• yıl 1997: kapı kolu
    yıl 2000: bumerang
    yıl 2002: alçıdan yapılma çiğ köfte
    yıl 2003: çınar ağacının meyvesi (dikenli bişi oluyo ya hani)
    yıl 2010: diz battaniyesi

    geçen yıl da perwoll siyah sihir taşıyodum ama ateşli bi tango dansçısına denk gelemedim bi türlü. bi boka yaramadı :/
  • ikinci bir çanta.
  • şu kombinasyon içinde çıkabilmektedir:
    dalış gözlüğü, fular, yağmurluk, baret, camsil şişesinde süt-talcid, limon, düdük, türk bayrağı, organ bağış kartı, bira.
  • (bkz: perwoll)

    konsere gitse çıkıyor, dans gösterisine gitse yine orda. manitayla buluşacak sokakta fink atacaklar yine çantada. tuhaf.
  • alabildiğine akıl karı onlarca varlık sebebi olan eşyalardır. sözgelimi tencere ile konser girişinde arama yapan polisi uzun süren bir gülme krizine sokmuştum, ama çok haklı nedenlerim vardı
  • bundan bir kaç yıl önce bir polis aramasında bendenizin sırt çantasından şunlar çıkmıştır:
    dev maket bıçağı, yarım şişe tekila, el feneri, canon ef 70-200mm lens, kirli çamaşırlar, pipe, geçen yazdan kalma çerez artıkları, 12-13 ve 14-15 açık ağızlı anahtar, bir takım kuş tüyleri ve kemirilmiş mısır koçanı da dahil sokağa atmamak için çantaya tıkılıp unutulmuş bilimum çer çöp...
  • kablo ve limon. çünkü şu yüzden, ilkokuldayken özenmişim ilk defa sokağa çantayla çıkacağım, ama içine ne konur hiçbir fikrim yok. o zaman cep telefonu diye bir şey yok, evin anahtarlarını annem taşıyor, makyaj yapmıyorum, e paralar da annemden çıkıyor. bir de sürekli bozulan eski tip bir asansörümüz var. fazla macgyver izlemekten olacak limon ve kablonun asansörde kalırsak hayat kurtarıcı olabileceğini düşünüp, atıyorum çantaya.
  • çıkacacak hiçbir şey tuhaf değildir, zira kadın çantasıdır ne çıksa normal karşılanmalıdır.
  • kimi zaman insanları yeterince ciddiye alamamanıza sebep olacak kadar ilginç eşyalardır.

    bir arkadaşım vardı yıllar önce. inan çantasından öyle garip şeyler çıkardı ki, her gün sırf çantasının o gün bize sunacağı türlü komiklikler ve şakaları görmek adına gider görüşürdüm. bir eşi olmayan ayakkabilar mı dersin, tuvalet pompası mı istersin, çay tabağına kadar ne istersen var. çanta çanta değil japon pazarı mübarek. bazen ben bile acaba aslında bu çantanın içinde miyim diye düşünmüyor değildim. bizim ibrahim tuvalet pompasına çok benziyordu zaten. etrafıma bakıyordum, gökyüzüne. hayatımızdaki bütün bu vallıklar, aslında yok muydular? ben yok muydum? ölünce çantanın içinden çıkacağım diye kendi kendime hususi bir din bile yaratma noktasına geldim.

    herneyse, işin garip tarafı; ''bunun burada ne işi var, niye yanına aldın ki?'' diye sorduğumda, hep ''lazım o'' cevabını aldım. ulan hadi ayakkabıyı anladık, olurda ayağındaki yırtılır, ayağını vurur kullanırsın. çay tabağına da eyvallah. eskinin adamısın, küçük bardakta tek şekerli demli çay içmeyi seviyorsun. altlık olmazsa olmaz. ama be hey mübarek; tuvalet pompasının çantada ne işi var lan. acil tuvaletinin gelip, en yakın camiye girmen gerektiğinde, kapalı olan tuvaleti açmak için yanında taşıyor olmandan daha mantıklı bir sebep bulamadım ben. bilmem var mıdır başka sebep?

    bu arkadaşın çantasında en çok gördüğüm ürün ise pijamaydı. pijama garipsenecek birşey değil farkındayım ama bu arkadaş hiç dışarıda kalan birisi değildi. yine de insanı kıllandıracak bir nesne olarak görmedim hiç. hele ki önümde bir tuvalet pompası örneği mevcutken. sorduğum zaman, ''evden her an kaçabilirim'' diyordu. gülüp eğleniyorduk biz de ne yapalım, sabahın en ergen saatinde ne yapacağız.

    derken biz bu arkadaşı hiç göremez olduk. ne dershaneye geliyor ne okula. telefon desen kapalı. duyduk ki evden kaçmış bu.vallaha lan. kız resmen, evden kaçarım belki diye yıllarca yanında pijama taşımış ya la. hayır kaçmaya karar verdiğinde yanına alacağı ilk şey pijama olan bir insan ne kadar uzağa kaçabilir ki acaba? en son ailesiyle görüştüğümde hala bilgi yoktu. sonradan bulunmuş gerçi. baya bir zaman geçmiş aradan. cami tuvaleti açıyormuş onca zaman.

    diyeceğim o ki arkadaşlar, kardeşler, sevgili romalılar; çantasından enteresan nesneler çıkan insanları ciddiye alın. bence var bi bildikleri. o çantanın en dibinde kalan son jelibon tanesine kadar her nesnenin bir işlevi var emin olun. hepsi birgün işe yarayacak onların. deprem çantası gibi varsayın onları bazen. inanın size bile faydası dokunacak. ulan akşam yemeği diye esnaf lokantasına kızı götürüyorsunuz, kuru fasulyeyi, cacığı gömerken üzerinizee damlatınca ''ya sende ıslak mendil vardır'' demeyi biliyorsunuz. sonra da çantadan matkap cıkınca auuuv. ne var amina koyayım!

    not: esnaf lokantası, kuru, cacık candır.
  • levye ciktigini gormuslugum var.

    sonra ablanin tam olarak abla olmadigi ortaya cikmisti. o ayri.
hesabın var mı? giriş yap