• badim bir entryi favlayınca kendi yaşlılığımı fark ettiren mekan. şöyle ki 2000'lerin başında, yeşilçam sokağı'ndan girip solda emek sineması, karşıda dövmeci, dövmecinin yanındaki kepenklerde bol graffiti, dövmecinin solunda müdavimi olduğumuz pendor, onun yanında önce bronx, veya sonradan ex bronx, arada yanlış hatırlamıyorsam bir kaç tane daha küçük bar, berber vardı galiba bir de, ya da onu büyük bayram'a çıkan sokakla karıştırıyorum, mekan önlerinde kalabalıklar, ex bronx'ta canlı müzik, pendor'un alt katında bilardo masası... şimdi pendor corner'ın olduğu yerde sokakta içilirdi biraları alıp, mekan yoktu, bütün sokak nasıl güzeldi, güvenliydi. hatta eşim olacak beyefendiyle ex-bronx'ta karşılaşmışlığımız var bak, daha yeni yeni yazılırken, ulan o kadar oldu mu be? sonra mekanlar kapandı, beyaz yakalı gibi girdi küçük beyoğlu, aynı gibi ama farklı gibi, ne olduğunu analamdık o boşluk bir garip kalabalıkla doldu. bir kere de gidip oturmadım ha nedense... olm pendor var orada, küçük beyoğlu neymiş... sonra zaten grand pera denen rezil rüsva zebellah, sonra zaten pendor'u köşeye taşıttırttılar, ama bak ismail abi var ya, adam nasıl dayanıklı, yaşattı lan pendor'u, helal olsun, gezi'nin gazını yerken ankara'dan canımın içi arkadaş gelmişti de, o karısının hamile olduğunun haberini veriyordu bir yandan elde bira pendor corner'ın önündeyiz, elde bira, burunda gaz, kafada bebek haberi hey gidi... o gecelerden birinde de, çünkü afedersin gazı yeyip yeyip pendor'a atıyoruz kendimizi, bir avuç insan içeri kapandık, just a perfect day çalarken kepenkleri açtı ismail abi, çıktık evimize gittik. lan en son karşıdaki pendor'a gitmişim, o da düşün pandemiden önce, ohooo....
    neyse sevemediydim ben küçük beyoğlu'nu ama işte o bile zamanda bir röper noktası. yeşilçam sokak'ın 2010'ları.
  • geçen seneki kalitesini gün geçtikçe kaybeden ve gittikçe gözümden düşen mekan. dün akşam kendi adıma noktayı koymuş olabilirim.
    hayatımda taksimde bir barda bu kadar kötü muamele görmedim. bir salı akşamı mekanın neredeyse yarısının boş olduğu akşam 11 sularında böyle haysiyetsiz davranmaya hiiiç hakları yok. adamlar bildiğin ırkçılık yaptı. hintli-amerikalı bir arkadaşımla 2 erkek olarak gittik. önce terasa çıkmak için geçilen kapıdaki dingil bodyguard "yukarıda doğumgünü var çok kalabalık, giremezsiniz" diyor. yanından bir sürü insan geçiyor. ben "abi bir bakalım yer yoksa ineriz diyorum". "doğumgünü var, kalabalık! diyorum anlamıyor musun" diye çıkışıyor. neyse dedim, garsona döndüm. 2 kişiyiz dedim. adam aldı başını gidiyor köşeye. (ek bilgi: sevmedikleri ya da bir şekilde uygunsuz buldukları insanları sokağın en sonunda duvar dibine oturtuyorlar, bir kere köpekle gitmiştik "insanlar rahatsız olmasın" diye uzağa oturtuyoruz demişlerdi. oraya götürülüyorsanız onlara göre kalitenizi ve dolayısıyla alacağınız servis kalitesini anlayın) baktım aynı köşeye oturtacak. "rica ediyorum bizi köşeye oturtmayın" dedim. "sadece burası boş" diyor. rezerve ayağına yatıyor. masaların yarısı boş! sonunda "şefimi çağırayım" dedi. geldi başka bir dingil. "garson söylemiş burası boş diye ne var" diyor. öküz bi de 10 adım geldi diye fırça atıyor.
    hepsi 2 kuruşluk adamlar mekan popüler oldu diye kendilerini jet set gece kulubünün gardiyanları sanıyorlar.
    biz de yürüdük tam yanında açılmış mekana gittik. çok daha düzgün ve hızlı servis vardı.

    uzun lafın kısası: gitmeyin, gittirmeyin.
  • nedense ellilik bira vermek istemeyen bir mekan. geçen hafta biralarımızı sıcak, soğutucular bozuk dediler, bu hafta da bardağımız kısıtlı dediler. bardaklarınız mı kısıtlı? hayır, yeni açılmış üç beş solcu maceraperest kişinin zar zor işletmeye çalıştığı bir yerden bahsetmiyoruz, beyoğlu'nun en has kapitalizm örneğinden bahsediyoruz. tıklım tıklım dolusun eyvallah ama sırf iki senedir sadece benden ve tanıdıklarıman aldığın hesaplarla bir orduya yetecek kadar bardak almış olman gerekirdi. nasıl bardak eksik? nasıl soğutucun bozuldu? on tane barın var nerdeyse; hepsi birden mi bozuldu? küçük beyoğlu'nun da yok bilmem kafepi lounge unda bugün varolmalarının nedeni yıllar önce küçükparmakkapı sokak'taki ilk kafepi'nin işletim dehasının sonucudur (bu da kendi çapında -evet - küçümsenemeyecek bir başarı hikayesidir). o deha, güzel hizmet, samimiyet ve müşteriye yakın olmak gibi etkenlere dayanıyordu. ama şimdi hangi kafepi bürosuna gitsen, bir vurdumduymazlık, bir emo'luk hakim ortama. yok dehanın yerine fildişi kule inşasına karar verdiyseniz, pek üzülürüm; zira az zaman önce kapattığınız bronx, nasıl sizin kapatmanız haline geldi bir düşünün? bundan on yıl önce insanların gittiği yerler şimdi neredeler ya da yerlerinde ne var? biz tüketici için hiç sorun yok anam. çılgın çekirgeler gibi tüketmemiz size şimdi yarıyor ama gün gelir tümden de tüketiriz çünkü biz modayız, biz başı okşanmak isteyenleriz, çünkü biz değişkeniz, çünkü biz her şeyiz...
  • "istanbul'u da geçtim türkiye'de bu kadar hatun var mıydı?" diye düşündürten kompleks. saçı bıyığı boyalı, genelde kro görünümlü ancak hafiften bir ingilizimsilik de kokan güvenlik/işletmeci tarzı bir eleman vardır burda. kimin nesidir anlayamazsınız ama kulağında kulaklık gözü üzerinizdedir. mekandaki onbinlerce hatun ona emanettir adeta, sanki bir kuku bekçisidir kendisi.

    hey maşallah demezler mi adama?
  • sevmem için tek bir nedenim var. ne mi?

    sevmemin tek nedeni, garsonundan müşterisine, ne kadar kendini bir bok zanneden insan varsa, hepsinin aynı yerde toplanmasıdır. bu şekilde istanbul'un geri kalan yerlerinde kendilerine rastlamıyoruz, rahatça ve sinirimiz bozulmadan gezip, istediğimiz mekanda insan gibi oturabiliyoruz.

    tipi andy warhol'dan bozma, çoğu özel üniversite öğrencisi ibne kılıklı meriç'lerden mi (bkz: meriç'e mektup) başlasam yoksa dünyanın en önemli işini yaptığını zanneden, sorulan sorulara sanki dövecekmişçesine cevap veren hatta bazen hiç cevap vermeyen garsonlarından mı... bir de arkadaş grubuyla birlikte gelip, 2 bira içtikten sonra en yakınındaki erkeğe yavşayıp sevgili yapmaya çalışan, abuk sabuk marjinal hatunlar var ki o konuya hiç girmiyorum.

    erkekseniz ve haftasonu gitmişseniz zaten bittiniz. oturacak yeri bırakın, bir sürü boş masayı gördükten sonra "oraya oturamazsın arkadaşım!" diyen garsona "yer yok mu hiç?" diye sorduğunuzda göreceğiniz muamele sebebiyle katil bile olabilirsiniz benden söylemesi. yanınızda bir bayan varken bile bazen böyle olabiliyor.

    lafın kısası gidilmemesi gereken yer. bırakın o insanlar kendi içlerinde orada takılsınlar. boş masalara da kimseyi oturtmasınlar.
  • şu an oturduğum mekan. iki yan masada hıyarın biri önce garsondan ayar yedi sonra arkadaşlarına falan sinirlendi gibi, bir tuhaftı. sonra elindeki bişeyleri kurcaladı, sanırım yaptığı şey sosyal mastürbasyon...
  • artist garsonlarında bir de mikrofonlu kulaklık falan var.sanki bana pentagonu koruyorlar.
  • garsonların adam yerine koymamasından yahut çalışanlarla alakalı bir sorundan dolayı değil de, aşırı yüksek müzik sesinden dolayı gitmiyorum ben bu mekana. arkadaş 2 adım ötemde oturan adamın ne anlattığını duyamıyorum lan. bağıra çağıra konuşunca bi ihtimal anlaşabiliyoruz. onun dışında saçma sapan gülerek geçiriyorum zamanımı. adam tutup "dün gece babam kalp krizi geçirdi" dese pişmiş kelle gibi sırıtıcam karşısında, o derece. sonra al başına belayı.
  • özellikle haftasonlarında, şehirdeki dallamaların %80 inin toplanıp içtiği yer. diğer %20 lik dallama kesim de orada garsonluk yapıyor.
  • burda çalışanların %90'ını tanımlamak için en uygun kelime hödük olsa gerek. bu işsiz güçsüz tiplerin kollarına, ellerinin çevresine dikkatlice bakarsanız pi dövmesini görebilirsiniz... yaşam sevincimi tüketiyosunuz.
hesabın var mı? giriş yap