• 24 kasım 1864'te doğan ve ekspresyonizmin ortaya çıkışı ve gelişmesinde van gogh'tan sonraki en önemli ressam olan lautrec, desen çizmeye 10 yaşında başladı.pek zengin bir aileye sahipti ve hatta kendisinin adının önünde bir kont ünvanı bile mevcuttur. 1878 yılında atla ilgili bir kaza geçiren lautrec' in önce sağ kalça daha sonra da sol kalça kemiği kırıldı ve böylece hem kemik gelişimi durdu hem de eskiye nazaran yürümesi daha da zorlaştı...sözkonusu kaza sebebiyle bir anlamda hayattan da düşen lautrec, ümidini kaybetmedi ve tüm ilgisini ve yoğunluğunu resme kanalize ederek daha çok çalışmaya başladı ve ailesi kendisine özel desen dersleri aldırmaya başladı...hatta sağlık sorunu olmayan herhangi bir adamın gündelik hayata haracayacağı enerjiyi de, durumu sebebiyle desen çizmeye aktarması, üretkenliğini iyice arttırdı. daha sonra van gogh'la tanışması ve yaşadığı etkileşim sebebiyle akademik kuralları ve tüm geleneksel görme ve resmetme alışkanlıklarını bir yana bırakan lautrec, daha özgür çalışmaya başladı ve böylece tüm işleri de yeni doğan bir akımın en belirgin örnekleri olarak sanat tarihine geçmiş oldu...alkol düşkünlüğü ve yaşadığı gece hayatı sayesinde fahişelerin, dansçıların durmaksızın eğlenen bir kitlenini ve sıradan insanların da öykülerini resmeden lautrec, ilk sergisini 1893' te paris' te açtı...bir takım muhafazakar çevreler tarafından fahişeleri ve dansçıları resmediyor olması sert tepkiler alan lautrec bunu umursamaksızın çalışmaya devam etti ve aslında bir noktada da , bir fikir, obje ya da kişinin resmedilmesi için görülmesini yeteceği fikrini ve kişilerin çizilmek için sosyal statü sahibi olmaları gerekmediği gibi mantıklı ve sade bir önermeyi de aslında yavaş yavaş o çevreye, akımın diğer takipçileriyle birlikte sindirtmiş oldu... durmaksızın içki içen bir desen şairi olan lautrec, o dönemin şehir* yaşantılarını sıkça resmetmiştir ve işlerindeki, özellikle de desenlerindeki ritm muhteşemdir... son döneminde sağlık sorunları sebebiyle annesinin yanına çekilmiş ve orada ölmüştür... ölüm sebebi içkiye bağlıdır... dillere destan yağlı boya tablosu "marie charlé", diğer yağlı boyaları, bir çok afişi ve desenleriyle oldukça üretken bir hayat geçirmiş olan lautrec'in, o dönemin de etkisiyle altın çağını yaşayan paris 'in ve başta moulen rouge olmak üzere bir çok mekanın nasıl göründüğünün ve ne hikayeler barındırdığının, hayatın defterine not düşülmesine büyük katkısı olmuştur ...
  • "öyle çok arzulanmayı arzuluyorsunuzdur ki neredeyse bunun için öleceğinizi dü$ünürsünüz.
    i$te bu a$ktır."
  • yoğun alkol kullanımı, gece hayatı, düzensiz beslenmeyle geçen ömründe ölüme koşar adım gitmiş lautrec. rivayete göre müdavimi olduğu tavernaların birinde kurulan dost meclisinde "kırkıma geldiğimde kendimi yakıp kül etmiş olmayı umuyorum." diyesiymiş ve tahmininden biraz erken de olsa, otuz altı yaşında yanıp kül olmayı başarmış.
  • in bed the kiss adli eserini hunharca istedigim ressam.
  • uzun adı henri-marie-raymond de toulouse-lautrec-montfa olan toulouse lautrec, günümüz fransa'sının dördüncü büyük kenti olan toulouse'un 19.yy kontu, kont toulouse-lautrec'in oğlu ve kontes adèle zoé marie marquette tapié de céleyran'ın oğullarıdır.

    eğitimini tamamladığında ilk eserlerinde kullandığı "tréclau" rumuzu, ailesinin* ismini anımsatan bir anagramdır.
  • erişkinliğinde normal sayılabilecek bir gövde uzunluğuna karşın, anormal sayılacak denli kısa bacaklara sahip olan lautrec, ancak 1.50 m uzunluğunda imiş. gösterişli bir erkek olamamasına karşın, gür sakalı ve sesi ile coşkun libidosunun işaret ettiği gibi eksikliğini perdelemeye çalışmıştır. şu cümle de ona aittir: "ı may only be a small coffee-pot, but ı have a big spout"!
  • fransız ressam, jane avril gibi "alışılmadık" tabloları vardır, ayrıca, "l'ambassadeur" gibi yerlerin, "tounee du chat noir" ın reklamını yapan afişleri de çizmiştir, bunda da 1 delilik vardı hatırladığım kadarıyla...
  • ressam cüce olduğu için genelde uzun bacaklı güzel dansçı kadınları çizmeyi sever. tarzı alışılmışın dışındadır yağlı boya afişleri meşhurdur. zengin bir aileden gelmesine rağmen sanatı uğruna her şeyden vazgeçip berbat bir dairede yaşamayı göze almış annesinin tüm çabalarına ve ısrarlarına rağmen evine dönmeyip bu güzel eserleri bize miras olarak bırakmayı tercih etmiştir.
  • tam adı henri de toulouse-lautrec olan post-impressionist, 19. yüzyılın sonunda yaşamış bi ressam. resimleri takdire şayan kanımca.
  • henri 13 yasinda geçirdiği bir kazada bacağını kiran, ertesi yil bir baska kazada obur bacaginin da kirilmasina yol acan kalitimsal bir kemik hastaligi olan biriydi. boyu yasami boyunca 1.52'de kalan lautrec sıkıcı hayatina resim yaparak devam etti..
    dış gorunusunden dolayi kadinlarla kurmak istedigi iliskilerden yoksun kalan toulouse-lautrec , sagligi, parasi, fizigi yerinde, dolayısıyla her turlu tensel zevki cekincesizce yasayan insanlari disaridan izleyebiliyordu ancak.
    montmartre'daki barlara, gece kuluplerine bu denli düşkün olmasi da yalnizligindan biraz olsun kurtulmak, durumunu unutmak icin basvurulan cozum arayisindan baska bir sey degil. aradigini baska sanatçıların hicbir zaman gitmedigi, hor gördüğü yerlerde buluyordu. zola gibi o da kili kirk yaran bir gorme yetenegi ile, daha once hicbir sanatcinin gundeme getirmeye yanasmadigi ortamlarin ve iliskilerin pesindeydi.

    "ressam olmasaydim doktor ya da cerrah olmak isterdim" toulouse-lautrec
hesabın var mı? giriş yap