• bugün izlediğim film. ben kendi adıma filmi beğendim,salondan mutlu ayrıldım. yalnız salondan çıktığımızdan beri hatun yüzüme bakmıyor. murat boz, malkoçoğlu fln bişeyler de var tabi dikkat etmek lazım.
  • orhan pamuk'un kara kitap'ının bir bölümünün adıdır.
    romanın karakterlerinden gazete yazarı celal salikin sapkın hayranı telefonda celal salike 'kardeşim benim' der durur...

    "taklitle, maskeyle yetinemeyecek kadar mutsuz olduğun gecelerde yazdıklarını ben daha iyi bilirim, ama yaptıklarını sen daha iyi bilirsin, kardeşim benim. birbirimizi anlayacağız, birbirimizi bulacağız, birlikte tebdil-i kıyafet edeceğiz, bana adresini ver."
  • beklediğimden daha iyi olan film. ben baya önyargı ile gittim bu filme. ama izledigim ve şuan sinemada olan pek cok filmden daha iyi buldum. kafa dağıtmak ve iyi vakit gecirmek için gidilebilir.
    hikaya sıradan bir hikaye ama espriler hosuma gitti.
    --- spoiler ---
    ferobotta ergen kızlarin murat boz ile olan sahnelerine çok güldüm.
    yalnız duygusal sahnelere odaklanamadim. mesela cenaze sahnesinde murat boz da burak özçivit de o kadar yakışıklıydı ki, konudan uzaklaştım. çıtayı baya baya yükseltmişler. sevgili ile gidilmesini tavsiye etmem.
    son olarak murat bozun oyunculuğunu burak özçivitten daha iyi buldum. tabi ki murat boz süper oynamış demiyorum ama ekrana yakışmış ve rolunde de sırıtmamış. bence oyunculuk yakışmış. umarım bu alanda kendini geliştirir ve daha fazla projede izleme imkanımız olur.

    özetle sözlük iyi vakit gecirmek ve gülmek istiyorsanız gidiniz.
  • fragmanindan bir miktar hokkabaz tadi aldigim film.
  • (bkz: televizyon sineması)

    sinemasal açıdan başarısız, yeni hicbir şey sunmayan, baştan sona klişelerle dolu, sinemada gösterimden ziyade televizyon kanallarina satılıp gösterilmek için çekildigini düşündüğüm film. beklentiye girmeyip, sadece zaman geçirmek için sinemada izleyeceklerin hoş zaman geçirebileceğini söyleyebiliriz.

    edit: bu filmin önümüzdeki aylarda tv8'de yayınlanacagini düşünüyorum. şimdiden buraya not düşmüş olayim.

    -s!-

    senarist little little into the middle diyerek hikayeyi yazmış olmali. komedi gibi başlayıp romantizme kayıyor, arada yol filmlerine selam çakıyor, aradan sonra aile filmine dönüp, bir doz drama ve kamu spotu çakıp mutlu sonla bitiyor.

    -s!-
  • maalesef -güzide ülkemizdeki hemen her kaliteli iş gibi- gölgede kalmış ama bu muameleyi haketmeyen, 1983 yapımı bir nesli çölgeçen ve özcan özgür filmi. yönetmen olarak nesli çölgeçen'i pek anlatmaya gerek yok. bu film de insan hikayelerini ve hallerini kendisinden çok daha popüler olan yönetmenlerden kat be kat daha ustaca anlatabildiğini gösteren ilk yapımlardan, hatta bana kalırsa aynı samimiyeti barındıran imdat ile zarife'nin müjdeleyicisi.

    fakat özcan özgür'ü biraz anlatmak lazım çünkü yeşilçam adı geçince ayılıp bayılan tayfa tarafından bile "kapıcılar kralındaki soyguncu" rolünden ötesi bilinmiyor. hakkındaki en detaylı bilgilere ferhan şensoy'un başkaldıran kurşunkalem kitabından ulaşılabiliyor ve anlatıldığına göre bir akşam münir özkul'u oyun çıkışı yakalayıp elini öperek kumpanyaya dahil olacak, gayet stressiz ve garantili olan astsubaylık mesleğini tiyatro sevdası yüzünden bırakabilecek -hatta akıl hastası taklidi yaparak kendini ordudan attırabilecek- kadar idealist ve aynı kitaptan öğrenildiğine göre özgürlüğüne de gayet düşkün bir tip. işte bu film sadece onun başrol oynaması ile değil, ayrıca en çıplak şekilde yansıttığı dönem gerçekleri ile beyoğlu ve lağım çukuru (sosyal haklar, çalışma şartları vb.) yeşilçam'a tutulan bir ayna gibi olması açısından çok önemli. böyle leş bir ortamı izleyiciyi rahatsız etmeden yansıtabilecek kadar ustaca çekilmiş pek film yoktur.

    --- spoiler ---

    filmdeki baştan sona baskın olan duygular umutsuzluk ve sefalet. hepimiz evinde ölü bulunan sinema emekçilerinin röportajlarını okumuş, hikayelerini duymuş olsak da onları, yine onlardan birinin evine kamera sokup günlük hayatını belgeleyecek kadar önemseyen başka bir yapım görmedim. bu düzensizliğin verdiği güvensizlik ve sefaletin de, haliyle ekmeğini oradan çıkarmaya çalışanlara bulaşmasından daha doğal birşey olamaz. işte özcan özgür'ün hayatını belgeleyen filmde bu detayların hepsine yer verilmiş.

    çokça duyduğumuz "kazandığını sadece alkole yatırma" olayı ana tema çünkü daha ne kadar yaşanılabilir belli değil, geleceğe dair bir umut yok. geriye sadece günleri tespih taneleri gibi ipe dizme yani gün doldurma, gün tamamlama, alınan cüzi yevmiye ile hayatı tüketme kavramı kalıyor. düzenli iş, sigorta, düzgün bir gelir gibi imkanlar sağlamayan yeşilçam'da bu durum çok yaygın, sadece özcan özgür'e mahsus değil. işte bu yüzden evlilik ve evliliğin getirdiği düzene ulaşabilmek de genelde mümkün olamıyor çünkü kendisi geçinemeyen bir insan, hayatına başkasını dahil edemez., biraz bile empati yeteneği varsa onu da bu sefalete buyur edemez. işte filmde bunu açıkça görüyoruz. can öz, her sabah şıkır şıkır giyinip işine giden kadına hayranlıkla bakıp iç geçiriyor. sadece tipinden hoşlanma durumu kadar basit değil bu. her sabah evinin önünden geçen o kadın, aslında isteyip de sahip olamadığı bütün güzellikleri simgeliyor. bunu bir sabah elinde bira şişesiyle eve dönerken kadını görüp, o şekilde yakalanmamak için bir apartmanın girişine saklanmasından anlayabiliyoruz, çünkü utanıyor o halinden. sadece o kadın da değil, evine bile getirebildiği barmaid kızı da hayatına dahil etmek istemiyor bu güvensizlikten dolayı. "ben kendime kadın parası yiyor dedirtmem" diye bağırıyor kızın ikisine de yetecek kadar parası olduğunu söylemesi üzerine.

    sonra yolda kanlar içinde bulup evine getirdiği hayat kadını var hayatında ki bu da bambaşka bir insan hikayesi. ona "kocacığım" diye hitap ediyor, deli gibi kıskanıp bıçaklama girişimlerinde bulunuyor, devamlı ayaklarını yıkamak istiyor çünkü onun kültüründe bu, kadının kocasına değer vermesi ve daha da önemlisi "bir erkeğe ait olma" anlamına geliyor. zaten yaşadığı sakin kasabadan evlenme ve şehirde yaşama vaadiyle kandırılıp beyoğlu'na getirildiği filmde anlatılıyor. işte bu kadınla iletişim kurmak can öz'e daha kolay geliyor çünkü beklenti yok, nasılsa o evde kalmasını onaylamadığı sürece ertesi akşam sokaklara geri dönecek. kadının, erkeğin ayaklarını deli gibi yıkamak şeklinde ortaya çıkan ait olma ve bağlanma dürtüsüyle, can öz'ün kızdığı halde bu oyunu oynayıp kadını yine eve almasıyla o tuhaf merhamet duygusu çok güzel anlatılmış.

    yeşilçam denen sektördeki ekmek ve aslan ilişkisi "annen bile ölse iş buldun mu oynamak zorundasın" olayıyla anlatılıyor. barmaid kızın "annen öldü, bugün de işe gitme" demesine karşı "dünyanın baskısını yapmışlardır, zarara sokamam onları yoksa bir daha iş vermezler bana" diyerek yanıtlıyor can öz, damarlarına kadar işlemiş geçim kaygısıyla.

    tüm bunların yanında ekonomisi iyi olsa bile düzenli bir aile hayatı kurup kuramayacağı konusu da, babasına gidip annesinin ölüm haberini verdiğinde hatırladığı, anneye bol dayak içeren anıları göstererek belirsiz bırakılmış. bilinçaltındaki zehirli aile kavramını göstermek, maddi güvensizlik dışında manevi olarak da düzenli bir hayata ne kadar uyumlu olabileceğini anlatmak için ustaca bir yöntem.

    ve filmin bence önemli özelliklerinden biri de zamanına göre çok cesur bir eyleme girişip lezbiyenlik kavramına yer verilmesi. netflix bunu sevdi :p

    --- spoiler ---

    özetle, gerçek yeşilçam'ı ve 80'ler başındaki beyoğlu'nu merak edenler için bulunmaz bir film. bu tarzı sevenlere beyoğlu'nun arka yakası'nı da tavsiye ederim.
  • kız kıza gidilecek bir film. adamlar yakışıklı yapıcak birşey yok. burak yine bir şiir okumayaydı iyiydi . büyük laflar olmamış. öyle arıza baksa tüm fikm boyunca daha iyi. murat boz şeker çocuk rolünde. çıtır çerez bir film izleyelim diye gittik ama kardeş ilişkilerindeki o kopmalar küsmeler , yaranız varsa bayağı bir sarsıyor. baba evindeki o kadife koltuklar, heryerde sarkan o danteller ise cabası. dediğim gibi açık yaralara tuz misali.
  • fragmandan on the road esintisi hissettiğim film.
    arak değildir umarım. zaten on the road filminde threesome sanhesi var. bize ağır gelir.
  • az önce fragmanını izledim sinemada. bütün filmi özetlemişler amk izleyecektim ama vazgeçtim.

    bu arada eğlenceli bi film gibi görünüyor.
  • dün izlediğim film.

    --- spoiler ---

    öyle çok değişik bir mevzu yok filmde. zaman zaman çok eğlendim özellikle köy düğününde. izmir insanı neticede. hele bir de urla'yı görünce. bir an urla'ya deniz kenarına inip bir hava alasım geldi.
    en mantıksız ve göze batan iki hadise vardı filmde. iki ünlü kardeşi takibe alan gazeteci kızın sanki olacaklardan haberi varmış da urla'ya gidecek gibi, yanına aldığı valiz! çeşit çeşit kıyafet giydi maşallah filmde. ikincisini ise filmin sonunda ayşe'nin uzamış saçlarını görünce yaşadım. ne kadar zaman geçti de bu saçlar uzadı.
    onun dışında murat boz beklediğimden de başarılıydı ve bence çok sempatikti. burak da çok iyidi, beğendim. çok güzel gülüşü var. abilik de pek yakışmış. neyse burayı geçelim. aslı'ya zaten bir şey diyemem. oyunculuğu aşikar.
    --- spoiler ---

    gidin izleyin demeyeceğim, biz bile içimizde fikir ayrılığına düştük filmden sonra. pişman değilim izlediğim için ama televizyonda da izlenir.
hesabın var mı? giriş yap