home
-
edward sharpe and the magnetic zeros parçası. gün itibarıyla haiz olduğu anlam ve önemle birlikte sözlerini de kopipeyst edeyim de tam olsun.
alabama, arkansas,
i do love my ma and pa,
not the way that i do love you.
holy, moley, me, oh my,
you're the apple of my eye,
girl i've never loved one like you.
man oh man you're my best friend,
i scream it to the nothingness,
there ain't nothing that i need.
well, hot and heavy, pumpkin pie,
chocolate candy, jesus christ,
ain't nothing please me more than you.
ahh home. let me come home
home is wherever i'm with you.
ahh home. let me go ho-oh-ome.
home is wherever i'm with you.
la, la, la, la, take me home.
mother, i'm coming home.
i'll follow you into the park,
through the jungle through the dark,
girl i never loved one like you.
moats and boats and waterfalls,
alley-ways and pay phone calls,
i've been everywhere with you.
we laugh until we think we'll die,
barefoot on a summer night
nothin' new is sweeter than with you
and in the streets you run afree,
like it's only you and me,
geeze, you're something to see.
ahh home. let me go home.
home is wherever i'm with you.
ahh home. let me go ho-oh-ome.
home is wherever i'm with you.
la, la, la, la, take me home.
daddy, i'm coming home.
jade
alexander
do you remember that day you fell outta my window?
i sure do, you came jumping out after me.
well, you fell on the concrete, nearly broke your ass, you were
bleeding all over the place and i rushed you out to the hospital, you
remember that?
yes i do.
well there's something i never told you about that night.
what didn't you tell me?
while you were sitting in the backseat smoking a cigarette you
thought was gonna be your last, i was falling deep, deeply in love with
you, and i never told you til just now.
ahh home. let me go home.
home is wherever i'm with you.
ahh home. let me go ho-oh-ome.
home is where i'm alone with you.
home. let me come home.
home is wherever i'm with you.
ahh home. yes i am ho-oh-ome.
home is when i'm alone with you.
alabama, arkansas,
i do love my ma and pa...
moats and boats and waterfalls,
alley-ways and pay phone calls...
ahh home. let me go home.
home is wherever i'm with you.
ahh home. let me go ho-oh-ome.
home is where i'm alone with you... -
film şenlikli bir ailenin terk edilmiş otoban üzerinde gece vakti büyük keyifle eğlenerek kriket oynadıkları sahne ile açılıyor. sonraki sahnede aynı ailenin bütün üyelerinin birlikte banyo yapıp çıplaklıklarından rahatsız olmadan son derece normal bir şey yapıyorlarmış edasıyla şakalaştıklarını izliyoruz. banyo sonrası çöpü yolun karşı kıyısına atan babayı otoyolun orta yerinde duran koltuğuna kurulup gururla baktığı yuvasına karşı keyif sigarası içerken görürüz. ertesi gün baba yolun karşı kıyısındaki işine gider, çocuklardan ikisi hazırlanıp hiç göremediğimiz ve ne kadar uzakta olduğunu bilemediğimiz karşı kıyıdaki okula gider, evin büyük kızı bikinisini giyip son ses dinlediği gürültülü müzik ve ağzından hiç düşürmediği sigarası eşliğinde güneşlenmek üzere bahçedeki şezlonga uzanır, anne de ev işleri için yuvasına döner beyazları yıkamak üzere çamaşırları toplar. çocuklar ve baba eve dönüp evdeki rutinlerini hallettikten sonra akşam bahçede üç kişilik koltuğa beş kişi sığışarak televizyon izlerler.
buraya kadar olan beş dakikalık kısmından son derece ilginç bir aileyle karşı karşıya olduğumuz anlaşılmıştır. baba, anne, iki ergen genç kız ve bir küçük erkek çocuktan oluşan bu aile uzun yıllar önce terk edilmiş otoyolun kenarına inşa ettikleri evlerinde on yıldır oturmaktadır. sebze bahçesi, yeşil alanı bulunan evin yan tarafına bir de havuz yapmaktadırlar. kentin kaosundan uzakta ıssız ve dingin doğanın içinde izole bir yaşamı tercih eden aile gayet mutlu, güvenli ve huzurludur. hiçbir şeyi umursamayan ve normalde kentte olmayı arzulaması gereken bikinili büyük kız judith bile hayatından gayet memnundur.
aile, atıl vaziyetteki otoyolu ön bahçeleri, oyun alanları ve öteki tarafa-karşı kıyıya geçiş yeri olarak kullanmaktadır. kentle yuvaları arasından terk edilmiş bir otoyol geçmektedir ve bu otoyol huzurlarıyla modern dünya arasında sınır görevi görmektedir.
bir akşam yine beşi bir koltukta televizyon izlerken evin en küçüğü olan julien, bisikletle gezerken otoyolda bir iş makinesi gördüğünü söylediğinde ortama bomba düşmüş gibi olur. ablaları çocuğu yalan söylemekle itham edip kafasına vururlarken anne büyük bir moral bozukluğuyla kalkıp ortamı terk eder. korkulan olmuş yıllardır söylentisi olan otoyolun açılması gerçekleşmek üzeredir.
ertesi gün iş makineleri gelir, ailenin eşyaları (judith hiç istifini bozmadan güneşlenirken) yol işçileri tarafından bahçeye taşınır, bariyerler takılır, yol asfaltlanır ve beyaz çizgiler çekilir. yoldan çekilen ilk eşya babanın koltuğudur ve bu düzenin bozulacağının, güvenin sona ereceğinin işareti gibidir. ev içi gerilim artıp tartışmalar yaşanmaya, eşyalar tekmelenmeye başlanmasına rağmen yuvanın koruyucu meleği anne hâlâ yolun açılacağına inanmamaktadır, daha önce de asfalt dökmüş fakat açmamışlardır. aslında kaçınılmaz sonun farkındadır ama kendini kandırmaya çalışmaktadır. yine taşınmak, yeniden başlamak, tekrar çalışma hayatına dönmek onun için korkunç gözükmektedir. radyo, bekledikleri e57 yolunun yıllar sonra açılacağı haberini günün en önemli haberi olarak geçtiğinde umutlar da tükenir. fakat yuvalarını terk etmeye hiç mi hiç niyetleri yoktur. ilk önce kediyi yola ulaşamayacağı uzunlukta bir iple eve bağlarlar sonra da çeşitli yöntemlerle kendilerini.
otoban trafiğe açılır, araç sayısı her geçen gün artar. böylece ailenin huzuru kaçar, mahremiyeti sona erer. her gün güneşlenen judith yoldan geçen tırların selektörlü-kornalı tacizine uğrar, anne iç çamaşırları aynı nedenle dışarıdaki ipe seremez hale gelir. çocukların okula, babanın işe gidebilmek için üç bariyer geçmeleri gerekmektedir ve gecenin ileri saatleri dışında karşıya geçmek imkansız hale gelmiştir. ilerideki dar bir kanalizasyon tünelinden geçebiliyorlardır ancak buna da babanın klostrofobisi engel olacaktır.
artık ön bahçelerinden günde binlerce araç geçmektedir. uzağı yakın eden ve kimileri için büyük nimet olan yol, uygarlıkla bağını kopardığı ailenin hayatını cehenneme çevirmiştir. medeniyet ve ilerleme aileye gürültü, toz-toprak, hava kirliliği, kötü koku ve tehlike olarak yansımıştır.
(filmi izlemeyenler bundan sonrasını dilerse filmi izledikten sonra okuyabilir.)
otobanın trafiğe açılışını önce oyun eğlence malzemesi kılarak geçiştirmek isterler, gürültüyü duymamak için sesin en az duyulduğu odada hep birlikte yatmaya başlarlar. fakat işin şakaya gelir yanının olmadığını görünce her biri farklı mizaçlarda olan aile üyelerinin tepkisi farklı türde olacaktır.
evin büyük kızı judith özgürlüğüne en düşkün ve yaşananlar karşısında en pervasızdır. bu karakterine uygun olarak evin duvarına bağlı bir mahkum hayatı yaşayan kediyi serbest bırakıp özgürlüğüne kavuşturur. ilk etapta hiç umursamadan güneşlenmesine devam ederken bir yerden sonra toplumsal baskının özgürlüğüne ket vurmaya başladığını gördüğünde yuvadan uçan ilk kuş da o olacak ve bir gün muhtemelen geçen arabalardan birine atlayıp ortadan kaybolup gidecektir. geri döndüğünde karşılaştığı tüm boşlukları tuğla ile örülmüş dört duvarla karşılaşınca ailesinin içeride olup olmadığını umursamaksızın gerisin geri dönüp kendi özgürlüğüne kulaç atacaktır.
annenin korumacılığı ise önce ret ve inkar şeklinde kendini gösterecek, yeni şartları kabullendiğinde ise her ne olursa olsun yuvasını terk etmemek üzere koşullanacaktır. ailenin geri kalanının adaptasyonu için çabalayacak, bir aşamaya kadar yeni görüntünün korkunçluğunu örtmeye çalışacaktır.
bedeniyle judith kadar barışık olmayan takıntılı ortanca kız ise matematiksel hesaplarla geçen araç sayısının yaydığı karbondioksitin soludukları havayı kirletme oranını hesaplayacak, bu kirli havanın onları bir müddet sonra hasta edip öldüreceği sonucuna varacak, giderek paranoyaklaşacak, bu paranoyasına küçük kardeşini de ortak edecek, evin dışına şinorkel ve maskelerle filan çıkabileceklerdir.
elden gittiğini fark ettiği yuvadan çok ailesini önemseyen baba ise durumu kabullenip yeni bir başlangıç hesapları yaparken annenin muhafazakar tutumuna teslim olmak zorunda kalacaktır.
modern yaşam kendine özgü yaşam tarzı kurmuş bir ailenin huzur ve sukûnetine tecavüz etmiş, beraberinde getirdiği gürültü, kirlilik ve koku ile aile içinde çatışmaların, tartışmaların, saldırganlıkların yaşanmasına ve görmezden gelinen sorunların gün yüzüne çıkmasına neden olmuştur. otoyol masum bir ulaşım yolu olarak değil yıkıcı-dönüştürücü bir güç olarak gelmiştir. kötülük dış dünyadan gelmiş aile içe kapanmıştır. yuva, aile üyelerinin birer mahkum haline geldiği her karesinin izole edildiği, her gözeneğinin tıkandığı yüksek korunaklı bir hapishaneye dönüşmüştür. ailedeki tüm karakterlerin birer birer delirmeye başlamalarıyla özellikle de annenin yuvasını terk etmeme konusunda "şiddetli" ısrarı hapishanenin bir mezara dönüşmesi riskini ortaya çıkacaktır.
bilhassa son yarım saati oldukça çarpıcı olan filmde yuvanın yuva olmaktan çıkıp mezbelelik bir çöp eve, içinde yaşayanların da birer vahşi yaratığa dönüşmesi karşısında baba her şeyden vazgeçmişken uzunca uykusundan uyanıp aydınlanma yaşayan anne, yuvayı kurtaramadıysa da aileyi kurtarmayı tercih edecek, tüm kapı ve pencereleri tuğlalarla örüldüğü için içeridekilerin ölmek üzere olduğu bir aşamada kapının tuğlalarını kıracak ve yeni bir başlangıç için derin bir soluk alacaktır.
isviçreli belgesel yönetmeni ursula meier ilk uzun metrajlı filminde aile ve modernite kavramlarını ilgi çekici bir hikâye üzerinden ele almış ve ortaya çarpıcı bir film çıkarmayı başarmış. fakat filmi bitirip şöyle bir düşündüğünüzde yönetmenin aile güzellemesi mi yaptığı yoksa modernizm eleştirisi mi yaptığı konusunda emin olamıyorsunuz. ama modern ilerleme ve gelişmenin olumlu ve olumsuz yönlerinin altını çizmekle birlikte yönetmenin daha çok ailenin nevrotik hasarlara yol açan yönlerine eğildiğini söylemek mümkün.
captain fantastic (#94624846) filminde de buna çok benzemese de anarşist bir aile işlenir. captain fantastic'teki anne-babanın çocuklarını her türlü etkiden uzak, vahşi doğanın içinde yetiştirmeleri kararının çocukların modern kentle ilk karşılaştıklarında hata vermesi gibi toplumsal normların dışında bir yaşam tarzı benimseyen ve özgürce yaşayan bu filmdeki aile de modern olan karşısında tutunamıyor ve uyum sağlamak zorunda kalıyor.
uyum sağlayamayan ailelerin akıbetini ise michael haneke, der siebente kontinent filminde çarpıcı tarzda hikaye eder. (#95430401) başarı, kariyer ve rutin sarmalında anlam yitimine uğramış; karamsarlık, umutsuzluk ve amaçsızlığın kuşattığı orta sınıf bir aile, düştüğü anafora çocukları da dahil ederek tüm variyetlerini satar, ellerine geçen parayı klozete atar ve yuvalarını kendileri için mezar haline getirirler.
altında anne ve babanın aldığı kararların ve attığı imzaların olduğu ailelerin içine doğuyoruz ve o ailenin normali neyse onu içselleştirip yaşamaya başlıyoruz. kötü olabileceklerini düşünmediğimiz ebeveynleri örnek alıp onları taklit ediyoruz. iyisiyle kötüsüyle ailede yaşadıklarımız tüm yaşamımıza sirayet ediyor ve ailenin çevrelediği duvarlar arasında aldığımız etkiyi ölünceye dek atamıyoruz. filmdeki ailede de, dış etkilerle başlamış da olsa ebeveynlerin aldığı kararların çocukları da kapsayarak tüm aileyi kolektif bir çıldırının anaforuna sürüklediğini görüyoruz. -
süper otesi muthiş belgesel, fakat birşey canımı acayip sıktı.
nedir bu sozluğün anlam ayrımı desteklememe taraftarlıgı anlamadım
yahu belgeselle ilgili şeyleri ancak 7. sayfada bulabiliyorsunuz, ona gelene kadar da aptal aptal 6 sayfa şarkı sozleri
evet oyle . isterseniz zamanın otesine taşıyın ama bu olay boyle... -
kanli canli bir sevi$me sureciyle benzerlikler arz eden besteler curcunasi super dream theater eseri.
0-8.30 onsevi$me
8.30-10.00 aksiyon
10.00-10.10 orgazm
10.05-end pussy talk
allegorisini yediklerim; dinle hadi bi daha. -
ayriyetten leziz bir dream theater parcasi..
-
dream theater - home.
shine- lake of fire
lines take me higher
my mind drips desire
confined and overtired
living this charade
is getting me nowhere
i can't shake this charade
the city's cold blood calls me home...
home... it's what i long for
back home... where i belong
the city- it calls to me
decadent scenes from my memory
sorrow- eternity
my demons are coming to drown me
help- i'm falling, i'm crawling
i can't keep away from its clutch
can't have it, this habit
it's calling me back to my home
[the miracle:]
i remember the first time she came to me
she poured out her soul all night and cried...
i remember i was told there's a new love that's born
for each one that has died...
i never thought that i
could carry on with this life
but i can't resist myself
no matter how hard i try
living their other life
is getting them nowhere
i'll make her my wife
her sweet temptation calls me home...
home... it's what i long for
my home... where she belongs
her ecstasy- means so much to me
even decieving my own blood
victoria watches and thoughtfully smiles
she's taking me to my home
help- he's my brother, but i love her
i can't keep away from her touch
deception, dishonor
it's calling me back to my home
"...four, four, who wants the hard [a craps "stickman" is heard ]
four?... who wants the hard four?... [calling out various bets during ]
...shooter had one, four... [the gambling and sex sequence. ]
...one, four... one and make it the
hard way... ...got the shooter... ...coming out for a new player...
take your best shot, gambler... ...who wants to come?
better hop in... place your bets... who wants to come?"
[present]
[nicholas:]
her story- it holds the key
unlocking dreams from my memory
solving this mystery
is everything that is a part of me
help- regression, obsession
i can't keep away from it's clutch
leave no doubt, to find out
it's calling me back to my home -
bircok depeche mode sarkisindaki gibi, martin gore'un fractal zekasindan ciktigindan, kime, neye soylendigi tam kestirilemeyen sozleriyle ultra ultra* albumunden 3. liste parcasi. az cok anlasilir ki sarki biraz kendini yargilama, suclama, yasanilanlar sonrasinda hissedilen kirlilik, herseyin, herkesin gitmesinden sonra gelen yalnizlik ve tum bunlarin uzerine doguveren, guvende, evde hissettiren sey hakkindadir. bu sey belki birisidir, belki de gercekten bir sey'dir, belki de sadece kabullenme hissidir..
ultra'da barrel of a gun ve the love thieves sonrasinda akillica yerlestirilmis bir sarkidir bu. 2 sarkinin da yogun olarak yasattigi kaybolup gitme hissi uzerine guzel bir nefestir. en azindan bitisindeki guzel orkestral kisim sevinc yukludur. o zaman icin "i'm drowning in time to a desperate beat" gibi bircok seyin ozeti olan cumleyi akildan siler..
kisacasi yeri geldigi zaman bahesedilen sey home'un kendisidir..
ayrica sarkinin sonlarindaki gitar melodisi sasilasi derecede black'in* melodisini hatirlatir.. -
kafa yapıyo bu şarkı.. uzun bi aradan sonra dinlendiğinde insanın ağlayası da gelebiliyomuş dünyanın en muhteşem introsu ilan ettiğim introsunu dinlerken, bunu da gördüm.. hatırlıyorum da o konseri*, o insanların kaynayan tenceredeki baloncuklar gibi çalkalanışını, yerlerinde duramayanları, kendilerini kaybedenleri, bağırıp zıplayarak delirenleri.. sınırsız mutluluk, ölçüsüz coşku diye bir şey varsa o oydu işte, tam orda gözümün önündeydi. müzik böyle bişey işte ya.. shine, lake of fire shine..
-
bir michael buble sarkısı. inanılmaz guzel ve eger sarkı sozlerindeki gibi bir durumdaysanız inanılmaz uzucu bir sarkı. buyrun sarkı sozleri;
another summer day
has come and gone away
in paris and rome
but i wanna go home
mmmmmmmm
maybe surrounded by
a million people i
still feel all alone
i just wanna go home
oh i miss you, you know
and i’ve been keeping all the letters that i wrote to you
each one a line or two
“i’m fine baby, how are you?”
well i would send them but i know that it’s just not enough
my words were cold and flat
and you deserve more than that
another aeroplane
another sunny place
i’m lucky i know
but i wanna go home
mmmm, i’ve got to go home
let me go home
i’m just too far from where you are
i wanna come home
and i feel just like i’m living someone else’s life
it’s like i just stepped outside
when everything was going right
and i know just why you could not
come along with me
but this was not your dream
but you always believed in me
another winter day has come
and gone away
and even paris and rome
and i wanna go home
let me go home
and i’m surrounded by
a million people i
still feel alone
oh, let me go home
oh, i miss you, you know
let me go home
i’ve had my run
baby, i’m done
i gotta go home
let me go home
it will all be allright
i’ll be home tonight
i’m coming back home -
her seyin yaninda dunyanin icine sican; 1 amerika 2 araplar. zaten onlar benden sonrasi tufan modundadir.
son zamanlarda izledigim en iyi herhangi birsey. ister film deyin, ister belgesel her halukarda muhtesem olmus. yuvamizi, sorunlarini, cozum onerilerini bundan daha iyi anlatan bir yol olamaz. emegi gecen herkese tesekkurler. tekrar tekrar soylemek lazim: karamsar olmak icin cok gec, harekete gecmek lazim.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap