• dialoglarımız genelde şu şekilde olan ve beni haddinden fazla özenle ağırlayan evsahibem.

    hidrellez: akşam eve ne zaman geleceksin?
    namutenahi cizgi: bilmem ki, gelirim birazdan...
    hidrellez: tamam, geç kalma.
    namutenahi cizgi: ok
    hidrellez: gelirken 2 ekmek, 1 yoğurt al.
    namutenahi cizgi: ok
    ...
    yemek sonrası dizi faslında karşımızda tv, elimizde telefonlar, bir yandan dizi seyretmekte diğer yandan sözlükte fink atmaktayız. bir nevi hem dizi seyredip hem dantel ören ev teyzeleri gibiyizdir.
    namutenahi cizgi: geçen bölümde ne olduydu, biz özet geç hele. sahiden 16. yy'a gitmene gerek yok, sadece diziyi anlat kafi.
    hidrellez: işte firuze diye bir kadın halvete girdi. esasında dönemde böyle bir şey yok, hiç bir kayıtta geçmiyor. gerçi kayıtlarda
    isimleri ya da mahlasları geçmeyen cariyelere "fulane hatun" deniyor. öyle bir cariye olabilir.
    namutenahi cizgi: tamam tamam, sorduğuma pişman ettin, vir vir vir...
    ...
    namutenahi cizgi: bak şöyle bir şarkı var, dinlesene. aslında şu bunu daha güzel yorumluyor, diğer grup da fena değil, ama ben en çok onu seviyorum.
    hidrellez: ya onu bırak da bak şu hint filminin şu şarkısı çokzel.
    ...
    trafikte seyir halinde iken radyoda "hadi gülüm yandan yandan" türküsü çalar ve "orda bir güzel ölmüş varam cenazesine" güftesi duyulur.
    namutenahi cizgi: vay arkadaş! güzelin cenazesine bile rağbet ediliyor gördün mü?
    hidrellez: boşver, allah çirkin bahtı versin...

    akıbetimiz hayrolsun, ne diyim...
  • aynı yollardan çok, aynı evin odalarından geçmişliğimiz; dahası, o odalarda oturup kalmışlığımız olduğunu hissettiğim yazar. her entry'sinde ruhlar evi'nin* duvarlarında bir delik daha açılıyor, bir ruh daha rahat rahat gezinecek yer, nefes buluyor kendisine. ruhlardan, hayaletlerden korkmamak lazım: sen onlardan korkmazsan, onlar da korkutmuyorlar, seninle hasbıhal bile ediyorlar. gerçekten...
  • düşünmemeye çalışıyormuş, gerginmiş.

    dedim "nedir hidrellez seni böyle meşgul eden?.

    dedi "urduca nükleer fizik alanındaki literatürün neden bu kadar az olduğu".

    dedim "askdjaksdhaskjda!"

    aşağı yukarı her muhabbetimiz böyle geyikle başlayıp geyikle biter. nüktedan insandır kendisi, öyle böyle değil yani. geyiği, gırgırı hiç bitmez. ama o nüktedanlığın altında neler neler yatar. kazarsınız da üst üste yığılmış virane şehirler çıkar bir biri ardına.

    .......

    ben bu insan ile bir kaç sene evvel tanıştığımda hakkında pek az şey biliyordum. bilmem de gerekmiyordu. maksat alış verişti. osmanlı tarihi ve tarihçiliğine dair dijital kaynaklarımızı paylaşıyorduk. pdf al, pdf ver. amerikalıların dediği gibi "it was simply business." twitter fenomeni olduğunu bilmiyordum, sözlük yazarlığından da bihaber idim. sonra arada istanbul'un kıyısında köşesinde denk getirip oturup lafladıkça adım adım hayatını ve hikayesini öğrendim. sonra kanka olduk.

    şimdi bakıyorum da iş vesilesi ile olmasa bile eninde sonunda tanışmamız kaçınılmazmış. ayıptır söylemesi, ama ben güzel insanları çekerim kendime.

    ............

    şimdi sorsalar, deseler ki "bu hidrellez ne ayak?", nerden başlayacaksın. tarihçilik mesleğine olan aşkından ve sadakatinden mi gireyim, siyasi irfanından mı? istanbul'un köşe bucağını en iyi bilen insanlardan biri olmasını mı sayayım, arkadaşlarına verdiği kıymeti mi? şöförlüğünü mü öveyim, yazarlığını mı?

    hasılı isviçre çakısı gibi işlevsel, şam çeliği gibi keskin, murassa merasim kılıcı gibi de zariftir hidrellez...
  • hidrellez ile aramızda "kelimeler” söz konusu olduğunda büyük bir sürtüşme başlar. onun 17. yüzyıldan beri kullanılmayan kelimeleri ısrar ve inatla kullanmasını eleştiririm. çünkü bazı kelimelerin vücuda oturmayan bir ceket gibi olduğuna inanırım. insan o kelimeyle aniden babasının ceketini giymiş bir çocuk gibi görünebilir.

    hidrellez de kelime gardırobu çok geniş olmasına rağmen hala bitpazarlarından kelime satın alır. onları giyer ama insan içine çıkmadan önce bir kez bana gösterir… başlarım bağırıp çağırmaya. antika kelime uzmanı olduğum için hidrellez’in o kelimeleri giyip çarşıya pazara çıkmasına kızıveririm. çünkü benim için o kelimeler ancak bir şiir düğününde giyilebilirler…

    neyse çok uzattım. dün malum kız meselelerini konuşuyorduk hıdrellez'le. pek savunmasız bir haldeydi. aniden “velev ki” diye söze başladı…
    içimde dalga dalga bir huzur belirdi. hıdrellez ilk kez kendi kelimesini kendisi dikmiş; bu ceketi üzerine kalıp gibi giyivermişti.. sözünü kesip tebrik ettim. ama ağzından çıkan “velev ki” öyle içtendi ki neyi tebrik ettiğimi bile bilemedi…
  • cemal kafadar'la yapılan ve bir+bir dergisinde tefrika halinde yayınlanan söyleşiyi derleyip toparlayıp biz fakirlerin istifadesine sunarak büyük bir amme hizmeti gerçekleştirmiş insandır. (bkz: cemal kafadar/#25624764)

    kendisine teşekkürlerimi bir de buradan ifade etsem canım mı çıkar? çıkmaz tabi. ediyorum o halde.
  • onbirinci nesil yazar..

    tam mevsiminde geldin, haydi ko$ $imdi ye$il çimenlerin üzerinde yuvarlan..
  • pek hoş sohbet bir mihmandardır zât- şahaneleri. terasta acemaşiran, vapurda rast peşrev, arabada bektaşi nefesleriyle ağırlar. çayları, kahveleri söylemiyorum bile.
  • bir sonraki doğum gününü manchester united sol bek, olmadı yeni delhi şoförler odası başkanı olarak kutlamasını dilediğim hemşirem...

    o çok sevdiği şehrine * bir gün uzaktan bakıyor olmanın lezzetini tadacağından eminim. engin denizler gibi madem, bir taş atmayla bulanmasın. dolsun taşmasın, coşsun durmasın. sek sek sekerekten, bade süzerekten daha nice yıllar yaşasın.

    ömrü uzun ve bereketli olsun.
  • ihtiyacı olana "hızır" olmuş insan.
  • lügatçesi: ilyas ve hızır nebi'nin yeryüzünde buluştuğu gün.

    sözlükçesi: dimağı ve üslubu güçlü yazar.

    kalemi kavi, dimağı berrak, irfanı engin bir arkadaş; islambol hususunda ehliyetli bir edebiyatçı havası var.

    tanıştığıma memnun olduğum yazarlardandır.
hesabın var mı? giriş yap