• son zamanlarda fazlasıyla etkileyici iki gruptan bir tanesi coldplay. bazen parantez açarak radiohead’in sınırı cok zorladığını hatırlatıyorum kendime, ve melankoliyi haddinden fazla aşarak marjinalize oldukları için unutturuyorum kendime. ama konu radiohead değil, coldplay hiç değil, onların müziğini birkaç ölçek yumuşatıp sözlerini birkaç ölçek sertleştirmiş ve melankoli ölçeğini aynı tutmayı başarabilmiş keane. keane'i mutlaka dinlemelisiniz. dinlemekle yetinmemeli, sözlerini okumalısınız.

    adamların 7 sene çaldıktan (ve hiç albüm çıkarmadıktan) sonra bir kankalarnın evinde kaydettikleri everybody's changing diye bir ilk single'ları var; biraz melankolik, biraz kendiyle ilgilenen, ama özgüvensiz ve tek ayağını sakat hiseden birisinin müzik/his toplamı.

    der ki, ‘everybody's changing and i don't feel the same.’ ‘everybody's changing’ diyen bir insanin ilk savı, aslında kendisinin topluma veya etrafa göreli olarak degişemediğidir. dışarıya göreli olarak aynı kaldığınızı düşünebilirsiniz. bu yerine göre övgü, yerine göre ise yergi sayılabilir; övünebilirsiniz veya üzülebilirsiniz.

    ama bunun yanlış olduğu aşikardır aslında. hepimiz değişiyoruz. 'try to make a move just to stay in the game'… etrafa ayak uydurmak icin istemeyerek de olsa hareket etme çabasındayız. isteyerek veya istemeyerek olması o anki ruh halimize gore değişiyor. çok etkili sözleri var bu şarkının. ve bütün sözler, şarkı boyunca tamamen lineer olarak giden düz bir ritm, ve garip bir paranoya katan düzenli piyano akorları eşliğinde. en önemlisi, iki nakarattan sonra sürekli yükselen ve her 'burada duracak' dediğim zaman kendini bir nota daha yükseltip şarkının en yüksek noktasına getiren o çok çok basit piano solosu…

    kendinizi çok güçsüz hissettiğiniz zaman dinleyebileceğiniz bir şarkı bend & break. ‘when all faces look the same…’ hayatınızın sıkıntıdan değil ama üzüntüden ve çekilen acıdan dolayı hissizleştirdiği ve tekdüzeleşdiği zaman hissettiklerimizden. ama sonuçta o bir engeli aşmak isteği, sahte zafer nidasiyla ‘if only i don't bend or break, if only i don't suffocate, i’ll meet you on the other side’ diye kendimizi gaza getirdiğimiz zamanları da çok garip ve albümün genelinin aksine dalga geçer bir nota karmaşasıyla veriyor nakaratında.

    kullandıkları piyano yamaha cp 80. kimileri elektrik piyano olarak sınıflandırıyor bunu ama aslında tam olarak öyle değil, midi tadında değil, daha doğal ama çok kendine has bir sesi var. 78lerde ortaya çıkmıs, peter gabriel falan da çok kullanmış. hopes & fears'ın da ana temasını oluşturuyor.

    the cure'u alın, ritmi sakinleştirin ve düzleştirin, coldplay'i katın ama gitarları çıkartın, morrissey'in triplerini ve hatta popülerlik kaygılarını da ekleyin, bir nevi keane oluyor gibi. dinleyin kaçarcasına.
  • everybody's changing adli muhtesem otesi bir sarkisi olan grup.
  • son günlerde "somewhere only we know" ile cool radyo istasyonlarına konuk olan, yaşları henüz 30'u bulmamış sussex'li 3 adamdan kurulu grup.
  • 1997'de 4 kisi olarak kurulan ama daha sonra gitaristlerinin "ulan bir bok uretemiyoruz ne bicim grubuz" diyerek ayrilmasiyla 3 kisiye inen garip ama gercekten harika melodiler ureten bir grup..
  • yurdum insanının brit pop'a tepkisel yaklaşımlarından etkilenen güzide ingiliş gruplardan biri. madem beğenmiyorsanız dinlemeyin kardeşim, dinleyip dinleyip yorum yapmak da neyin nesi. bu çıkan grupların hepsi radiohead'in sayesinde çıktı zaten, bi ok computer yazmazsanız olmaz muse'un, keane'in, coldplay'in yanına. hayır bunları beğenmeyip muadili şarkıları dinliyorsanız sorun baya büyük bence, radiohead seviyorum ama muse iğrenç, travis iyi ama keane kötü. ne lan bu?! madem o müzik türünü seviyorsun onun da güzel gelmesi saçma olmaz bence, kıskançlık mı var işin içinde, çıkan grupların yaşlarının kompleksi mi bilmiyorum içinizdeki.

    ne dinliyorsanız dinleyin müzik güzel şey de, bunları yapmayın n'olur. serdar ortaç'a laf atın, demet akalın'ı suçlayın da yüzlerce, binlerce grup arasından cımbızla seçip alakasız laflar etmeseniz hayat daha yaşanılır kılınacak.

    son albümleri de taş gibi bu arada keane'in, ne derseniz diyin. ha ok computer mı, in rainbows mu, tamam devam et soldan.
  • güzel insanlar, güzel grup, güzel şarkılar.

    bu adamların şarkılarını her dinlediğimde yeni bir detay yakalıyorum, şarkılar beni daha fazla içine çekiyor.

    dinledikçe ne kadar güzel ve dokunaklı şarkılar yaptıklarını tekrar farkediyorum, dönüp bir daha dinliyorum.

    şarkılarının arkasındaki hikayeleri öğrenmek için aşağıdaki adresi bulmam çok daha güzel oldu.

    http://www.keaneshaped.co.uk/faq/about.htm
  • (bkz: love too much)
    (bkz: stop for a minute)
    (bkz: looking back)
    (bkz: again and again)
    (bkz: sovereign light cafe)
    (bkz: everybody's changing)
    (bkz: somewhere only we know)

    bu grubun kötü şarkısını bulamazsınız. yukarıda yazdığım bütün şarkıları çok güzeldir. en altta yazdığım şarkıyı ne zaman dinlesem hep gözlerim dolar. bende derin bir hatırası olan bir şarkıdır. sadece bu yüzden keane benim için efsane grup statüsündedir.
  • dinledikçe geçmişe gidiyorum. öyle bir güzellik her şarkısı bir anı gibi
  • somewhere only we know ve özellikle bedshaped gibi efsane şarkılara imza atmış ingiliz müzik grubudur. en iyi albümleri 2004 yapımı hopes & fears dır. ne acıdır ki benim keşfetmem birkaç yıl öncesine dayanıyor.
  • solisti tom chaplin'in sesi duyuldugu an damarlara aniden zerkedilen serotonin hormonudur, rahatlatir, mutlu eder. sutu cok cikolata gibi, isten eve gelip ayaklarini uzatarak tv izlemek gibi, yikandiktan sonra 10 dakika kestirmek gibi, yemekle icilen meyve suyu gibi, uzerine yenen meyve gibi...
    (bkz: everybody's changing)
hesabın var mı? giriş yap