• bilinçaltıma inmesi ile,
    beni izledikten sonra da etkilemeye devam eden film.

    filmi izlediğim günün gecesi bir rüya gördüm.
    rüyamda büyükçe bir kapalı spor salonunda 2 arkadaşım vardı.
    üzerlerinde pijama ve yere attıkları iki yaylı yatak hatırlıyorum.
    bu detayların anlamını henüz çözebilmiş değilim ama,
    arkadaşlarımdan aydın'ı yıllardır görmemiştim.
    bundan 10 sene önce radyoda tanışmıştım onunla,
    küt saçlarını sarıya boyatmış, açık tenli, sempatik bir çocuktu.
    yıllar boyunca olgunlaştı, iş güç, kariyer sahibi oldu, tipi de çok değişti.
    son 4 senedir de hiç görüşmemiştik,
    işin aslı farklı ortamlar, hayat koşturmacası bu süre boyunca aklıma bile gelmemişti aydın.

    peki neden önceki gece rüyama girmişti?
    uzun süre düşündükten sonra buldum.
    10 sene önce, tipini leonardo di caprio'nun titanic'deki jack karakterine benzettiğimiz için
    "di caprio aydın" demiştik ona o zamanlar.

    yıllar geçti... aydın da, leonarda da çok değişti, ikisi de ayrı ayrı evrim geçirdi resmen.
    o kadar filmini izledim leonardo'nun, en ufak bir çağrışım yapmadı bende aydın'a dair.
    özellikle böyle bir filminin ardından bilinçaltımın aralanması
    tuhaf oldu.
  • aşmış yarmış vurmuş kaçmış sikmiş atmış süper hiper düper deli manyak efsane kült başyapıt film.
    ee sittirin gidin be alt tarafı bi filmdi işte izledik çıktık. sanki çağ kapayıp çağ açtı amına koyim. bi şeyi de bokunu çıkarmadan yüceltseniz olmaz.
  • epey uzun bir zamandır böyle bir film izlemek istediğimi anlamamı sağlamıştır. kurgusu olsun, konusu ve oyunculuk fevkalade.

    bi kendin ol bakayım: "hehhehe süper lan! :)"
  • diger gise hasilati kiran, karmasik senaryolu filmlere nazaran daha anlasilir oldugu icin seyirciyi cok daha fazla memnun edebilme kapasitesine sahip, muhtesem film.
  • astral seyahatle ilgili olan kişilere şiddetle tavsiye ettiğim filmdir. geçişleri, sahneleri hızlı akıyor ama o karmaşıklık film sonunda güzel bi etki bırakıyor..
  • o kadar para verdim sözlük yazarı oldum, bu film hakkında yazmicam da hangi film hakkında yazıcam mına koyim.
    şimdi filmin imdb de çok beğenilmesi ve bundan etkilenen bazı sözlük sakinlerinin de methiyeler dizmesine bir türlü anlam veremedim. lan daha dün micheal bay e sünnet düğünü bile çekmesin diyen ahaliyi kuzu yapan şey bu filmin güzelliği midir yoksa sözlük yazarlarının imdb gibi dış etkilere çok açık olması mıdır... neyse tabi ki transformers 2den güzel. ama ne kadar güzel...
    bir kere bu film kurgusu dışında sinema dünyasına çok bir şey katmamıştır. peki nasıl oluyor da bu kadar üst sıralara tırmanıyor? bunun iki sebebi olabilir. birincisi ki kuvvetle muhtemel olanı, abd halkının böyle bir orjinal filme olan açlığı, neticede senelerdir bi şeylerin uyarlamasıdır, yeniden çevrimidir, çakmasıdır derken gidiyordur işler. sıkılmıştık gerçekten de, sonra böyle özgün bir film çıkınca da karşımıza sanki ömrü billah hiç öyle bir film çekilmemiş gibi oyları verdik veriştirdik kanımca. ikincisi yine bu da mühtemel ama birincisi kadar değil, nolan abimiz abd seyircisinin hoşuna gidecek malzemeleri biliyor. bir kere baskın bir müzik, benyim hala zonkluyor. tonlamalardaki doygunluk ve dolgunluk, görüntüleri renkleriyle hatırlıyorum daha çok... bu böyle gider. ama mesela o müzikler ne kadar güzel ve yeterli. ben pek beğenmedim açıkçası, özellikle o minibüsün köprüden düştüğü sahnede insan şöyle bir klasik müzik koyar seyirciye jest mesaj bir arada uyanın lan der. ha bi de o sahnede şöyle bir mantık hatası var, sonlara doğru minibüsün düşüşü hızlı iç rüyalardaki olaylar geçiştirilmiş, aslında gerçek dünyamızda rüyalardaki olayların çok yoğun geçtiği anlar rüyanın sonlarıdır hepimiz biliyoruz bunu. sonra o renklere doymuş sahneler, ya abicim rüyalarla ilgili araştırmalar yap çok evrensel gerçekler vardır sahneni ona göre renklerndir rüyalardaki diğer imgelere yer ver. mesela rüyada mavi gerçek hayatta sıkıntı yaşadığınızın göstergesidir filan. psikolojiyle ilgilenen abiler eminim daha çok bilgiye sahiptir. sonra bir de hiç seyirciye iş bırakmamışın aptal yerine koyar gibi her boku açıkladın. sözlükçü kardeşlerim nasıl oluyor da kafa çalıştırmak gerekiyor diyorsunuz pes vallahi. sinema nedir, görsel sanat, sen de bazı şeyleri söylemeyeceksin seyirci görerek anlayacak, eğiteceksin onu ve görüntüyü sevecek, nasıl ki schindlerin listesinde yahudinin evi boşaltılırken yerine farklı zamanlarda aslında ama aynı anda kurgulanarak taşınan alman gösteriliyorsa (sanki komutandı o), senin de bu tarz şovlar yapman için elinde hayvan gibi malzemen vardı. yani netice itibariyle çok büyük oynamışsın ama, büyük olmak başka. sen ne bizi orson welles gibi girilmez tabelasının üzerinden aşırıp kane'in sarayına sokarsın, ne kubrick gibi klasik müziği en kafa yorucu sahnede koyup beynimizin tüm kıvrımlarını işler hale getirirsin, ne spielberg gibi toplumsal bir eleştri yaparken azınlık raporunda yüzleri soluklaştırmayı akıl edersin... filmin güzeldi, gerçekten güzeldi, ama sen sinemanın dahilerinden biri değilsin abi, kusura bakma.

    editx: bu entry yi nasıl zamanın ötesine gönderdiniz allahsızlar*
  • güzel film.

    --- spoiler ---

    bir an o araba denize hiç düşmeyecek sandım.

    --- spoiler ---
  • tom hardy rocknrolla'dan sonra baya kilo almış, daha bir iyi olmuş sanki.
  • evet bin kere yazıldı, evet bin kere konuşuldu. ama bu sefer ben diyeceğim: bu yılın (hatta bu bir iki yılın da olabilir) en iyi filmi.

    gidin, pişman olmazsınız.
  • inception, yani türkçesiyle "başlangıç" gişede almış başını giderken ben de "ne oluyor yahu?" diyip gitme gereği duydum. aleni olarak film hakkında oynayanlar dahil hiç bir halt bilmiyordum açıkcası. sonuçta karşıma çıkan insanın kendini bilmesi ve sonrasında ilk ve mutlak soruyu sormasından yani "ne yesek?" sorusundan yaklaşık 2 saat sonra sorduğu soruyu "gerçek ne anasını satayım" irdeleyen bir film olmuş.

    öncelikle değinmek istediğim iki nokta var. ama ondan da önce söyleyeyim, spoiler korkunuz varsa okumayın bu yazıyı. spoiler vermemeye çalışıcam ama hassas bünyeler "yaaaa yağmur ondan mı yağıyor" diyebilir ki bu üzücü..

    hah şimdi. filmin afişinde sulak bir ortam var.. filmi izledikten sonra o afişe bir daha baktığınızda keskin bir sidik kokusu alıyorsunuz ki bu üzücü.. insanların çişleri geldiği için yağdırdıkları yağmuru afişe koymak kimin fikriyse kalbini kırmak istiyorum..

    ikincisi, christopher nolan bir gün michael cane'e "bana bak beyim, sen mi büyüksün hayır ben.. maykıl usta! dokunma christian bale'ime dokunma leanardo di caprioma" dedirtecek diye çok korkuyorum.. adamın tüm babacan oyuncudan anladığı maykıl keyn.. olmuyor dostum..

    filmin ana mevzusuna pek deyinmek istemiyorum.. çok merak eden, felsefik tartışmak isteyen "jorge luis borges" kitaplarına bakınır.. ben bir emel sayın hayranı olarak "rüyalar gerçek olsa seni her gün görürdüm" diyip polemikten sıyrılırım..

    junodaki kızın olaya dahil olduğu anda "eyvah birisi bunu rüyada gebe bırakacak" diye ürksem de zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım, ama yarın bi gün "slavoj zizek" film hakkında makale yazarsa çok darılacağım bir film olmuş.. öykü anlatımı açısından inanılmaz başarılı bulduğumu söylemeliyim ama.. (filmin gerçekliğinin seyirciye anlatımı mesela.. inanılmaz sezdirmeden ve etkili.. olayları junoya anlattığında kimse eğreti hissetmemiştir heralde) ama işte senaryo biraz yavan kalmış bana göre.. matrix gibi katmanlı bir yapıda asla değil..

    velhasıl gidip izleyin.. ama felsefik anlamda hiç bir şey beklemeyin. film olarak mükemmel, düşünce sunması akımından tırt bir film.. christopher nolan'ın da zaten öyle ideolojik bir amajının olduğunu sanmıyorum.. o yüzden başarılı gayet..

    son olarak şunu diyeyim, bu film 4-5 sene sonra tvde gösterildiği ilk gün en az 5 kişi "uyuyoruzdur belki mina koyiim" diyip intihar etmezse ben de salih bozok değilim!
hesabın var mı? giriş yap