158 entry daha
  • ramazan özel programlarında ahmet özhan'ın yorumladığı, ama timur selçuk'tan erkan oğur'a kadar özgür yorumlarını duyageldiğimiz bir ilahi var. şöyle başlar:

    "şol cennet'in ırmakları
    akar allah deyu deyu
    çıkmış islam bülbüllleri
    öter allah deyu deyu"

    çoğumuz onu "şol cennet'in ırmakları" diye tanır, yunus emre'nin diye biliriz. işte bu meşhur ilahinin asıl adı "segah ilahi", ozanı da "yunus emre" değil, "aşık yunus" imiş.

    her ne kadar "emre" eski türkçe'de aynı kökten "emrah" ve "imre" gibi "ozan/aşık" anlamına gelse ve isim karışıklığı buradan kaynaklanır görünse ve dahi yunus emre bazı şiirlerinde kendisinden "aşık" diye bahsetse de, aşık yunus, hem şair hem filozof olan yunus'tan çok daha sonra bursa'da yaşamış bir kişilik olup yunus emre'ye izafe edilen örneğin

    "dolap niçin inilersin
    derdim vardır inilerim
    ben mevlaya aşık oldum
    anın için inilerim" diye başlayıp,

    "benim adım dertli dolap
    suyum akar yalap yalap
    böyle emreylemiş çalap
    derdim vardır inilerim" diye devam eden ve daha ilginci ünlü "sordum sarı çiçeğe" gibi ilahiler yunus emre'nin değil, bursalı aşık yunus'unmuş.

    bu kişinin yunus emre'den ayrı bir kişi olduğu divanındaki bazı şiirlerinde, 14. yüzyılda (1368-1410) yaşamış olan emir sultan'ı övmüş olmasından anlaşılmaktaymış:
    "yunus sana candan tutmuştur özi
    mübarek ravzana hem sürer yüzi
    efendim ceddine ulaşdur bizi
    yeşil donlu emir sultan merhaba!.."

    ve

    "emir sultan dervişleri
    tesbîh-ü sena işleri
    dizilmiş hümâ kuşları
    emir sultan türbesinde."

    hatta bursalı aşık yunus'un yunus emre'ye gönderme yaptığı bir şiir dahi varmış:

    ".....
    kimi tapduk kimi yunus, her birisi derya dengiz
    yunus'a da bu cür'adan zerrece sunuldu yine
    ....."

    rivayet olunur ki yıldırım bayezit han, çelebi mehmet ve ikinci murat devirlerinde yaşamış olan bursa'lı aşık yunus, emir sultan'ın müridlerinden nam, abdülrezzak efendi'nin oğlu olup sohbet ve zikir meclislerinde yetişmiş mektep medrese de görmüş; kur'an, tefsir, hadis, kelâm, fıkıh, mantık dersleri okumuş. daha belirgin söylenebilecek olan varsa emir sultan hazretleri de ayni tarikatın, aynı koluna: "halvetîye'nin nur-bahşî kolu"na mensup olduğudur.

    hicri 843, miladi 1439-1440 tarihinde veya bir müddet sonra öldüğü tahmin edilen bursalı âşık yunus'un, emir sultan'ın ders ve sohbetlerini dinlemiş ve gene onun tavsiyesiyle pişmek için; eskişehir, kırşehir, sivas gibi aşıkı bol şehirlere gitmiş, tekkelerde çalışıp bazen de 2-3 derviş arkadaşıyla köy, kasaba gezdikten sonra 1420 yılında bursa'ya yerleşmiş olduğu sanılmaktedır. o dönemde artık kendisinden nefes istenen, şiirleri beğenerek dinlenilen bir âşıkmış. bu esnada asıl yunus emre ile isim benzerliği o noktaya varmış. ki bursa'nın şible mahallesi karamazak sokağı’ndaki mezarı bile yunus emre mezarı diye bilinir olmuş.

    şimdi gelelim asıl sözümüze. önce aşık yunus'un "batıda" olsa barok olarak nitelenecek o muhteşem cennet tasviri "segah ilahi"ye 'a kulak verelim. sözlerinin tamamı şöyledir:

    "şol cennet'in ırmakları
    akar allah deyu deyu
    çıkmış islam bülbüllleri
    öter allah deyu deyu

    salınır tuba dalları
    kur'an okur hem dilleri
    cennet bağının gülleri
    kokar allah deyu deyu

    kimi yiyip kimi içer
    hep melekler rahmet saçar
    idris nebi hulle biçer
    biçer allah deyu deyu

    altındandır direkleri
    gümüştendir yaprakları
    uzandıkça budakları
    biter allah deyu deyu

    aydan arıdır yüzleri
    misk anberdir sözleri*
    cennet'te huri kızları
    gezer allah deyu deyu

    hakk'a aşık olan kişi
    akar gözlerinin yaşı
    pür nur dolar içi dışı
    söyler allah deyu deyu

    ne dilersen hak'tan dile
    kılavuzla gir doğru yola
    bülbül aşık olmuş güle
    öter allah deyu deyu

    açıldı gökler kapısı
    rahmetle doldu hepisi
    sekiz cennet'in kapısı
    açılır allah deyu deyu

    rıdvan'dürur* kapı açan
    idris'dürur* hulle biçen
    kevser şarabını içen
    kanar allah deyu deyu

    miskin yunus var yârına
    koma bugünü yarına
    yarın hakk'ın divanına
    varam allah deyu deyu

    burada gördüğümüz şey, zanının, tanrı sevgisini, nebe suresi 31. âyet-i kerimesinde "şüphesiz allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle yaşıt olan, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır" diyen kur’an'dakine yakın alegorik ifadelerle tasvir ettiğidir.

    "yunus emre" ise şunu demiştir:
    "cennet cennet dedikleri
    birkac koskle birkac huri,
    isteyene ver onlari
    bana seni gerek seni"

    aynı yunus:
    "ne varlığa sevinirim
    ne yokluğa yerinirim
    aşkın ile avunurum
    bana seni gerek seni" derken maddesel dünyaya topyekün yeni bir bakışa şahit oluyoruz. burada maddenin ve bunun insana etkisinin tamamen görece olduğunun ve aslında gerçek olarak varsaydıklarımızın görünüşlerden ibaret olduğunu ifade eden bir dünya görüşü var. aynı şiirde:

    "eğer beni öldüreler
    külüm göğe savuralar
    toprağım anda çağıra
    bana seni gerek seni" derken batı felsefesinde "panantheizm" denen felsefi görüşün ve buna bağlı evren anlayışının bir izdüşümüne ulaşır. buna göre insanın kendisi ile evren arasına koyduğu sınır kendi "benlik" yanılsamasıdır. oysa insanın yapısı temelde evrenin yapısı ile aynıdır. (ne ilginçtir ki modern bilim de buna şahitlik eder konuma gelmiştir.) bu nedenle, evreni içinde barındıran ve onla bir bütün olan tanrı'yla bütünleşmenin tek yolu, benliğin sınırlarını aşmak ve evrene karışmakla mümkün olur. burada dikkat edeceğimiz husus ozanın tanrı anlayışının kadim dinlerdeki somut, alegorik ifadelerden daha soyut ve zihinsel bir kavrama yaptığı yolculuktur.

    son dizelere bakılırsa yunus emre, ileriki bir dönemde amacına ulaşmış görünüyor. ancak onu orada adeta bir hayal kırıklığı beklemektedr. o dönemde:

    "isteridüm allâh'ı buldumısa ne oldı
    ağlarıdum dün ü gün güldümise ne oldı" derken, benliğin sınırlarını aşıp evrenin tam idrakine varsa da tanrı'nın insanın kendi sanrılarının ortaya çıkardığı görece kavramlarla ilgisi olamayacağını da farketmiş görünüyor. buna göre evrenin bir bütün olarak bile mükemmellikten uzak olduğunu ve "salt ve mutlak iyilik" denen kavramın yani batı'daki adıyla "ideal evren"in burada varolamayacağını ve ne yazık ki tanrının insan için içinde yaşadığımız türden bir evreni layık gördüğünü kavramış olduğunu ifadeye çalışır gibidir.

    http://yazarmezar.com/mezar-sayfa-351.html
    http://www.btch.org.tr/…=bursa-li-asik-yunus&id=109
641 entry daha
hesabın var mı? giriş yap