• tarih hocasının anlattığına göre bu kelime şöyle ortaya çıkıyor:
    orta asyada çin sultanı ile türk han'ı bi toplantıda buluşuyorlar. o zamanlar kadın çok önemli türk toplumunda* o yüzden türk hanı yanında karısını da getiriyor. çinli şaşırıyor tabi, kadının ne işi var lan burda lavuk hesabi. soruyor bu kim diye. türk hanının cevabı:
    "bu da benim han'ım"
    böyle.

    edit: yillar sonra rast geldim su entrye, milliyet gazetesi internet versiyonuna "iste turk milletinin kadina verdigi onem!!!" basligiyla haber olabilecek duzeyde bir tarih egitimi aldigimizi tekrar hissettim...
  • bol bol seksenler sonu istanbul'u, eski haliç tersaneleri, vapurlar, unutulmuş sokaklar, kaybolmuş insanlık ve şirket-i hayriye içeren mahzun film..

    özenilmiş bir yönetmenlik ve detaylarda kendini gösteren ince bir işçiliği var.. filmde gerçekten çok sayıda güzel ayrıntı var ama bir küçücük örnek olsun diye; olcay hanım'ın şehit yüzbaşı eşi dumlupınar denizaltısı'nda hayatını kaybediyor ama evin duvarında asılı resimler arasındaki tek arma tcg i. inönü denizaltısına ait.. 48'de donanmamıza katılan i. inönü 73'e kadar hizmet vermiş.. 1953 yılındaki dumlupınar faciasında şehit düşen bir yüzbaşı pekala 48 ile 53 arasında i. inönü'de de görev yapmış olabilir.. hata yakaladım diye sevinmiştim ama kendime "otur sıfır" diyor, rejiyi bu dikkatinden dolayı da ayrıca tebrik ediyorum..

    _
    kaptanın seyir defterine ek: zaten bu arma ve plaketler görev yaptığı platformdan/tekneden ayrılan personele törenle hatıra olarak verilir.. onu belirtmeyi unuttum.. adamcağız tcg i. inönü'deki görevinin sonunda tcg. dumlupınar'a tayin edilince bu hatırayı alıp evine getirebilmiş.. tcg dumlupınar'dan da salimen başka bir platforma tayin edilse onun da plaketi olacaktı o duvarda..
    _

    47nci dakika 35nci saniyede başlayan; söküme gitmek üzere* son yolculuğuna çıkan bir çatananın üzerinde, o gariban çatana ile beraber sanki kendisi de hurdaya ayrılacakmış gibi duran vadesi dolmuş ihtiyar bir kaptanın, akan zaman içinde kaybolup gitmiş bir eski istanbul hanımefendisiyle yaptığı birkaç dakikalık sohbet filmin hülasasını içerir..

    https://youtu.be/f44xukokpnw?t=2855

    belki yıllar içinde video kaybolur falan diye, copy paste değil alınteri diyerek aşağı alıntılıyorum o bölümü.. yukarıda bir yerlerde başka bir yazarın daha alıntıladığını gördüm ama ben de dinleye dinleye en baştan yazdım.. bu nefis sahne ve diyalog defalarca yazılmayı hak ediyor..

    --- spoiler ---

    ...

    olcay hanım**: nice zamandır boğazı denizden görmemiştim.. bir dünya gidiyor, yeni bir dünya geliyor.. bildik yalıların çoğu ortadan kaybolmuş.. insanlarıyla birlikte..

    necip kaptan**: çok doğrusun olcay hanım, bence insanlık kayboluyor.. ben cahil bir adamım, öyle alengirli laf beceremem.. bence insanlık kayboluyor.. efendilik yani.. efendi olmayanın yalı nesine?

    olcay hanım: anlıyorum necip kaptan.. çok iyi anlıyorum..

    necip kaptan: işte onun için bu gemi sukoyverdi.. çünkü bu gariban çatana efendiler devrinde yaşadı.. limanda koca koca gemiler çekti, ağır işçilik yaptı.. ama efendice yani, adam gibi.. şimdiki tekneler zevküsefa vasıtası.. afedersiniz, yani işleri fahişelik gibi bir şey.. keyfe hizmet vermek.. hani motor deriz ya onun gibi işte.. hal böyle olunca anlayacağınız bu efendi gemi "ben yokum arkadaş, bırakın artık yakamı, bu dünya bana göre değil" dedi.. yani olcay hanım bu gemiye hor bakmamak lazım, bu şehrin çok yükünü çekti bu gariban.. ama efendice..

    ...
    --- spoiler ---
  • mükemmel bir türk filmidir .. özellikle filmin son sahneleri insanı dehşete düşürecek kadar iyidir ... tek kötü tarafı filmi izlerken ağlıyosunuz makyajınız filan akıyo yanlış şeyler bunlar ..
    yıldız hanımın filmdeki adı olcay, kızının adı ülkü, damadının adı agah'dır, hanım olcay'ın kedisidir diğer isimler aklımda kalmadı..

    yıldız kenter'e 1989 yılında, korsika - bastia film festivalinde “ en iyi kadın oyuncu ” ödülünü aldırtan film ..
    ayrıca 89' antalya film şenliği'nde halit refiğ en iyi yönetmen hanım da en iyi 3. film seçilmiştir ki kesinlikle hak etmiştir ..

    oyuncular : yıldız kenter, eşref kolçak, fatoş sezer, faruk dilaver, cem özer ve daha gider bu...
    filmin müzikleri de cemal reşit rey ve adnan saygun'a aittir..
  • yıldız kenter'in buğulu bakışları altında eski bir istanbul kışını hüzünlü, durağan müzikler eşliğiyle "tasvir" eden film. martı ve vapur sesinin birbirine karıştığı bir anda siyah deri eldiveniyle güvertede boğazı seyreden yıldız kenter, 1989 yılında bile kaybolduğu düşünülen istanbul'u, terk edilmişliği, kedi sevgisini, kedilerin dostluğunu, yalnız geçirilen bir yaşlılık dönemini çok güzel anlatır. film boyunca daima hüzünlüdür ve acı çeker. bir belediye otobüsündeki gençlerin laubali sohbetlerine kulak misafiri olurken, damadı ve kızı arasındaki meseleleri dinlerken, piyano dersi verirken... yalnızlığın ve yaşlılığın izleri bu istanbul hanımefendisinin yüzüne mahir bir el tarafından ince ince nakşedilmiş sanki.

    "senin yüreğin iyilik dolu olcay, bu dünyada acı çekmeden yaşaman imkansız."
  • halit refiğ 'in yönettiği yıldız kenter ve eşref kolçak 'ın oyunculuk dersleri verdiği türk sinemasının en güzel filmlerinden biridir. oldukça ağır ve duygusaldır. kişinin duygu yoğunluğuna bağlı olarak yarım saatle bütün film süresince sürebilecek ağlama krizleriyle seyredilebilir.
  • halit refiğin 1988 yapımı türk filmi.yıldız kenter in rolünü ruhuna giyişiyle nerdeyse mükemmelleşen film 26.antalya film festivalinde yönetmenine en iyi film ve en iyi yönetmen ödülünü kazandırdı.klasik türk filmi anlayışını tek kalemde silmeye yeticek bi film.dünya deişir ve fotoğraflar hep inkar eder..
  • halit refiğ bu filmi, kemal tahir in eşi semiha hanım ile kendi annesinin ölümleri üzerine çekmeye karar vermiştir. çekeceği film için, kaza geçirdiğini öğrendiği yıldız kenter in başrolde olması gerektiğine karar verir. ne var ki görüştüğü yapımcıların yıldız kenter ismine sıcak bakmamaları nedeniyle projesini uzun süre beklemeye alır. eşref kolçak trafik kazası sonucu ayak parmaklarını kırmış ve filmde bu haliyle rol almıştır.
  • --- spoiler ---

    olcay hanım evinde yapayalnız öldükten sonraki sahne gerçekten çok vurucudur. insanlar sabah uyanır, küçükler okuluna büyükler işine gider, arkadaşlarıyla cafede oturur... işte dünyadan bir insanın göçüp gitmesi bu kadar önemsizdir. hayat her zaman olduğu gibi devam eder, tüm acımasızlığıyla.

    --- spoiler ---
  • harry potter, avatar gibi saçma sapan filmlere sayfalarca entry girilirken, türk sinemasının böyle güzide bir eserine çok az entry girilmesi beni üzmüştür.
    film şahane, senaryo şahane, oyunculuklar şahane lakin ben film hakkında değil beni etkileyen başka konu hakkında yazacağım.
    filmi izlerken hep, iki katlı eski bir bursa evinde yaşayan aile dostumuz yusuf amcayı anımsadım.
    yusuf amcamız eşi vefat ettikten sonra tek başına yaşamaya devam etti.
    yıllardır kedi sevgisiyle bilinirdi.
    aynı filmde ki gibi bembeyaz bir kedisi vardı. evinin bahçesinde beslerdi. her gün sabah erken kalkar çarşıya gider ciğerini alır kedisini doyururdu.
    90 yaşlarında olduğu için son zamanlarda iyice yürümekte zorluk çekiyordu bir kaç kere de ciğer almaya giderken düşüp hastanelik oldu.
    artık iyice elden ayaktan düşünce eş,dost bizler gidip ciğerini alır ona getirirdik.
    bütün gün camın önünde oturur arabanın üzerinde oturan kedisini izlerdi enteresan olanı kedi de bütün gün oturur onu izlerdi.
    son 2 yılı böyle geçti. kedisi de epey yaşlanmıştı. o kaçınılmaz son gelmişti artık kedisi yaşlılıktan dolayı öldü.
    biz hep yusuf amcadan sakladık. hastalanmış veterinere getirdik iyi olsun gelecek diye 1 ay oyaladık.
    sonra yusuf amcayı da kaybettik. hepimizin düşüncesi aynıydı ama hiç birimiz dile getirememiştik kedisinden sonra fazla yaşamayacağını. bilemiyorum belki de tesadüftür.
    eminim ki yusuf amca şu an en güzel bahçeli evde oturup en sevdiği kedisiyle birlikte mutlu...
  • belki de muhsin bey ile birlikte sinema tarihimizin en hüzünlü filmidir.

    --- spoiler ---

    filmin her bir anına hüzün, ölüm sinmiştir. olcay hanım, necip kaptan, erenler, madam... her biri de sahneden çekilmekte olan karakterlerdir. artık eski alaturka evler yerlerini apartmanlara çarpık çurpuk binalara bırakmıştır. necip kaptan'ın dediği gibi insanlık kayıptır. delikanlılık kayıptır. istanbul beyefendileri, hanımefendileri tarihin tozlu raflarında kalmak üzeredir. yaşar kemal'in dediği gibi demirin tuncuna insanın piçine kalınmıştır.

    filmin en mükemmel sahnesiyse necip kaptan ve olcay hanım'ın kömürlü teknesiyle son yolculuklarına çıkmalarıdır. aslında bu sadece teknenin değil necip kaptanın da, olcay hanım'ın da son yolculuğudur. adeta bir cenaze merasiminde geçerler boğazdan. eski istanbul'un son yolculuğudur belki de.

    olcay hanım naif kırılgan bir istanbul hanımefendisidir. öyle ki kendisinin kedisine olan tutkusu bağlılığı yaşama tutunamamasından yeni istanbul insanlarıyla anlaşamamasındandır. olcay hanım'ın kedisine verdiği değeri artık insanlar birbirlerine vermemektedir. kocasıyla hayalinde konuştuğu sahnede kocası kendisi için 'senin yüreğin iyilik dolu olcay. bu dünyada acı çekmeden yaşaman imkansız.' sözlerini sarf eder. gerçekten de olcay hanım acı çekmektedir. kızını kendisi gibi yetiştirememiştir.

    necip kaptan ki olcay hanım'ı yıllardır sevmektedir. bundan ötürü evlenmemiştir bile. fakat onun kendisine bakmayacağını bilir. kendisi eğitimli değildir. fakat o da artık kendi devirlerinin geçtiğini bilmektedir. yardımcıyla konuşurlarken anlatır yanındaki genç adam: babam da zamanında pehlivanmış ama şimdi altına işiyor diye. necip kaptan'ın da dediği gibi 'yaşlılık maskaralıktır.' kömürlü teknesinin de kendisinin devri geçmiştir. önce teknesi sonra da olcay hanım çekip gitmiştir. kendisi de artık ölümü beklemektedir.

    filmin müzikleri de film gibi hüzünlüdür. sisli istanbul, eski sokaklar.. filmdeki her bir şey eskiye duyulan özlemdir. filmin hüznünün etkisinde yönetmen halit refiğ'in de eski istanbul'a duyduğu özlem yatmaktadır. belli ki kendisi de yeni istanbul'u değişen istanbul'u kabullenememiştir. ölüm duygusu sonbahar'daki kadar olmasa da yoğun hissedilir fakat en yoğun hissedilen duygu muhsin bey'de de olduğu gibi yitip giden değerlere ağıttır.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap