• dün yaşadığım dialogtur.

    (bkz: true story)

    - aylık ne kadar ücret talep ediyorsunuz?
    + yaani yeni başlayacağım için ve kira derdimin olmaması nedeniyle, 1500 olabilir, sonuçta yeni başlıyorum.
    - bizim şirketimiz bla bla bla şöyle acayip bla bla , şöyle manyak büyük bla bla yani 1000 lira veriyoruz.
    + yemek ve yol ücreti?
    - yol ücreti veremiyoruz malesef
    + (kafada kontak atmaya başlar, gülümseyerek) gerçekten yol ücreti almıyor mu çalışanlar?
    - hayır, ancak 6 aylık deneme sürecimiz var onun sonunda beğenirsek, yol ücreti vermeye başlıyoruz.
    + allah razı olsun. (ilk 6 ay ışınlanarak gitmemiz bekleniyor herhal)
    - evet ne diyorsunuz?
    + valla kafamı karıştıran bi şey var açıkçası
    - nedir? (gülümseyerek)
    + neden yemek ücreti veriyorsunuz ki? çok saçma değil mi?
    - !!?
    + yani survivor'daki gibi ödül oyunu düzenleyelim bence, oyunu kazananlar yesin, herkes yemesin (dedim ya la)
    -!? (gülme sinirlenme arası)
    + herkese yemek verilmemeli, bana göre hakedenler yemeli, batarsınız valla bu gidişle benden demesi
    - pardon !?
    + çalışmak için şimdiden çok heyecanlıyım. (kapıyı çekmeden önce son söz)

    şaka gibi ya. gerçekten. eve geldim çektim pijamaları, babam geldi sonra ne oldu dedi, anlattım komple yaşadığımı. dedi ki;

    - siktir et orospu çocuklarını

    (siktir ettim)

    debe editi: oylara sahip çıkmaya gönüllü olan arkadaşlar;

    http://oyveotesi.org/
  • - ilk mülakatınız sanırım?
    + evet nereden anladınız?
    - ikidir insan kaynakları'na öğrenci işleri diyosunuz da..

    based on a true story :(
  • yaşanmıştır!!!

    işveren: sinirli misindir?
    mösyö: hayır efendim, kolay kolay sinirlenmem.
    işveren: şimdi ben sen çalışırken arkadan yaklaşıp ensene bi tokat atsam sinirlenmez misin?
    mösyö: (aha yine bulduk bi deli) yok efendim niye sinirleneyim!
    işveren: sen calisirken arkandan sessizce yaklaşıp parmakla durtsem rahatsız olmaz misin, tikin falan var mi?
    mösyö: yoktur efendim...
    işveren: parmak arası var mı sende?
    mösyö: efendim, anlayamadım?
    işveren: emzik diyom emzik, sigara içer misin?
    mösyö: yok efendim içmem.
    işveren: içki var mı? viski, rakı?
    mösyö: yok efendim, ağır içkilerden hoşlanmam. arada sırada bira içeriz o kadar.
    işveren: sap mısın?
    mösyö: yalnızım efendim.
    işveren: sapsın yani. tamam o zaman, şu kağıda imzanı at bakalım.
    mösyö: içki içmediğime dair mi efendim?
    işveren: yok yok sadece kağıdın en altına imzanı at.
    mösyö: nası yani, boş kağıda imzamı mı atayım?
    işveren: evet, n'oldu bize güvenmiyor musun yoksa?
    mösyö: yok efendim ondan diil ama boş kağıda imza atamam.

    bu sırada işveren dolabında saklamakta olduğu bursa işi ekmek bıçağını çıkartır ve üstüme yürür!

    işveren: oğlum baksana, imzalamazsan bıçağı atacam kafana!!!
    mösyö: (tamamen dumur olmuş bi şekilde) yok atamam efendim!!
    işveren: (bu sırada bıçağı atar gibi yapmaktadır)lan at yoksa atacam haa!!
    mösyö: atamam efendim, boş kağıda imza atılmayacağını herkes bilir, hem zaten o bıçağı bana atamazsınız!!!
    işveren: ee o zaman ben niye bu bıçağı burda tutuyom zannediyorsun?
    mösyö: (işverenin bıçağı çıkardığı dolapta bira kutuları olduğunu görerek) akşamları iş bitimi biranın yanında karpuz kesiyo olabilirsiniz!!
    işveren: tamam o zaman, gel sana fabrikayı dolaştıralım!!!
    mösyö: (allaaım niye hep deliler beni buluyor???)
  • yer : gayet meşhur bir özel tiyatro
    kişiler : b - betty
    m - çok meşhur tiyatro sahibi/oyuncu adam.

    "xxx tiyatrosu oyuncu alacaktır." duyumu üzerine betty randevu almış ve görüşmeye gitmiştir.
    cv verilir, form doldulur.
    nihayeten bire bir görüşmeye geçilir.
    genellikle bu kısım oyuncular için en kolay geçen kısımdır, dolayısıyla betty gayet rahattır.( zavallı!)
    odaya girilir. meşhur zatın yanında bir de yardımcısı vardır. meşhur zat cv ve form u inceler. arada zahmet olmasın diye "hımm", "a haaa" gibi profesyonelce olmayan nidalar çıkarır. haliyle betty merak eder.

    m- betty hanım?
    b_ efendim
    m- cvniz gayet güzel ama (ama ?!) özel durumlar kısmına şeker hastası olduğunuzu yazmışsınız...
    b- evet diyabetim var?
    m- valla hiç kusura bakmayın ama ben tiyatromda hasta adam çalıştırmam, hiç uğraşamam.

    buraya bir es vermek istiyorum. bu adam bu kelimeyi dakikanın dörtte biri sürede ve hiç düşünmeden sarfetti, sarfedebildi. şimdi diyorum ki kendime düşününce, "helal olsun kızım , çelik gibi sinirlerin varmış."
    filmlerde olur ya hani, yutkundum. gerçekten ses çıkaran cinstendi. ömrümü yutkundum.
    evet, bas bas bağırmak istedim.
    ağlamamak için büyük mücadele verdim allah da biliyor ya...
    ağlamadım.

    b- siz bilirsiniz xxx bey.
    m- n'apıyorsunuz peki, ilaç milaç mı alıyorsunuz?
    b- diyabetle ilgili bir sorun yaşamıyorum xxx bey. öğün aralarında 2 saatte bir kan şekeri düşmesin diye birşeyler yemem gerekiyor o kadar.
    m- e biz şimdi turneye murneye gidicez, sen şimdi sızlanırsın, yemek memek taşırsın yanında, yumurta falan mı alıyorsun yanına, otobüs kokar ıyyyy!

    orada o an kalkıp gitmek ve adamın suratının ortasına kafayı koymak arasında çok gidip geldim. işler böyle yürümüyor lakin. sakin olmak zorundasınız. özellikle karsınızdaki bu "halk" ın bayıldığı süper selebriti bir insansa. çünkü ne yapar biliyor musunuz? üç telefonuyla sizi sahneden siler.
    "hadi canım!" demeyiniz.
    yapanları biliyorum çünkü...
    burası türkiye çünkü...
    işler böyle yürüyor çünkü...

    b- diyabet hakkında fazla bilgi sahibi olmadığınızı düşünüyorum, aralarda bisküvi, ekmek, meyve vs yeniyor aslında. bir bardak süt bile iş görüyor :) (güldüm burada evet)
    m- neyse kalk bakalım biraz da sahneni görelim. (betty kalkar ortaya geçer) farzedelim bir balıkçısın. mimle bunu bana. (vücut diliyle sessizce oyna).

    betty yapar. herseye rağmen yapar. aklında hala adamın cümleleri, içi alı al, moru mor yapar. bir insanın ne kadar kötü, kalpten kötü olabileceğine inanamayarak yapar. cahilliğin de ötesinde kötülüktür bu çünkü. sağlıklı olduğu için hava atabilir mi bir insan? yaratılmış hangi canlıya yakışır?

    m- tamam biz sana geri dönücez.

    geri döceklermiş bana. ben kendime nasıl döneceğim peki?
    senin yaptığın densizliğin izini nasıl sileceğim xxx bey?

    [burada adını vermedim çünkü götüme girebilirsin. buraya yazdığım bir laftan bir de pişkince bana dava açabilirsin ama bu senin cahil ve insanliktan nasibini almamiş bir pislik olduğun gerçeğini değiştirmez...]

    aradan dört gün geçer. telefon çalar...

    meşhur beyefendinin yardımcısı aramaktadır.

    y- betty hanım şartlarınızı gözden geçirdik, işe kabul edildiniz. cuma günü 16:00'da prova var.

    b- ahh çok teşekkür ederim, xxx bey de eksik olmasın hasta hasta beni işe aldınız lakin doktorumla görüştüm, sizinle çalışmanın sağlığımı olumsuz etkileyeceği konusunda beni uyardı. sağlık gibisi yok biliyorsunuz, doktorumun sözünü dinlemek zorundayım.

    y- anlayamadım?!

    b- biraz gözden geçirin anlarsınız , xxx bey e de aynen iletirseniz sevinirim. dilerim ne kendisi ne de bir yakını hastalanmaz, tahammülü olduğunu sanmıyorum...iyi günler.

    y- size de...

    bir hafta sonra bir haber gelir.
    meşhur amcamız abisini hastaneye yatırmıştır.
    şeker koması....
    ben de bu sırada yeni bir tiyatroya başlamıştım. patronu insan olan bir tiyatroya...para toplayıp tiyatro adına bir çiçek yaptırdık.
    geçmiş olsun yazdık üzerindeki karta,

    geçmiş olsun...
  • - efendim cv nizi inceledik ve eğer bizim şartlarımızı kabul ederseniz sizinle çalışmayı düşünüyoruz.
    - tabi, çalışma koşullarınız nedir?
    - mesai saati mevhumumuz yoktur sabahlara kadar proje yetiştirmemiz gerekebilir, cumartesi-pazar çalışmanız gerekebilir, eve iş götürmeniz gerekebilir bazı fedakarlıklar bekliyoruz yani sizden.
    -servis?
    -yok
    - yemek?
    -kendiniz hallediceksiniz
    - ee ücret?
    - asgari ücret olcek
    - ya aslında ben hiç ücret almamayı düşünüyordum
    - dalga geçiyorsunuz!
    - e siz başlattınız.
  • + erhan bey**, ingilizce seviyeniz hakkında bir şey söylememişsiniz, başvuru formunda "bütün bölümleri doldurunuz " yazıyor?

    - yazacaktım ama seçeneklerde seviyeme uygun bir şey bulamadım işaretleyecek,ondan oldu..

    + uhm.. çok iyi demek ingilizceniz?

    - malazlar seviyesinde diyebiliriz..

    + nasıl yani? anlayamadım??

    - vasati 40 kelime yani...

    + anlıyorum. biz sizi daha sonra ararız

    (bkz: based on a vallahi billahi true story)
  • 2004 yılındakilerden biri geldi aklıma.
    istatistik, ekonomi ve hayvani ingilizce terimler içeren çılgın bir sınav sonrası görüşmeye çağırmışlar. çok sonradan öğreniyorum ki o güne kadar o sınavda bana en yakın sonuç benim %30 altımda. benim bundan haberim yok tabi..

    iş yerinde arkadaşım da var, görüşme akabinde yemeğe çıkacağız beni bekliyor. kudurmuş adam beklerken.
    "hiç kimseyle yarım saatten fazla görüşmediler" deyince çüş dedim, 2 saat net sürdü benimkisi!
    konuştuğumuz şeyleri paylaşıyorum, aynı süreçten geçmiş arkadaşım yüzüme bakıyor aval aval.

    "oldu bu iş" diyor, "merak etme".

    bir hafta sonra haber geliyor. ben stres mülakatına girmişmişim meğer. hiç streslenmemişmişim, hiç hata yapmamışmışım!
    ahahahaha..
    gözüm bile seyirmemişmiş, bir gram terlememişim.

    iş zaten deli gibi stresli bir iş. olumlu bir cevap geldi sanıyorsun de mi sözlükçü?

    yok.
    yeterince istekli olsaymışım terlermişim, vay vay vay..

    dip not: alanında dünyada tek olan bu eşşekler battı krizle beraber

    son not: direkten dönmüşler, ben bir beddua daha patlayım :p
  • bitirdiği bölümle alakalı bir işte çalışamayan onlarca insandan biriyken, tam da deneyimsiz insanları işe alıp eğiten bir seyahat acentası bulmuştum ikda. hemen başvurdum tabi. görüşmeye çağrıldığımda elime o sayfalar uzunluğundaki başvuru formlarından biri sıkıştırıldı.
    formu doldurup bekleme odasında diğer insanlarla kanka olacak kadar uzun süre oturup, yaklaşık 8 ayrı görüşmeden geçtikten sonra; genel müdürün karşısına çıkmaya hak kazanan sınırlı sayıdaki insandan biriydim.
    müdür sıfatını taşıyan adam, önce uzun uzun başvuru formumu inceledi. 3-5 genel sorudan sonra sordu:
    "baban ne iş yapıyor"
    kitapçık halindeki başvuru formunda tabii ki aile fertlerinin adları, meslekleri, bitirdikleri okul gibi sorular da mevcuttu ki; o zamanlarda takriben 8 sene önce ölmüş babamın adından başka bişey yazmak saçma olurdu forma.
    "babamı 8 sene önce kaybettik efendim"
    "hmm. başınız sağolsun.ne iş yapardı"
    "heykeltraştı"
    "nerden mezundu peki"
    "tatbiki güzel sanatlar"
    "deden ne iş yapardı "
    (allah allaahh. adam sülalemi araştırmaya başladı...)
    "ressamdı efendim"
    "tabii yaa. doğru"
    (ne ki şimdi bu?)
    "vay bee. vefat etti demek.
    (nası yani??)
    ...biliyo musun biz senin babanla arkadaştık. hatta bi ara beraber bir serigrafi atölyesi bile açmıştık"
    !!! (dumur)
    "ciddi misiniz? ne zaman?"
    "78-79 seneleriydi. daha bitirmemişti baban okulu. sonra çok iş yapamadık kapattık. nası vefat etti peki?"
    " şimdi şööle ki...."
    muhabbet burdan sonra uzar, gider. işle ilgili tek bir cümle bile kurulmaz. ne nerde okuduğumla ilgilenir, ne amaçlarımla ne de ideallerimle - babamın eski arkadaşı. iş görüşmesi yerini eski günlere yapılan bi yolculuğa bırakır. gitme zamanının geldiğinin hissedildiği anda iki tarafın da gözleri yaşlı, sesleri tirektir.
    teşekkür edip ayrılmak için kalktığımda gözünden sevinçle karışık üzüntü okunur müdür insanın. bense çıktıktan sonra muhasebesini yaparım babamın o eski ama hayatını kariyer uğruna sanatından mahrum bırakmış arkadaşıyla; istediği gibi yaşayıp bu dünyadan göç etmiş sevgili babamın hayatının...

    yıllar sonra gelen edit: arada hikayenin sonunu merak edip işe başladın mı diye soranlar oluyor. cevabım hayır çünkü mevzu bahis yerden haber geldiğinde, başka bir yerde çalışmaya başlamıştım bile çoktan..
  • bir ik dergisinde okuduğum şerefsizin tekinin yazısından çok etkilendim. artist olun diyordu, kendinize güvenin diyordu, görüşmecinin karşısında pusmayın diyordu. bende gazı almamla birlikte, okulumun bitmesinden bir kaçgün sonra, bursa'da çok uluslu bir şirketle görüşmeye gittim. götüm kalkık ya, pusmuycam ya görüşmede sanki muhtar kent'im de orayıda biraz sevindireyim, nemalansınlar garibanlar diye havalardayım. sadece bir kısmını yazıyorum. çünkü en hafif kısmı burası.

    - ne kadar maaş istiyorsunuz?
    + benim istediğim parayı siz veremezsiniz.
    - allah allah söyle bakalım bişeyde ona biz karar verelim.
    + iki bin.
    - biz o kadar para veririzde sen eder misin?
  • mulakatı yapan olarak yasadığım bir diyalogtur.
    z:zartanyan
    a:aday

    perakende sektöründe satış danışmanı aranmaktadır. mağazadan doldurulan bir başvuru formu sahibi görüşmeye davet edilir. bununla birlikte kişinin daha önce satış tecrübesi olmamış ama yaşı genç olduğundan ve 2 haftalık eğitim programına alınacağından "olabilir" diye düşünülmüştür.

    aday odaya davet edilir; kirli sakallı olmasına ve açık olan gömlek düğmelerinden boynundaki ücgen muskası görünmesine rağmen. giriş cümleleri söylenir, ardından işin en eğlenceli kısmına gelinir;

    z:daha önce hiç satış işinde bulunmamışsınız, satış yapmak için hangi özelliklerinize güveniyorsunuz.(ikna kabiliyeti, iletişim vs. gibi cevaplar gelmeli)
    a:anamı boyar babama satarım ben!!(anamı derken boğuk ve derinden söylenmiştir.)
    z:pardon?
    a:anamı diyorum boyar babama başka kadın gibi satarım ben, yani acayip satış yaparım.

    muhtesem bir iş görüşmesi beni beklemektedir. şansımı zorlamayı tercih ettim.

    z:peki, mağazalar zaman zaman gergin ortamlar olur, diyelim ki hatalı yaptığınız bir şey oldu ve o hata yüzünden ciddi bir kriz yaşandı, mağaza yöneticisi size bağırdı, ne yaparsınız böyle bir durumda?
    a:öhöm, önce... mevcut işi bitiririm sonra o mağaza yöneticisini bitiririm.(en azından işini bitiriyor, iş odaklı arkadaş)
    z:güzel, gerçekten. mağazaya bir müşteri gelse ve aldığı ürünü iade etmek istese ve şirket kuralları yüzünden siz iade alamadığınızı söyleseniz, müşteri bunun üzerine size küfür etse nasıl bir tepki verirsiniz.(olması gerekeni söyle sadece, yöneticime haber veririm, olay yerinden uzaklaşırım diyiver)
    a:mağaza kıyafetleri üzerimdeyken hiç bir şey yapmam (kurumsal kimlik farkındalığı var bu adamın) ama gider üstümü değiştiririm sonra "gel birader dışarı çıkalım"der işini hallederim.
    z:peki (bu kadar yeter), biz 2 hafta içinde olumlu olumsuz sizi arıycaz.
    a:almayacaksın biliyorum, almazsan alma, ben açık sözlüyüm. ha bu arada sakallarımı kesmem bana çok yakışıyor çünkü.
    z:....
hesabın var mı? giriş yap