani yolun uzadığı sonsuzluk işaretinin tam ortasındaki hakikat-i muhammediyye yurdu olan noktaya yuvala. işaretin sağı da soluda yoldur. geçilip gidilen...ortası ise yurttur. ahiret yurdu.

    canlı canlı kur'an yaşa, topla ve topladıklarını basiret gözüyle ağır ağır oku. bozulmuş parça bölük olmuş sana batan, fenalık veren iğreti sayfaları bırak, kalbinle kur'an'ı , kur'an'la kalbini ortaya çıkar. seni iyileştirene sımsıkı sarıl. o iyileşmedir ki onda hiç bir şüphe, vehim yoktur. huzurdan başka hiçbir şey yoktur.
  • icinde bol bol "kitap", "bu kitap", "incil", "tevrat" kelimeleri gecmektedir.

    yalniz benim en cok sasirdigim durumsa ne kur'an'in, ne incil'in, ne de tevrat'in vahyedildigi zamanlarda kitap olarak inmemis olmasi.
    yani, "boyle bir kitap var ve biz bu kitabi aslinda sana okuyoruz" mu demek istiyor yoksa "simdi vahyettiklerimiz ileride kitap olacak" mi demek istiyor anlamiyorum.
    cunku her ne kadar medine ayetleri ceylan derilerine yaziliyor olsa da bunlarin ileride kitap haline getirilmesi gerektiginden peygamberimiz acikca bahsetmiyor. hatta bunu en guzel 4 halife doneminde kur'an'in kitaplastirma safhasinda cok tartismalarin olmus olmasindan anliyoruz. acik acik boyle bir istek yokken boyle bir sorumlulugun altina girilmek istenmiyor.
    sonra, mekke ayetleri deriye falan da yazilmamis durumda, kitap olusuturulana kadar sadece insanlarin ezberinde duruyor. sonra 40 tane kopya var ve bu kopyalardan bazilari farkli. bir komisyon kurulup bir tane kur'an ortaya cikartiliyor ve digerleri yakiliyor. su an elimizdeki kur'an gercekten guvenilir midir? allah'in kur'an'in ozgunlugunu ve orjinalligini kiyamete kadar koruyacagini soyledigi ayetin guvenilirligi ne kadardir?
    diger kitaplar meselesine gelirsek; onlar tam olarak allah sozunden bile olusmaz aslinda. mesela incil hz. isa'nin soyledigi seylerin yorumundan olusur. direkt olarak onun soylemlerinin de aktarildigi yerler vardir ama o sozler aynen mi gecmistir, gecmisse onlar aslinda hadis midir yoksa vahiy midir? aradan 500 sene gectikten sonra bu kitap bu aslinda kur'an'dan cok farkli bir kitap olmasina ragmen kur'an adini anip neden incil demistir.
    hz. isa'nin da tipki bizim peygamberimiz gibi peygamberligi zamaninda bir kitap olusturulmasindan bahsettigine dair bir delil yok. bu da incil'in de tipki kur'an gibi sonradan olusturulmus bir kitap oldugunu gosteriyor.
    kur'an yine de bu kitaplari mi isaret ediyor? hatta kendi gelecegine mi isaret ediyor? yoksa kur'an'daki kitap kelimesi bambaska anlamlara mi geliyor?

    arasitiriyorum ama kur'an'daki kitap mevzusu degisik bir konu bana gore.
  • güzel bir kur'an sitesi var. tanzil.net buradan birçok ayarlama yapılabiliyor.

    örneğin; istenilen sureleri, ayetleri, cüzleri, okuyan kişileri, dilleri... gibi özellikleri seçerek kur'an okunabilir, dinlenebilir, takip edilebilir.

    karıştırdıkça farklı özellikler görmek mümkün.
  • "kur'an, hakikati, bütün diriliği ve sağlamlığıyla, her yaratığın alırlığına göre, sürekli olarak açıklayan ve açıklayışı tükenmeyen, sürekli olarak tebliğ eden, mucize hâlinde ilahi sözlerin, gönlümüzün sır aynasında tecelli eden ilahi kelimelerin bir araya gelerek kurdukları doğruluk, iyilik ve güzelliğin eksiksiz fazlasız terkibidir."

    sezai karakoç, 1970
    çağ ve ilham, diriliş yayınları
  • şerefli yüce kur'an'ın yine ve yeniden öyle bir mucizesine daha tanık oldum ki, bunu anlatmamak mümkün değil, allah'ın mübarek kıldığı cuma günü rahman'ın izniyle paylaşacağım inşallah, musa a.s'ın denizi yardığına şahit olmak gibi bir mucizedir bu, mucizeleri önemseyin, geçip gitmeyin, allah için destek verin ve allah'ı takdir edip bu bilgileri yayın, "benim inanmak için mucizelere ihtiyacım yok" demeyin, ibrahim a.s kanıt istedi, musa a.s kanıt istedi bunları unutmayın ve kendinize, "ibrahim a.s bile kanıt istemişken benim imanım daha mı sağlamda ayetlere karşı kibirlilik gösteriyorum ve kanıta gerek duymuyorum?" sorusunu sorun. allah'a din öğretmeyin ve koyulan mucizeleri inceleyin, mucizeleri umursamamak ve delillerden yüz çevirmek tıpkı musa a.s'ın kavminin mucizeler karşısında nankörlük yapmasına ve yoldan çıkmalarına benzer. kur'an'ın getirdiği haberi sadece cahiller küçümser, cahil olmayın, öğrenin. allah bizden delil ister, hatta müşriklerden dahi delil ister, delilsiz iman taklidi imandır, nasıl bir dönemde olduğunuzun farkına varın ve bu mucizelere sadece bu dönemin ümmetlerinin şahit olacağını kavrayın, ardından size böyle bir nimet verildiği için şükredin. inananlara korku yoktur, artık inkar edenlerin de vay haline.

    rahman ve rahim olan allah'ın yüce adıyla!

    bakara 260: hani bir zamanlar ibrahim: “ey rabbim! bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster.” demişti. allah: “inanmıyor musun?” deyince; ibrahim: “hayır, inanıyorum; ancak kalbimin yatışmasını istiyorum.” dedi. allah: “kuşlardan dört tane tut, onları iyice tanı, sonra her dağın başına onlardan bir parça koy, sonra onları kendine çağır, koşarak sana gelecekler.” dedi. allah, mutlak üstün olan ve en doğru hüküm veren'dir.

    a'raf 143: mûsâ, bizimle sözleştiği yere gelip rabbi de kendisine konuşunca, şöyle dedi: “rabbim! bana kendini göster, seni göreyim!” allah, “beni asla göremezsin; ama şu dağa bak! eğer o yerinde durabilirse, sen de beni göreceksin” dedi. rabbinin kudreti dağa tecelli edince, onu paramparça etti, mûsâ baygın vaziyette yere yığıldı. kendine gelince şöyle yakardı: “seni noksan sıfatlardan uzak tutarım, tövbe edip sana yöneldim. ben iman edenlerin ilkiyim.”

    neml 64: “onlar mı daha güçlü, yoksa ilk baştan yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi hem gökten hem de yerden rızıklandıran mı? allah'tan başka bir ilah mı var? eğer doğru söylüyorsanız siz kesin delilinizi getiriniz!”

    yusuf 105: göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, onlardaki delillerden yüzlerini çevirip geçerler.

    mümin 13: size ayet ve delillerini gösteren, gökten sizin için bir rızık indiren o’dur. fakat o’na yönelenlerden başka bunu idrak eden yok.

    sebe 6: kendilerine ilim verilenler, rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu, mutlak galip ve övgüye lâyık olan allah'ın yoluna ilettiğini görürler.

    isra 107: de ki: “kur'ân'a ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilenlere okunduğunda, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar.”

    maide 83: resul'e indirileni duydukları zaman, gerçeği anlamalarından dolayı onların gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. derler ki: “ey rabb'imiz! iman ettik, öyleyse bizi şahitlerle beraber yaz.”

    bakara 4: onlar sana indirilene de ve senden önce indirilenlere de inanırlar. onlar ahiret hakkında da kesin bir iman sahibidirler.
  • her şeye kendi cevap veriyor, kimseye bir şey bırakmamış. insanlar bu kur'an'ı müslümanlar da dahil anlamaktan çok uzaklar, neden peki? çünkü okumuyoruz. klişe geldi değil mi? klişe gelen arkadaşım, yazdıklarım klişe geliyorsa bu kur'an'ı sen de okumamışsın o zaman. şu kur'an'da çelişki, ahlaksızlık ve adaletsizlik bulan, bilmediği din hakkında yorum yapan tayfa var ya, onlar da hiçbir zaman kur'an'ı okumadı ya da anlamaktan son derece uzaktaydılar, çünkü kur'an'ın ne anlattığını anlamak istemediniz ve araştırmalar yapmadınız, bu sözü hafife alarak kibirlendiniz. kur'an'ı, kalplerinde hastalık olanlardan başkası inkar etmez. yüce melik, bizi affetsin, bize merhamet etsin, bizleri bağışlasın ve insanların yutkunup duracakları çetin günden muhafaza eylesin. kurtuluş, insanları karanlıklardan aydınlıklara çıkaran kur'an'dadır, gerçek aydınlar da işte bu dosdoğru müslümanlardır. yüce allah bizleri nimet verdiklerinin yoluna, doğru yola iletsin. tek ve bir olan allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. biz, ona teslim olanlarız.
  • hiçkimsenin bir benzerini yazmaya gücünün yetmeyeceği iddia edilen kitap. ancak türkçe mealini okuduğunuzda durumun hiç de öyle olmadığını anlıyorsunuz. kutsal olduğu düşünülen kitapların temel iki bölümünün olduğunu söyleyebiliriz. 1. hikayeler, 2. emirler.

    hikayeler bölümüne değinecek olursak, öncelikle kitapta çok fazla tekrarın olduğunu söyleyebilirim. sürekli olarak musa, ibrahim vb. karakterlerin hikayeleri tekrarlanıyor. aynı kişinin aynı hikayesi defalarca geçiyor kitapta. bu durumda kitabın yazarının ya unutkan olduğunu ya da kitabına bütüncül bir bakış açısıyla bakamayan bir kişi olduğunu düşünüyorsunuz.

    ikinci olarak insanlara verilen emirlerin nasıl gerçekleştirileceğiyle ilgili emirlerin net olmadığını görüyorsunuz. örneğin ibadetler... ibadetlerle ilgili birçok farklı uygulanışın olmasını buna örnek olarak gösterebiliriz. günlük hayatla ilgili durumlar da böyledir. taliban da aynı kitaptan yola çıkıyor, ışid de, adnan oktar da... bu noktada da sözü edilen emirlerin iddia edildiği gibi hiç de "apaçık" olmadığını düşünüyorsunuz.

    son olarak neshetmek gibi bir durum var. bu da bütüncüllük açısından oldukça olumsuz bir durum. şöyle ki, bir ayet geliyor. mesela kafirun suresi. bu sure mekki bir sure. islam'ın ilk dönemlerinde inmiş. yani muhammet ve arkadaşlarının güçsüz olduğu bir dönemde. surede özetle sizin dininiz size bizim dinimiz bize. kimse kimseye karışmasın gibi bir şey söylüyor. sonra hicret oluyor. medine'ye gidiyorlar. muhammet orada güçleniyor. o dönemde şöyle bir ayet iniyor ".... allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan dostlar edinmeyin. eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün; hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin.". nisa suresi 89. ayet bu. yani bu ayet kafirun suresindeki ayeti nesh ediyor. hükmünü geçersiz kılıyor, diyor islam alimleri. şimdi muhammet'in 20 kusur senelik peygamberlik dönemlerinde bile olaylara göre bazı ayetler neshedilebiliyorsa 1400 senede yaşanan onca olaya rağmen herhangi bir nesh olayının olamama olayını neyle açıklıyoruz?
  • kelime anlamı olarak okunan anlamına gelen sözcük.
  • kur’an’da edebî tasvir nedir?

    “bu muazzam kitab’ın, bütün gayelerini ifade etmekte ortak bir yolu, müşterek bir metodu vardır. işte bu gaye müjdeleme veya uyarma, ister bir kıssa veya olacak bir hadise, ister ikna diyaloğu veya imana davet, ister dünya hayatını veya âhiret âlemini nitelendirme, ister hissedilen ve görülen bir şeyi temsil, ister zâhiri veya gizliyi açıklama, ister zihindeki bir düşünceyi veya gözle görülen bir şeyi açıklama olsun, hepsinde kur’an müşterek bir metod takip eder. işte bu ortak metod, edebî tasvir metodudur.” (et-tasvîr, 30-31).

    tasvir, kur’an üslubunun en önemli ifade araçlarından birisidir. kur’an müşahede edilen bir olayı, görünen bir manzarayı, zihinsel bir manayı, psikolojik bir durumu olduğu kadar, insan tiplerini de somut bir biçimde canlandıran tablolarla ifade eder. çizdiği bu tablolara canlı bir hayat ya da taze bir hareketlilik kazandırır. böylece zihinsel manalar şekillere veya hareketlere dönüşür. psikolojik durumlar tablolara veya sahnelere, insan tipleri canlı somut bir şekle veya insan tabiatında gözle görülen bir cisme dönüşür. olayları, sahneleri, kıssaları ve manzaraları örnek verirken, onları, meydana gelen canlı ve somut olgular halinde sunar. onlara hayat verir, hareketlilik kazandırır. buralara bir de konuşma ilave edilince bu sahnenin zihinde canlandırılmasının unsurları tamamlanmış olur. böylece kur’an anlatıma başlar başlamaz dinleyicilere yepyeni bir bakış açısı kazandırır ve onları ilk olayın meydana geldiği veya meydana geleceği sahneye çeker. orada manzaralar birbirini izler, hareketler tazelenir dinleyici bunun okunan bir söz ve meselenin kavranmasını kolaylaştıran bir örnek olduğunu unutur, sahneye gelip giden şahıslar görür. olayların getirdiği durumlardan etkilenen insanların jest ve mimikleri, ruhlarındaki hisleri açığa vurur. artık o kıssalar burada hayatın hikayesi değil, hayatın ta kendisi olur.

    eğer zihinsel manayı ve psikolojik durumu tasvir eden, insan tipini veya rivayet edilen olayı somutlaştıran vasıtanın, tasvir edici renkler, konuşan şahıslar olmayıp câmid kelimeler olduğunu söylersek, kur’an’ın ifadesindeki i’cazın sırlarını kısmen idrak etmiş oluruz.

    kur’an’ın tamamı zikrettiğimiz gayelerden hangisine dokunsa yani ne zaman soyut bir manayı, psikolojik bir durumu, manevi bir sıfatı; bir insan tipini, bir olayı geçmiş bir kıssayı, kıyamet sahnelerinden bir manzarayı, nimet ve azab sahnelerinden bir sahneyi ifade etmek istese veya bir tartışma veya delil getirme, ikna etme diyaloğuna bir örnek verse, hatta mutlak tartışma amacıyla söz söylese, hep tasvir metodunu kullanır, sözleri resimlendirerek ruha, duyulara hitap eder.

    işte biz ‘tasvir, kur’an üslubunun en önemli ifade aracıdır’ derken bunu kastediyoruz. bu, bir üslup süsü ve gelişigüzel bir şey değildir. aksine değişmez bir sistem, bütünlük arz eden bir plan, kapsamlı bir özellik ve değişik durumlarda yerine göre çeşitli yollarla hizmet eden bir metottur. fakat bu çeşitli yolların hepsi neticede şu büyük kurala; tasvir kuralına uyar.

    kur’an’daki edebi tasvir ufuklarını idrak edebilmemiz için tasvirin manası üzerinde durmamız gerekir.

    tasvir renk, hareket ve musikiyle de yapılır. çoğu zaman herhangi bir tabloyu ortaya koyma için konuşma, niteleme, kelimelerin musiki tonu, ifadelerin senfonisi ve anlatım musikisi uyum içinde harekete geçer. böylece ortaya konan tablo hem göze ve kulağa; hem duygu ve hayale hem de vicdan ve düşünceye hitap etmiş olur.

    bu tablo soyut renklerden ve donuk çizgilerden ibaret değil, canlılar aleminden alınmış bir kesit gibi diri ve canlıdır. bir tasvir ki, boyutlar ve mesafeler orada şuur ve vicdanlarla ölçülür. manalar canlı birer adam veya tabiat manzarası halinde resmedilir.” (et-tasvîr, 32- 33; meşahidu’l-kıyame fi’l-kur’an, 6-10).

    bu metodun, mana ve olayları soyut olarak sunan anlatım metoduna üstünlüğü nedir? bu konuda da seyyid kutub şöyle demektedir: “bu metodun, manaları ve psikolojik durumları soyut zihinsel; olayları ve kıssaları rivayet edilen soyut haberler, sahne ve manzaraları tahyîlî ve tasvîrî olarak değil de lafzî tabirle dile getiren metoda üstünlüğü ve ayrıcalığı nedir?

    tasvir metodunun üstünlüğünü anlamak için bu manaları bir kere soyut şekliyle, bir kere de somutlaştırılmış şekliyle zihnimizde canlandırmamız gerekir.

    soyut şekliyle manalar zihne ve anlayışa hitap eder. onlara o güzelim gölgelerinden ve çağrışımlarından soyutlanmış olarak ulaşır. tasvir üslubunda ise, hisse ve vicdana hitabeder, nefse de değişik menfezlerden ulaşır. tahyîl ve ritimle duyulardan, duyular yoluyla histen, yankı ve ışıklarla harekete geçirilmiş vicdandan nefse ulaşır. zihin de yegane menfez değil, nefse giden bir çok menfezden sadece bir menfezdir.

    sanatın başta gelen görevi, derûnî (vicdânî) infialleri alevlendirmek, bu eserlerle sanat zevkini yaymak, onlarla kişinin iç dünyasını coşturmak, bütün bunları gerçekleştirmek için de hayâlî resimlerle beslemektir. bütün bunları da, güzel sanat için somutlaştırma ve tasvir etme metodu yerine getirmektedir.” (en-nakdu’l-edebî,129; et-tavsir, 194-195).

    seyyid kutub, kur’an’da tasvir metodunu başta et-tasvîru’l-fenni fî’l- kur’ân kitabında uygulamış ve açıklamasını yapmıştır. zihinsel manaların, psikolojik ve manevi durumların, insan tiplerinin, meydana gelmiş veya gelecek olayların, verilen örneklerin, rivayet edilen kıssaların, kıyamet sahnelerinin zihinde canlandırma, cisimlendirme yoluyla ve edebî ahenk ve musikiyle tasvir edildiğini belirterek bunun uygulamasını yapmıştır. temel olarak et-tasvîru’l-fenni fî’l-kur’ân kitabından ve diğer kitaplarından vereceğimiz misallerle bunların tasvirle nasıl sunulduğunu daha sonra göreceğiz.”

    'bir edebiyatçı olarak seyyid kutub 2' kitabından...
  • "ey insanlar !
    işte size rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet olan kur'an geldi."
    yunus suresi - 57

    de ki: "bu kur'an, büyük bir haberdir."
    "siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz."
    sad suresi - 67-68

    "andolsun, öğüt alsınlar diye biz bu kur'an'da insanlar için her türlü misali verdik."
    zümer suresi - 27

    "bu kur'an, insanlar için kalp gözleri (konumundaki bir nur), kesin olarak inanan bir toplum için de bir hidayet ve bir rahmettir."
    "yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp salih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar ? ne kötü hüküm veriyorlar !"
    câsiye suresi - 20-21
hesabın var mı? giriş yap