• mesleğe yeni atılacaklar mı beğenmiyormuş iş? bir başlasın gerisi gelir miymiş?

    hadi size bir şey anlatayım. okulumu bitirmeden ankara'da özel bir kanalda muhabirlik işi buldum. okulum işe 5 saat uzaktaydı. üstelik 6 ay boyunca iş yerimden yemek parası bile almadım. haftanın 3 günü okula 4 günü işe gidiyordum.

    okulum bitti, 700 lira maaşla işe başlattılar. ne güzel iş buldum maaşım zamanla artar dedim mal gibi 10 yıl boyunca çalıştım ayrıldığımda maaşım 1400 liraydı. orospu çocukları, sömürdüler. çünkü biliyorlardı başka bir kanalda iş bulma, kendi işimi yapma ihtimalim yüzde 2 kadar zayıftı.

    en son ya maaşıma zam yapın ya beni işten çıkartın dedim. hopp kapı dışarı...

    iş hayati işte böyle bir şey. orospu çocuklarıyla dolu. o yüzden beğenmiyoruz biz de kardeşim, bir beğenmeme hakkımız var onu da mı size verelim?

    debe notu: ilki tuttu ikincisi çektim (bkz: #51282048)
  • hadi size işsizlikle sonuçlanan maceramın devamını da anlatayım.

    (bkz: #51255381)

    o kanaldan atıldıktan sonra başka bir tv kanalında iş buldum. 2 bin lira maaşa anlaştım. çok da mutluydum. 15 gün sonra bir pazar günü kameraman dedi ki "artık işe gelme" kovmuşlar beni. neyse eşyalarımı toplayıp çıktım müdürün benimle konuşmaya yüzü olmadığı için sebebini de kameramandan öğrendim.

    istanbul'daki genel müdür maaşımı 1500 liraya düşürmek istemiş, söylediklerine göre ankara'daki müdürle zıtlaşmışlar o ne derse tersini yapiyormuş. ankara'daki müdür bana sormadan kavga etmiş adamla "düşüremezsiniz, yapamazsınız" falan filan. o da diyor ki "işten çıkarıyorum o zaman"

    üstelik sadece beni değil haber merkezindeki müdür de dahil herkesi işten çıkartıyor. ışte böyle de psikopatlarla dolu iş hayatı.

    şimdi mı ne yapıyorum? valla bir elimde kahvem, bir elimde kitabım, bir elimde kumanda, bir elimde bilgisayarım işsizliğin keyfini çıkarıyorum. bundan sonra da kokuşmuş, iğrenç sömürücülerle, düzen cambazlarıyla çalışmayı düşünmüyorum.

    debe notu: mesaj kutumu yeşillendirip iyi dilek ve destekleriniz için çok teşekkür ederim.
  • ben beğenmiyorum. kasiyerlikten, tuvalet temizlemeye her haltı yaptım şu son üç yıldır.

    son altı aydır sözde kurumsal bir kitapçıda part time eleman olarak çalışıyordum ve geçen hafta full time'a geçirildikten sonra istifa ettim. kitapçıda çalışmayı, kitapçılığı seviyordum ama iş bambaşka bir boyuttaydı. kurum içinde bir adet satış danışmanının yaptığı günlük işler:

    -mal kabul, malları (kitap, kırtasiye ıvır zıvır) koliden açıp bilgisayara stok olarak işleme
    -mağazalar arası transfer taleplerini ağ üzerinden sürekli kontrol etme
    -mailleri sürekli takip etme
    -mağaza temizliği (toz alma, yer süpürme, cam ve yer silme)
    -gelen müşterinin sorduğu kitapları bulma
    -fiyat değişim listesini indirme ve tüm ürünler için (günlük 80 adet diyelim) fiyat değişikliğini yapma
    -yeni gelen ürünleri fiyatlama, etiketleme, bilgisayar üzerinden kafa listelerini oluşturup yapıştırma.
    -depoyu düzenleme, fazlalık çöp ve kolileri çöp alanına götürme
    -kasiyer olmadığı için kasa işlemlerinin hepsi (satış, iade, hediye çekleri vs)
    -düzenli gelen liste ile yeni çıkanlar/çok satanlar rafının oluşturulması
    -hangi üründen ne kadar var kontrolü
    -mağaza düzenini sağlama, sürekli temiz ve tertipli tutmaya çalışma
    -tüm gün cılkın çıktıktan sonra kasadan gün sonu ve pos cihazı işlemlerini alma (z raporu vırt zırt)
    -mağazayı kapıyom müdür diye mail ile haber verme
    -ertesi gün ana kasadan paraları alıp şirketin muhasebesine atm'den yollama

    ve bütün bu işleri boş bir mağazada değil tepenizde 150 tane müşteriyle yapmaya çalışma hali.

    hala okuyor musunuz? asgari ücret ile iki kişiyi bu şartlar altında sömüren ve üstüne mağazaya "denetim" ekiplerini gönderip "bu mağaza bokum gibi. sizin için uyarı tutanağı tutacağız" diyen bir şirketi tabi ki beğenmiyorum lan. cehenneme kadar yolları var. umarım batarlar.
  • evet çok doğru, bizim milletimiz çok nankör. yüce başbakan'ın da buyurduğu üzere iş beğenmiyorlar arkadaş. bunlardan biri de benim kardeşim mesela. üniversite mezunu. zaten başımıza ne gelirse bu üniversite mezunlarından geliyor. yüce başbakan'ın ve ülkenin ümitli(!) geleceği için çalışan devlet büyüklerinin kıymetini bilmiyorlar. halbuki cahiller öyle mi?. ne güzel memnunlar herşeyden, büyüklerine zorluk çıkarmıyorlar.

    (durun heyecan yapmayın. buradaki cahil; 'üniversite okumamış' anlamında değil, olsa olsa "dogmatik" anlamında kullanılmıştır. düşünmeyen, eleştirmeyen, yargılamayan, sırf birileri bağırdığında çok karizmatik görünüyor diye onun söylediği her şeye körü körüne inanan insanlar kastedilmiştir. yoksa ilkokul mezunu olduğu halde nice profesörden, devlet büyüklerinden daha bilgili kültürlü çoooook sayıda insan vardır bu ülkede. onlardan biri de babamdır. o "hayat okulu" mezunu insanlara laf etmem, ettirmem!)

    neyse, konudan ayrılmak istememiştim ama dayanamadım.

    kardeşimden bahsediyordum. biyoloji mezunu kardeşim. üniversiteyi bitirdiğinden beri başvurmadığı iş ilanı kalmadı eğitimiyle ilgili/ilgisiz. kullandığı bilgisayarın -ki bu bilgisayar 2006 yılında babam tarafından kendisine üniversite kazandığı için hediye olarak ve bankadan kredi çekilerek, aylarca taksit ödenerek alınmıştır. 6 yıllıktır ve kıymeti bilinmiş, temiz kullanılmış, hala ilk günkü gibi orjinaldir. (reklam gibi oldu ama, sırf "bilgisayarı varmış, durumu iyi bunun" diye düşünecek embesillerin de okuma ihtimalini düşünerek belirtmek istedim)-

    ne diyordum, bilgisayarının ekranı dilekçelerle, iş başvurularıyla dolu. kullandığı tüm internet tarayıcıların yer imleri, 'sık kullanılanlar'ı, kısayolları bilinen ve bilinmeyen onlarca iş başvurusu siteleriyle dolu ve bu sitelere yaptığı -tekrar belirtiyorum eğitimiyle ilgili/ilgisiz- yüzlerce başvuru var. gazetelerin yalnızca iş ilanı sayfalarını okur, konuştuğu hemen hemen tüm insanlara iş aramakta olduğunu, bildiği/tanıdığı bir yerlerde iş imkanının olup olmadığını sorar. bu yaptıklarını yapmadığı zamanlarda kpssye çalışır.

    uzuuuuun bir süre hiç bir yerden olumlu/olumsuz bir cevap alamadığı gibi, "biz siri arayacağız" diyenler de aramadı. bir kaç yer maksimum 400 tl maaşla vasıfsız-sigortasız-izinsiz-tatilsiz günde 8-10 saat çalışma gerektiren işler olduğunu söyledi, beğenmedi kardeşim.

    beğenmiyorlar arkadaş, beğenmiyorlar.

    uzuuuuuuuuuuuuuuun süre bekledi böyle işsiz işsiz.

    en son canına tak etti işsizlik, bir dersanenin öğretmenlik teklifini kabul etti. ayda 300 tl maaşla -yalanım varsa .......(bildiğin en ağır küfürü yaz buraya).
    evet 300 tl maaşla, haftada 6 gün günde 10 saat ders anlattı bir yıl boyunca. yol ve yemek diye birşey de yoktu bu kazanç haricinde, kendi cebinden karşılıyordu. dolmuş parasına gidiyordu zaten 300 tl bir ayda, ama o sırf "***iş beğenmiyor**" demesinler diye, hiç para almadan -dolmuş parasına gidiyor dedik ya- günde 10 saat çalıştı 1 yıl boyunca. en son dersane yönetimi bütçelerinin zayıf olduğunu bahane ederek -ki o dershanenin türkiye'de yüzlerce şubesi var- o çok yüksek(!) maaşları bir kaç ay gecikmeli ödemeye başlayınca, son 2 ay maaş almadığı halde, içinden-dışından bildiği bütün küfürleri sıralayıp, "iki aydır vermediğiniz ve maaş dediğiniz para götünüze girsin" diyerek istifa etti dersaneden. öğrencileri sürekli aradı, "hocam çok iyi anlatıyordunuz, neden ayrıldınız" dedi çoğu. gerçek sebebi söyleyemedi çocuklara, geçiştirdi. dersane yönetimine "hocamızı geri istiyoruz" demiş çocuklar, yönetim onlara "öğretmeniniz kendi isteğiyle ayrıldı, çağırıyoruz gelmiyor" demiş.

    bir süre sonra, çalışmak için bir hastaneye başvurdu. hastane yönetimi, "gel 1-2 ay ücretsiz çalış, beğenirsek para veririz" dedi, vereceği ücreti bile söylemeden. hastane şehrin diğer ucundaydı. gidiş-geliş yol parası o dershaneye giderken verdiği paradan hayli fazlaydı. üstelik "maaş" da yoktu bu sefer. ama o sırf "***iş beğenmiyor**" demesinler diye, bir ümitle aileden aldığı "harçlık" ları yol parası yapıp, 2 ay çalıştı o hastanede. hem de haftada 7 gün, bazen 6 saat, bazen 8, bir kuruş almadan. baktı ki hastanenin ödeme yapacağı falan yok, "emeğim haram zehir zıkkım olsun" diyerek, yine bildiği bütün küfürleri sıralayarak ordan da ayrıldı. laboratuarda tahlilini yaptığı, serum bağladığı, sedyeyle taşıdığı hastalar hala arar ara-sıra.

    bir süre daha, evde kpss çalışarak geçti. çok yüksek bir puan alamadı, memurluk atamasından bu yıl da ümidini kesti.

    bir kaç ay kadar önce bir tıp merkezinden aradılar. bir personel işten ayrılmış, onun yerine personel lazım olmuş. onlar da "gel 1-2 ay çalış, beğenirsek ücret veririz" dediler bizimkine. ücret istedi, yok dediler. başka arayan soran da yok. başvurmadığı iş de yok, başka iş imkanı da. bir kaç gün düşündü, hastane tekrar aradı."bak başkasını alacağız gelmezsen" dediler, sanki bağ bağışlıyorlarmış gibi. o yine sırf "***iş beğenmiyor**" demesinler diye, gitti çalışmaya başladı parasız. allahtan bu sefer tıp merkezi eve yakın, yürüme mesafesinde. 2 ay beş kuruş almadan çalıştı. tam ordan da çıkacaktı ki, maaş ödediler geçen ay. -500 tl- . çalıştığı iki ayın parası yok, 3. ayın maaşı. "yakında sigorta da yapacağız" demişler, inanmadık da, neyse. ha unutmadan söyleyeyim hakkı kalmasın, patron "50 tl" bayram harçlığı dağıtmış personele.

    şu an hala orada çalışıyor. yine yardımcı olduğu hastalardan teşekkür telefonları geliyor, "allah senden razı olsun"lar, eve gelen hediyeler, şekerler, çikolatalar gırla. bu sefer de o işten ayrılan personel, hem de çalışırken para alan pislik personel, geri dönmek istemiş. adice bir de plan hazırlamış. yönetime şikayet etmiş kardeşimi. ordaki bir-iki eski çalışma arkadaşıyla birlikte, "hastalarla ilgilenmiyor, soğuk davranıyor" diye yazmışar yönetime. yönetim kardeşimin çalıştığı bölüme gelip bakmamış bile, direkt "hakkında şikayet var, bu davranışların devam ederse seni işten çıkarırız" diye aramışlar bizimkini. hayata lanet okuyor bu ara.

    26 yaşında kardeşim. üniversite mezunu. buradan da çıkarsa bakalım onu neler bekliyor. ne kan emicilerle, ne insanlıktan nasibini almamış piçlerle muhatap olacak, sırf "***iş beğenmiyor**" demesinler diye. ne emekler harcayacak, "özel sektör" denen lanet sistemin acımasız şartları altında ezilecek.

    ben de devlet memuruyum, öğretmenim. onun için birşeyler yapabilmeyi, "kardeşim sana çok güzel bir iş buldum" diyebilmeyi ne kadar çok isterdim. ama elimden birşey gelmiyor, keşke gelse. keşke bir günün akşamında onu gülümserken görebilsem, keşke akşam "bir film izleyelim beraber" dediğimde "çok yorgunum abi, uykum var" demese bir gün.

    bu "işsizlik yok iş beğenmiyorlar" lafını eden kişi/kişiler, sizin için düşündüğüm ahlaka ve hatta yasalara aykırı olan her cümleyi buraya yazsam, sözlüğün veritabanı almaz.

    -------------------------------

    9 ay sonra gelen edit:

    kardeşimi çalıştığı hastaneden çıkardılar. o hastanede çalışan herkesi çıkardılar. doktorları, hemşireleri, temizlikçileri, herkesi. neden mi? orayı avm yapacaklarmış. kardeşim şu anda da işsiz.

    avm meraklıları, rahat mısınız? tek dileğim, siz giderken hayatta olmak; o günü görmek...
  • 900 lira maaşa köpek gibi çalışmayı içine sindiremiyordur insanlar. daha iyisini arıyorlardır.
  • tahmin edilebileceği gibi recep bey'in yaptığı muhteşem bir tespittir. kendisi dolaşırken görmüş dükkanların camlarında eleman aranıyor ilanları doluymuş ama işsiz kişiler bu işleri beğenmiyor ve kahvede zar atıyorlarmış. hadi bakalım gençler artık ağlamayı kesin, o elinizdeki zarları bırakın ve çıkın yollara, dolaşın dükkanların camlarını bulun işinizi de daha fazla sinirlendirmeyin başbakanımızı. zaten bugünlerde çok hassas dokansan ağlıyor kendisi daha fazla üzmeyin recep bey'i.

    http://www.gazetevatan.com/…estiri/318147/2/ekonomi
  • adam, reyon görevlisini ararken fiziği düzgün olsun, diksiyonu düzgün olsun, avm ise az biraz ingilizcesi olsun, tecrübesi olsun gibi kriterlerle aradığında zaten otomatikman aday havuzunu sınırlıyor. şimdi iş yok mu? var. ama bu adam kimi alacak? haliyle üniveriste okuyan, kendi alanında çok çalışma şansı olmayan, üniversiteli kızı alıyor.

    ha o üniversiteli kız da yukarıdaki bir gencin bahsettiği gibi, kendi alanında belki de bir teknoloji şirketinde çalışmak istiyor, o şirketin de kriteri, 2 yıllık tecrübe, iyi ingilizce, burslu olmak veya boğaziçi'li olmak vb. kriterler olduğundan dolayı oraya giremiyor. zincirleme.

    türkiye'de en büyük problemlerden biri kimse ne olduğunun farkında değil, ne olmak istediğine göre hareket ediyor.

    şimdi ingiltere'den örnek vereyim. orada kıytırık 15-50, hatta 100 kişilik şirketler kolay kolay gözlerini oxford'a, cambridge'e dikemez. kapasitesini, potansiyelini bilir, gider ortalama altı üniversite mezunlarını alır. çünkü oxford'u, cambridge'i ancak büyük şirketler alır.

    türkiye'de ise 5 kişi bir araya gelip yazılım şirketi kurup, boğaziçi'li almak için uğraşıyor. adam itü'lüyü bile beğenmiyor. boğaziçi'li bilgisayar mühendisini alamayınca da fizik mezununu alıyor sırf boğaziçi'li diye.

    biz hep kendimizi aynada aslan gören kediler gibiyiz. sonra da işte beklentiler, mutsuzluklar, falan filan.

    ilk işe başladığım yer, beni sırf boğaziçi master'ım sebebiyle aldı ki kendisi 2 kişiyle yazılım yapan bir yer. sonra oradan 7-8 ayda daha iyi bir firmaya geçtim, bir 7-8 ay sonra ise daha iyi şartlar ve pozisyona başka firmaya. yani ortalama potansiyelime göre bir maaş ve pozisyon alabilmek için 3. şirketime geçmem gerekti. he sonra da görüşmelerde neden sık iş değiştirdiniz gelir soru olarak. e be yarrak kafalı, 2-3 kat maaş veriyorlar, şirket ve pozisyon iyiydi deyince de, "he yani para için" diye lap yapıştırır o ik. oysa ki kendisi 250 lira fazla alacak olsa saniye durmayacak orada.

    türkiye bok gibi ve kötüye de gidiyor özetle.geçmişler olsun.
  • he güzelim, herkes masa başı işi, arkasında kliması, gıcır gıcır takım elbisesi olsun istiyor. ondan işsizlik var bu ülkede.

    hayır, zaten yazılmış. bir on kere daha yazmak gerekiyor herhalde anlaşılabilmesi için.

    sigortasız, 12 saat aralıksız, asgari ücretin yanından geçmeyen maaş karşılığında çalışılan işleri görüp görüp de "işsizlik yok, iş beyenmiyorlar yeaaa!!!1!1!" tepkisi vermek ancak "işçilerin kaderinde ölmek var," filan diyen zihniyete yakışır zaten.

    kimsenin meslekleri küçümsediği yok. mesleğin hakkının verilmesi tek derdimiz.
  • haftada 45+ saat 6 gün köle gibi çalıştıracağı mühendise 1500 lira reva gören; ülkenin açlık ve yoksulluk sınırlarından, kiraların yüksekliğinden, sebze meyve et fiyatlarından bihaber kan emici işverenlerin beyanı nasıl bir iştahla savunduklarını gözler önüne sermiş açıklamadır.
  • orta amerikada asgari ucret 300-700 bandinda ulkesine gore degisir. mesela panama'da 640 dolar alirken guatemala'da 310 dolar alirsiniz. lira uzerinden 1700 lira ile 800 lira arasinda degisen bir maas araligi.

    buralarda garson olarak calisiyorsaniz alacaginiz bahsislerde gunluk 10-30 dolar arasindadir yine ulkesine gore degisiklik gosterir ama aralik bu sekildedir. genelde restoran calisanlari 20 gun calisir, yukardaki rakamlara aylik 200-600 dolar daha ekleyebilirsiniz.

    maas bu kadar ama hayat ne kadar pahali kim bilir derseniz hic zahmet etmeyin, benzin fiyatlari yine ulkesine gore degismek uzere 0.7 dolar 1.3 dolar arasinda degisiyor bu ulkelerde. ayni sekilde temel ihtiyac olan et tavuk fiyatlari da gayet ucuz en pahali orta amerika ulkesinde bonfilenin fiyati 12 dolar.

    amerika sinirindan cikip guney amerika'ya inene kadar olan alanda 3. dunya ulkeleri veya gelismekte lan ulkeler vardir. eger turkiye'de birisine honduras veya guatemala derseniz sizinle got kadar ulke puhahaha diye alay ederler ve turkiye ile kiyaslamaya gerek bile duymazlar. ama bu ulkelerdeki maaslar bile turkiyedeki universite mezununun alacagi maastan cok daha iyidir ve calisma saatleri daha azdir. tayyipin soylediginin karsiligi bundan 1000 yil once, kolelere yemek ve su veriyoruz hala isyan ediyorlar olurdu. begenilmeyen verilen isler degil, insanlar sadece kole olmak istemiyor. turkiyede verilen paralar ile ancak hayatta kalacak sekilde yemek yiyip hayatta kalacak kadar barinabilirsiniz.

    not: herhangi bir ulkede, vergiler turkiyeden azdir onu da ekleyeyim.
hesabın var mı? giriş yap