• çok, nasıl desem, tatlı bir film. fransız tarzından normalde nefret ederim fakat filmin afişi bile "benim o tarzla alakam yok." diyor. film boyunca gülümsedim, çoğu sahnede güldüm, son sahnede ise baya bir duygulandım. insanı keyiflendiren bir film. mutsuzken izlenirse ruh hali değiştirebilir, öyle güzel.
  • film boyunca sürenin nasıl geçtiğini anlamayacağınız güzel bir fransız filmi.

    --- spoiler ---
    - "dört yanı felçli birini nerede bulabilirsin?"
    + "nerede... bilmiyorum."
    - "bıraktığın yerde."
    --- spoiler ---
  • ben bu filmi çok sert eleştirebilirim ama yaşamdan uyarlama olması hürmetine sadece "ıyy şiştim" diyorum.
  • samimi ve eğlenceli film. izleyen pişman olmaz kanımca. iki zıt insanın birbirini nasıl etkileyip ilham verebileceklerini on numara şekilde göstermiş bir filmdir.
  • abdel ve philipp'in gerçek görüntülerine ve filmin hikayesine burdan "http://www.youtube.com/watch?v=tjrnjp54ocg" ulaşabileceğiniz film. bazı bazı abartılan -sinema dili için gerekliydi heralde- sahneleri, didaktik yönleri, süreyi uzatmamak için üstünkörü geçildiği belli olan yerleri ve klişe unsurları olsa da oyunculuklar filmin bu eksiklerini kapatmış. 2 oyuncu da nasıl oynanır göstermiş. iyilik ve dostluk adına son zamanlarda izlediğim en güzel filmdi.

    yanlız gerçek abdel'i görünce şaşırdım. gerçekte zenci değil melez ve cezayirli, filmde ise zenci ve senegalli olarak canlandırılmış.
  • bana ne kadar sıkıcı olduğumu hatırlattı.

    --- spoiler ---
    bakıyorum driss'e, felçli bir adama yaşama enerjisi getiriyor. o işi bırakınca yerine gelenlere bakıyorum, adamın bütün enerjisini alıp götürüyorlar, o zaman 'ahhh nerde driss şimdi' diyorum ama kendime baksam, o işi ben yapsam ben de adamı soğuturum hayattan. driss kadar samimi bir insana rastlamak zorken ona alışınca diğerlerini hor görüyorsun.
    --- spoiler ---
  • son doğum günümde cinemaximum'un bana vip salonda izleme imkanı sağladığı, bir çift bilet hediye ettiği filmdir.

    bir havalara girdim ben böyle, ay ay ay vipler mipler, nasıl nasıl. neyin havasıysa, oysa ki tek aldığım hediye çokça film izliyorum diye belli ki, bu da bizden olsun kafasında verilen bu promosyonken, peh. neyse.

    vip dediği de, 10 koltuk var, tamam dev koltuklar, dev perde ama ne bileyim öyle allı pullu bir ismi var ki, salona girince şampanyam nerde yeağ diyecek kıvamdaydım, beklentiye gel.

    ama işte o kadar sevdim ki bu filmi. tesadüfen işte, bilet verdiler geldik şeklinde girmişken, hiç beklentisiz düşün.

    sonuç; son zamanlarda izlediğim en güzel filmi izledim. çok mutlu oldum. gözüm kapalı herkese de tavsiye ettiğim filmdir.

    en mızladığım, en yapayalnız olduğum doğumgünümde haddinden fazla güzel an kazandım, güzeldi.
  • son zamanlarda izlediğim en iyi filmdi diyebilirim.ben de fransız filmlerini pek tercih etmesemde,bu filmdeki samimiyet,sıcaklık,akıcılık bütün fransız filmlerinin aynı olmayacağını göstermiştir.güldürmek ya da ağlatmak için kasmamış yalın bir şekilde öyle güzel vermişki hikayeyi,hiç gülmediğim kadar güldüm,aynı zamanda dramatik yönünden çok etkilendim.
  • son dönem çıkan en kaliteli filmlerden. bir arkadaşımın tavsiyesi ile izledim. kendisine teşekkürü borç bilirim. beklentisiz harika bir filmle karşılaştım. iki insanın birbirini tamamlaması ve dostluk üzerine çok güzel bir film. hangi çevreden gelirseniz gelin, herkes birbiri ile anlaşabilir. kalıpların dışında olayları değerlendiren ve en masumundan sahneler ile dolu, özellikle hayat dolu bir yapım. iki insanın paylaştıkları ve dostlukları, çıkarsız yapılan iyilikleri görmek insanı hem keyiflendiriyor, hem de hüzünlendiriyor. film neşeli ve eğlenceli . arada dram yerlere ve kayboluşlara göz kırpsa da, bütünlük olarak insanı tatmin ediyor. uzun zamandır güzel film yok diyenlere, fransız sinemasından farklı ve sade bir bakış açısı. zaman ayıranlar pişman olmayacaktır.
  • bir fransız hatta bir paris filmi için gereğinden fazla amerikan bulduğum film. hiçbir biçimde filmin yarattığı duygu alanına giremedim. paris banliyölerinde yaşayan siyahlara yönelik (buna tüm "siyahlar" dahil) algının, bu filmle yeniden üretilmesinin kelimenin tam anlamıyla itici ve yavşakça olduğunu düşünüyorum. dediğim gibi, filmin amerikan sosu fazla kaçmış. ötekileri anlatan la haine, on yedi sene sonra bile hala gıcır gıcır fransız sinemasının yüz akı olarak duruyor.
hesabın var mı? giriş yap