• 40 yaşındayım. tarikatların göbeğine doğdum. haliyle tarikatların bir çok detayına vakıfım.

    bu diziye tarikatları karalıyor diyen izlediğini anlamıyor demektir.

    tarikat böyle değil diyen gitsin şeyhiyle görüşmeyi denesin, bakalım randevu alabiliyor mu.

    kaldı ki dizide tasavvur edilen tarikatta hilekar börekçi cezalandırılıyor. günahının bedeli piramidin üstündekilere bile ödetiliyor. daha nasıl güzellesinler tarikatları? muhafazakarlık ve sekülerlik bir yaşam tarzıysa iyiler ve kötüler her iki sistemde de var. dizi bunu haykırıyor.

    edit: aklıma yeni gelenler.
    tanım: bir dizi.

    debe edit: hadi gidip menzil köyünde simit satmayı deneyelim. sattırırlar mı? tarikat bir sistemdir, her sistem gibi amacını aşarsa tadı kaçar.
  • tarikatlara değil laiklere bok atan dizi:

    -laik kadın ve kocası bebek hırsızı
    -laik kadın bebeği çalmakla kalmamış, çocuğa bir türlü ısınamadığı için, bir gün veda bile etmeden ailesini ve bu talihsiz çocuğu terk edip ortadan kaybolmuş bir bencil.
    -laik baba ne karısına ne de çocuğuna sevgi göstermeyen idealist işkolik
    -çocuk uyuşturucu kullanıyor
    -laik dede huysuz ihtiyarın önde gideni

    -tarikat lideri (cüneyd) doğaüstü mistik güçleri olan biri gibi anlatılıyor, hastalarla iletişim kurup onları iyileştirebiliyor, psikiyatri uzmanı doktora ayar veriyor, doktor cevap bile veremiyor.

    -tarikat ortamında herkesin yüzü gülüyor, herkes mutlu, biri bir yanlış yaparsa, bu kişi üst düzey (idris ağa) bile olsa cezasını buluyor.

    -tarikat ortamında yetişen dindar kız, evet okula gidemiyor fakat anneden aldığı pür-i-pak sevgi ile ayakları yere basan, zorluklarla başa çıkabilen, saygılı, ahlaklı bir karakter olmuş. laik kız evet okula gidiyor fakat uyuşturucu kullanıyor, okuldan kaçıyor. sınav baskısı altında iyice şirazesi kaymış zavallı bir karakter olarak anlatılmış.

    yani tarikatlar ancak bu kadar güzel anlatılabilir ve laikler bu kadar yerilebilir.
    ve fakat sonraki bölümleri heyecanla beklenen dizidir.
  • sadi hüdai efendi bu rolü ile sahalara çıksa, yarın faniler diye bayağı bir kalabalık toplar.

    ayrıca birine çok benzetiyorum.

    adam rolünün hakkının dibini bile sıyırmış.
  • izlemediğim fakat ülkenin virüsü olan dincileri zıplattığına göre muhteşem bir proje olduğuna kanaat getirdiğim dizi.

    raytingi bol olsun.
  • 6 yaşındaki çocuğa gelinlik giydirilip tecavüz eden, badeleme adı altında oral sex partileri yapan, vakıflar üzerinden iş kolları yaratıp medrese aracılığı ile çocukların eğitim hakkını elinden alan bu evveliyatını siktiğimin vatan hainleri değilmiş gibi bir de haklı çıkma peşine düşmüşler.

    ya devlet başa ya kuzgun leşe!!
  • kim ne derse desin, özcan deniz'i izlerken oyunculuk ve hitabet becerisini on gömlek geliştirdiğini hissettim. kendi kariyerinde gerçekten tebrik edilesi bir dönüşüm yaşadığı. cümle içinde virgül vurgusu, nefeslenmesi, senaryo gereği vermek istediği duyguyu minik dudak hareketleriyle incitmeden ama doğru da bulmadan yansıtabilmesi, türkçesi upgrade olmuş bir şekilde kendinin daha iyi bir versiyonunu yakalamış levent rolü ile. ayrıca özgü namal'ın gülerken üst dudağını kapatarak gülmesi, kahkahaya alışmamış gülmek için ortamı olmamış bir kadının gülüşü, bunu her gördüğümde bu fikri bulan ve uygulatanı tebrik ediyorum. merakla izliyoruz. devam.
  • seküler tarafın karakterlerini geri zekalı, hiçbir değeri olmayan, erdemsiz, iki lafı bir araya getirip de karşıt görüşe herhangi mantıklı bir açıklama ya da karşılık üretemeyen, yalancı, hırsız ve birbirlerine ihanet eden derinliksiz, intihara meyilli ve birbirlerine dahi kazık atan sterotipler olarak yansıtan bu diziyi daha fazla izlemek istemiyorum. meryem de sürekli yalan söylüyor ama arkasından allah affetsin deyip iki dua edince hoş gösteriliyor. tarikatçılar çocuk evlendirdiler ama bu hayatın doğal akışında sıradan bir şeymiş gibi aşılıp hiç önemsenmeden anlatılırken şu bekar hanım anneyle hande'nin konuşmasında hande bildiğiniz sığ, hiçbir karşıt açıklama üretemeyen, konuşturulmayan bir karakter olarak saksı gibi boşluğu doldurdu sadece. etmeye çalıştığı bir iki kelam da hanım anne (karakterin adını hatırlamıyorum) tarafından ağzına tıkıldı ve hande sustu. replikler ve konuşmanın gidişatı hayatın doğal akışına uygun değildi. hande bilinçli bir şekilde tarikat bacısına ezdirildi. naim'in başka kadına yürümesi de bir takım komiklikler, şirinlikler altında geçiştirilirken hadi bari şu naim'in yürüdüğü kadının çocuğuna bi takke bi cüppe giydirelim zorla da tarikatçılar da kötü görünsün, sekülerlere fazla yüklendik, bu da böyle olsun istendi sanırım. yazılan her şey olabilir şu hayatta, hepsi doğrudur yaşanmıştır ancak karakterlerin tutarsızlığı ve her şeye müsaitlikleri çok rahatsız edici. baya baya tarikat güzellemesi izledim bu gece. feyza'ya iki kelam ettirince tarikatın iç yüzü mü çıktı ortaya? yahu çocuk evlendirildi çocuk! doktor buna katlanıyor, hatta kabulleniyor, neden? çünkü sevişme yok diye. o çocuk sadece sevişince mi sakatlanmış olacaktı ruhen? seviştirmeyince evlenmiş olması normal mi? ruhen hasta bir başka çocuğun yanında bir evin ve bir tarikatın sorumluluğunu üstlenmiş, hayallerine veda etmiş, ailesinden koparılmış olması sorun değil mi? eğitime, bilime ve insanlığına inanmış olan doktor levent bunu nasıl kabul etti ve nasıl hala içine sindirip öylece duruyor? ya diğerleri? herkes sevişme yoksa iki çocuğun evliliğini nasıl normal kabul edip hayatlarına devam ediyorlar? ya beste? çocuk da çocuk diye çıldırırken bir başka çocuğun hayatı karartılırken nasıl derdi sadece kocasını kıskanmak oluyor? karakteri buna hazırlamadınız bile. bir çocuk evliliği yaşandı ama buna itiraz edecek olan tarikat karşıtlarının umurlarında bile değil mesele! bunu bu topluma kabul ettirmeye çalışanlara yazıklar olsun! tarikatlar kapatılsın!
  • "+vatan haini yetmez ama evetçi içerde mi?
    -evet içerde "

    nah bu dialogtan dolayo reyting olsun diye hem tvden hem youtubeden izliycem.
  • tarikat ve seküler kesimin kesişim noktalarını yansıtan, ekranların yıldız tarlası dizisi. kesinlikle.

    her ne kadar başrol oyuncuları özgü namal ve özcan deniz olarak lanse edilmiş olsa da; benim için sirius yıldızı sadi hüdayi güneş karakteri ve ona can veren erkan avcı'nın ödüllük performansı.

    müyesser rolündeki asiye dinçsoy, zeynep tezel karakterini canlandıran mina demirtaş, meryem rolünde özgü namal, mira esma yılmaz, cüneyd efendi mert yazıcıoğlu, naim efendi mert turak ve feyza zehra kelleci en başarılı bulduğum diğer isimler. öyle ki, sokakta bu tiplere rastlasam, hayatın doğal akışı içinde karşılaşabileceğim, hiç yadırgamayacağım insanlar.

    selen öztürk tarafından canlandırılan sadi hüdayi'nin eşi hasna'nın en beğendiğim yönü cildine fazla müdahale edilmemiş, makyajla kapatılmamış oluşu. bu doğallık, hüznün ince ince ama asaletle yüzüne yerleştiği özgü namal ve özcan deniz'de de çizgilerde hayat bulan; bakışlarını, gülüşlerini daha anlamlı hale getiren artı özellikler.

    ısınamadığım karakterlerin başında, naim efendinin hayatına giren ve cemre melis çınar tarafından canlandırılan nadire karakteri geliyor; tipi, makyajı, kostümü canlandırdığı karakterde yapay duruyor, rol yapan bir oyuncu olduğunu belli ediyor, ortama uyumlu bir doğallık taşımıyor.

    nadire'nin oğlunun, annesi ve naim efendiye daha bir hınçlanmasını, anneyi kıskanmasını ve duyduğu rahatsızlığı hediye edilen bir topla sıfırlayacak kadar saf salak bir çocuk olmamasını diliyorum ilerleyen bölümlerde; hatta naim efendinin başını güzelce yaksın annesiyle ilişkisinin bir biçimde duyulmasını sağlayarak.

    yine, küçük oyuncumuzu da tebrik ederim, yobaz çakal naim efendi ile karşı karşıya geldiği sahnede, bakışları ve vücut dilini çok iyi ifade etti. evde masa başında çizmekte olduğu resme kamera zoom yapsın diye bekledim, zira çocukların duygularını birebir yansıttığı bir aktivite. örneğin kendisini anneyle bir, naim efendiyi de şeytan/ kötü bir insan şeklinde resmedebilirdi. annesi bunu görüp kendine bir çeki düzen vermek zorunda hissedebilirdi, çocuğun ‘’ onu mu bekliyorsun?” sorusu bile yeterince iç acıtıcıydı…

    ve beste. hazal türesan'ın canlandırdığı bu karakter ancak bir ters köşe yaptırılırsa, o barbie bebek havasını natürelleştirebilir ve daha bir harmanlanır diğer oyuncularla benim gözümde, şu an için çekil aradan demek isteği uyandıran biri; tıpkı mira'nın arkadaşı can rolündeki can kızıltuğ gibi. 94 doğumlu olmasına karşın, lise öğrencisi rolüne aykırı düşmeyen bir fiziğe sahip olan can'ın yolu bir cüneyd efendi ile kesişsin, bir konuşsunlar bakalım, neler olacak?*

    makbule sitare akbaş tarafından canlandırılan birgül karakteri, az buçuk süslüman sanki*. idealist kişiliğini, yeğenini koruma iç güdüsü ile kar gibi eritmekten kaçınmayan fedakar hala rolünde, sadi hüdayi'nin karşısındaki sahnesi etkileyiciydi. insanoğlunun yumuşak karnıdır zaten sevdikleri...birgül demişken, ona aşık olan tarikat fanilerinden arif'i canlandıran yakup turgut'un temiz oyunculuğuna da dikkat çekmek isterim. doğrunun yanlışın ne olduğunun farkında olup da, güç sahibi olmayışından dolayı sesini çıkaramayan ve kah çaresizliğini, kah mahcubiyetini, kah sevgisini mimikleriyle, bakışlarıyla yaşayan bir karakter.

    duygu sarışın, hande rolünde ilk başlarda çok tutuktu, rol yaptığı, heyecanı fazla belliydi; zaman içinde daha doğal bir oyunculuğa kavuştu, hikayenin içine kendini yerleştirmesi biraz zaman alsa da rolünün hakkını veriyor, sezar'ın hakkı sezar'a.*

    seçkin özarslan olarak izlediğimiz tuğrul tülek, eğlenceli bir karakter gibi görünse de diplerden, derinlerden daha kilit noktada bir hikayesinin çıkmasını isterim naçizane.

    suavi alkanlı'ya gelirsek; şerif erol 'un mükemmel hayat verdiği bu karakterin ötenazi istemesi, intihar edemeyişi ilginç olaylara gebe olacak.

    görüntü yönetmenini özellikle kutlamak istiyorum, özellikle sadi hüdayi sahnelerinde ışığı öyle bir açıdan yansıtıyor ki, karakterin gözleri sanki sahnede spot ışıklarının altındaymışçasına bambaşka parıldıyor; bakışlara odaklı çekimlerde bu durum, cüneyd efendiyi canlandıran mert yazıcıoğlu(kaybolmuşluk hissini, girdap gibi diplere çekildiği duygusunu çok başarıyla yansıtan bir ifadesi var gözlerinde) ve dr. levent rolündeki özcan deniz (yumuşak ve sevecen, merhametli) için de geçerli. tarikattaki mekan çekimlerinde, dekor ve ışık-gölge oyunları muazzam bir bütünlük içinde, müzik de tabii apayrı bir ruh katmakta...

    pazartesi sendromlarını rafa kaldıran, ay çarpması kadar etkileyici bir dizi...senaristinden yapımcısına, yönetmenlerinden set çalışanlarına kadar herkese emekleri için binlerce teşekkürler.
  • kırışıklığı olan yetişkin kadın (bkz: özgü namal) gördüğüm için gerçeklik algımı iyileştirmesi sebebiyle allah a şükrettiğim dizi.
    üstelik dudak dolgusu da yok. inanılır gibi değil.
hesabın var mı? giriş yap