• uzun uzun tanimina gerek yok; felsefe tabii ki insanin kendine yakisani giymesidir. bununla beraber merak duymasidir, bu kadar basit. bu merak esnasinda iki soru merkezi oneme sahiptir. bunlardan ilki "var olan herneyse dogasi nedir"dir ve ontoloji dali tarafindan incelenir. ikincisi ise "eger bilebilirsek nasil bilebiliriz"dir epistemolojinin alanina girer. diger butun sorular ve felsefi akimlar bunlara indirgenebilir.

    butun felsefi sorunlarin incelenmesi esnasinda zorunlu olan ortak kosul, aklin one cikartilmasidir. felsefenin din ve sanattan farki budur ve bu fark ozellikle batidaki felsefe anlayisinda, genel olarak, daha belirgindir. daha cok ortak noktasi oldugu bilimden ayrildigi nokta ise, bilimin deney ve gozlemle sonuca ulasilabilecek sorulara cevap aramasidir. elbette aradaki cizgi epey bulaniktir ve kim kimden dogmustur, en son kim koymustur gibi sorularin onemi yoktur. aklimizi kullanarak evrene iliskin sorular sormaya basladigimiz anda felsefe baslar ve bunu da ilk becerenler ege denizi cevresinde yasayan insanlar olmuslar.

    bu surecin devami icin, ozellikle bati felsefesi tarihiyle ilgileniyorsaniz, ustume vazife olmayaraktan bildigim kadariyla sozlukte bu konudaki ilk tematik calismaya girmis bulunuyorum.(bkz: felsefenin oykusu)
  • platon: ben burada bir ağaç ideali görüyorum.
    aristoteles: ben burada bir ağaç görüyorum.
    spinoza: ben burada tanrı'dan bir parça görüyorum.
    kant: ben bu ağaçta bir "akıl" görüyorum.
    schopenhauer: bu ağaçtaki, akıl değil, istenç.
    nietzsche: ne de güzel, dans eden bir ağaç...
  • montaigne denemeler adlı kitabında $u tarz bi laf ediyor:
    "günümüzde felsefeye hala gereksiz bir olay gibi yakla$ıyorlar ama yanıldıklarının farkında değiller"
    $imdi bende diyorum ki montaigne kendi çağını ileri bir çağ olarak kabul edip bu satırları yazmı$ ama bizler halen felsefenin gereksiz olduğunu dile getiriyoruz demek hala felsefenin önemini kavrayamamı$ız
  • felsefeye enterasan bir yaklaşımı da umut sarıkaya'nın bir karikatüründeki çemçük ağızlı adamımız sergilemiş; kütüphanedeki felsefe kitaplarına bakıp "hangi birinize inanalım .mına koyim" demiş, bizleri yıpratmıştır.
  • hakkında, "felsefe rusya gibidir, bataklık çoktur ve sıklıkla almanlar tarafından işgal edilir."* denen, en iyi iyileştirici bilgi dalıdır.
  • herkesin ucundan köşesinden ilgilenmesi gerektiğine inandığım en büyük en ulu dil.
  • az çok programlamayla iç içe olan için c++ gibidir. önce her şeyi tanıtırsınız, ardından bunlardan bir sonuç ortaya çıkmasını sağlarsınız.

    örnek: toplama işlemi için; programa önce toplama işlemini nasıl yapılacağını tanıtırsınız, "artı" işaretinin ne anlama geldiğini anlatırsınız, sayıları tanıtırsınız. sonra da programın toplama işlemini yapmasını sağlarsınız.

    işte en temel anlamda felsefe bunu yapar. her şeyin ne olduğunu sorar ve kanıtlamaya çalışır. örneğin elinizde bir kuş tuttuğunuzu varsayalım. bunun doğruluğu için belli önermeleri ispatlamanız gerekir:
    1) elinizde bir şey tutuyor musunuz?
    2) kuşun tanımı nedir?

    her 2 önerme de doğruysa ortada bir "bilgi" var demektir.

    bu bağlamda halk dilinde kullandığımız gibi doğru ya da yanlış bilgi diye bir şey yoktur. bilgi ancak ortada bir veri varsa sağlanabilecek bir kavramdır. örneğin "artı" işleminin doğrusu ya da yanlışı yoktur. artı bize 2 sayıyı toplamamız gerektiğini açıklar. sonucun yanlış çıkması "artı" işleminin kendisini yanlışlamaz, sadece sonucu hatalı bulduğunuzu gösterir.

    örneğin ilk çağda metafizik, yani fizik ötesi kavramların da anlaşılıp anlaşılamayacağı tartışılırken, modern çağa yaklaştıkça başta locke ve hume tarafından deneysel olmayan hiçbir şeyin bilgi olarak kabul edilemeyeceği öne sürülmüştür ki metafizik konusunda çalışan filozofların hepsi de birbirinden ayrı verilerle kendilerini anlatır. yani nesnel bir gerçeklik yoktur.

    bu bakımdan modern felsefe'de "bilginin" deneysel veya akıl ile ispatlanabilen, matematiksel olarak kanıtlabilen bilgi olduğunu öne sürebiliriz. örneğin hume deneysiz bilgiyi kabul etmezken, descartes akıl kullanmadan(matematik gibi) bilginin elde edilemeyeceğini öne sürmüştür. her 2si de bilgiyi ortaya çıkartmada bu 2 kavramı öne sürse de öncelikleri değişir. örneğin descartes önemli olan "akıl" derken, "hume" deney der.

    kıssadan hisse felsefeyi anlatırken epistemoloji konusunda da bir şeyler söylemiş olduk.

    debe edit imla.
  • "felsefe, artık hakikat arayan birkaç cesurun önünde giden bir fener değil, daha çok varoluş mücadelesinin peşinden gidip yaralıları ve zayıfları toplayan bir ambulanstır."
    (bertrand russell, "batı felsefesi tarihi, 1. cilt")
  • felsefe ile ilgili akademik eğitimi olmayan insanların ciddiyetten uzak yazılarını gördükten sonra, bu başlık altında ciddi bir tanım görmek umuduyla gelen insanlar adına düzgün bir tanımın yapılması gerektiğini düşünüyor ve umarım birilerinin kafalarindaki soru işaretlerini gideririm diye umut ederek başlıyorum.

    ilkin bir tanım klasiği olarak felsefenin etimolojisi üzerinde duracağım. hepinizin bildiği üzere yunanca "philosophia" kelimesinden gelen 'felsefe' köken olarak arapçadır ve türkçesi bilgelik sevgisidir.

    peki neden kendisine bilgi sevgisi değil de bilgelik sevgisi denmiştir?

    bu kavramın ilk olarak pythagorasçılar tarafından ortaya atıldığı düşünülmektedir. onlar, daha ilkçağ'da, bilgeliğin (hikmetin) her şeyin esasını, özünü bilmek olduğunu, sınırlı ve sonlu bir varlık olan insanın, her şeyin esasını, özünü bilemeyeceğini, yani, hikmet sahibi, bilge kişi olamayacağını ve bu tür bilgiye ancak tanrıların sahip olabileceğini tespit ederek felsefeye bilgelik sevgisi, felsefe yapan insana da bilgeliği seven (filozof) demişlerdir.

    bu konu ile ilgili bir hikaye de mevcuttur:

    olimpiyatların düzenlendiği günlerde birileri gelip pythagorasçılar'a sorar, nedir bu "philosophos"un anlamı, kendinizi neden böyle tanıtıyorsunuz diye. pythagorasçılar ise şu cevabı verir:

    "olimpiyatlarda 3 adet unsur vardır,

    1-)yarışmacılar

    2-)satıcılar (bugün etkinlik alanlarında köfte ekmek satan insanlar gibi)

    3-)seyredenler

    işte biz (philosophos) seyredenleriz."

    burada seyretmekten kasıt theoria'dır ve seyredilenler ise kozmos, insan ve hatta tanrılardır.

    felsefenin özü, herhangi bir bilgiye sahip olmaktansa, o bilgiyi aramak, o bilgiyi amaç edinmektir. bu yüzden felsefede cevaplardan çok, soruların önemi vardır.

    felsefede amaç ise, insana her şeyin, varlığın, bilginin ve değerin aslını, özünü bildirmektir. felsefe, gerçeği özel bir bakımdan değil, sadece gerçek olması bakımından, yani, varlığı varlık olmak bakımından, aklın ilkeleri aracılığıyla özüne varmak üzere, ispat etmek amacıyla ele alır. bu bakımdan felsefe, bütün bilimlerin temelindedir ve bilimi de kendisine inceleme konusu yapabilecek durumdadır.

    kısacası, felsefe ne dindir ne mitolojidir, ne sanattır ne de bilimdir. o, varlık, bilgi, değer konularında, eleştirel, bütüncü ve birleştirici bir düşünce olup, bunları açıklama gayretidir.

    özel not:umarım en yakın zamanda sözlük'e bir felsefe kanalı kurulur. felsefenin alanına giren başlıkların bilim, tarih ve edebiyat kanallarında gösterilmesi oldukça üzücü. (bkz: sözlükte felsefe kanalının olmaması)

    edit: bu tanımı vakit buldukça genişleteceğim.
  • halk arasında "okuyup da naapcaksın kafayı mı yiyceksin?" denilen bölüm
hesabın var mı? giriş yap