6 entry daha
  • bugün bir tv programında belgeselini gördüğüm, geç tanımaktan hicap duyduğum, yılların emektarı olan figüran, halter hocası, ressam, yazar, şair.

    eski yeşilçam filmlerinden hayal meyal hatırlayıverdim izleyince. figüran ya kendisi, yeterli ilgi hak edecek bir meslek icra etmiyor ya hani. alt tarafı bir yumruk yiyip devrilmiş yere. gözünüzde kaplayacağı vakit o kadar bu insanın. ama öyle değil işte. bir yumrukluk hayatı var sandığınız bu adam bir ömrünü filmlere adamış. o iri kıyım pehlivandan hallice cüssesiyle küçücük çelimsiz jönlerden dayak yemiş. ne de güzel diyordu belgeseldeki ses: filmlerde figüran, kitabında jön.

    iyi bir çizermiş ayrıca kendisi. kendi hayal gücü ve düzgün hitabetiyle var ettiği eserinde çok da güzel çizmiş. görmek var tabi ama istanbul'dakilere nasip sadece. bilen, eden, böyle değerlere "değer" verenler denk gelsin derim.

    ama beni en çok etkileyen şey şiirleri oldu. hep şaşırtırlar zaten. o kocaman, çatık kaşlı, pos bıyıklı suretinin altında bir duygu adamına rast geliyorsun birden. bir tokatla şamar oğlanına döndürecek eller, uzun, ince kalemlerle dünyanın en naif şiirlerini yazıyor.

    ben bir şairim, filozofum, yazarım. bunlar mı işim?
    hayır. dış dünyamda bunların zerresi olamayacak bir hiçim.
    dış dünyamda ben bir kaldırım avaresiyim, toplumdan haricim.

    böyle demiş masist gül. yaşamak zorunda kaldığı hayat ile içindeki hayatı böylesine kıyaslamış. kimsenin dokunmasına izin vermediği bir dünya yaratmış. ve onu bir bavulun içine kilitleyip öylece gitmiş bu dünyadan. neyseki bir eskicide bulunan eserleri kıymet bilenlerce geç de olsa keşfedilmiş. hatırasına saygı duyulmuş. bunu yapabilmek de güzel. nice yitip giden bilinmez değerlerden biri olmamış, bunu bilmek de güzel.

    insanlıktan doğuştan atılmıştık
    gemimizi doğuştan batırmıştık
    zekâmız desen insanüstüydü
    allahtan şair yaratılmıştık.

    allah gani gani rahmet eylesin.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap