• u-16 ve u-17 milli takımlarının başına getirilen büyük futbolcu. çorapları bileğe indirmek artık yasak ama çalım atmak yasak değil ya? iki çocuğa kendisi gibi çalım atmayı öğretsin neymar ağlayarak maslak oto sanayi sitesinde işe başlar.
  • şöyle bir fıkraya konu olmuş futbolcudur: fenerbahçeli futbolcular maçtan bir önceki gece geç saatlere kadar poker oynamış, gündüz de maça çıkmıştır. maç içinde hakan bir darbe sonucu hafif bir sakatlık geçirmiştir. telaşla yanına koşan aykut kocaman "hakan neyin var?" diye sorunca yorgun hakan şu cevabı verir: as döper.
  • dun aksam fulya san oktem tesislerinde kendisinden yedigim ters calimdan sonra ellerinden opup tebrik etmek uzere kosarken ikinci bir bacak arasi daha yedigim eski futbolcudur.
  • toni schumacher kaptan olduğu dönemde mütemadiyen alman irisinin sözlü ve yazılı tacizlerine maruz kalmış buna rağmen hiçbir zaman kaptanına saygıda kusur etmemiştir. alman, bir keresinde efsane 7 numaraya bir top hediye etmiş üstüne de "sahadakini bize bırak sen bu topla oyna." minvalinde küçük bir not iliştirmişti. hayır, bu notun sonuna gülen surat çizmemişti.
  • yıl 1990, aylardan mayıs. havalar türkiye genelinde iyice ısınmaya başlamış. küresel ısınma henüz etkisini bu denli göstermemişken ve insanlar küresel sınmadan haberdar değilken sıcaklık mevsim normallerinde seyrediyor. baharın bitişi yaklaşırken yazın heyecanı öncelikle yaz tatilini bekleyen öğrencilere, sonra da tüm çalışan kesime etki ediyor. sınavlar şimdiki kadar dert değil, sonuçta üniversite okumak herkesin harcı değil.

    insanlar zamanı durduramadığı için sonbahar, kış, ilkbahar, yaz döngüsünde iş, eş, kardeş, aile, sosyal hayat gibi uğraşlarla kendi mutluluklarını arıyorlar, ya da en azından yaşıyorlar. kaçınılmaz şekilde, mutluluklarını arayan insanların meşgalelerinden bir tanesi şimdi olduğu gibi o zaman da futbol. o zaman da şimdi olduğu gibi kıran kırana geçen mücadelelerde, hatta “dünya derbilerinde” türkiye kendi yağında kavrulan bir ülke. kendi yağında kavrulmakla o kadar meşgul ki milli takım ile 1990 yılına kadar herhangi bir büyük turnuvaya katılamamış, (belki de katılmamış, sonuçta kan bizim damar bizim, bizim tercihimiz). hatta öyle ki, şimdiye kadarki en büyük başarısı 1990 fıfa dünya kupası elemelerinde grup üçüncülüğü ve finallere katılamamanın (herkes kıl payı kaçırıldığını iddia ediyor) üzüntüsü.

    1989-1990 yılını enteresan kılan bir başka olay daha var; beşiktaş-fenerbahçe kupa finali maçı. sezonu fenerbahçe’nin 5 puan önünde bitirerek, 20.05.1990 tarihinde sona eren sezonun şampiyonu olan beşiktaş ile fenerbahçe 30.05.1990 tarihinde türkiye cumhurbaşkanlığı kupası’nda (şimdiki adıyla ziraat türkiye kupası, zaten dedik ya ülke ve kulüpler kendi yağıyla öyle güzel kavruluyor ki sponsorluktan gelebilecek ekstra gelirleri kimse düşünemiyor) karşılaşıyorlar.

    gelelim 30.05.1990 tarihli kupa finaline, saat 16:59 maç 1 dakika sonra ankara 19 mayıs stadyumunda başlayacak. finalde karşı karşıya gelen iki takım arasındaki ezeli rekabetin heyecanı tüm yurda yayılmış durumda. herkes nefeslerini tutmuş başlangıç düdüğünü bekliyor. herkesin beklentisi yüksek, ne de olsa kazanan kupaya sarılacak. hakem sadık deda’nın ilk düdüğü ile maç başlıyor.

    dakika 7’de fenerbahçe ilk golünü atıyor, spiker bağırıyor: “hakan vuruyor ve gol, hakan vuruyor ve goool!”. golün adı hakan tecimer, milli takım ve fenerbahçe’nin sağ açık oyuncusu, incecik bilekler ve unutulmaz çalımları ile bilinen nam-ı değer “bay bilek”. hakan hücumda baskı yaparken kaptığı topu düzgün bir vuruşla ağlara gönderiyor ve golden sonra bir parmağı havada golün sevincini kutlarken sanki o gün bir şeylere vesile olduğunun farkına varıyor. evet, teknik olarak 3-2 biten maçta 1 golü atmak galibiyeti getiriyor olabilir ama hakan’ın attığı gol kendisini, takımını ve taraftarlarını sevindirmek dışında gerçekten farkına varmadan da olsa yeni başlangıçlara vesile oluyor, farkında olmadan çalımlarına bir yenisini ekliyor.

    ankara’da bu maç oynanırken ülkenin batısında, gelibolu’da bir ailede fenerbahçe taraftarı bir baba da golün sevincini, galibiyetin gelişini kutluyor ama onun için o golün anlamı diğer taraftarlardan farklı. arkadaşlar arasındaki iddiada bir paket sigara kazanmaktan da öte bir anlamı var çünkü biliyor ki hakan tecimer’in gol sevincindeki işaret parmağı, gelibolu’daki çekirdek aileyi, kendi ailesini işaret ediyor. sanki hakan tecimer de biliyor 2 gün önce (28.05.1990) sabaha karşı iki kişilik ailenin artık üç kişi olduğunu. attığı gol ankara’dan gelibolu’ya karasal yayınla fersah fersah geliyor, tüplü televizyonun renkleri parlıyor, gole kadar isimsiz olan küçük bebeğin adı inliyor tüm fenerbahçe taraflarının dilinde: “goooool! hakan, goooool!”.

    28 mayıs’a dönersek, gelibolu’daki hanede kız beklenirken erkek doğan ve ailesini doğum öncesi bebek alışverişinde ters köşe yapan küçük bebek, ailesini büyük bir sıkıntı içine sokuyor: “oğlumuzun ismi ne olacak?”. alternatif erkek isimleri konuşulurken bir aile dostunun önerisiyle konuşulan tüm bu isimler yazıldığı defterden siliniyor. “ilk golü kim atarsa onun ismini vereceğiz.” diyor isimsiz bebeğin babası ve 2 gün sonraki fenerbahçe maçı beklenmeye başlıyor. anne de itiraz etmeyince hakan tecimer’in golü ve sevinç gösterisindeki işaret parmağı gelibolu’daki küçük bebeği işaret ediyor. ardından ilk oğullarının kulağına ismini fısıldıyorlar: “hakan!”.

    (bkz: based on a true story)
    (bkz: ivan vişnevski gol atsaydı adın ivan mı vişne mi olurdu?)
  • incecik ayak bilekleri ve o bileklere kadar çekilmiş çoraplarıyla çocukluğumda örnek aldıgım futbolcuydu.. çıtayı çok yükseğe koymuşum, belki de ondan futbolcu olamadım..hmm
  • fenerbahçenin rekor kırarak şampiyon olduğu 88-89 sezonunun as futbolcularındandı. sağaçıktaki oyunu ve sezonun en kritik maçı olan 2-1 lik fb-bjk maçında son dakikalarda attığı galibiyet golü ile hatırlanır. ertesi sezona da iyi başlamış sparta prag deplasmanında harika bir gol atmıştı. sonra formdan düştü. 90-91 sezonunun başında guus hiddink ile yeniden çıkışa geçti. guus hiddinkin psv yi avrupa şampiyonu yaptığı dönemde sağ açık oynayan vanenburga çok benzer bir stili vardı.. 5-2 kazanılan galatasaray tsyd kupası maçında inanılmaz oynamıştı ve gs yi tek başına yıkmıştı. ondan sonra kendinden bir daha fazla haber alınamadı. hakan tecimer ile ilgili son hatırladığım 90-91 sezonuna denk gelen kurban bayramında boğa kesip, kesik hayvanın başında forma şansı için dua ederken çekilmiş fotoğrafı ve olayın geçtiği gazete kupürü..
  • schumacher degaj yapar.. orta saha taç çizgisi kenarında hakan, gökyüzünden gelen topu ayağının üstüyle şak diye durdurur driplingine başlardı. şimdi yerden yumuşak gelen pası ayak içiyle durduramayanlar oynuyor bu boku.
  • zamanın fotospor gazetesinin düzenlediği turkiyenin en yakisikli futbolcusu yarismasinda sürpriz bir biçimde metin tekin ve semih yuvakuran' ın ardından üçüncü olan futbolcudur. oysa biz fenerbahçeliler hakan tecimer'i yakışıklılığından ziyade, zaman zaman rakip bulamayıp kendisine de attığı, o muhteşem çalımlarıyla hatırlıyoruz.
  • fenerbahce'de oynarken cok saglam futbolcuydu, top ayagina yakisan fuleli bir yildizdi. 7 numaraydi.

    fenerbahce'de altyapi teknik direktorlugu'nde de gayet basarili oldu ve 3 senedir de turkiye u-17 takiminin teknik direktorlugunu yapiyor.

    (bkz: http://www.tff.org/resources/tamsaha/114/#/44/)
hesabın var mı? giriş yap